Barzani de kaybedenler kulübünde - Cahit Mervan

O lanetli 3 Ağustos gününün üzerinde tam bir yıl geçti. DAİŞ adlı soysuzlar çetesi, çok küçük bir güçle Ezîdî Kürtlerin yurdu olan Şengal’e saldırmış ve işgal etmişti.

O lanetli 3 Ağustos gününün üzerinde tam bir yıl geçti. DAİŞ adlı soysuzlar çetesi, çok küçük bir güçle Ezîdî Kürtlerin yurdu olan Şengal’e saldırmış ve işgal etmişti.

Çeteler Şengal’de yüzlerce insanı katletti. Yüzlerce kız çocuğu, genç kadını ve kadını esir aldı. Pazarlarda sattı. Binlerce insanı sürgün etti. Esir aldığı yüzlerce Ezîdiyî ise zorla Müslümanlaştırdı!

KDP ŞENGAL’I SAVUNMADI

Bu vahşi ve barbar saldırı karşısında KDP’nin egemen olduğu Hewler yönetimi Şengal’i yalnız bıraktı. Hatta orayı savunması gereken peşmerge gücünü geri çekti. Halbuki Kürdistan’da içinde inançlarından dolayı bir çok kez soykırıma uğramış bu topluluğu savunmak ve korumak KDP başta olmak üzere Hewler yönetiminin boynunun borcuydu. Ancak bu yapılmadı. Hatta Şengal halkına kendisini savunması için silah ve cephane dahi verilmedi. Halk zamanında dahi uyarılmadı.  

3 Ağustos günü başlayan saldırıya karşı ilk güçlü ve sonuç alıcı refleksi Rojava Kürdistanı’nın savunma gücü YPG-YPJ gösterdi. Bir grup savaşçı soykırımı önlemek ve DAİŞ çetelerinin saldırılarından dolayı çöle yayılmış binlerce insanının hayatını korumak için ‘sınırı’ geçti ve ilk müdahaleyi yaptı. YPG Şengal halkının güvenli bir şekilde Rojava’ya ulaşması için bir koridor açmayı başardı.

KÜRDİSTAN SAHİPSİZ DEĞİL

Böylelikle Şengal’i tepsi içinde DAİŞ’e sunan anlayışa da ağır bir darbe vurdu ve Kürdistan’ın sahipsiz olmadığını gösterdi. Çok az sayıda YPG-YPJ savaşçısının canlarını ortaya koyarak yaptıkları bu müdahale tarihin akışını değiştirdi.

Şengal’i savunmadan geri çekinle Hewler yönetimi, 3 Ağustos’u izleyen o kritik saat ve günlerde ‘derin yalnızlık’ uykusundan bir türlü uyanamadı. Gerekli refleksi gösteremedi. Zamanında ve yerinde DAİŞ çetelerine karşı direniş ve savunma hatlarını oluşturamadı. Daha çok da dıştan bir kurtarıcı bekledi. ABD’nin olası müdahalesine iş bıraktı.

En çokta DAİŞ’in patronajlığını yapan Türkiye’nin ve Erdoğan’ın ‘DAİŞ size zarar vermeyecek’ güvencesine bel bağladı. Çünkü sağır sultanında duyduğu bir plana göre Şengal bir biçimde DAİŞ’e bırakılacaktı. Buna karşılık Federal Kürdistan’ın mevcut sınırlarına dokunulmayacaktı. 

GERİLLAYI BARZANİ DAVET ETTİ

Peşmerge güçlerinin geri çekilmesinden dolayı, Şengal’ı neredeyse tek bir kurşun sıkmadan alan DAİŞ çeteleri, peş peşe Başurê Kurdîstan’ın bazı stratejik yerlerini de ele geçirdiler. Maxmur ve petrol rezervleri açısından son derece stratejik öneme sahip Zumar bölgesini işgal ettiler.

DAİŞ’in Başurê Kurdîstanı’ndaki ilerleyişi öyle bir hal aldı ki, başkent Hewler’de panik baş gösterdi. Çünkü DAİŞ aynı zamanda uyguladığı vahşet ve barbarlıkla korku salarak ilerliyordu. DAİŞ güçleri Hewler’e yaklaşık 40 kilometre bir mesafede iken HPG devreye girdi.

Federal Kürdistan Bölge Başkanı Mesut Barzani bizzat HPG güçlerini Başurê Kurdîstan’ını savunmak için davet etti. Hatta Hewler’deki kırılmayı önlemek için gerilla güçlerinin şehir merkezinden geçmesi istendi. Ve Medya Savunma Alanları’nda bulunan yüzlerce gerilla hem Şengal’i kurtarmak ve hem de çetelelerin Başurê Kurdîstanı’nda ilerleyişini kırmak için tereddütsüz harekete geçti. Gerillanın bu çıkışı hem halka hem de peşmerge güçlerine büyük bir moral oldu.

