Benlisoy: Türkiye Cerablus'ta Başika tarzı bir birlik oluşturabilir

Türkiye'nin Cerablus operasyonun asıl amacının Demokratik Suriye Güçleri ile YPG/YPJ'nin ilerleyişini kesmek olduğuna dikkat çeken Benlisoy, Türkiye'nin Cerablus'ta Başika tarzı kalıcı bir askeri birlik oluşturabileceğini belirtti.

Türk ordusu, büyük bir medya desteği ile Cerablus operasyonunu başlattı. Havuz medyası, operasyonun ilk saatlerinde birçok köyün DAİŞ’ten temizlendiği haberlerini geçmeye başladı. Hükümet ise operasyonun hem DAİŞ hem de PYD'ye karşı yapıldığını sık sık ifade ederken, Cerablus'a çeteler de girdi.

Türk ordusu çeteler ile birlikte yaptığı bu operasyon ne anlama geliyor? Türkiye ne amaçlıyor? Cerablus'a yeni çete grupların yerleştirilmesinin sonuçları ne olur? DAİŞ bundan sonra ne yapar?

ANF'nin sorularına araştırmacı yazar Foti Benlisoy yanıt verdi.

Türkiye Cerablus operasyonunu kime karşı yapıyor?

Operasyonun ismine ve yapılan resmi açıklamalara bakıldığında ayan beyan ortada. Birincisi, Cerablus bölgesinde IŞİD'in temizlenmesi. Ancak dedim ya adından belli; Fırat Kalkanı, esas itibariyle YPG/YPJ ve Suriye Demokratik Güçleri'nin ilerleyişinin önünü almayı hedefliyor. Asıl amaç, kantonları birleştiren kesintisiz bir Kürt bölgesinin oluşumunu engellemek. Amaçlanan hususlar arasında şu da var: IŞİD'i söz konusu bölgeden temizlemek, Türkiye'ye uluslararası alanda belli bir prestij getirecek. Örneğin ABD ile ilişkilerde bir yumuşamaya neden olabilecek bir mesele. Olduğu da görülüyor. Ayrıca IŞİD Türkiye açısından bir iç güvenlik tehdidi olmaya da başladı.

TÜRKİYE AÇISINDAN IŞİD STRATEJİK BİR MÜTTEFİK DEĞİLDİ

Bu gerçekten böyle mi? Türkiye IŞİD politikasını gerçekten değiştiriyor mu?

Bir dönemdir zaten değiştiriyor, bugün başlamış bir şey değil. Türkiye açısından IŞİD hiçbir zaman bir stratejik müttefik değildi zaten. IŞİD kendi gündemi, kendi yapısı, kendi devlet aklı olan bir yapı. Türkiye bilindiği gibi belli bir dönem özellikle Kürtlerin statü edinme çabaları karşısında IŞİD'i ehven-i şer olarak gördü. Onun Kürtlere yönelik saldırılarını kolaylaştırıcı bir tutum izledi. Ama bunun sınırları var. IŞİD ile Türkiye'nin gündeminin, hedeflerinin, politikasının bire bir örtüşmesi mümkün değil. Bir dönemdir zaten uluslararası basıncın da etkisiyle Türkiye ile IŞİD arasındaki makas açılmaktaydı. IŞİD'in Türkiye içindeki saldırılarının çeşitlenmesi de bunun bir işaretiydi. İstanbul Hava Limanı'na saldırı, Türkiye içindeki Kürtleri ve muhalifleri değil, adeta Türkiye Cumhuriyeti devletini hedef alan bir saldırıydı. Antep biraz daha “klasik” bir saldırı. Diyarbakır, Ankara, Suruç hattının devamı gibi ortaya çıktı. Her ne kadar Abdülkadir Selvi gibileri, "Gelmekte olan Cerablus operasyonuna karşı bir ön alma hamlesi" demişlerse de kanaatim; Antep’in "klasik", yani IŞİD’in Rojava’ya karşı savaşını Türkiye’ye taşıyan, Minbic'in acısını Türkiye içindeki Kürtlere çıkarmaya dönük bir saldırı olduğu. Bir başka mesele daha var; sadece Suriye ve Rojava'daki savaşın buraya taşınması değil. IŞİD’in artık aynı zamanda bir Türkiye gündeminin de olduğunu görmek gerekiyor. IŞİD çeşitli ülkelerde fay hatlarına oynamayı seviyor. Suudi Arabistan'da mesela Şiileri hedef alıyor, mezhepçi baskı ve gerilimi yükselterek, Suudi krallığını istikrarsızlaştırmaya çalışıyor. Türkiye'de ise özellikle Kürt karşıtı histeriye oynuyor, onu kışkırtmaya, bir nevi yanına almaya çalışıyor. 

