GÖRÜNTÜLÜ

Abdulkardir Said: Erdoğan ve AKP Kürtlere zorla savaş satıyor

Güney Kürdistanlı aydın-yazar Abdulkadir Said 7 Haziran seçimlerinden sonra Türk devletinin Kürtlere birçok cepheden başlattığı saldırıyı, “Erdoğan ve AKP Kürtlere zorla savaş satıyor” şeklinde nitelendirdi.

Güney Kürdistanlı aydın-yazar Abdulkadir Said 7 Haziran seçimlerinden sonra Türk devletinin Kürtlere birçok cepheden başlattığı saldırıyı, “Erdoğan ve AKP Kürtlere zorla savaş satıyor” şeklinde niteleyerek, 1 Kasım seçimlerinde Kürtler ve demokrasi güçleri daha güçlü bir sonuç alarak cevap verecek ve bu savaş asıl AKP’yi bitirecektir” dedi.

Kürtlerin Kuzey Kürdistan'da ilan ettiği öz yönetimlerini bir halkın, toplumun en temel insani hakkı olarak tanımlayarak, herkesi bu iradeye sahip çıkması gerektiğini, belirtti.

Said, Güney Kürdistan'da siyasi partiler arasında yaşanan başkanlık krizini de, siyasi partilerin tarihsel hesaplaşmaları şeklinde değerlendirdi. Kimin başkan olacağına değil, sistemin ne olduğuna bakılmalı, diyen Said, “Mevcut siyasi partilerin kriz çözme gücü değil, kriz yaratanlardır” dedi.

HDP 7 Haziran seçimlerinde 80 vekille meclise girdi. Ancak Türk devleti Kürtlerin ve demokrasi güçlerinin bu başarısını tanımak bir yana savaş açarak cevap verdi. Bu başarıyı ve gelişen saldırıları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kuşkusuz HDP’nin 7 Haziran seçimlerindeki başarısı bütün Kürtler ve demokrasi güçleri açısından büyük bir başarıydı. Fakat bununla egemen sistem bir yalpalama yaşasa da tümden kaybetmedi. Fakat bir krize de girdi. Krize girince de Kürtlere dönük tekrardan saldırıyla savaş başlattı. Ama Kürtlerin siyasal olarak elde ettikleri kazanımı hiçbir saldırı yok edemez. Bir kere bunu görmeleri ve kabul etmeleri gerekir.

Kürtler defalarca demokratik yollar açıldığında silahı devre dışı bırakacaklarını deklere ettiler. Bunu tüm Kürtler söylüyor. Çünkü artık silah zarar veriyor. Silahın özgürlükleri kazanmak için bir yöntem olmaması gerektiğini söylediler. Ancak AKP seçimde yaşadığı yenilgiden sonra amacı belli bir şekilde bu savaşı başlattı. Zira bu savaş en fazla da Kürtlere zarar veriyor. AKP ısrarla bu savaşı, acıları derinleştirmek istiyor. Fakat bu savaş en fazla da AKP’yi de bitirecek bir savaş olacak.

PKK defalarca açıklama yapıp sorunların müzakereyle çözülmesini istedi. Kaldı ki devletle bir mutabakat da imzalanmış olmasına rağmen Erdoğan masa yok dedi, müzakere yok dedi, çözüm süreci yok dedi. Bunu nasıl okumak, değerlendirmek gerekir?

Evet, Kürtler mücadelelerini siyasal, düşünsel ve ideolojik olarak yürütmek istiyorlar. Olması gereken de bana göre bu. Kürtlerin zor gücü de vardır. Ama Kürtler bunu bir tercih olarak kullanmak istemiyorlar.

Kaldı ki bence PKK bir insani hareket. Dolayısıyla böyle bir hareketin tabi ki insanların zarar görmesini istemiyor. Dikkat edin, binlerce, on binlerce Kürt genci sisteme karşı çıktığında ülkesini bırakıp daha rahat yaşayabileceği Avrupa’ya ya da başka bir yere gitmiyor. Dağlara çıkıp özgürlüğünü PKK saflarında arıyor. Bu çok anlamlı bir şey. Onun için AKP’nin Kürtlere zorla sattığı bu savaşın önüne geçmek gerekir. Ne Kürt gençleri ne polis, askerin ölmemesi için bu savaşa karşı mücadele etmek gerekir. Kaldı ki Kürtler bunu yapmak istemiyor. Ama işte Kürtlere yöneltilen bu saldırganlık, satılan savaşla onlar bizim çocuklarımızı katlediyorlar. Kürtlerin yaptığı en insani meşru savunmadır. En temel insan haklarını dahi kabul etmiyorlar. Kürtleri silaha zorlayan Türk devletidir.

