Avesta: Egemenler yeniliyorlar, bir çıkmazdalar!

KCK Genel Başkanlık Konseyi Üyesi Sozdar Avesta: Faşizme karşı onurlu savaş sonuç buluyor. Bugün bu direniş egemen güçlerin sistemini daraltmış, yerle bir etmiştir. Egemenler çaresiz kalmış durumdalar. Yeniliyorlar, bir çıkmazdalar.

KCK Genel Başkanlık Konseyi Üyesi Sozdar Avesta, Radyoya Denge Kurdistane'ye son siyasi süreci değerlendirdi. Özgürlük mücadelesinde yaşamlarını yitirenleri anarak sözlerine başlayan Avesta, çok önemli ve tarihi süreçten geçildiğini belirtti. İnsanlığın nefesini tuttuğunu ve gelişmeleri dakika dakikasına takip ettiğini söyleyen Avesta, "Kuzey Kürdistan ve Türkiye'de tarihi gelişmeler yaşanıyor. İnsanlık nefesini tutmuş dakikası dakikasına gelişmeleri takip ediyor. Bu kadar önemli gelişmelerin yaşandığı, büyük onur mücadelesinin verildiği, 2015 yılından bu yana gerçekleşen tarihi direniş karşısında TC'nin politikasını destekleyenleri, katliamlar karşısında sessiz kalanları ve bu politikaları ile TC sömürgeciliğini cesaretlendirenleri kınıyorum. Kuzey Kürdistan'daki halk direnişi karşısında katliam ve soykırım gerçekleştiren Saray çetelerine karşı sessizliğin büyük bir ayıp olduğunu bir kez daha belirtmek istiyorum. Sivil Savunma Birlikleri (YPS), YPS-JIN Kuzey Kürdistan'da başta Cizira Botan olmak üzere Sur, Gever, Kerboran en son da Nusaybin ve Şırnak'ta en üst düzeyde mücadele yürüttü, direnişler gösterdi ve hala da o direniş sürüyor. Bu direniş karşısında Saray çıkmaza girmiş, faşizm, insanlık değerlerini aşmış durumda. Saray'ın yaşadığı çaresizlik, çözümsüzlük, sonları belli olan bu güçler halkı katletme, soykırımdan geçirme, bu konsepti devreye sokmuş böylesi kirli politikalar içerisine girmiş haldeler. Faşizmde sınır tanımamazlıkları, içine girilmiş bu halleri, yaşadıkları sendromlar onların çaresizliklerini gösteriyor aslında. Kendisini tek adam olarak ilan eden Saray diktatörü bu durumun böyle devam edeceğini düşünüyor. Kendisini 2. Osmanlı padişahı olarak göstermek istiyor. Ortalığa faşizm yayıyor. Atatürk iktidarından kalanları toplayıp, kendisine bağlamak istiyor. İktidarla, faşizmle birileri kendilerine yer yapmak isteseler sonları Saddam gibi olacak, onun gibi idam edilecektir. Öyle olmasaydı Saddam idam edilmezdi. Hitler, şuana kadar dünyada kınanmaz, ortaklarıyla anılmazdı. Erdoğan ve çetelerinin Kürdistan'da geliştirilen bu politikalar sonucunda sonları belli olacaktır" şeklinde konuştu.

'TÜRKİYE, BÜYÜK BİR ÇIKMAZI YAŞIYOR'