Cerablus'tan IŞİD'in çatışma olmadan çekildiği de söyleniyor. Bu durum bir danışıklı dövüş ihtimalini gündeme getirmez mi?

Çok ciddi çatışmalar yaşanmamış gibi gerçekten. Ancak, IŞİD'in Cerablus'tan zaten çekilmekte olduğu söyleniyordu. IŞİD’in zaten sıkışmış olması, Cerablus’u savunamayacak olması dolayısıyla bir tür taktik çekilme olarak değerlendiriyorum bu durumu. 

Yani bu “danışıklı dövüş” yorumlarını pek gerçekçi bulmuyorum. Biraz önce de dediğim gibi, Türkiye'nin IŞİD politikası değişmekteydi, değişmek zorundaydı da. Bu değişim de Türkiye ile IŞİD arasındaki çatışma potansiyellerini artırıyordu. Bu konuda ABD'nin çok ciddi bir zorlaması oldu. Türkiye'yi uluslararası alanda çok sıkıştırdı. Türkiye'nin uluslararası alanda cihatçı şiddete yol veren, ona olanaklar sağlayan bir ülke haline geldiği çokça yazıldı, çizildi. Bu durum diplomatik alanda da Türkiye'yi yalnızlığa sevk etti. Bu durum ve Suriye’deki savaşın da Türkiye’nin istediği yönde gelişmemesi nedeniyle son bir yıldır bu politikada zaten değişme gözlemleniyordu. IŞİD'e dönük stratejide ani bir değişimden ziyade, esas genel Suriye politikası açısından yaşanan ciddi değişime dikkat etmek gerekiyor.

Türkiye, IŞİD'in yerine başka cihatçı grupları koydu. Bu durumda Türkiye'nin Suriye politikasındaki değişikliğin kapsamı ne?

Türkiye açısından kendine daha yakın bulduğu silahlı güçler Cerablus'a yerleşecek. O silahlı grupların siyasal kimliğinin çok önemli olduğunu düşünmüyorum. Vekalet savaşında Türkiye'ye vekillik edebilecek, onun çıkarları adına ve onun güdümünde hareket edecek gruplar bunlar. Bu işlevi gördükleri ölçüde siyasi kimliklerinin pek de manası olduğunu sanmıyorum. Çünkü artık Türkiye’nin Suriye’nin geneline ilişkin büyük politik tasarıları yok. Yani Türkiye Suriye’nin geleceğini politik olarak belirleme iddiasından zaten geri adım atmış olduğu için o İslamcıymış bu değilmiş artık onun için o kadar önemli değil. Değişen bu. Basitçe söylersem, Türkiye açısından “Esad'lı geçiş” meselesinin artık kabul edilmiş olması. Türkiye'nin artık Suriye'nin bütününe ilişkin o iddialı yaklaşımından 180 derece döndüğü ortada. Artık Türkiye'nin Suriye politikası, o 98 kilometre denilen, sınırın hemen güneydeki bölgede Kürtlerin uluslararası statü kazanmasını ne olursa olsun engellemek. Suriye’ye dair İslamcılık, neo-Osmanlıcık gibi başlıkların devri kapanmış görünüyor.

CERABLUS'A BAŞİKA TARZI BİR TSK BİRLİĞİ YERLEŞTİRİLEBİLİR

Bu durumda Rojava politikasında bir değişiklik yok. 

Evet, bu konuda bir değişiklik söz konusu değil. 

Türkiye'nin o bölgeye yeni bir gücü yerleştirmesinin sonuçları ne olacak?

Özgür Suriye Ordusu ve/ya da Türkiye'ye yakın başka silahlı gruplar oraya yerleşecek. Dolayısıyla Suriye Demokratik Güçleri, YPG ile Türkiye arasında bir fiili tampon bölge oluşacak gibi gözüküyor. Bu alanda TSK’nın Başika tarzında süreklileşmiş bir askeri üssünün kurulması da gündeme gelebilir. Çünkü Türkiye'de çok tartışılmadı ama Cerablus'tan önce de Türkiye kendisine yakın grupları Al Rai üzerinden Cerablus'a doğru IŞİD'e karşı sürmüştü. İlk başta bu operasyon başarılı gibi gözüktü. Fakat IŞİD direndi, bu unsurlar barınamadı. Türkiye doğrudan askeri varlığı olmazsa bu güçlerin IŞİD'e karşı durmasının mümkün olmadığını gördü. Dolayısıyla Türkiye orada askeri varlığını süreklileştirilebilir. Zaten bir ilki yaşıyoruz, açıkça ilan edilmiş bir şekilde Türkiye Suriye topraklarına girmiş durumda. 

