Bayık: Kürt sorunu çözülmeden darbe mekaniği hep işleyecektir

'İşin özünde Erdoğan gerçeği bir darbe gerçeğidir. Erdoğan'ın yaşamı incelendiğinde bu gerçeklik net olarak görülecektir. İktidara darbeyle geldiği gibi bu iktidarını da darbeyle koruyor.'

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, Türkiye’de gelişen darbenin AKP ve Erdoğan’ın siyasal amaçlarına hizmet ettiğini ifade ederek, Erdoğan’ın kendi rejimini kurmak istediğini belirtti.

Med Nuçe televizyonunda yayınlanan 'Özel Program'da konuşan Cemil Bayık, AKP’nin demokrasi isteyen güçlere karşı aktif bir mücadele yürüterek bunun üzerinden kendi rejimini kurmaya çalıştığını ifade etti.

Bayık, darbeyi Fethullah Gülen cemaatinin gerçekleştirmiş olmasının mümkün olmadığını, AKP’nin cemaate karşı planını hayata geçirmek için bunu öne çıkardığını da belirterek, Kürt sorunu çözülmedikçe Türkiye’de darbe tehdidinin hep süreceğini de belirtti.

ERDOĞAN İKTİDARA DARBEYLE GELDİ, DARBEYLE İKTİDARINI KORUYOR

15 Temmuz darbe girişiminden sonra MGK ve Bakanlar Kurulu toplantıları yapıldı. Kaldı ki ondan önce devlet kurumları içinde ciddi anlamda bir tasfiye süreci başlatılmıştı. MGK ve Bakanlar Kurulu toplantısında da üç aylık olağanüstü hal ilan edildi. Siz hem yapılan tasfiyeleri hem de olağanüstü hal ilanını nasıl değerlendiriyorsunuz?

İşin özünde Erdoğan gerçeği bir darbe gerçeğidir. Erdoğan'ın yaşamı incelendiğinde bu gerçeklik net olarak görülecektir. İktidara darbeyle geldiği gibi bu iktidarını da darbeyle koruyor. Bir de Önder Apo “eğer Kürt sorunu demokratik yolla çözülmezse Türkiye’de darbe mekaniğinin devreye girecektir” diye uyarıda bulunmuştu. Ama AKP darbeyle iktidara geldiği için Önder Apo’nun bu uyarılarını ciddiye almadı.

Neden ciddiye almadı?

Çünkü ciddiye alsa darbelerden vazgeçmesi gerekirdi. Türkiye’nin demokratikleşmesini ve Kürt sorunu çözmeyi yol edinmesi gerekirdi. Oysa zihniyetlerinde ve amaçlarında demokratikleşme, Kürt sorununu çözme diye bir şey yok. Sorunları dile getirirler ama çözmezler. Bu Erdoğan ve AKP’nin tarzıdır. Sorunları çözmeyerek iktidarını süreklileştiriyor. Gerçekliği krizler gerçeği olan Erdoğan sürekli de kriz yaratarak iktidarını korumayı ve amaçlarına buradan ulaşmayı hedefliyor.

15 Temmuz darbesi sizce neden başarılı olamadı?

15 Temmuz’da yaşanan aslında darbeye karşı darbeydi. Ancak başarılı olmadı. Belki de bizim bilmediğimiz nedenler de bunda etkili olmuştur.

FETULLAH GÜLEN CEMAATİNİN HEDEF GÖSTERİLMESİ BİR ALDATMADIR

Erdoğan ve AKP sürekli darbeye karşı demokrasi mücadelesi verdiklerini söylüyorlar. Bir de ‘darbeyi Fetullah Gülen Cemaati yaptı’ diyorlar. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Bu büyük bir yalan ve aldatmadır. Bununla aslında Türkiye de bir algı oluşturulmaya çalışıyorlar. Kendi gerçeklerini gizlemeye çalışıyorlar. Fetullah Gülen’in böyle bir örgütlenmesi ve bu şekilde bir darbeyi gerçekleştirecek gücü yoktur. Bu tamamen aldatmadır. Fethullah Gülen örgütlenmesini tasfiye etmek için bunu söylüyor. Bununla yaptığı temizlik hareketini meşrulaştırmak istiyor. Kimsenin karşısında durmasını istemiyor. Temizlik hareketine karşı çıkanı da Fethullahçı ilan ediyorlar. Böylelikle herkesi töhmet altına bırakarak ses çıkarmalarını engelliyor.

OHAL’in ilan edilmiş olması, burada ona yasal bir kılıf mı sağlanıyor?

Elbette. Dikkat edilirse, darbe bastırıldı ama hala darbe tehlikesinin olduğunu söylüyor. Büyük çaplı tutuklamalar geliştiriyor. Buna yasal kılıf olarak da OHAL’i ilan etti. Aslıdan yaptığı sıkıyönetimden de öteye bir durumdur. Bir taraftan yaptıklarını meşrulaştırmak isterken bir yandan da demokrasi güçlerinin tepkisini engelliyor. Yapılan aslında sıkıyönetim uygulamalarıdır. Ama sanki her şey sivil siyasetin elinde görüntüsü vermek için ismini sıkıyönetim değil, OHAL olarak koydular. Sivil yönetimi değiştirmediklerini, demokrasi mücadelesi verdiklerini ve darbeye karşı olduklarını, göstermeye çalışıyorlar.