AKP'nin yaşadıkları iç çelişkileri de değerlendiren Sozdar Avesta, Kuzey Kürdistan direnişi sonrasında AKP içinde çatlaklıkların oluştuğunu, Erdoğan'ın çözümsüz kaldığı için yeni bir kılıfa büründüğünü ifade etti. Kürt halkının iradesi ve direnişi karşısında çaresiz kalıp Davutoğlu'nu görevden aldığını söyleyen Avesta, konuşmasını şu şekilde sürdürdü: "Davutoğlu'nun istifa etmesi, olağanüstü kongreye gitmesi, yaşadıkları çelişkiler bizler bu duruma yabancı değiliz. Onların yaşadıkları bu durumları çok iyi biliyoruz. Bunların hepsi birer oyundur, çaresizlikleridir aslında. Erdoğan'ın daha önce söylediği tek vatan, tek millet, tek devlet, tek dil, tek bayrak şimdi yerini tek Saray almış. Toplumu da askerleriymiş gibi elinde tutmak, istediği gibi kullanmak, istediği yöne çevirmek istiyor. Türkiye devleti bir felakete doğru sürükleniyor. Bir uçurumun kenarında her an düşecek bir duruma gelinmiş aşamada. AKP, büyük bir çıkmazı yaşıyor. AKP ve Saray Davutoğlu şahsında şimdiye kadar yenilmişlerdir. Bu duruma kılıf bulmaya çalıştılar. Özellikle Davutoğlu'nun görevden alınıp yerine başka bir başbakanın getirilmesi Erdoğan'ın yenilgisini gözler önüne seriyor. İstedikleri kadar gerçek yüzlerini gizlemeye çalışsınlar, gerçekler gün yüzü gibi ortadadır. Özgürlük hareketi kış boyu geliştirdiği direniş ile bahara çok daha güçlü ve hazırlıklı girmiştir. Baharla birlikte Kuzey Kürdistan'da ve Türkiye'de gerillaların geliştirmiş olduğu çeşitli, nitelikli ve yaygın eylemliklerle bunu ispatlamıştır, ortaya koymuştur. İçine girilen çıkmaz askeri, siyasi, ekonomik yönlere de yansıyor. Toplumsal alanda da ciddi bir travmayı yaşıyor. Ordularının psikolojileri yerle bir olmuş durumda. Kürt güçlerine karşı, gerillaya karşı eli kolu bağlı bir şekilde durmaktadır. Bu süreçte kaybeden AKP faşizmidir, kazanan ise halkların iradesi, Kürt halkının kutsal, onurlu, direngen duruşudur. Kazanan özgürlük savaşçılarıdır. Bu da gösterdi ki hakikat yolunda mücadele edenler sonuna kadar kazanacaklardır."

'NUSAYBİN ONURLU DURUŞUYLA DÜŞMANI YERLE BİR ETTİ'

Kuzey Kürdistan'da, Nusaybin'de gerçekleşen direnişi değerlendiren Avesta, Nusaybin pratiğinin bir kez daha yenilmez halkın iradesini ortaya koyduğuna vurgu yaptı. Saray'ın Cizira Botan'da, Sur'da çekmek istediği senaryoyu Nusaybin'de pratiğe geçirmek istediklerini ama bunda başarılı olmadıklarını söyleyen KCK Genel Başkanlık Konseyi Üyesi Avesta, "Şu anda Nusaybin'de binlerce sivil halk yaşıyor. Hiçbir zaman da yerlerini ve toprağını terk etmediler. Nusaybin halkı, gençleriyle, kadınlarıyla aylardır direniyor. Nusaybin halkı savunmasını yaptı, öz savunmasını geliştirdi. Ama bu savunmaya, direnişe karşılık Saray'ın uyguladığı faşizme söylenilecek söz bulamıyoruz. Bu faşizm karşısında büyük bir irade ile ayakta duran Nusaybin günlerce hem havadan hem karadan bombalandı. Karadan ağır silahlarla vurulması dışında, jetlerle, Kobralarla havadan vuruldu, bombalandı. Nusaybin şuanda bir kuşatma altında. İnsanlık dışı uygulamalar ile karşı karşıya. Bu insanlık dışı uygulamaların halk üzerinde daha fazla artmaması için Cizira Botan'da yaşanılan vahşetin, insanlık dışı uygulamaların tekrarlanmaması, halkın zarar görmemesi için YPS Genel Koordinasyonu yazılı bir açıklama ile silahlı güçlerini Nusaybin'den geri çektiğini duyurdu. Ama YPS bu açıklamayı yapmasına ve silahlı güçlerin Nusaybin'den geri çekilmesine rağmen hala orada kuşatma sürüyor, kent hala bombalanıyor, ev ve iş yerleri yakılıp, yıkılıyor. Halk, daha güvenli bir yere geçmek isterken YPS, YPS-JIN üyeleriymiş gibi kameraların önünde, elleri bağlı, yere yatırıp, diz çöktürme,  teslim aldıklarını göstermeleri büyük bir ahlaksızlık ve onursuzluğun olduğunu gösteriyor. Bu yönüyle psikolojik bir baskı uygulamaya çalışıyor. Başarılı olan kendisiymiş, Saray’daki zatmış imajını vermeye çalışıyor. Ben kazandım, başarılı olan benim, kaybeden onlar oldu görüntüsünü vermeye çalışıyor yaptıkları zulüm, faşizm ile. Bunların hepsi yalandır. Bu yalanlara uyduracak kılıf bulamıyorlar. Devlet Nusaybin'de kaybetti. Askerlerin psikolojileri bozuldu, travmalar yaşandı. Başbakanın görevden alınması bu pratiğin sonucudur. Nusaybin sadece faşizme karşı direnmedi aynı zamanda onurlu duruşuyla da düşmanı yerle bir etti. Nusaybin ve Şırnak'ta direnen halkımız Sur ve Cizira Botan direnişinin sürekliliğini ortaya koymuştur. Nusaybin'de yenilen, çaresiz kalan, bu çaresizliği nedeniyle de vahşetini sınırsız bir biçimde uygulamaya konan faşist TC sömürgeciliği Nusaybin'de bir teslimiyet varmış gibi bir algı oluşturmaya çalışıyor. Özel Harp Dairesi’nin yönettiği sömürgeci medyanın da kendisinin de inanmadığı, yalan haberlerle demokratik kamuoyunu yanıltmaya çalışıyor. Hiçbir Nusaybinli gençlerin teslim olmadığını ve olmayacağını Cizira Botan hakikatinden hepimiz biliyoruz. İnsanlık dışı vahşete, Saray’ın faşizmine karşı büyük bir irade ile savaşmışlardır. Nasıl ki Cizira Botan'da faşizm yerle bir oldu, Nusaybin'de de bu faşizm yerle bir oldu ve başarı halkın oldu. Orada kalan sivil halktır, annelerdir, çocuklardır, silahsız insanlardır. İnsanlıktan zerre kadar nasibini almayan Erdoğan ve çeteleri katliamlar yapma, halkı soykırımdan geçirme peşindeler" dedi.