Suriye'den de sert bir tepki gelmedi...

Sabah saatlerinde açıklama gelmemesi çok ilginçti. Suriye ile anlaşılmış bir şeyler mi var şeklinde yorumlara yol açtı. Sonra Dışişleri Bakanlığı'ndan "Egemenlik hakkımız ihlal ediliyor, terörizme karşı mücadele ancak Suriye'nin onayı alınarak verilebilir" şeklinde bir açıklama geldi. Beklenen, normal ama açıkçası çok da sert olmayan bir mesaj. Bunun kadar ilginç olanı şu, Rusya ya da İran'dan bir kınama açıklamasının gelmemiş olması. Bu durum, Türkiye'nin son dönemde Rusya ve İran’la yakınlaşması açısından düşünülmeli. Rus uçağının düşürüldüğü Kasım ayından itibaren Türk uçakları Suriye semalarında uçamıyordu. Bugün uçabiliyor olması, Rusya'nın bu operasyona bir şekilde yol ya da icazet verdiğinin işareti. 

Cerablus'ta süreklileşmiş bir TSK varlığında bu durum nasıl olur?

Onu bilebilmek çok mümkün değil. Suriye'de iç savaş öyle karmaşık ve içinden çıkılmaz bir hale gelmiş ki, ister istemez bir takım etki alanları oluşuyor Suriye içinde. Spekülasyon yapalım, şöyle bir anlaşma olabilir; Türkiye'nin özellikle Halep'te, rejimin işini zorlaştıracak adımlar atmaması, muhalif güçlere olan desteğini kesmesi karşılığında Rusya'nın da Cerablus'ta şimdilik kaydıyla da olsa, YPG'nin gücünü dengeleyecek bir güç olarak Türkiye varlığına bir zımni onay vermiş olabilir. Elbette böylesi sonuçlara varmak için henüz erken. Ancak unutmayalım ki; Türkiye'nin Esad'lı geçiş kampına gelmesi, Rusya, İran ve Esad bakımından önemli bir kazanç ve Türkiye buna ilişkin belli bir “karşılık” bekleyebilir. 

FIRAT'IN BASINA DSG'NİN ARAP UNSURLARI YERLEŞTİRİLEBİLİR

YPG/YPJ'nin, Türkiye'nin yerleştirdiği yeni cihatçı gruplar karşısındaki pozisyonu ne olacak? Bir çatışma zemini var mı?

Bir risk var tabi ki. Türkiye ve Rojava'dan gelen açıklamalar sert. İlk etapta hemen akla gelen bu çatışma zemini. Özellikle de ABD'yi çok zorlayacak bir durum. Çünkü sahadaki işbirliği yaptığı iki gücün çatışır hale gelmesi, ABD'yi çok zorlayacak mesele. Biden'in YPG'nin Fırat'ın doğusuna çekilmesi gerektiği yönündeki açıklama YPG'nin işini zorlaştırıyor. Fırat'ın batısında kalan askeri güçlerin Suriye Demokratik Güçleri'nin Arap olan unsurlarının olması, zaten konuşulan bir durumdu. Bu hususta nasıl bir tavır alınacağı elbette kritik bir faktör. Ancak ABD Cerablus operasyonuna destek verdiği Türkiye ile PYD arasında bir fiili çatışma durumunun oluşması riskine katlanamaz. Çatışma, ABD, hatta Rusya açısından da kontrol edilemez hale gelir. Buna müsaade edilebileceğini açıkçası pek düşünmüyorum. İleride ise ne olacağı belirsiz elbette. Çünkü bu hamur daha çok su kaldırır. Bir vekalet savaşının en korkunç özelliği bu. Sayısız uluslararası güç devrede. Bunların birbirleri ile bağdaştırılamayacak çıkarları var ve bu çıkarları alandaki aracıları vasıtasıyla sağlamaya çalışıyorlar. O çıkarlar değişiyor, ittifaklar dağılıp yeniden kuruluyor. Bu durum zaten önümüzdeki sürece dair sağlam, uzun süreli tespitler yapılmasını engelliyor. Ancak şurası kesin: Türkiye'nin oradaki varlığını süreklileştirmesi demek, Türkiye’nin zamanında İsrail için Lübnan işgalinin yarattığı risklerle, yani bu bölgenin Türkiye için sürekli bir istikrarsızlık ve çatışma kaynağı haline gelmesi riskiyle karşılaşması anlamına gelecektir. Ama öyle hızla, önümüzdeki günlerde bir çatışma olabileceğini zannetmiyorum. ABD bu konuda hem Türkiye hem de Rojava nezdinde çok ciddi basınç uygulayacaktır. 