Burada uluslararası güçlere nasıl bir görev düşüyor?

Şunu söyleyeyim. Bu savaşın gelişmesinde onların da rolü var. PKK Ortadoğu’da kimliğini sorgulamadan herkesin savunmasını yaptı, ancak halen bu güçler PKK’yi terör listesinden çıkarmadılar. Bu terörize siyaseti Türk devletini böylesi çılgın bir savaşa sürüklüyor, ondan güç alıyor çünkü. Şunu görmeleri gerekir. AKP zora girdiği zaman PKK ateşkes yapıyor, o ateşkes ortamından nemalanıyor sonra tekrardan Kürtlere saldırmaya başlıyor. PKK defalarca yaptığı ateşkesten sonra tekrar meşru savunmaya bundan dolayı geçmek zorunda kaldı.

Ben Türkiye halklarının da bu savaşı istediklerine inanmıyorum. Bu savaş sadece Erdoğan ve AKP iktidarına hizmet etsin diye halklara dayatılıyor. Bence gerilla da askeri, polisi öldürmek istemiyor, polis asker de gerillayı öldürmek istemiyor. Ama bu savaşa mecbur bırakıldılar. Çünkü bu savaş tarihsel bir yarayı daha da derinleştiriyor.

Bu savaşın AKP iktidarına hizmet etsin diye çıkarıldığını birçok aydın söylüyor. Peki, buna karşı bu aydınlar ne yapmalılar, bu savaşı durdurmak için onlara nasıl bir görev düşüyor?

Hepsinin temel ve öncelikli görevi bu savaşı durdurmak için çok yönlü bir mücadele içinde olmalarıdır. En fazlada Türk aydınlarının sorumluluğudur. Çünkü bu savaş onların devleti tarafından bir halka soykırım amaçlı dayatılıyor. En temel insan haklarına tecavüz edilerek geliştiriliyor. Dolayısıyla aydın, yazar, sanatçı her kim varsa bu savaşa karşı durmalı. Bu onların sadece güncel değil, tarihsel görevleridir.

Kürtler Kuzey Kürdistan’da dayatılan bu savaşa başka yol kalmadığı için öz yönetimimi ilan ediyorum dedi. Fakat buna karşı Türk devletinin çok sert bir yönelmesi oldu ve onlarca sivil Kürt katledildi…

Türkiye'de insan hakları, birey haklarının büyük bir baskı altında olduğunu herkes söylüyor. Kürtler buna karşı kendi iradesine, özgürlüğüne sahip çıkıyor. Türk devleti buna karşı ne kadar tahammülsüz olduğunu son birkaç gün içinde gösterdi. Korkutmak, sindirmek istiyorlar. Olmadı katlediyorlar.

Öz yönetim bireylerin, grupların, toplumların en temel hakkıdır. Bunu her aydın bilir. Bunu biraz tarih, toplum bilen herkes teslim eder. Dolayısıyla buna sahip çıkmaları gerekir. Tabi Kürt aydınları özellikle büyük sorumluluk almak durumundalar. Bu toplum özgürlüğü için yeterince kurban verdi. Kürtler silahla vermeleri gereken mücadeleyi, ödemeyi gereken bedeli ödediler. Onun için de en doğal hakları olan öz iradelerine sahip çıkıyorlar, bunun tanınmasını istiyorlar.