'SÖZ KONUSU KÜRTLER OLUNCA HEPSİ BİRLEŞİYOR'

Erdoğan'ın Kürt halkının iradesini kırmaya dönük yemin ettiğini, Kürt halkının yeminli düşmanı olduğunu ifade eden Avesta, dokunulmazlık konusunda da şunları söyledi: "Şu ana kadar bir kısım muhalefet bir kısım iktidar algısını oluşturdular. Ama biz biliyoruz ki İktidar güçleri Kürtler söz konusu olduğunda çelişkiler yaşanmıyor, görüş ayrılığı olmuyor, herkes aynı safta yer alıyor. Hele hele söz konusu özgür, direnen, alternatifli, perspektifli, yol yönteme sahip Kürtler olunca. Rêber Apo ve PKK öncülüğünde yeni bir yaşamı inşa etmek isteyen Kürtlere karşı herkes aynı yönü tutuyor. Üç faşist parti Kürtlere karşı aynı safta yer alıyor. Biz bunları değerlendirirken Türkiye toplumunu işin içine katmıyoruz. Türkiye toplumu, demokratik güçler, sivil toplum kuruluşları, akademisyenler, gazeteciler büyük bir onurla bu faşizme karşı direniyorlar. Ama devlete bağlı siyasi partiler Kürtlerin direnişlerine karşı kara yüzlerini hep gösterdiler, birliktelik kurdular. Bu birliktelikleri yine HDP milletvekillerine yönelik de gerçekleşti. Diğer partiden milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması birer oyundur. Dünya alem biliyor ki bu dokunulmazlıklar HDP vekilleri içindir. İlk dosyalar, tutuklanacak ilk vekiller de HDP vekilleri olacaktır. Bunlar da birer filmdir. Kendileriyle birlikte çözüm getirecek şeyler değildir. 1994 yılında DEP milletvekillerine yaptıklarıdır, yapacaklarıdır şu anda yapılanlar. Meclisten apar-topar alıp cezaevine götürdüler, 10 yıl cezaevinde kaldılar. Ve şu anda onlardan bazıları yine milletvekili. Yine o vekillerin dokunulmazlıkları kaldırılmak isteniliyor. 23 yıl sonra aynı yöntemler, aynı tiyatrolar çekiliyor. Buna destek veren CHP'de bir kez daha kendisini gösterdi ki AKP'den hiçbir farkı yoktur. MHP zaten sınırsız iktidarla birliktedir. Bunun için Kürdistan halkı, özellikle de Aleviler CHP'nin bu iki yüzünü görmeliler. HDP milletvekillerinin duruşları onurlu bir duruştur, onlar bu halkın iradeleri ile seçildiler, halkın siyasetini yürütüyorlar. HDP milletvekillerine şu ana kadar hiçbir şekilde dokunulmazlık yasası işlenmemiştir. 7 Haziran seçimleri öncesinde baraj altında bırakılması için en ağır saldırılarla engellemek istediler. Yüzlerce il ve ilçe binaları, seçim bürolarını yakıp yıktılar. Çalışmalarını yürüten üyelerini tutukladılar, mitinglerde bombalar patlattılar. Buna rağmen büyük özgürlük yürüyüşünü engelleyemeyince bu sefer tümüyle hakimiyetleri altında olan sözde hukuk yoluyla engellemek istemektedirler. Bu konuda CHP ve MHP'nin yaklaşımı iktidar partisi ile benzer bir yaklaşımdır. Tüm düzen partileri, çıkar çevreleri Kürtler, özgürlük davası ve mücadelesi söz konusu olduğunda çelişkiler ne olursa olsun Kürt karşıtı cephede birleşmektedirler. Bu bir kez daha dokunulmazlıkların kaldırılmasında bu ezber bozulmadan ortaya konulmuştur. Önümüzdeki günlerde daha fazla yönelimler olacaktır öyle görünüyor. Ama faşist iktidara karşı, insanlık dışı yönelimlere karşı özgür duruş nedir o sergilenmelidir, sergilenecektir de."

