Ağabey Babaoğlu: Özgür basın Nazımlar'ın geleneğine sahip çıkıyor

Gazeteci kardeşi Nazım Babaoğlu'nu "mesleğine aşık" ve "öğrenmekten bıkmayan bir genç" olarak tanımlayan İrfan Babaoğlu, kardeşinin faillerinin devlet tarafından korunduğunu belirtti.

Gazeteci kardeşi Nazım Babaoğlu'nu "mesleğine aşık" ve "öğrenmekten bıkmayan bir genç" olarak tanımlayan İrfan Babaoğlu, kardeşinin faillerinin devlet tarafından korunduğunu belirtti. Babaoğlu, kardeşinin kaybedilmesinde sorumluluğu olanların AKP tarafından ödüllendirildiğini kaydetti. Ağabey Babaoğlu, AKP'nin soykırımcı saldırılarına karşı özgür basının insanlığa hizmet ettiğini de belirtti.

Nazım Babaoğlu; akıbeti bilinmeyen onlarca özgür basın emekçisinden biri. 12 Mart 1994 tarihinde Özgür Gündem Gazetesi Muhabiri iken haber için gittiği Urfa'nın Siverek ilçesinde, JİTEM tarafından kaçırıldıktan sonra ailesi ve çalışma arkadaşlarının tüm girişimlerine rağmen Babaoğlu'ndan hiçbir haber alınamadı. Akıbeti öğrenilemeyen Babaoğlu'nun yaşadığına dair umutları tükenen ailesi ise faillerin bulunup yargılanması için 22 yıldır adaletin izini sürmekte! 

Ağabey İrfan Babaoğlu, 1990'lı yıllarda gazetecilik yapmanın büyük bir cesaret ve özveri gerektirdiğini belirtirken, şunları söyledi: "90'lı yıllarda Kürdistan coğrafyası bir bütün olarak Türk devletinin saldırı alanı halindeydi. Bir taraftan insanlar faili meçhul bir şekilde katledilirken diğer taraftan, köyler boşaltılıp insanlar göçe zorlanıyordu. Bu dönemde Türk devletinin bir halkın kimliğini yok etmek amacı ile bilinçli bir şekilde hayata geçirdiği politikaların parçası olan baskı, şiddet ve katliamları dünya kamuoyuna duyurmak açısından gazetecilik hele bir de muhalif gazetecilik ayrı bir öneme sahipti. Ancak internetin Türkiye ve Kürdistan'da yeterince yaygın olmaması, tek devlet kanalının devlet tekelinde olması gibi teknik imkansızlıklar nedeniyle bu mesleğin gereklerini yerine getirmek zor bir işti."

'BİR ELİN PARMAKLARINI GEÇMİYORDU...'

Babaoğlu, '90'lı yıllarda muhalif olarak adlandırılabilecek basın kurumu sayısının bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar az olduğunu vurgulayarak, "Bu dönemde gazetecilik faaliyetlerini korkmadan ve hakkıyla yerine getiren kurumlardan biri de 'Gerçekler karanlıkta kalmayacak' sloganıyla çalışan Özgür Gündem gazetesiydi. Muhalif kimliği ve yayın politikası nedeni ile devlet tarafından sürekli hedef haline getirilen Özgür Gündem; İstanbul'da bulunan merkez bürosunun bombalanmasından tutun da muhabirlerinin kaçırılıp kaybedilmesi veya devlet eli ile 'faili meçhul' olarak katledilmesine varan olaylarla karşı karşıya kaldı'' ifadelerini kullandı. 

'HİÇBİR ŞEY NAZIM'I ÖĞRENMEKTEN ALIKOYAMIYORDU'

"Nazım ile çok fazla vakit geçiremedim çünkü 1980 yılında ben tutuklandığımda o daha 5 yaşında küçük bir çocuktu" diyen Babaoğlu, şunları anlattı:

"İşte bu küçük çocuk yıllar sonra karşıma mesleğine aşık bir gazeteci olarak dikildi. Nazım'ı asıl o zaman tanımaya başladım. Nazım daha 17 yaşında bir lise öğrencisiyken kendisi için en zor mesleği yani gazeteciliği seçti. Çok çalışkan ve okumayı seven bir gençti, o nedenle gencecik yaşında gözleri bozulmuştu ancak bu bile onu öğrenmekten alıkoyamıyordu. Görüşmeye her geldiğinde bizlerden hangi konular üzerine haber yapması gerektiğinden tutun da nasıl daha iyi bir gazetecilik pratiği sergileyebileceğine varan konularda görüşler alıyordu. Özenilecek boyutta bir azmi vardı. Bir yandan üniversite sınavlarına hazırlanırken diğer yandan Özgür Gündem'in Urfa bürosunda muhabir olarak çalışıyordu. Gazetenin Urfa bürosunda bir dönem çalıştıktan sonra merkez büroda gazetecilik eğitimi almak için İstanbul'a geçti. Yaklaşık 3 ay kaldığı İstanbul'da bir yandan haber eğitimini tamamlarken diğer taraftan muhabirlik yaptıktan sonra tekrar Urfa'ya döndü. Tabii bu arada görüşüme gelmeyi de ihmal etmiyordu. Hatırlıyorum da görüşe son geldiği gün, o dönem Özgür Gündem'in Urfa Büro Şefi olan Kemal Kılıç'ın, JİTEM tarafından kaçırılmaya çalışırken katledildiğini anlattı. Haliyle bu durum bende de tedirginliğe sebep oldu ve bu nedenle Nazım'ı dikkatli olması için uyardım ancak Nazım bana merak etmemem gerektiğini, bu konuda elinden geleni yapacağını söyledi. Ancak 1994 yılında DEP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasından 10 gün sonra 12 Mart'ta Nazım haber için gittiği Urfa'nın Siverek ilçesinde JİTEM tarafından kaçırıldı."

'JİTEM KAÇIRIP KARARGAH YAPILAN EVE GÖTÜRDÜ'

Kardeşinin JİTEM tarafından kaçırıldıktan sonra, Bucaklar'ın, o dönem karargah olarak kullanılan evine götürüldüğünü belirten Babaoğlu, "Nazım Urfa'nın hemen hemen bütün ilçelerini ve köylerini dolaşarak haberler yapmış, halk ile diyaloglar geliştirmişti. Bu nedenle o gün Siverek'teki habere giderken de hiçbir şekilde şüpheye kapılmamıştı ancak onlar için hazırlanmış bir tuzak söz konusuydu. Yani o gün oraya Nazım değil bir başkası gitseydi aynı şey onun da başına gelecekti. Nazım Siverek'e gittiğinde uğraması gereken adres İrfan gazetesiydi ancak daha gazetenin sokağında iken sokakta tuzak kuran JİTEM tarafından zorla araca bindirilip Bucaklar'ın evine götürülüyor. Bu eve götürülmesinin tek sebebi, o dönem devletin Abdullah Çatlı, İbrahim Şahin gibi karanlık ve kirli adamlarının bu evi karargah olarak kullanmalarıydı" şeklinde konuştu. 

'SORUMLULAR AKP'DEN VEKİL OLDU!'

Babaoğlu, kardeşi kaybedildikten sonra, Özgür Gündem Genel Yayın Yönetmeni Ferda Çetin'in Urfa'ya gelerek aile ile birlikte girişimlerde bulunduğunu ancak Emniyet Müdürü ve Vali'nin, Nazım'ın kaçırılmadığını, dağa gittiğini ima ederek olayı örtbas ettiğini ifade etti. Babaoğlu, "O dönemin Urfa Valisi 2000'li yıllarda AKP'de milletvekili olan Ziyaeddin Akbulut'tu. Bu durumun da çok net gösterdiği gibi geçmişte Kürt halkına yapılan zulme en çok kim sessiz kalmış, en çok kim üstünü kapatmışsa işte o kişi devlet madalyası takılırcasına ödüllendirilip, devlet bürokrasinin en üst noktalarında yer alarak bugün ya bir şehrin belediye başkanı, ya milletvekili ya da bir bakan olarak karşımıza çıkıyor" dedi.

'KOMŞUMUZ TOROS ARACIN İÇİNDE GÖRMÜŞ'

Kardeşinin kaçırıldıktan 12 gün sonra komşusu tarafından birkaç kişi ile birlikte Toros marka bir araçta görüldüğünü aktaran Babaoğlu, "Komşumuz eve gelerek anneme; 'Gözünüz aydın, Nazım serbest bırakılmış' diyor. Bu sözün üzerine annem şoka uğruyor. 'Nasıl yani, Nazım nasıl serbest bırakılmış? Serbest bırakıldı ise nerede?' diye sorunca komşumuz; 'Biraz önce aşağıda bekleyen Toros içinde Nazım'ı gördüm ve o yüzden koşarak buraya geldim çünkü Nazım'ı bıraktıklarını düşündüm' demiş. Komşumuz olayı anlattığı gibi annem koşarak aşağı iniyor fakat ne Nazım'ı ne de aracı buluyor. Sonradan edindiğimiz bilgilere göre Nazım'ı kaçırdıktan sonraki 15 gün boyunca bilgi almak amacı ile Urfa'nın bütün sokaklarında gezdirmişler. İşte Nazım'ın hayatta olduğuna dair son haberi de o gün aldık" diye kaydetti.