AKP SİVİLLEŞMENİN, DEMOKRASİNİN ÖNÜNÜ ALMIŞTIR

Bunu ne amaçla yapıyor?

Çünkü Türkiye’de sivil yönetimi korumak istiyoruz, görüntüsünü vermeye çalışıyor. Bu şekilde gelecek tepkilerin önüne geçmek istiyor. Devlet mekanizmalarını, parlamentoyu koruyoruz algısı yaratmak istiyor. Halbuki sivilleşmenin, demokrasinin önünü çoktan almışlar. Devletin birçok kurumunu darbecilere, Fetullahçılara karşı koruyoruz, adı altında sarstılar. Şu anda Türkiye’de devlet gerçekten devlet sarsıntı geçiriyor.

HEDEF BAŞKANLIK SİSTEMİ

Şu denilebilir mi, Meclis işlevsiz bırakılarak aslında başkanlık getirilmek isteniyor?

Gayet tabii. Kaldı ki Erdoğan bunu hiçbir zaman gizlemedi. Hedefinde bunun olduğunu hep söyledi. Bunun için anayasa ve yasaların hepsini ayaklar altına aldı. Kaymakamlara, valilere, emniyet müdürlerine; “anayasayı, yasaları bir tarafa bırakın, işinizi yapmaya bakın” demedi mi? İşte bunu ancak bir diktatör söyleyebilir. Bu aslında Erdoğan gerçeğini açıkça ortaya koyuyor.

Mustafa Kemal’in geliştirdiği cumhuriyet bitmiştir. Onu geliştiren CHP de bitmiştir. CHP’nin bürokrasideki etkileri artık bitmiştir. 7 Haziran ile birlikte rejim de çökmüştür. Çöken bu rejimin altında kalmamak, bu rejimin yerine demokratik bir cumhuriyeti geliştirmek isteyen güçlere karşı aktif bir mücadele yürütülüyor. Bunun üzerinden kendi rejimini kurmak istiyor. İşte darbe mekaniği bunun için işliyor. Erdoğan Türkiye’yi sürekli kriz, kaos içerisinde tutarak bölüp parçalıyor, yandaşlarını da militanlaştırıyor. Aslında Türkiye’de giderek IŞİD geliştiriliyor.

TÜRKİYE BAŞKANLIK SİSTEMİNE GEÇMİŞTİR

Türkiye’de artık başkanlık sistemi fiilen işliyor. Tüm çaba artık bunu yasal bir statüye kavuşturmaktır. Erdoğan, “benim dediklerim anayasadır, yasadır, onları yerine getireceksiniz” diyor. Valilere, kaymakam ve emniyet müdürlüklerine onun için “anayasa ve yasaları bir tarafa bırakın” dedi. Çünkü yeni bir Türkiye’yi şekillendiriyorlar. Türkiye’yi istediği gibi şekillendirmek istiyor. Kendisini Türklerin ve Müslümanların güya lideri yapmak istiyor. Türk milliyetçiliğiyle, dini birleştirerek hedefine yürümek için kendisine bağlı örgütler oluşturarak bunları ortalığa bırakmış. Terör estiriyor, tüm demokrasi güçlerini korkutup, sindirmek ve amacını gerçekleştirmek istiyor. Olağanüstü hali bunun için ilan etti.

Hala tehlike var, darbe bastırılmasına rağmen psikolojik savaş merkezleri haberler üretiyorlar. Gemiler kayıp, uçaklar kayıp, tanklar kayıp, helikopter kayıp, yok bilmem suikastçı askerler kayıp bunlar aranıyor, denilerek tutuklamalar geliştiriyor.

KÜRT SORUNU ÇÖZÜLMEDEN DARBE MEKANİĞİ HEP İŞLEYECEKTİR

Hükümetin propaganda ettiği gibi darbeciler Fetullah Gülenciler değilse kim? Bu darbe ne amaçla yapıldı sizce?

Aslında Kürdistan’da Kürt sorunu çözülmeden Türkiye’de darbe mekaniği her zaman işleyecektir. Eğer Türkiye’de bu darbeler ve karşı darbeler yaşanıyorsa, bunun nedeni Kürt sorununun çözülmemesidir.

Bunun Türkiye’deki tüm aydınlar, yazarlar, sanatçılar, akademisyenler, demokratlar, sosyalistler, liberaller tarafından ve Türkiye toplumu tarafından çok iyi anlaşılması gerekiyor. Başka Türlü darbelerden kurtulamazlar. Demokrasiyi, özgürlüğü kesinlikle yaşayamazlar. Yıllardır güya Kürt sorununu askeri yöntemle bitireceklerini söylediler. Türkiye’nin iç ve dış politikalarını buna göre şekillendirdiler. Tüm imkanlarını bunun için de kullandılar. Ama sonuç elde edemediler.

En son Zap’ta güya gerilla karargahı ele geçirilecek ve gerilla tasfiye edilecekti. Bunun için Türkiye’deki tüm siyasi güçler ve hatta uluslararası güçler destek verdi. Ama Zap’ta Türk ordusu büyük bir bozguna uğradı.