'KÜRDİSTAN TOPLUMU ALTERNATİFSİZ DEĞİLDİR'

Türkiye Meclisi dışında halkın iradesine dayalı meclislerin kurulmasına yönelik de değerlendirmeler yapan Avesta, siyasetin kendisine imkan yaratması gerektiğini söyledi. Hiçbir zaman siyasetin gidip de imkanlar üzerinden yürütülmediğini, imkanların yaratıldığını, yıllardır sürdürülen mücadele, verilen büyük bedeller ile gerçekleştiğini dile getiren Avesta, "Şu ana kadar büyük bedeller verildi. Şu ana kadar onlarca siyasetçi katledildi, yüzlercesi zindanlarda tutuklu. Bu bedeller kendisiyle birlikte bir kültür, bir ahlak, bir duruş yarattı. Ben o inançtayım ki HDP vekilleri bu bilgelikle hareket ediyorlar. Kürdistan toplumu alternatifsiz değildir. Önümüzdeki günlerde esas siyaset toplum içinde yapılacaktır. Siyaseti belirleyecek olan toplumdur, toplumun çıkarlarıdır, istekleridir, yaratımlarıdır. Bunun için HDP, yukarı taban siyasetini kabul etmedi, eleştirdi. Ankara'dan yönetilen siyaseti, merkezden yönetilen siyaseti kabul etmediler. Buna karşı her zaman özgürlük mücadelesini, toplumun karar mekanizmasını istediler, halk söz sahibi olsun, halk kendisine ait olsun, toplum kendi kendisini yönetsin, savunmasını kendisi yapsın istediler. Topluma dayalı siyaseti esas alan, bunu en iyi bilen HDP vekilleridir. Bundan dolayı da HDP bire bir saldırıların merkezinde yer aldı. HDP, halk ile buluşuyor, halkın içinde yer alıyor, halkla toplantılar yapılıyor, halkın önerileri, düşünceleri esas alınıyor. HDP, izleyeceği politikalarla halkın nabzını tutmaya çalışıyor, önümüzdeki günlerde de bunu belirliyor, bu görünecektir. Bu önemlidir. Tabii bunların daha fazla güçlendirilmesi de lazım. Önümüzdeki günlerde siyasetsiz kalınmayacak inancındayım. Kuzey Kürdistan ve Türkiye'de demokrasi isteyen, özgürlük isteyen, kölelikten kurtulmak isteyen kendi vekilliğini yapsın, dirensin, özgürlük mücadelesine katılsın. Artık meclislerini, komünlerini, ekonomilerini, toplumsallaşmayı, savunmasını yapmalılar Kendi kendine yetecek, kendi kendine savunacak, yönetecek bir güce sahip bir parti geleneğinden gelmektedirler HDP. Bu anlamıyla bu süreci daha yetkin, yaratıcı bir yaklaşımla mücadele ediyorlar ve bu mücadeleyi başarıya götüreceklerdir" dedi.