Gerilla ve peşmerge çok kısa bir zaman diliminde Maxmur’u çetelerden temizlediler. Bu ortak direniş ve savunma Kürdistan ve dünya kamuoyunda büyük yankı yarattı. Barzani bizzat Mahmur kampına giderek gerillalara teşekkür etti.

Bu tarihsel başarıya rağmen aradan bir yıl geçtiği halde ortak bir savunma gücü oluşturulamadı. Çok çabuk Hewler yönetimi gerillanın DAİŞ’ın kırılmasındaki stratejik rolünü unuttu. KDP ve Barzani tekrar Erdoğan’ın onları çekmek istediği ‘değerli yalnızlık kabine’ne doğru yöneldi. Böylelikle bir kez daha KDP ağırlıklı Hewler yönetimi Kürt ve Kürdistan’ın çıkarlarını değil, dar grup ve parti çıkarlarını esas alacağını göstermiş oldu.

Halbuki beklenen şey Şenagl, Maxmur ve özelliklede Kobanê sonrası Kürtler arası ilişkinin daha da yumuşaması ve ulusal bir kongre’nin toplanmasıydı. Ancak Barzani’nin tartışmasız tek egemen güç olduğu Hewler yönetimi bu beklentileri bir bir boşa çıkardı. Erdoğan ile içine girdiği ki, birçok bakımdan girift olan, ilişkilere tercih etti.

YPG VE HPG’NİN BAŞARISI KDP’Yİ PANİKLETTİ

YPG-YPJ güçlerinin Kobanê başta olmak üzere Rojava Kürdistanı’nda DAİŞ çetelerine karşı sağladığı stratejik zaferler, HPG güçlerinin Şengal ve Maxmur başta olmak üzere bu soysuzlar çetesine vurduğu ölümcül darbeler Hewler yönetimini sevindireceğine, kaygılanmasına neden oldu. KDP ayağının altındaki halı kayacak diye panikledi. Başurê Kurdîstanın YNK, Goran, İslami hareket gibi diğer temel aktörleri bu gelişmelerden büyük bir heyecan duyarak ulusal birlik için önemli çıkarsamalar yaparken KDP’nin bundan rahatsız olmasının en önemli nedeni Türk devletiyle içine girdiği ve Kürdistan kamuoyunun bugüne kadar tam ne olduğunu bilmediği ilişkilerdir.

Tayyip Erdoğan’ın onlarca savaş uçağı ile gerilla alanlarına yaptığı saldırıyla başlattığı topyekun savaş sonrası KDP’in ve liderliğinin ortaya koyduğu tavır sahipleri için çok dramatiktir.

Aslında bunun bazı ip uçarlı bir kaç ay öncesi ortay açıktı. Bir iddiaya göre Pentagon’un sıcak bakmamasına rağmen, Barzani Tük hükümetinin talebi doğrulusunda Kobanê’de bulunan peşmerge gücünü geri çekti. Daha sonra KDP yönetimi keyfi bir şekilde Başurê Kurdîstan’da bulunan gerilla alanlarına karşı ambargo uygulamaya başladı. Öyle ki bazı bölgelerde çekim yapmaya giden televizyon ekipleri engellendi.

Buna paralel olarak PKK ve Rojava Kürdistanı’na karşı ise tıpkı AKP’nin yalancı ve sahtekar medyası gibi psikolojik savaş başlatıldı.

DİRENİŞÇİLERİN CENAZELERİNE YAPILAN SAYGISIZLIK

Son günlerde Türk savaş uçakları gerilla mevzilerini, sivil yerleşim yerlerini bombalarken, Kürdistan coğrafyası üzerine ölüm bulutları kusarken Hewler yönetimi ise başka bir rezalete imza atıyor. Rojava’da DAİŞ çetelerine karşı yürütülen direniş ve özgürlük savaşında şehit düşen 13 savaşçının naaşının Semalka kapısından geçişini engelliyordu. 13 YPG-YPJ savaşçısının naaşlarının bırakılmaması ilk başlarda yanlış bir anlaşılmadan kaynaklanmış olabileceği düşünüldü. Ancak çok geçmeden bunun Türk yönetiminin isteği üzerine yapıldığı anlaşıldı.

Bizzat Semelka kapsında cenazelerin geçmesini engelleyen peşmerge komutanı bu iddiayı doğruluyordu. Keza daha sonra Türk devletinin özgürlük savaşçılarının cenazelerinin geçişine izin vermemsi ve el koyması bu kirli ittifakının nasıl işlediğini açıkça ortaya koydu.