Zap yenilgisi sonrasında AKP ve bazı uluslararası güçler bundan yararlanarak Ergenekon davası adı altında bir dava geliştirdiler. Birçok subay ve general tutuklanarak Silivri’ye konuldu. Bunlar Kürdistan’da yıllardır yürüttükleri savaşta başarısız oldukları için tutuklandılar. Bu Erdoğan için bir fırsattı. Çünkü Erdoğan Ergenekonculardan çekiniyordu. Önünde engel olarak görüyordu. Bunlar başarısız kalınca, bunları tutuklayarak bu engeli ortadan kaldırmak istedi. Bunlar tutuklanınca ordudaki Ergenekoncular zayıfladı. Dolayısıyla bu zayıflıktan yeni subaylar, generaller ortay çıktı. Bunlar daha çok NATO ve ABD yanlısı olanlardı.

Yani, yeni bir ulusalcı kesim mi oluştu?

Aynen öyle oldu. Bunlar Kürdistan’daki savaşı da yürüten güçler oldu. En son şehirleri yakıp yıkan, katleden, halkı göçerten ve her türlü vahşeti uygulayanlardı bunlar. Kim Kürdistan’da savaşı geliştirirse, soykırım geliştirirse o iktidar olur ve iktidarda da o kalır. Kürt düşmanlığı yapmayan, Kürdü yok etmeyi önüne koymayan Türkiye’de iktidar olamaz. Olsa bile, bunu geliştirmeyen, bu konuda başarılı olamayan iktidarda da kalamaz. Türkiye tarihini inceleyelim bunu çok net görebiliriz. İşte ordu içerisinde gelişen bu yeni kesim Kürdistan da gelişen bu savaşı Ergenekonculardan daha da yıkıcı bir tarzda yürüterek güçlenmek ve iktidara gelmek istedi. Erdoğan bunu gördü. Önce Ergenekoncular onun için tehlikeydi, Silivri’yle Ergenekoncuları zayıflattı, bu kesimle savaşı yürüttü, bu kesim giderek güçlenince, Kürdistan’daki savaşı bunlar yürütünce, NATO’da bunları destekleyince bunlar da güçlendiklerini ve iktidara sahip olmaları gerektiğini düşündüler.

Türkiye’de Erdoğan’ın politikalarından rahatsız olan hem iç hem dış kesimler var. Darbe girişiminde bulunanlar bunu da iyi hesapladılar. Darbeye giriştiklerinde zaten darbeyle gelen, savaşta yenilmiş, meşruluğunu yitirmiş, yıkımlar yaratmış dolayısıyla yıpranmış Erdoğan’a karşı uluslararası güçler ile Türkiye toplumunun kendilerini destekleyeceklerini, hesapladılar. Onun için rahat bir şekilde darbe yaparak iktidara gelebileceklerini düşündüler. Ama anlaşılıyor ki, Erdoğan bunların bu girişimlerinden haberdarmış. Erdoğan kendisine bağlı oluşturduğu özel birimler, polis teşkilatı, jandarmada ve bürokrasi yoluyla bunun bilgisini almış.

DARBELER DARBELERİ ÇAĞRIŞTIRIR

Son dönemde SADAT denen bir örgüt den söz ediliyor. JÖH, PÖH dışında vb. zaten ona bağlı çalışıyor…

Evet, SADAT var, Osmanlı Ocakları gibi çok sayıda örgüt var. Bunlarla devletin resmi kurumlarında da egemen oldu. Türkiye’de izlediği politikalarının hem içte, hem dışta bir darbeye doğru gittiğini gördü. Çünkü darbeler darbeleri çağrıştırır. Bu bir gelenektir, bir kültürdür. Kendisinin geliştirdiği darbelere karşı bir darbenin gelişeceğini anladı gördü, bunu başarısız kılıp tersine çevirerek, kendi darbesini başarıya götürmek istedi. Bunun için bir taraftan içten tedbir aldı, bir taraftan da uluslararası alanda tedbir aldı.

NATO TOPLANTISINDAN SONRA ERDOĞAN ORTALIKTA GÖZÜKMEDİ

Son İsrail ve Rusya’yla dış alanda dostları çoğaltma politikası bu temelde mi geliştirdi?

Evet geliştirdiği bu ilişkiler de, Davutoğlu’nu görevden alması da, İHH’ya tavır alması da bununla bağlantılıdır. Yine bunların yanı sıra Mısır’la, Suriye’yle, İran’la ilişki geliştirmek istemesi de bununla bağlantılıdır.

Dikkat edelim bundan bir süre önce İsrail, Mısır, Rusya, Suriye için söylediklerinin tam tersini söylemeye başladı. Aslına bu güçlere teslim oldu. Neden? Uluslararası alanda yaşadığı tecridi aşmak için. Bir de kendisine karşı hazırlanan darbeye uluslararası alandan gelişecek desteğin önüne geçmek istedi. Bu güçlerin kendisini desteklemesini sağlayarak, gelişecek karşı darbeleri etkisizleştirmek ve Türkiye’de kendi rejimini kurmayı amaçladı. Dikkat edin, NATO toplantısından döndükten sonra kimse Erdoğan’ı ortalıkta görmedi.