'KİRLİ SİYASETİN ORTAKLIĞINI YAPANLAR KAYBEDECEKTİR'

Sozdar Avesta, Barzani'nin Şengal'den bir an önce ellerini çekmesini de istedi. Şengal ve Êzidî halkı üzerinde kirli politikaların yürütüldüğünü dile getiren Avesta, KDP ile AKP'nin kaderlerini bir yaptığını söyledi. Özgürlük Hareketi’nin Şengal'den çıkmasını isteyen Barzani'ye cevap veren Avesta, Şengal'den çıkacak bir güç varsa, onun da peşmergelerin olduğu söyledi. Avesta, konuşmasına şöyle devam etti: "Türkiye'deki gelişmeler ve Türk devletinin çıkmazı bölge üzerinde etkisi oluyor. Türkiye devleti tek devlet ve Erdoğan gibi tek adama sahip bir devlet. Daha öncesinden de Türkiye Cumhuriyeti bölgede laik-model bir devlet gibi görünmek istedi, kendisini öyle gösterdi. Tabii zamanla öyle olmadığı açığa çıktı. Saray’ın kaybettiklerine destek veren de Güney Kürdistan siyasetinin başını çeken KDP-Barzani oldu. Kuzey Kürdistan ve Türkiye'de darbe yiyen Erdoğan, aynı darbeyi Barzani'de yiyor çünkü çıkarları ve politikaları aynıdır. Aynı siyasetin ortaklığını yapıyorlar. Ama kirli siyasetin ortaklığını yapanlar kaybedeceklerdir. Özellikle de bu siyasi bir Kürt partisi ise. Sözde Kürt, Kürt adıyla Kürtleri yeminli düşmanlığına soyunan bir faşizmle aynı siyaseti yürütmek başarılı olmayacaktır. Yapıyorsa hiçbir zaman başarılı olmayacaktır.

'ŞENGAL'DEN ÇIKACAK TEK GÜÇ PEŞMERGELER OLACAKTIR'

