‘73. Ferman gelmedi, getirildi’

Şengal’de DAİŞ tarafından yapılan son Êzidî fermanından evvel KDP tarafından alıkonulan üç PKK’liden Zerdeşt Derweş, fermanın hazırlıklarının çok önceden başlandığını belirterek, fermanın adım adım nasıl geliştiğini anlattı.

Fermana hazırlık sizce nasıl başladı?

Ferman sürecini doğru anlayabilmek için onun öncesinden bahsetmek gerekiyor. Ben 2013 yılında gençlik çalışmaları için Şengal’e geçtim. TEVDA adı altında çalışmalarımızı yürütüyorduk. Bu kurum çatısı altında gençlik, kültür, kadın ve toplumsal çalışmalar yürütülüyordu.

TEVDA, 2013 yılında oluşturulmuştu, ondan sonra da örgütleme çalışmalarına başladı. KDP elinden geldiğince engellemek amacıyla sorunlar çıkarmaya çalışıyordu. Fakat hükümet tarafından legal bir kurum olarak görüldüğü için pek başarılı olamadı. Zaman zaman problemler çıkarıyorlardı. Bir ara arkadaşlarımızı tutukladılar. Zaten fermandan önce de halk arasında örgütleme çalışmaları yürüttüğümüz için bir kaç defa tutuklanmıştık.

KDP, çalışmaları engellemek için tutuklama ve tehdit politikaları güdüyordu. O dönem burada iktidardı. YNK’nin ise çok az sayıda bir gücü vardı, öyle çok bir etkileri yoktu. Bunlardan başka birçok parti de vardı. Êzidî ve diğer kesimlere ait partiler vardı. KDP aynı şekilde onlara da baskı uyguluyordu. Onların izni dışında kimse bir yere hareket edemiyordu. Bize yönelik baskı politikalarını ise halk üzerinden geliştirmeye çalışıyorlardı. Halkı işkenceden ve türlü türlü zorluklardan geçirerek, bizim kurumlarımıza gelmelerini engellemeye çalışıyorlardı. Bu şekilde halkla ilişkimizi koparmaya çalıştılar. Örgütleme çalışmaları 2013 yılında bu şartlar altında yapılıyordu.

KDP, Şengal ve çevresinde kontrolü nasıl sağlıyordu? Şengal bölgesine hakimiyeti nasıldı?

KDP’ye ait bir araç her zaman bizim kurumumuzun kapısında bekliyordu. Bize gelip gidenlerin isimlerini alıyorlardı. Evlerine gidip tehdit ediyorlardı. Biz de buna karşı kurumumuza gizliden girilebilecek şekilde ayrı bir kapı açtık. Bu şekilde gidiş gelişler daha güvenli oluyordu. Ne kadar engelleme olursa olsun halkın bizimle iletişimi kesilmiyordu. Bizimle birlikte çalışma yürütmeye devam ediyordu. KDP bunu hazmedemiyordu. Engellemek için çeşitli yollara başvuruyordu. Êzidî halkımıza dini, siyasi ve toplumsal anlamda hiçbir örgütleme yolu bırakmıyordu. Zaten halkın belli bir bölümünde korku da vardı. Üstüne bu baskılar eklenince her şey daha da zorlu bir hal alıyordu.

Geçmişten bu yana Şengal halkına merkezi ve bölge hükümeti nasıl yaklaştı?

Bilindiği üzere Şengal hem siyasi hem de coğrafi anlamda önemli bir yere sahip. Bu yüzden merkezi hükümet de dahil herkes Êzidî halkını yanına çekmeye çalışıyordu. Halk adeta bocalıyordu. Şengal resmi olarak Bağdat’a bağlıydı fakat içeride KDP hakimdi. Gerçek şuydu ki; her iki taraf da Şengal ve halkı için bir şey yapmıyordu. Kent virane olmuştu, hizmetler yoktu. Kimse onlara sahip çıkmıyordu. Saddam rejiminden beri bu şekildeydi. Herkes daha fazla ‘nasıl yararlanabilirim’ anlayışı ile hareket ediyordu. Halk için hiçbir projeleri yoktu. Ekonomiden tutalım da toplumsal alana kadar durum buydu. Halk biçare bırakılmıştı. Güdülen politikalar Şengal halkının yararına yönelik değildi. O coğrafya adeta iktidarların rekabet yeri haline gelmişti.