Darbe o zaman fark edilmiş miydi?

Tabii. Belli ki gelişecek darbeye karşı, karşı bir darbe hazırlığı yürütüyordu. Darbe geliştirildiğinde, hükümet, bakanlar ortalıkta yoktu. Herkes bir yerdeydi. Dağılmışlardı. Bilgileri var ki tedbir alındı. Yine mesela daha önceden bazı temizliklerin yapılacağını söylüyorlardı. Orduda bin beş yüze yakın albayın çıkarılacağı, Yargıtay’dan, Danıştay’dan kaç kişinin çıkarılacağı… Bunlar hep kamuoyunda tartışılıyordu.

Yaş toplantısında bunların ele alınacağı söylenmişti…

Evet. Ele alınacağı söyleniyordu. Zaten Erdoğan’ın taktiği budur. Ne yapmak istiyorsa, onu gündemleştirir, tartıştırır kendisi başka işler yapar. Kamuoyunu yokluyor, atacağı adımların nasıl sonuç verebileceğini, ne tür önlemler alması gerektiğini hesaplar.

Bir de hangi kurumdan kimler tutuklanacak, kimler yargılanacak hepsinin listesi hazırlanmış. Dikkat edilirse bu darbeye girişenler başlangıçta başarılı gibi görünüyordu. Birçok yeri ele geçiriyorlardı. Ama çok kısa bir süre sonra ele geçirilen birçok yeri savaşsız teslim ettiler.

ERDOĞAN 15 TEMMUZ’DA DARBENİN OLMASINI İSTEDİ

Hatta şöyle bir şey de insanın aklına geliyor, acaba AKP, Erdoğan sizin söz ettiğiniz darbeden haberi vardı dediniz ya, daha önce bu kesimlerle de bir kontak kurup bazı şeyleri ayarlamış olabilir mi?

Elbette ben de tam olarak onu söylüyorum. Darbe başarılı gelişiyor ama kısa bir süre sonra bazı yerlerin savaşsız bırakılması bunu gösteriyor. Yani demek ki ordudaki bazı darbecilere söz verilmiş. Demek ki, bazıları kendisiyle hareket ediyor. Bunlara bazı sözler verilmiş ve bunlar da bu sözlere inanmışlar. Bunlar Kürdistan’da da korkunç bir savaş yürütmüşler. Hem toplumdan hem uluslararası güçlerden hem de askeriye içinden büyük kesimin kendilerini desteklerini düşündükleri için de rahat hareket ettiler. Ama darbenin başlamasından kısa süre sonra darbe içinde darbe yapıldı. Tabi darbe içinde yer alanların bir kısmı Erdoğan’dan yana tavır değiştirdiler.

Bir de Erdoğan daha öncede hazırladığı yandaşlarını bir çağrıyla sokağa döktü. Sokağa çıkanlar öyle halk falan değildir. Erdoğan’ın örgütlediği faşist bir örgüttür. Halk adına ortaya çıkarak linç geliştiriyorlar. Bunlar sonucunda darbe başarısız olunca gözaltılar başladı. Eğer önceden haberleri olmasa, hazırlıkları olmasa, listeler oluşturulmasa hemen o gün binlerce insan orduda, yargıda birçok kişi gözaltına alınamazdı. Darbeden haberdardırlar. Gerekli hazırlıklarını yapıp darbenin gelişmesine de göz yumuyorlar. Ama işte tersine çevirerek kendileri darbe gerçekleştiriyor.

Yani Erdoğan 15 Temmuz’da darbenin olmasını mı istiyor?

Tüm gelişmeler onu gösteriyor. Yani kendi amacına ulaşmak için taktik geliştirip hazırlık yapıyor. Kendisini demokrasiyi, sivil otoritenin savunucusu olarak gösteriyor. Bu şekilde herkesi aldatıyor. Oysa darbe zaten demokrasi olmadığı için gelişiyor. Demokrasinin olduğu yerde darbe gelişmez. Ve bu kavga darbeci güçlerin karşılıklı hamleleridir.

15 TEMMUZ’LA DEMOKRASİ KATLEDİLİYOR

Kendi darbesini demokrasi olarak değerlendiriyor...

Evet. 15 Temmuz’u “demokrasi bayramı” ilan etmesi de bununla bağlantılı. Bu tamamen demokrasinin katledilmesidir. Bugün ortada demokrasi ve onu koruma durumu yoktur. Zaten Erdoğan bu Allah’ın bir lütfudur, demişti. Bizim bundan yararlanarak faydalanmamız gerekiyor. İşte hazırlıkları olduğu için diyor Allahlın lütfudur, diyor.

Peki 15 Temmuz Türkiye’de sizin dediğiniz gibi okunuyor mu?

Kendisini darbeye karşı demokrasiyi savunan biçiminde ortaya koyuyor ve bu temelde algı oluşturuyor. Çünkü basın tümüyle denetimi altında. Yani denetiminde olmayan basın da tümüyle etkisizleştirmiş durumda. Basını tekeline almış ve tek merkezden yönlendiriyor. Dikkat edilirse gazetelerin başlıkları, fotaları ve haberleri hemen hemen hepsi aynıdır. Bir gazeteyi okursanız hepsini okumuş olursunuz. İşte algıyı bu şekilde oluşturuyorlar. İşte Fethullahçılar darbe yapmak, sivil yönetimi ortadan kaldırmak, demokrasi ve insan haklarını ortadan kaldırmak istediler ve Erdoğan ile AKP’nin de hayatlarını ortaya koyarak bunu önlediklerini bu basın üzerinden geliştiriyorlar.