Bunun için KDP, özgürlük Hareketi’ne zorluk çıkartıyor. Özgürlük Hareketi’nin neden Şengal'de olduğunu soruyor. Neden Şengal'de, Şengal'den neden çıkmıyor? Bu soruyu kendisine sorsun. Ögzürlük Hareketi neden Şengal'de sorsun bir kendisine. Neden 30 yıl önce Özgürlük Hareketi Şengal, Maxmur, Kerkük'te değildi de şimdi oralarda. Çünkü onlar Kürdistan'ın bu bölgesi için görevlerini yerine getirmediler. Güney Kürdistan halkını savunmasız, örgütsüz bıraktı, paramparça etti. Bunun için de 3 Ağustos 2014 tarihinde DAİŞ çeteleriyle birlikte Êzidî halkını fermandan geçirdiler. Özgürlük Hareketi de savunmasız kalan halkı savundu, bölgeye müdahale etti, bölgeyi DAİŞ çetelerinden temizledi, ulusal tepkisini ortaya koydu bu yönüyle. Bu yapılanların takdir edilmesi, tanınması gerekirken Türk devletiyle birlikte, DAİŞ çetelerine verdiği destekle Şengal, Êzidî toplumu üzerinde kirli bir savaş yürütüyor. Şengal halkına PKK'ye karşı savaş ilan edin diyor. Mesud Barzani, Sıhele'de kendisine bağlı ve kendi denetimle olanlarla bir toplantı yaptı. Bu toplantıya, Êzidî halkı, Êzidîlerin önde gelenlerini, kanaat önderlerini, peşmergeleri tek madde üzerinden topladı. Tek maddelik toplantı PKK hareketine karşı açılacak olan savaştı. Ya onları tercih edeceksiniz ya beni, onları Şengal'den çıkartacaksınız diyor. Ben de Barzani’ye şunu soruyorum. Bunu Êzidî toplumundan istemek ne anlama geliyor. Bunları Êzidîlerden istemek de nedir? Bunları Êzidî toplumundan istemek, Êzidî halkını onursuz bırakmaktır. Êzidîleri değer yargılarıyla karşı karşıya getirmektir. Mesud Barzani iyi biliyor ki Êzidî felsefesinde, Êzidî inancında sana bir iyilik yapılmışsa, sen iki kere iyilik yap anlayışı vardır. Yapılan o iyiliği sonuna kadar unutma inancı vardır. Şimdi Barzani, Êzidîlere PKK'ye karşı savaşın diyor. Neden? Hangi yüzle, hangi gururla bunu Êzidî toplumundan istiyor. Bu isteği ile Êzidî halkını birbirine düşürüyor. İstiyor ki Êzidî halkı birbirlerine savaş açsın, birlerine düşman olsun. Şimdi Şengal'de Önder Apo felsefesiyle, Özgürlük Hareketi’nin yardımlarıyla Êzidîlerin savunma birlikleri oluşturuldu. YBŞ, YJŞ kuruldu, Êzidîler kendilerini savunuyor. Êzidîlere diyor ki gidin kardeşinizle savaşın. İşte Özgürlük Hareketi oradan çıksın. Bu yönüyle nasıl ki Erdoğan kendisini tek adam olarak ilan ediyorsa, Mesud Barzani de kendisini tek adam ilan ediyor, ben tek olacağım diyor, herkes bana itaat edecek diyor. Bu da mümkün değildir. Yürüttüğü siyaseti Êzidî toplumu asla kabul etmeyecektir, bu halk onu dinlemeyecektir. O toplantıda ortaya çıkan tepki takdir edilmesi gereken bir tepkidir. Bu münasebetle o toplantıya katılan başta Şengal halkını, o toplantıda konuşan kesimi kutluyorum. Êzidî halkı olanları, yapılanları, kimin onları kurtardığını görmüş neden savaşacaklar PKK ile. Neden savaşacaklar sorusunu arıyor Şengal halkı. Toplantıdan iki gün sonra bizzat Mesud Barzani'nin talimatı sonucunda Şengal alanında 21 yaşında evine dört beş tane briket götürmek isteyen genci katlettiler. Her gün provokasyonlar yaratmak istiyorlar. Êzidî peşmergelerini diğer peşmergelere karşı kışkırtıyorlar, birbirine düşürmek istiyor. İki yıldır bu Önder Apo ile yeni bir yaşam felsefesiyle iradelerini ortaya koydular. Ondan Êzidî halkı oyunlara, provokasyonlara gelmeyecektir. Bu olaylardan, Şengal'i kuşatmaktan elini çeksin Barzani. Ya ben ya onlar diyor. Eğer çok istiyorsa kendisi Şengal'den çekilebilir. Neden Êzidîleri birbirine düşürüyor. Eğer Şengal'den çıkacak bir güç varsa o da peşmerge güçleridir, bu toplumu savunmasız bırakan güçlerdir, bu toplumu soykırımdan, katliamdan geçiren, geçirmesiyle yüz yüze bırakan güçlerdir, bu milletin onuru, şerefi, namusu, varlığı ayaklar altına alındı, şu ana kadar da binlerce kadın, anne nerede akıbeti bilinmiyor, işte bunları yapanların hesap vermesi lazım. Eğerki şuana kadar Êzidî toplumu mahkemelerini oluşturmamışsa, bu da örgütsüz olmalarından kaynaklanıyor. KDP'nin bununda hesabını vermesi lazım. Uluslararası mahkemelerde bu halka karşı işlenilen suçun hesabını versinler. Bundan sonra Êzidî toplumu kendisini nasıl örgütleyecek, nasıl yönetecek, kendisinin iradesi ve takdiridir. Yani bu şekliyle KDP, Türkiye devletinin hesapları üzerinden, onunla işbirliği içinde olduğu ortadadır. Medya Savunma Alanları’nın, Güney Kürdistan topraklarının bombalanmadığı gün yok neredeyse. Güney Kürdistan topraklarına tecavüz etmediği gün yok ama kimse sesini çıkartmıyor. Ama ülkesi, yurdu, evi, toprakları talan edilmiş, kendisine yeni bir yaşam inşa etmek isteyen gençleri de katlediyor. Şengal halkının yaşadıklarını kamuoyuna duyurmak isteyen gazetecileri günlerce tutukluyor, onlara ceza veriyor. Şengal'e giriş- çıkışlara izin vermiyor. Yani KDP'nin siyaseti aslında Êzidî toplumunu yok etmektir. On binlerce Êzidî şu anda Güney Kürdistan'da Barzani'nin denetimindeki kamplarda esir muamelesi görmektedirler. O kamplarda tutulan halk göçmen muamelesi görmüyorlar. Şengal’e girişlerine izin verilmemektedir. Adeta Êzidî halkının topraklarına ipotek kurmuş durumdalar. Kamplarda esir almışlar, iradelerini ellerinden almak istiyorlar, önümüzde bir seçim var onların oylarını almak için uğraşıyor. Kirli savaşını her türlü şekilde yürütüyor. Şuanda o kamplarda yaşayanlar göçmen değiller, göçmen muamelesi görmüyorlar tamamen esir muamelesi görüyorlar. Aslında şimdi rehin durumdalar.”