1 Kasım’da erken genel seçimler yapılacak. Siz bir aydın olarak bu seçimlerden ne bekliyorsunuz?

Açıkçası bu seçimlerde Kürtlerin daha güçlü çıkacağına inanıyorum. Sadece Kürtler değil, demokratik güçlerin bu seçimlerde daha fazla güçlenerek çıkacağına inanıyorum. Bence bu kez HDP oy potansiyelini 7 Haziran seçimlerinden 4-5 puan yukarıya taşıyacak. AKP geçen seçimde hilelerle bir sonuç çıkardı ama kendisine yetmedi. Bu seçimlerde daha büyük hile yapmaları muhtemeldir. Ama buna rağmen Kürtler ve demokrasi güçleri bu kez daha büyük bir sınavla karşı karşıyalar. Özellikle bu savaşa en büyük cevabı bu seçimlerde göstermeliler. Savaşı kimin dayattığını oy sandıklarında göstermeliler. AKP’nin militarist yüzünü bu seçimlerde teşhir etmeliler.

İnsanlar belirsiz bir geleceğe yürümekten kurtulmak istiyorlarsa sandıklarda AKP’ye yeter demeliler. Çünkü bu savaş sadece Kürtlere değil, bütün Türkiye toplumuna zarar veriyor.

Şimdi buradan baktığınızda Türkiye nasıl görünüyor, nereye gidiyor sizce?

Maalesef çok iyi şeyler söyleyemeyeceğim. Ortadoğu kaosunda Türk devletinin daha akılcı siyaset izleneceği beklenirdi. Avrupa’ya yüzü daha dönüktü. Ama şu anda gidişatı gidişat değil. Erdoğan’ın militarist zihniyetinin Türkiye’yi belirsizliğe götürdüğünü görüyorum. Her türlü krizle sarmalanmış bir yapı var. Bu tür krizli dönemlerden hatalar görülüp ders çıkarılırsa güçlü sonuçlarla da çıkılabilir. Ama Erdoğan güdümündeki Türk siyaseti bunun işaretlerini vermiyor. Gittikçe yalnızlaşan ve kaotik bir duruma sürüklenen bir yapı gibi duruyor.

Ama en kötüsü bence demokrasi güçlerinin şu anki durumudur. Kimi muhalif sesler olsa da, bence Türkiye açısından iyi bir sınav verilmiyor. Bu Kürt aydınları açısından da geçerli. Yine Ortadoğu’da demokrasisi gelişmiş bir ülke olduğunu söyleyen Türkiye’de toplumun da örgütlü bir tepkisi olmalıydı. Örneğin Kürtlere savaş ederek içine sürüklendiği bu kaosa karşı Erdoğan ve AKP’ye karşı daha güçlü bir duruş gelişebilirdi. Biz savaş Kürtlerin zarar veriyor diyoruz, ama bu savaşı dayatan da Erdoğan zihniyetidir. Bu suçu işleyen onlardır. Dolayısıyla iki yönlü de baktığımda buradan Türkiye’nin durumu çok iyi görünmüyor.

7 Haziran seçimlerinde Güney Kürdistanlı bazı siyasi partiler, halk, aydınlar HDP’ye büyük destek verdiler. Bu seçimlerde duruş nasıl olmalı sizce?

Güneyli halkın ve siyasi partilerin Kuzey Kürdistan’la ilişkileri artık çok sağlamdır, değerlidir. Ama düşman bunun olmasını istemiyor. Kuzey Kürdistan mücadelesinin savunulması aynı zamanda Güney Kürdistan mücadelesinin savunulmasıdır. Bu bir gerçektir. Eğer Kuzey Kürdistan’daki mücadele güçlü oldukça güney Kürdistan güçlü durabilir. Orası kaybettiğinde Hewler, Süleymaniye, Duhok kaybeder. Tarih bunun dersleriyle doludur.

Güney Kürdistan halkının PKK’ye sempatileri, sevgileri çok büyüktür. Büyük bir güven duyuluyor. Güney Kürdistan'ın savunma duvarı da aslında Kandil’dir. PKK Kürtlerin büyük savunma gücüdür. Tamam, güneyde de bir güç var, DAİŞ gibi bir çeteye karşı mücadele veriyor. Ancak PKK hem büyük bir askeri savunma gücü hem de büyük bir demokrasi gücüdür. Bunu herkes görüyor. Güney Kürdistan toplumu ve aydınları da bunun bilincinde.