Bir de, darbe tehlikesi tam geçmedi diyerek OHAL ilan edildi. Birçok kesim bu propagandanda etkileniyor. Onun için OHAL’i haklı görüyorlar. Ama Türkiye de bazı aydınlar, yazarlar, demokratlar böyle görmüyor. Bunun çok tehlikeli olduğunu ve buna karşı durulması gerektiğini söylüyorlar.

Yine uluslararası alan Erdoğan’ın propagandalarına aldanmıyor. Yani hiçte öyle darbeye karşı demokrasi ve insan haklarının korunduğuna inanmıyorlar. Hatta uluslararası alanda bir desteğin olmadığı uyarısı yapılıyor. İçerde de Erdoğan’a ve AKP’ye inananlar sadece onların yandaşlarıdır. Bu yandaşlar dışında kimse inanmıyor. Faşistler MHP’liler, Alperenler, ulus devletçiler ve Ergenekoncular inanıyor. Bunlar zaten ittifak halinde çalışıyorlar. Bunun dışındakiler demokrasinin korunduğuna inanmadığı gibi tehlikeli şeylerin yaşandığını söylüyorlar.

Kenan Evren de darbe yaptığında, “rayından çıkan demokrasiyi rayına oturtmak için biz bu darbeyi yaptık. Demokrasi, insan haklarını, özgürlükleri korumak için biz bunları yaptık” demişti. Erdoğan da “biz OHAL’ı hak ve özgürlükleri korumak için ilan ettik” diyor. Aslında Kenan Evren ağzıyla konuşuyor. Kaldı ki, AKP Erdoğan 12 Eylülün bir versiyonudur. Onun için 12 Eylül anayasasını değiştirmedi, Kürt sorununu çözmedi ve demokrasiyi geliştirmedi.

Kaldı ki OHAL ilan etmek, halkları kısıtlamak demektir. Bunu kendisi açıkça ifade ediyor. Yani OHAL ve sıkıyönetim hak, hürriyet, özgürlük ve demokrasiyi ortadan kaldırmaktır. Erdoğan belki kendi çevresini aldatabilir ama bunun dışındaki kimseyi kandıramaz. Herkes OHAL’in hak ve özgürlükleri ortadan kaldırıldığını çok iyi biliyor.

HİTLER’LE AKP’NİN ÖRGÜTLÜLÜĞÜ BENZEŞİYOR

AKP yandaşları MHP’liler ve Osmanlı Ocakları’nın oluşturduğu gruplar var. Bunlar Alevilere ve diğer bazı farklılıklara dönük darbeyle birlikte yeniden saldırılar geliştirdiler. Bunu nasıl değerlendirmek nasıl görmek gerekiyor?

Hitler de kendisine bağlı örgütler, özel yapılar oluşturarak terör estirdi, insanları korkuttu. Herkesi sindirerek, parçalayarak etkisiz hale getirdi. Bununla faşizmi hakim kıldı. Geliştirdiği bu faşizme dayanarak dünyaya savaş açtı. Az kalsın dünyada bir yıkım gerçekleştirecekti.

İttihat Terakki’nin iktidara gelişi ve ardından Türkiye’yi Birinci Dünya Savaşı’na sokması da Hitler Almanya’sıyla benzerlik oluşturuyor. Erdoğan’ın yaptıkları da aslında aynı şeyler. Dikkat edilirse Erdoğan, Hitler ve İttihat Terakki’nin taktiklerini izliyor. Amacı Hitler gibi faşizmi oturtmaktır. Hitler de iktidara gelirken bazı söylemlerle herkesi aldatıyor ve aslında inandırıyordu da. Nasyonal sosyalistim diyerek sosyalizmi kullanıyordu. Çünkü Alman toplumunda sosyalizmin etkileri güçlüydü. Bunun üzerinden hem toplumu kendi tarafına çekiyordu hem de komünist, sosyalist partileri etkisiz hale getiriyordu.

İttihat Terakki de iktidara gelirken sözde hak ve özgürlük amacıyla birçok dernek kurdu. Kitaplar ve dergiler çıkararak ardından tüm rakiplerini ezip geçtiler. Erdoğan da şimdi Alevilere, Kürtlere ve HDP gibi güçlere saldırıyor. Bazıları öyle sanıyor ki bu saldırılar sadece Alevilerle, Kürtlerle sınırlı kalacak. Hâlbuki sıra onlara da gelecek. Kürtler ve Aleviler ezildikten sonra diğerlerini daha rahat ezecek. Bunları büyük tehlike olarak gördüğü için öncelikle bunlara yöneliyor. Herkesin bunları çok iyi bilmesi gerekiyor. Kimsenin aldanmaması ve gaflet yaşamaması gerekir. Kendilerine sahip çıkmaları bunun için de değerlerine sahip çıkarak öz savunmalarını ve demokrasi cephesini hızla geliştirmeleri gerekiyor. Asgari bir takım tedbirler almak zorunludur.