IŞİD KÜRESEL CİHATÇI HAREKETİN LİDERİ OLMA ROLÜNÜ SÜRDÜRÜYOR

Türkiye'nin IŞİD politikasını değiştirmesinin Türkiye'ye yansımaları ne olacak?

IŞİD, hem Suriye hem de Irak'ta kaybediyor. Askeri ve siyasi varlığı gerilemekte. IŞİD'in devlet olma iddiasındaki bir güç olarak düşünürsek, kuşkusuz geriliyor. Ancak diğer yandan, IŞİD'in küresel cihat hareketinin öncüsü ve lideri olma iddiası ise almış başını yürümüş durumda. IŞİD'den doğrudan talimat almaya gerek duymayan ve kendisini ideolojik olarak IŞİD'e yakın hisseden, “yalnız kurt” denilen bir takım insanların yaptığı korkunç eylemlerle dünyanın her yerinde karşı karşıya kalıyoruz. Diğer yandan devlet olarak IŞİD geriliyor, Rakka ve Musul'un de ne zaman alınacağı tartışılıyor. Ancak mesele askeri bir mesele olmaktan ziyade, Suriye ve Irak'ta IŞİD'den doğan boşluğu hangi güçlerin dolduracağı sorunu var. IŞİD meselesi askeri olarak aciliyetini kaybediyor ama siyaseten onun boşluğunu hangi gücün dolduracağı meselesi iki ülkede de belirsiz olduğu için bu sorun kalmaya devam edecek. Esad istediği kadar güçlenmiş olsun, ülkenin tamamını 2011'deki gibi kontrol edebilmesi mümkün değil. Değişik muhalif güçlerin Esad'a bir alternatif olamayacağı da ortaya çıktı. IŞİD, herkesin hamle ettiği, kendi pozisyon ve çıkarlarını onun üzerine haklılaştırmaya çalıştığı bir öcü olarak kalmaya bir dönem daha devam edecek. Ayrıca Kürtler dışında sahadaki kimsenin önceliği IŞİD değil. YPG, Kürtler açısından IŞİD bir varlık yokluk meselesi, ABD’sinden Rusya’sına diğer güçler, muhalefet denen örgütler ve Esad açısından değil. 

ESAD REJİMİ HASEKE İLE TÜRKİYE'YE DE MESAJ VERDİ

Sen sormadan Hasekê ile ilgili de bir iki şey söylemek istiyorum. Yerel düzeyde rejim ile Kürtler arasındaki “alışıldık” bir çatışma olarak görmüyorum bunu. Hava kuvvetlerinin devreye girmesi kritik bir faktördür. Suriye hava kuvvetleri demek, Rus hava kuvvetleri demek. Kürt hareketine bir siyasal mesaj verildi; "senin sınırların bu" denildi. Aynı zamanda Türkiye'ye "Bizim böyle bir kapasitemiz var. Senin bize vereceğin başka şeyler olursa, bizim de sana vereceğimiz şeyler var" işareti verildi. İleriye dönük pazarlıklarda bir mesajdı bu belki de. İkincisi de kullanılan dil. Bunu da atlamayalım. Rejim ilk defa "PKK" diye tarifledi çatıştığı gücü. 

Fakat varılan anlaşma YPG/YPJ'nin kazanımlarının daha çok olduğunu gösteriyor. 

Kuşkusuz öyle. Çünkü askeri denge öyle. Esad'ın şu anda halihazırda Suriye'nin bütününü kontrol edecek ve bütün rakipleri ile aynı savaşacak askeri, iktisadi, siyasal kapasitesi yok. Dolayısıyla "Yarın da Esad ile Kürtler arasında çatışma olacak" anlamında söylemiyorum ama orada bir kırılmanın yaşanmakta olduğunun bir işareti Hasekê. Bir de Türkiye ile masa altından yapılmakta olan görüşmelerde bunun konuşulduğunu tahmin etmek için müneccim olmaya gerek yok. Esad rejimi Türkiye'nin pozisyon değişikliği karşısında ona ne verebilir? Bunu, yani "ben bunları dizginleyecek bir rol oynayabilirim" mesajını verebilir.