'KDP ARTIK BU SİYASETİYLE AYAKTA DURAMAZ'

KDP'nin bölgede yalnız kaldığını belirten Avesta, "AKP, KDP ikiz gibiler. Kaderleri bir olmuş durumda. Bir yerde olan olaylar diğer yerde de etkisini gösteriyor. Kim gazetecileri tutukluyor, kendi düşüncelerine inanmayanlar, yaptıklarından şüphe duyanlar. İçinde hiçbir şeffaflık olmayan, birliktelik olmayan, saklı olması gerekenlerin dışarı yansımasını istemeyenler gazetecileri tutuklarlar. KDP'de bundan korkuyor. AKP'de katliamlar yapıyor, halkı yerlerinden, yurtlarından göçertiyor, halkı soykırımdan geçiriyor, ahlaksızca şeyler yapıyor, faşizm uyguluyor, yürütüyor. Onun için de onun basını onun gibi yürüyor, onun gibi hareket ediyor. Onun çaldığı davula onun zurnasıyla çalınsın isteniliyor. Şimdi aynısını KDP yapıyor, kendi siyasetinden korkuyor, yaptıklarından korkuyor. Gazeteciler Şengal'e giderse ne yapacaklar, o annelerin yaşadıklarını dünya kamuoyuna yansıtacaklar, toplu mezarlar var onları görüntüleyecekler, o halkın yaşadıklarını görecekler, sadece acı şeyler değil, iki yıllık mücadele ve direnişi açığa çıkaracaklar.  Şengal'de direniş kültürü ne kadar ilerlemiş, ne kadar mücadele artmış bunları görecekler. Sterk TV Sunucusu Aysel Avesta'nın tutuklanması da bu esaslar üzerineydi. Aysel Avesta, Êzidî kızıdır, yıllardır Sterk TV'de çalışıyor, Ferman öncesi da kaç kere Şengal'e gitmiş, program yapmış, her yeri gezmiştir. Haftalarca Şengal alanında onlarca program yapmış. Herkesin gözü önünde de yayınlanmıştır. Aysel Avesta'nın tutuklanma sebebi nedir? Toplumun gözünü korkutmak istiyor, Êzidî halkına selam veren herkesi tutuklayacağım diyor aslında Aysel Avesta'nın tutuklanmasını bu şekilde de görebilir, yorumlayabiliriz. Diyor ki neden Şengal? Neden Şengal olmasın? Bağdat'a giden, Süleymaniye'ye, Duhok'a, Zaxo'ya giden biri neden Şengal'e gitmesin? Şengal'in hala Irak'a bağlı olduğunu söylüyor. Ama Güney Kürdistan’da Irak'a bağlı. Güney Kürdistan, hala da maaşlarını Irak'tan alıyor. Daha özerkliği almamış bir alan. Söz oraya gelince büyük çelişkiler yaşıyor. Yani sadece halkın gözünü korkutmak istiyor. Sadece gazetecileri değil, kendi topraklarını savunmak, onuruna, haysiyetine, şerefine sahip çıkmak isteyip Şengal dağına yönünü veren onlarca genci tutukluyor. Halkı yemekle terbiye ediyor. Rojava Kürdistan'ı üzerinde ambargo uyguluyor. Aylardır sınır kapısı kapalı. Peki, bu siyaset kime hizmet ediyor. Sözde halkı bu şekilde terbiye edecek, kendi çizgisine çekecek, egemenlik kuracak bu şekilde. Ama herkes biliyor ki bu halk bu şekilde onun istediği gibi yola, çizgiye gelmez. Onlar onurlarına bağlıdırlar. Onlar fikir ve düşüncelerine bağlıdırlar. Halk örgütlüdür, eski halk değildir. KDP, şunu iyi bilmeli ki artık Şengal halkı ve Êzidîler 3 Ağustos 2014 sürecinin öncesine geri dönmeyecek ve kendilerine yaptıklarının asla unutmayacaktır. Kendileri şu anda affedilme pozisyonundadır. Halk, Güney Kürdistan'da yaşanan gelişmeleri, bunların bu kirli yüzünü artık halk görsün. KDP, bu siyasetiyle artık ayakta duramaz, o siyaseti uzun vadeli olmayacaktır. Çünkü KDP'nin faşizm Erdoğan'ın faşizminin aynısıdır, devam ediyor bu faşizm" dedi.