Temel asgari bir takım ilkelerde bir araya gelmek gerekir. Yine Kürt halkının geliştirdiği mücadeleyle güçlü dayanışma gelişmesi gerekir. Eğer gerçekten Kürtler direnmeseydi bu bedelleri göze almasalardı ne Davutoğlu giderdi ne de bu darbe gelişirdi. Bunu herkesin çok iyi anlaması gerekir. Kürtler kendi adına bu direnişi yapmadı, herkes adına yaptı. Ve ağır bedelleri bunun için verdi. Eğer Kürtler direnmeyip teslim olsalardı elbette ki şehirlerdeki bu yıkımlar bu şehadetler olmazdı. Denizler Türkiye’de niye idam edildi. Teslim olsalardı herhalde idam edilmezlerdi. Mahir Çayanlar teslim olsalardı Kızıldere’de katledilmezlerdi. İbrahim Kaypakkayalar da aynı şekilde. Güney Kürdistan’da Saddam’ın politikalarına teslim olunsaydı, direnilmeseydi Enfal ve Halepçe Katliamı olmazdı. Köyleri boşaltılıp halkları ordugâhlara doldurulmazdı. Eğer Kuzey’de de şehirler yakılıp yıkıldıysa insanlar yakıldıysa diri diri büyük bir vahşet uygulandıysa Kürt halkı kendisine sahip çıktığı için oldu.

AKP REJİMİ ÇOK ZAYIFTIR

Türkiye’de halkların birleşik direniş hareketi gelişti. Belki halen çok güçlü olmayabilir. Ama bunun geliştirilip güçlendirilmesi gerekir. Yani eğer bu geliştirilip güçlendirilirse Türkiye’de demokrasi güçleri, demokrasi cephesi hızla bir araya gelirse ve Kürdistan’daki özgürlük mücadelesiyle ittifaklarını güçlendirirlerse bu faşist güruhun ömrü öyle uzun olmayacaktır.

Bu rejim çok zayıftır. Gücünü psikolojik savaşa, aldatmaya dayalı politikalardan alıyor. Güçlü bir cephe olmadığı için bazıları bunlarla hareket ediyor. Neden? Çünkü güçlü bir karşı cephe yok. Ya da dağınıktır, etkisizdir. Onun için Erdoğan bundan yararlanıyor. Öncülüğün zayıf olması Erdoğan’ı güçlendiriyor. Uluslararası alanda da içeride de güçlü bir desteğe sahip değil. Bazı sınırlı destekler var. O bile devrimci öncülüğün zayıf olmasından kaynaklanıyor. Eğer öncülük bu dağınıklığı kendisinde giderirse, demokrasi güçlerini bir cephede toparlarsa, mücadeleye atılırsa kesinlikle Erdoğan iktidarı çökecektir. Bu kadar tutuklama yapan, bu kadar işkence yapan, bu kadar hakaret yapan IŞİD gibi askerlerin kafalarını kesen, boynunu koparan, tüm subay ve ordu mensuplarına hakaretler yapan, polis devletini öne geçiren, NATO’nun, ABD den sonraki ikinci ordusunu bu duruma düşüren, bir iktidar uzun ömürlü olamaz. Tüm bu yapılanlar karşısında demokrasi güçlerinin çoktan harekete geçmiş olması gerekirdi.

ANCAK DEMOKRASİ MÜCADELESİ TÜRKİYE’Yİ KURTARABİLİR

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, böyle devam edilmesi durumunda Türkiye’nin NATO üyeliğinin tartışılacağını, söyledi. Türkiye bir NATO ülkesi ve NATO’da aynı zamanda büyük bir orduya sahip. Ama Türkiye’de ordu prestijini kaybetti. Enkaza döndü. Türk ordusunun bu duruma düşmesi NATO açısından ciddi bir tehlikedir ve NATO bunu kabul edemez. Ya bu siyasetleri son bulması gerekir, eğer böyle devam ederse elbette Türkiye’yi NATO’dan çıkarmak zorunda kalırlar. Kerry bu nedenle bunu söylüyor. Avrupa bu nedenle uyarılarda bulunuyor. Hukuk içinde kal diye, uyarıyorlar. Çünkü görüyorlar ki hukuk diye bir şey kalmamış. Ordu felç edilmiş. Devlet oldukça sarsılmış. Üniversiteler, yargı her taraf çökmüş bir durumda. Türkiye’de büyük bir kaos ve kriz yaşanıyor. Tehlike büyük. Ama buna karşı demokrasi mücadelesinin geliştirilmesinin fırsat ve olanaklarını ortaya çıkarıyor. Şimdi burada tehlike mi, büyüyerek egemen olacak, yoksa buna karşı demokrasi mücadelesi gelişip, büyüyecek, egemen hale gelecek, bunu da önümüzdeki dönemde göreceğiz. Bu daha çok da demokrasi güçlerine bağlı, eğer demokrasi güçleri öncülükteki zayıflıklarını hızla giderir, demokrasi cephesini geniş örerlerse mücadeleye geliştirilirse Türkiye bu beladan kurtulabilir.