'TANIK ANLATIMLARINA RAĞMEN DOSYA KAPATILMAK İSTENİYOR'

Kardeşinin Bucaklar'ın evinde olduğunu gören tanıkların olduğuna işaret eden Babaoğlu, şunları ekledi: "Nazım eve götürüldükten sonra evdeki kişilerden biri Nazım'ın kim olduğunu merak edip sorunca Urfa'dan gelen bir gazeteci olduğunu öğreniyor ama adını öğrenemiyor. Aynı kişi aradan 3 gün geçtikten sonra Nazım'ın fotoğrafını Özgür Gündem gazetesinde görünce, adının Nazım Babaoğlu olduğunu öğreniyor. Ancak bu tanık yaklaşık 2 yıl önce bildiklerini mahkemeye anlatıp şikayetçi olmasına rağmen mahkemeler bu tanığı dikkate almadıkları için dosya 20 yılı aşkın bir süredir hâlâ savcılıkta bekletilmekte. Bu tür durumlar insanlığa saldırıyı içerdiği için değil, 20 yıl değil, 40 yıl da açık kalsa davaların sonuca ulaşması için sürdürülmesi lazım."

'DAVAYI AİHM'E TAŞIYACAĞIZ'

Babaoğlu, 2004 yılında dosyayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) taşıdıklarını ifade ederek, şunları dile getirdi:

"Ancak devlet 1994'te Nazım kaçırıldıktan sonra yargı yolunun tıkanması için aileye psikolojik baskı uygulayarak babama zor ve tehdit ile bir kağıt imzalatıyor. Babam diğer çocukları zarar görmesin diye 'Oğlumun kimler tarafından kaçırıldığını bilmiyorum' yazan bu kağıdı istemeyerek de olsa imzalıyor. Bu kağıt da mahkemeye delil olarak sunulduğundan dava bir sonuca varmadan uzadıkça uzuyor. Bu nedenle biz 10 yıl sonra yani 2004'te davayı tekrar canlandırmak için başvuruda bulunduk ancak başvurumuz reddedildi. Ret cevabından sonra Danıştay'a başvurduk. Danıştay başvurumuzu kısmen haklı buldu. Son olarak 2016 Mart ayında dava tekrar görüşüldü ve Urfa'daki mahkeme tekrar ret kararında bulunduğu için dosyayı Anayasa Mahkemesi'ne taşıyacağız. Anayasa Mahkemesi'nin ret kararı verme durumunda iç hukuk yolları tükendiği için AİHM'e başvuruda bulunup davanın AİHM'de görülmesini sağlayacağız."

'ÖZGÜR BASIN İNSANLIĞA HİZMET EDİYOR'

Ağabey İrfan Babaoğlu, son olarak şunlara dikkati çekti: 

"1994'ten bugüne birçok araç değişim göstermesine rağmen zihniyet herhangi bir değişime uğradığı için basın üzerindeki şiddetin dozu giderek artmıştır. Cizre, Sur, Nusaybin ve Gever gibi yerlerde devletin 2014'ten bu yana devreye koyduğu Kürt halkını çökertme projesi basın alanında da kendini gösteriyor. Devlet bir yandan bunu yaparken diğer yandan kendine borazanlık yapan bir basın yaratmaya çalışıyor. Bu yolla insanlara yalan ve yanlı haberler sunan bir basın ordusu yaratmak istese de, Kürt halkının fedakar yüzlerce gencinden oluşan bir özgür basın gerçekliği, nehrin önünde duran bir bent gibi yalanların önüne set kurarak bunu engelleyecektir. Son süreçte yaşananlar da çok açık şekilde gösterdi ki, özgür basının tüm emekçileri canları ve özgürlükleri pahasına Nazımlar'ın geleneğine sahip çıkarak bu yolda mücadele etmeye devam edecektir. Çünkü bu koşullarda basın çalışması yürütmek insanlığa hizmet etmek demektir."

...