‘Bütün kadınlar özgürleşene kadar savaşacağım’

Şengal fermanının üzerinden iki yıl geçti. İzleri birçok yerde tazeliğini koruyor. Katliamdan kurtulan birçok Ezidî genç, PKK’ye katıldı. Onlardan biri de Sorgul Botan.

Gerilla alanlarında gezerken tanıştık Sorgul ile. Sorgul, kendinden emin duruşu, canlılığı ve gözlerindeki ışıltıyla dikkatimi çekmişti. Oysa, bundan iki yıl önce halkının başına gelenlerle sarsılmıştı. İnsanlığa olan güvenini yitirmek üzereydi. Buna zamanında müdahale eden PKK oldu denilebilir. Çünkü PKK’nin sağladığı güven ortamı içerisinde olmanın verdiği heyecan yaşamlarının her anında kendini belli ediyor. Sorgul’un, o günlere gidip etkilenmesin diye her ne kadar katliamı anlatmaması yönünde ısrar etsem de “Yaşadıklarımız ne kadar çok yazılırsa, o kadar unutulmaz” dedi. Katliamın olduğu günden itibaren kendi isteğiyle anlatmaya başladı:

ŞENGAL DAĞINA DOĞRU

“Ağustos’un 3’üydü. Sabaha karşıydı. Çeteler köyümüzü sarmıştı. Çembere alınmıştık. Annem yanımda değildi. Başka bir yere gitmişti. Yanına gitmek istedim ama DAİŞ çok yaklaşmıştı. Yengem elimi tuttu ve koşmamı istedi. Ne olduğunu sormama bile izin vermediler. Yengemin deyimiyle, ‘irhablar (teröristler) etrafımızı sarmıştı. Kaçmamız gerekiyordu. Şengal dağına...

Gidebildiğimiz en uzak yere kadar hiç durmadan koşmamız gerekiyordu. Hiçbir şeyi düşünecek zamanımız yoktu. Dağa doğru koşuyorduk. Bizim dışımızda yaşlı, çocuk, genç, kadın, hasta birçok insan vardı. Yolda kimi açlıktan, kimi susuzluktan düştü. Benden küçük olan amca kızı kuzenim oldukça acıkmıştı. Yanımda getirdiğim yiyecek ve içeceği ona verdim. Arkama baktım ailem en arkadaydı. Gideceğimiz yer çok uzaktı. Kendimizi bir mağaraya attık. Birkaç gün orada kaldık. Suyumuz ve yiyeceğimiz tükenmek üzereydi. Herkes bir lokma ekmek ağzına koyuyor bir yudum suyla ağzını ıslatıyordu. Birkaç günden sonra Çilmera’ya gitmek için kendimizi tepeye vurduk. O sırada bir çığlık duydum. Bir anne açlıktan ölen çocuğunun cansız bedenini kucaklamış bağırıyordu. Yengemin de vücudu daha fazla dayanamadı. Amcam ve amcaoğlu kuzenim DAİŞ tarafından vurulmuş, yaralılardı. Onlar da zar zor bir mağaraya sığınmışlar. Bir süre sonra da kan kaybından orada ölmüşlerdi. Yani bir aile bu şekilde yok oldu.

‘PKK OLMASAYDI ŞENGAL BİTERDİ’

Yolda hevalleri gördük. Ben daha önce onların kim olduklarını bilmiyordum. Ama bu önemli değildi. Bizi kurtarmaya gelmişlerdi. Onları görünce sevincimden ne yapacağımı şaşırdım. Serdeşt’e gittik. Gerillalar bize yiyecek ve içecek getirdiler. Bizimle çok ilgilendiler. Sonra zaten koridor açıldı. Binlerce Şengalliyi o koridordan güvenli yerlere ulaştırdılar. Geri kalan halk da Şengal dağında kaldı. Bir süre sonra Şengal halkının öz savunması oluşturuldu. Şengal gençleri, yaşlıları, kadınları Şengal’i korumak için harekete geçtiler. Tüm bunlar PKK sayesinde oldu. PKK olmasaydı Şengal, tarihten bütünüyle silinecekti.

‘KORUYACAK SANDIKLARIMIZ İHANET ETTİ’

DAİŞ çetelerinin yaptıkları karşısında herkes sessiz kalmıştı. Güya bizi koruyacağını sandığımız KDP, bizi korumamış, sırtımızı dayadığımız aşiret büyüklerimiz ise bize ihanet etmişti. Bu durumlar çok zoruma gidiyordu. Hele Êzidî kadınlarının kaçırıldığını, tecavüze uğradıklarını, pazarlarda köle olarak satıldıklarını görünce öfkem kat be kat arttı. Mutlaka onların intikamlarını almalıydım. Aradan bir süre geçtikten sonra, birçok Êzidî genci gibi ben de katılma kararı aldım.”

‘ÖNDER APO’YU GÖRMEK İÇİN DAĞA GİTTİM’

Kürt Halk Önderi’nin zindanda olduğunu bilmeyen Sorgul, O’nu görmek için gerillalara ısrar eder. “Ne söyledilerse de beni ikna edemediler” diyen Sorgul, sonunda Kürdistan dağlarının yolunu tutar. PKK yaşamını, Kürt Halk Önderi’nin felsefesini daha iyi öğrenme fırsatı bulur. Gerisini, artık dağda kalmaya karar veren Sorgul’den dinleyelim: “Önderliğini zindanda olduğunu kavrayınca çok üzüldüm. Nasıl olur da bu kadar insani bir örgütün Önderi hapiste olur. Sonra eğitimlere katıldım. Eğitimlerde Önderliği, felsefesini, PKK yaşamını daha iyi tanıma şansım oldu. Bir süre sonra aldığım eğitimlerle kadın özgürlük ideolojisinde ne kadar derinleştiğimin farkına vardım. Ayrıca bir kadın olarak aslında ne kadar güçlü olduğumuzu anladım. Şimdi kendimi çok güçlü ve iradeli görüyorum. Bugün Şengal halkının da böyle olduğunu düşünüyorum. Bir askeri ordumuz kuruldu. Şengal artık öz savunmasını kendisi yapıyor. Tüm bunlar PKK, Önder Apo sayesinde oldu. PKK Şengal’i, Êzîdiliği yeniden diriltti.”

Sorgul ile sohbetimizin sonuna doğru gelirken Sorgul, kendilerini katleden zihniyete olan öfke ve intikam duygusuyla, konuşmasını şöyle bitirdi:

“Ben yaşadığım süre boyunca her zaman insanları katleden, kadınları köleleştiren, halkları kültürleri yok eden zihniyetlere karşı mücadelemi sürdüreceğim. Sadece Şengalli kadınlar değil dünyada baskı altında bulunan bütün halkların, kadınların özgürlüğü sağlanana kadar savaşımımdan vazgeçmeyeceğim.”

Biz de PKK’nin değiştirdiği başka yaşamları tanımak için tekrar yola koyuluyoruz.