Darbeyle birlikte yeni şeylerde gündeme gelmeye başladı. Bu örneklerden biride idamdı. Yoğunca tartışılıyor. Erdoğan’da; parlamentodan böyle bir karar çıkarsa ben altına imzamı atarım’ dedi. Bunu nasıl okumak lazım?

Erdoğan ne yapıyorsa kendisi için yapıyor. Onun için söylediği hiçbir şey birbirini tutmuyor. Erdoğan’ın kendisi kendisini yalanlıyor. Yalancı olduğunu kendisi ortaya koyuyor. Geçmişte İsrail’e,  Mısır’a bilmem Rusya’ya, Suriye’ye söyledikleriyle şimdiki söyledikleriyle birbirinin tam tersi. Türkiye için söyledikleri tam tersi. Ve Türkiye’de artık askeri vesayet olmayacak, sıkıyönetim ve OHAL olmayacak, normalleşme dönemi olacak, darbeler olmayacak dedi.

HALKIN TALEPLERİ DEĞİL KENDİ GÜNDEMİ…

Hatta idamı kaldırmakla övünüyordu…

Tabi ‘kaldırdım artık’ diyordu. Kendisini de böyle demokrasi öncüsü, demokrat, AKP’yi de bir demokrat parti, işte yeni siyaseti Türkiye’ye getiren bir parti biçiminde ortaya koyuyor ve bunlarla övünüyordu. Bugün yaptıkları tüm bu söylediklerinin tersidir. Katliam yapanlara yasal güvenceler getirdi. Kim ne yaparsa Kürdistan’da onlar yargılanmayacak. Ne yaparsa hakkıdır. Daha önce kaldırdığı yasalar vardı ama onları da güçlendirerek geri getirdi. Şimdide ‘tekrar idamı getireceğiz’ diyor. Bunu da kendi yandaşlarına dayandırarak yapmak istiyor.

Ama halkın talebidir diyor…

Öyle diyor ama yandaşlarına o sloganı kendisi attırdı. Madem halkın taleplerini esas alıyorsan Kürdistan halkı da özyönetim talebini ortaya koydu, niye bunu kabul etmedi? Özyönetim talebine karşı uçaklarla, tanklarla, toplarla, katliamlarla, göçertmelerle, vahşetlerle yürüdü. Bu Erdoğan’ın ne kadar ikiyüzlü olduğunu gösteriyor. Ne kadar aldattığını gösteriyor ve bunu herkesin görmesi gerekiyor. ‘Demokrasinin güvencesi sokaklardır, halktır’ dedi. Peki biz halkı sokaklara çıkın dediğimizde neden ihanet oluyor. HDP ve Türkiye solu dediğinde bu neden ihanet oluyor?

İDAM İLE HERKESİ KORKUTMAK İSTİYOR

6-7-8 Ekim olayları için Selahattin Demirtaş’ı ihanetle suçladı..

‘6-7-8 Ekim olayları için tahriktir, ihanettir’ dedi. Daha sonra da bu yönlü çağrılara ihanet suçlaması yaptı. Şimdi de HDP’yi o tür şeylerden yargılıyorlar. Bütün bunlar Erdoğan'ın gerçeğini ortaya koyuyor. Demokrasiyle hiçbir bağının olmadığını, tamamen ikiyüzlü bir yalancı, demokrasi ve özgürlüğü katleden despot bir kişi olduğunu çok net ortaya koyuyor. Onun için Türkiye’de ki bütün halkların, kültürlerin, dinlerin, emekçilerin-ezilenlerin, kadınların-gençlerin herkesin bu gerçeği iyi görmesi gerekiyor. Bunun için gün geçirmeden bu faşist diktatörlüğe karşı güçlerini birleştirip mücadele etmeleri gerekiyor. Ancak mücadeleyle kendilerini koruyabilirler. Varlıklarını sürdürebilirler. Eğer mücadele etmezlerse Erdoğan bu faşist güruhla katliamlar geliştirecektir. Herkese boyun eğdirtecektir. Zaten Kürtler için “ya baş eğecekler ya baş verecekler”. Erdoğan'ın mantığı budur. Baş eğersen teslim olursan, kendini inkar edersen, her şeyden vazgeçersen yaşarsın. Bu nedir insanlığından vazgeçmedir. Ya da ölürsün. Yaptığı da budur.

İdamı da bunun için getiriyor, herkesi korkutmak istiyor. Ancak idamı göze alanlar Erdoğan rejimine karşı durabilir. Şimdi toplumda da herkes idamı göze alamaz. Ancak toplumun öncüleri bir avuç insan bunu göze alabilir. Bununla aslında toplumu korkutup, sindirip teslim almak istiyor. ‘eğer direnirseniz idam ederiz, onun için bize teslim olmanız gerekiyor, bizi kabul etmeniz gerekiyor.’ İşte bu diktatörlerin yöntemidir. Diktatörler dikkat ederseniz darbeler yapar, yasaları ayaklar altına alır, olağanüstü hal, sıkıyönetimler ilan ederler. Sınırsız tutuklamalar, idamlar yaparlar. Böylelikle toplumu dağıtırlar, düşünemez duruma getirirler ve sindirirler. Kenan Evren; “idam etmeyip de besleyelim mi?” diyordu. Şimdi Erdoğan'ın da söylediği budur aslında. Belki bunun başka türlü ifade ediyor ama aynı şeyi ifade ediyor. Yani ‘bize karşı olan herkesi idam edeceğiz’ diyor. Yani ‘bunları beslemeyeceğiz’ diyor. Zaten daha önce de ‘bunlar iyi günler, daha kötü günleri görecekler’ dedi.  İşte şimdi bunları bir bir uyguluyor.