Güney Kürdistan'da iç sorunlar var. Örneğin başkanlık sorunu kaç aydır gündemde ve halen de çözüme kavuşmuş değil. Nedir sorununun kökeni? Neden bir çözüm ortaya çıkmıyor?

Başkanlık tartışmaları özünde bir demokratikleşme sorunu, felsefik, ideolojik bir tartışma üzerinden gelişmiyor. Tarihsel bir hesaplaşma üzerinden gelişiyor.

Nasıl yani?

Partiler arası çelişkilerden, hakimiyet mücadelelerinden dolayı oluşuyor. Bu 1964’ten yana böyledir. Bugün bunun hesabı görülüyor. Bizim açımızdan kimin başkan olacağı hiç sorun değil. Bizim açımızdan temel soru içinde yaşadığımız sistem demokratik olacak mı olmayacak mı? Asıl soru budur.

Bu hesaplaşma bir sistem krizi yaratıyor diyebilir miyiz?

Evet, gayet tabi. Ama işte bunu böyle tanımlamak yerine, başkanın kim olacağı üzerinden dillendiriyorlar. Ben Mesut Barzani’nin yerinde olsam başkanlığı bırakıyorum, derdim. KDP programsızdır. Halka ne için Mesut Barzani’yi seçtirmek istediğini söyleyemiyor. Çünkü böyle bir dertleri de yok. Yine YNK ve Goran Hareketinin kaba KDP karşıtlığı işte bu sorunu krize dönüştürüyor. Ondan dolayı da 3 aydır yapılan görüşmelerden sonuç çıkmıyor.

Güney yaşanan bu krizde bölge güçlerinin etkisi var yorumları yapılıyor. Neler diyeceksiniz?

Güneyde yaşanan kriz Türkiye ile İran eliyle geliştiriliyor. Kürtlerin kazanımlarını yok etmek istiyorlar. Dikkat edin Kürtler birçok cephede savaşıyor. Şengal’de Kürt gençleri ölüyor. Her tarafta Kürtlere saldırı var. Neden? Bu halkın suçu nedir? Savaş mevzilerinde yiten gencecik insanların suçu nedir? Peki, bizim siyasetçilerimiz ne yapıyor. İstedikleri gibi yaşıyorlar ve sonra başkan kim olacak diye tartışıyorlar. Kürdistan'da her taraftan ve her şekilde, siyasi askeri saldırı var onlar başkanın kim olacağını tartışıyorlar. Şimdi sormak istiyorum. Bizim için halk olarak savunmamız mı önemli yoksa hangi ismin başkan olacağı mı? Benim için Mesut Barzani, Nuşirvan Mustafa ya da Celal Talabani başkan olmuş hiç fark etmez. Ben bunların ne yaptıklarına bakarım. Ben sistemin demokratik olup olmadığına bakarım.

Toplum savunmasız ve ekonomik kriz diz boyu. Toplumun tüm kesimleri her geçen gün açlığa mahkum oluyor. O vakit ben neyleyim kimin başkan olduğunu. Memurların, peşmergelerin maaşları ödenmiyor. Hak talebinde bulunanlar susturuluyor. Gençlerimiz her gün yurt dışına kaçıyor. Yetkililer çıkıp paramız var ama başkanlık krizi ekonomik kriz yaratıyor, diyorlar. Bu ne anlama geliyor. Bu halkla alay etmek değil mi? Demek ki krizi siz bilerek yaratıyorsunuz. Demek ki her şey yalandır. Aslında kendileri krizlidirler. Krizin sebebi kendileridir. Yolsuzluk yapılıyor. Milyonlarca vurgun yapanlar çıkıp bir gün dediler mi biz vurgun yaptık hadi bunun cüzi bir miktarı da halk için olsun? Şehitlerin aileleri açlık içinde. Krizden dolayı aileler parçalandı. Peki, biz ne yapalım o zaman kimin başkan olacağını? Mesut Barzani bir daha başkan olsun deniliyor. Mesut Barzani şimdiye kadar bizim için ne yaptı, bundan sonra ne yapsın? Dolayısıyla bu kriz yaratma tutumlarının bir an önce bırakılması gerekir. Bir an önce bölgenin yaşadığı bu yapay krizden çıkarılması gerekir.