'GELECEK HALKLARIN OLACAKTIR'

KCK Genel Başkanlık Konseyi Üyesi Sozdar Avesta konuşmasının sonunda şunları ifade etti: "Êzidî halkı, örgütünü daha fazla güçlendirmelidir. Onlara gelen tehdit, şantaj, göz korkutmalara karşı baş eğilmemelidir. Daha fazla direnmelidir. Bu kirli siyasete ve kirli politikalara artık yeter demeliler. Daha fazla örgütlenmeliler. Bu münasebetle Şengal, Güney Kürdistan halkı, bütün kamuoyu hem Erdoğan'ın hem KDP'nin hem de onlarla işbirliği içinde olanların yaptıklarına sessiz kalmamak lazım.

Bu zalimlerin bu kadar zulüm yapmalarının sebebi demokrasi güçlerinin sessiz kalmasındandır. Demokrasi güçleri, kamuoyunun daha fazla sesini yükseltmesi gerekiyor. Tarafsız kurum ve kuruluşların daha fazla devreye girmesi lazım. Mesela CPT, bir aydan fazla bir süredir İmralı Adasına gitmiş ama herhangi bir açıklama da bulunmamıştır. CPT'nin bir an önce rapor sonucunu açıklaması gerekiyor. Bizler Rêber Apo'nun sağlığından kaygılıyız. Önderliğimiz nasıl yaşıyor bilgimiz yok. Buna ilişkin açıklamaların yapılması lazım. CPT'nin artık suç ortağı olmasından vazgeçmesi lazım.

Bütün kadınlara ve gençlere çağrım odur ki her yerde bu onurlu direnişe öncülük edilsin, savunma birlikleri içerisinde yerlerini alsınlar. Faşizme karşı onurlu savaş sonuç buluyor. Bugün bu direniş egemen güçlerin sistemini daraltmış, yerle bir etmiştir. Egemenler çaresiz kalmış durumdalar. Yeniliyorlar, bir çıkmazdalar. Bizler halk birlikteliğini daha güçlü yapalım, direnişi, mücadeleyi büyütelim. Özgürlük savaşçıları HPG, YJA-Star gerillaları Türkiye devletinin sistemini yerle bir etmiş durumda, büyük darbeler vuruyorlar. Halk ayakta, hareket de genel anlamda bir direniş içerisinde. Tarih, Vietnam'da gösterdi, Küba'da, Kobanê'de gösterdi, kendisini faşizmin egemenliğinden kurtarmak isteyenlerde gördü, gelecek halkların olacaktır, kadınlarındır. Şırnak ve Nusaybin'in direniş ruhuyla, Rêber Apo öncülüğünde yürüyen özgür insan gelecekte de kazanacak olan onlardır. Tekrardan kadınlara, gençlere, demokrasiden yana tüm insanları, barış, özgürlük isteyen kesimleri büyük mücadele ve direniş ruhuyla alanlara davet ediyorum. Bu süreç başarılara gebe bir süreçtir ve büyük başarılar elde edilecektir."