Türk devletinin Kürdistan özgürlük savaşçılarının naaşlarına karşı düşmanlığı ve kini anlaşılır bir şeydir. Ancak bunu da aşan bir tavırla KDP’nin cenazelere karşı takındığı tutumun hiçbir izahatı yoktur. Bu aslında çok büyük bir provokasyondur. Vebali da büyüktür.

BARZANİ KULLANIM DEĞERİ OLMAYAN TEZE SIĞINDI

Kamuoyu bu akıl ve insanlık dışı tutumun son olmasını beklerken, Türk savaş uçaklarının Erdoğan’ın talimatıyla Kürdistan’ı bombaladığı saatlerde bölge başkanı Mesut Barzani’nin Alman Focos dergisine verdiği ve savaştan PKK sorumlu tutan utangaç demeci geldi. Bu demecinde Barzani ‘mızrağı çuvala sığdırtmak için’ Türk devletinin psikolojik savaş uzmanlarından ödünç aldığı ‘PKK içindeki şahinler’ tezini kullanıyordu. Elbette Barzani açısından dramatik olan Focos dergisin everdiği demeçte dramatik olan taraf kullanım değeri kalmamış ‘PKK içindeki şahinler’ tezini kullanmış olması değildi. Erdoğan adına son saldırıyı haklı ve meşru göstermekti.

Zaten Erdoğan’ın savaş uçaklarının Kandil’in Zergelê köyünde yaptığı katliamdan sonra Kürdistan Bölge Başkanlığı’nın yaptığı açıklama da izahata gerek duyulmayacak kadar nettir. Bu açıklamada katliamcılar ve katiller değil, günlerdir saldırıya maruz kalan gerillalar, yani Kürdistan’ın savunma gücü sorumlu olarak gösterildi. Laf olsun diye katliam kınanırken, PKK’nin bölgeden çekilmesi talep ediliyor. Böylelikle Barzani yönetimi Türk devletine ve Erdoğan’a daha geniş bir alanda saldırı ve soykırım yapması için kapıyı aralamış oldu.

Günler süren ağır hava bombardımanından sonra Türk ordusunun karadan gerilla alanlarına işgal için girmesi sürpriz olmayacaktır. Esas olarak Türk savaş uçaklarının Rojava üzerinde taciz uçuşları da, Barzani’nin ‘PKK içindeki şahinler’ vurgusu da ve en son ‘PKK mevzi, kamp ve kurumlarını bölgeden uzak tut’ çağrısı da bu palanın parçalarıdır.

Erdoğan iktidarını korumak için başlattığı bu son savaşa ne yazık ki, Barzani liderliğindeki KDP’yi de ortak etmiştir. KDP’nin PKK ile tarihsel rekabeti anlaşılır bir şeydir. Buna kimsenin bir diyeceği yok. Ancak KDP ve Barzani’nin Erdoğan’ın savaş oyunlarının bir parçası haline gelmesi anlaşılır ve kabul edilebilir değildir. Sonuç olarak Erdoğan bu savaşı kaybedecektir.

EN AĞIR FATURA KDP’YE ÇIKACAK

Ancak gel gör ki, bütün dünya Erdoğan’ın bu son savaşını haksız, orantısız ve Kürt haklarını hedef alan bir savaş olduğunu görmesine rağmen, bunu açıktan tek destekleyen güç KDP olmuştur. Erdoğan kendi partisi içinde bile bu kadar açıktan bir desteğe sahip değildir.

Normalde şu an Başurê Kurdîstan’ında gündem başkanlık seçimi, DAİŞ saldırıları ve ulusal birlik olmalıydı. Yaşananlar tam bunun tesri istikametindedir. KDP son tutumuyla DAİŞ çetelerine ölümcül darbe vuran gerillayı Türk ordusu ile birlikte kuşatma peşindedir.

Bu nedenle KDP’nin hem PKK karşıtlığı üzerinden ve hem de tıpkı AKP ve Erdoğan gibi kendi iktidarını korumak refleksiyle giriştiği son hamlesi ona bir şey kazandırmayacaktır. KDP ve Barzani son savaşta Erdoğan ve Türk devletinin yanında yer alarak tarihsel bir hata yapmışlardır. Bunun çok ağır bedelleri olacaktır. Erdoğan ve AKP ile birlikte ne yazık ki, Barzani ve KDP’de kaybedenler kulübün de olacaktır.

Kritik günlerdir. Ancak hiçbir şey fulü ve görünmez değildir. Görünen ol gerçek ise şudur: Eğer KDP bu politikasını ısrarla devam ettirirse Kürdistan’da tarihi misyonunu vaktinden önce tamamlamış olacak. Ve tasfiyesi kaçınılmaz hale gelecektir. PKK ve gerillayı tasfiye edeyim derken, kendisi tarih sahnesinden çekilmek zorunda kalacaktır.