ERDOĞAN ERGENEKONCULARA TESLİM OLDU

Ergenekoncuların yeniden göreve getirilmesi durumunda nasıl bir savaş gelişir? Özellikle Kürdistan nasıl bir durum ortaya çıkar? Çünkü 90’ları hatırlıyoruz, 90’larda Kürdistan’da yaşananları hatırlıyoruz. Bu süreçte bu nasıl gelişecek?

Zaten Erdoğan Ergenekoncularla anlaştı, uzlaştı hatta onlara teslim oldu. Kendilerine yönelik geliştirilen darbeyi de bastırınca Ergenekoncular daha da güçlendi. Zaten bu darbe Ergenekoncular yerine yerleştirilenler tarafından geliştirilmişti. Şimdi onlar darbe yaptı diye tutuklanıyorlar. Kahramandı hepsi, Erdoğan bunların hepsini Kürdistan’da yaptıklarından dolayı kahraman ilan etmişti. Şimdi ihanetle suçluyor, hatta ‘idam ederiz’ diyor. Bunların tutuklanmasıyla orduda ne prestij kaldı ne de orduya güven kaldı. Ordu itibarını yitirdi.

Dikkat edelim ordu içinde asker askere karşı savaşmıyor. Askerler askerleri tutuklamıyor. Polis askere karşı savaşıyor. Polis askerleri tutukluyor. Polis bütün askeri garnizonları kuşatıyor, el koyuyor. Yani Türkiye’de polis öne çıkmış durumda. Çünkü polis tamamen Erdoğan’a bağlı. Erdoğan polis teşkilatını daha da güçlendirerek polisle terör estirerek polis devletini kurmak istiyor. Bu şekilde ordunun hakimiyetini kırıyor. Orduyu anlamsız hale getirip onun yerine de polisi geçiriyor. Ordudan boşalan yerlere Silviri’den çıkardığı Ergenekoncuları yerleştirecek. Ama ordudan gelişebilecek tehlikeleri de polisle istihbaratla kendi özel birlikleriyle karşılayacak, etkisizleştirecek. Dikkat edilirse Erdoğan’ın danışmanlarında biri “bizim sivilleri silahlandırmamız gerekiyor. Bunun da yasasını çıkarmamız gerekiyor.” dedi. Bu, kendi birliklerini Hitler’in özel birlikleri gibi silahlandırmadır. Kısacası Erdoğan amaçlarını gerçekleştirmek için herkesi birbirine karşı kullanıyor. Birbirine ezdirtiyor.

Bunun uygulanabilirliği, sürdürülebilirliği var mı?

Hayır, bunun sürdürülebilirlik şansı yoktur. Erdoğan bu tarzda siyaset yürütüyor. Ama bu siyasetin de bir tepe noktası var. Artık bundan ötesi yoktur. Diyelim ki Ergenekoncuları tekrar orduda görevlendirdi, bunlar şimdi Kürdistan’da savaş yürütecek. Ama bunlar Kürdistan’da savaşı kendilerinden öncekilerden daha korkunç boyutların ötesinde yürütemezler.

Ama tabi iktidarda kalmanın ölçüsü söylediğim gibi Kürt düşmanlığını geliştirebilmeye bağlıdır. Türkiye’de iktidarda kalmanın kanunu budur. Hani derler ya “gelen gideni aratır”. Kürdistan’da yaşanan tam da budur. Yani cuntalar Kürtler açısından herhangi bir şeyi ifade etmiyor. Bir cuntanın yerini diğer bir cunta alıyor. Birinin yürüttüğü savaşı diğeri daha ileriye taşıyor. Bu açıdan Ergenekoncuların ordu da yeniden görev almaları öyle herhangi bir şey değiştirmeyecektir.

Erdoğan, demokrasi cephesinin kendisini toparlayıp mücadeleyi büyütmesinden korkuyor. Bütün bu faşist uygulamaları onun için geliştiriyor. O açıdan kesinlikle Erdoğan'ın toparlanmasına, Türkiye'nin bu kriz durumundan faşizm yönünde gelişmesine müsaade etmemek gerekir. Eğer mücadele yükseltilirse  toparlanması önlenir. Türkiye’deki tehlikenin faşizm yönünde kurumlaşması önlenir. Demokrasi kısa sürede sonuç alır.

Şimdi 50-60 bin, belki daha fazla insan gözaltına alınır, tutuklanır. Bir de bunların yakın çevreleri akrabaları var. Demokrasi güçleri, Kürtler var. dolayısıyla Erdoğan diktatörlüğüne karşı mücadele edecek güçler kesinlikle az değildir. Dağınık giderilerek örgütlü bir durum ortaya çıkarsa büyük gelişme yaratır.