Halk her açıdan çok zorlanıyordu. Şengal’i boşaltma eskiden beri gündemdeydi. Eğitimden ekonomiye kadar her şey ithal edilmeye çalışılıyordu. Halkın kent içinde çalışma yapabileceği bir alan yoktu. Elle tutulur bir şey yoktu. KDP’nin askeri noktaları dışında bir kurum ya da başka bir şey de yoktu. Halkın kendini örgütleyebileceği bir yaşam alanı yoktu. Halkı çaresizliğe mahkum edip kontrol altında tutabilmek için bir sistem geliştirmişlerdi. Kuzey Kürdistan’daki gibi her köye bir muhtar konumlandırmışlardı. Neredeyse benzer sistemi uyguluyorlardı. Muhtarlar maaşlıydı, muhtarlar bulundukları yerlerdeki bütün aşiretleri kendilerine bağlıyorlardı. Bunun yanında köylerden kente kadar istihbarat çalışmaları da vardı. Bizden biri köylere gittiğinde mutlaka istihbarat alırlardı. Bu düzeyde sistemlerini işler kurmuşlardı. KDP, Êzidî halkına gerçekten çok kötü davranıyordu. Biz hapisteyken de buna şahit olduk. Orada kötülük katlanıyordu…

Fermandan önce seçimler de yapılmıştı. Bu seçimlerde Êzidîlerin tutumu neydi?

Fermandan önce Şengal’de seçimler oldu evet. KDP Şengal’de bir katakulliyle milletvekili çıkararak merkezi hükümette varlığını göstermeye çalışıyordu. Bunun yanında halkı da kontrolü altında tutma çabasındaydı. Şengal’in yaklaşık 700 bin nüfusu vardı. O seçimlere Êzidîlerin iki partisi de katılmıştı. KDP onlardan da oy alabilmek için çeşitli yollara başvurdu. Kendilerine bağlı Mihama Xelîl öncülüğünde “Êzidî Partisi” adıyla bir parti kurdular. Herkes bunun KDP olduğunu biliyordu. Çünkü Êzidî halkı Xelîl’i iyi tanıyordu. KDP, bu yolla diğer iki Êzidî partisine giden oyları alabilmek için böylesi oyunlar peşindeydi. Nihayetinde KDP bunu başardı da. Halk, diğer iki Êzidî partisinin Irak hükümetine bağlı olduğunu ve Êzidîlikle bir alakalarını görmediği zaman bütün oylar KDP’ye bağlı partiye gitti. KDP o seçimlerde Şengal’de 11 milletvekili çıkarmıştı. Ama son seçimde sadece iki tane çıkardılar, onlar da dışarıdandı. Viyan Dexil ve Şêx Şemo ikisi de Şengal’den değillerdi.

2014’te Çerşama Sor Bayramını kutladık. Fermandan 4 ay önceydi. Büyük bir bayram olduğu için Rusya’dan tutalım da Almanya’ya kadar bir çok yerden Êzidîler gelmişti. Son güne kadar olağanüstü bir şey yoktu. Kutlama günü KDP asayişi Şengal Dağı’nın etrafını tuttu. Böylece verdiğimiz emekleri boşa çıkarmayı amaçlıyorlardı.

KDP, “saldırı olabilir” gerekçesiyle bunu yapıyordu. Halk buna inanmıyordu. O günden iki gün sonra Şiiler Şengal’in ortasında Hz. Muhammed’in doğum gününü kutluyorlardı. KDP asayişi de onların güvenliğini alıyordu. Halkta ‘Şiilerin ve Sünnilerin bu tür günlerinde çok patlamalar oluyor ama Êzidî halkında böyle bir şey yok’ algısı vardı. Bunun üzerine KDP’ye tepkiler çok büyük oldu.

Fermandan önce etnik bir temizlik hazırlıkları var mıydı?

KDP’nin yenildiği seçimlerden sonra ve fermadan kısa süre önce Rabia’da 4 tarım işçisi Êzidî katledildi. Halk bunu KDP’nin seçim intikamı olarak gördü. Bu olaydan sonra yüzlerce Êzidî Rabia’dan çıkmaya başladı. Evini, barkını bırakıp Şengal’e geliyorlardı. Musul’da El Camiye evinde ‘Êzidîler nerede bulunursa öldürülecek’ diye fetva çıkardılar. Musul’da öğrenciden işçilere herkes Musul’u bırakıp Şengal’e geldi. Resmen bütün Êzidîleri oraya topluyorlardı. DAİŞ Musul’u ele geçirdiğinde KDP, Êzidîlerin Şengal’den çıkmasına izin vermedi. Kimseyi bırakmıyorlardı. Halka “bize inanmadığınız için kaçıyorsunuz, bize inanmalısınız. Burada 6-7 bin peşmergemiz var, sizi koruruz” diyorlardı. Halkın oradan çıkmasını kendileri açısından olumsuz bir durum olarak görüyorlardı. Böylece bütün Êzidîleri Şengal’de topladılar.

KDP, Êzidî halkının onları kabul etmediğini biliyordu. Aşiretler KDP’ye her zaman karşı çıkıyordu. Êzidî halkına karşı uygulanan zulüm çok açıktı. İşkenceleri asayiş yerlerinde yapıyorlardı. DAİŞ Telafer’e girdiği zaman Êzidî halkı halen DAİŞ’in Şengal’e saldıracağına inanmıyordu. ‘Bu iktidarların savaşıdır. Biz ne DAİŞ’e ne Irak hükümetine ne de KDP’ye yakınız’ diyorlardı. Yine de çok korkuyorlardı.

DAİŞ çetelerinin bölgeye saldırmaya başladığı günlerde neler yaşandı?

DAİŞ Musul’a girdiği zaman biz harekete geçtik. 6 arkadaştık. 2 kadın arkadaş kadın çalışmaları için gelmişti. Diğer arkadaşlar genel çalışmalar içindi, ben ise gençlik çalışmaları için orada bulunuyordum. Biz çalışmalarımızı toparlayarak savunma üzerinde yoğunlaşmaya başladık. Bu tarzda halka gidiyorduk. DAİŞ Telafer’i 2-3 gün süren çatışmalardan sonra aldı. Yaklaşık 20-30 bin Telaferli de Şengal’e gelmişti. Eskiden Şialar ve Êzidîler arasında sorunlar vardı. Bu iki halk arasında düşmanca politikalar çok geliştirilmeye çalışıldı. Şialar “Êzidîler Muaviye soyundandır” diyordu. “Hasan ve Hüseyin’i katledenlerdir” diye bakıyorlardı. Bu sebeple Şialar, Êzidîleri düşmanları olarak görüyorlardı. Halbuki Êzidîlerin Muaviye ile bir bağlantısı yoktu. Şialar Şengal’e sığındığı zaman Êzidî halkının bütün evleri onlar için sonuna kadar açıldı. Ne Irak hükümeti ne de peşmerge, hiçbiri onlara sahip çıkmadı. Ama Êzidîler onları bağırlarına bastı. Artık birlikte yaşıyorlardı. Bu Telaferliler üzerinde büyük bir etki yarattı. Bizim Şengal’de Çıra TV adlı televizyon kanalımız vardı. Onlarla röportaj yapmışlardı. “Bugüne kadar bu halkı bize düşman diye tanıttılar. Biz bu halkı yanlış tanıdık. Onlar da bizimkine benzer bir geleneğe sahipler” diye konuşuyorlardı.

Bir hafta kadar orada kaldılar. Hatta bizim kaldığımız yerler bile dolup taşmıştı. Bir haftanın ardından DAİŞ Şengal’in elektriğini de kesti. Yazın tam ortasıydı. Bu halka büyük zorluklar yaşattı. Telaferliler artık Şengal halkının çok zorlandığını görüyordu. Gitmek istiyorlardı. Ama Şengal halkı “bir lokmamız kalsa bile yine de paylaşacağız” diyordu. Ama Telaferliler karar verip Kerbela taraflarına gitti. 3 gün içinde hepsi Şengal’den ayrıldı. Şengal halkı kadınların, çocukların ve yaşlıların kalmasını, gençlerin ise Telafer’de savaşması gerektiğini söylüyordu. Bazıları bunu yaptı. Ama girdikleri çatışmalarda çok kayıp verince kalanlar da geri döndü.

Telafer’in tamamı işgal altındaydı, Şengal ise büyük bir tehlike altındaydı. Kuşatılmıştı. Aramızda 10 dakikalık mesafe kalmıştı. Bir ay böyle geçti. Êzidî halkı son güne kadar bile DAİŞ’in saldırmayacağını düşünüyordu. Haziran’da gençlik konferansını gerçekleştirdik. Beklediğimizin üzerinde bir katılım gerçekleşti. Halkın büyük bir çoğunluğu bir çıkış arıyordu. Bu vesile ile savunma çalışmalarımıza hız verdik. Arkadaşlar durumun acil olduğunu belirtince biz de gençleri, askeri eğitimini bir an önce tamamlamaları için Rojava’ya gönderiyorduk. Yavaş yavaş askeri bir gücün oluşumuna gidiyorduk. Bize gelen haberlere göre KDP’nin Şengal’i koruma niyeti yoktu. Musul düştüğü zaman Irak askerleri sadece Musul ve çevresi değil Ninova hattının hepsinden çekiliyordu. Silahlarını bırakarak kaçıyorlardı. Bazı gençlerimiz bırakılan silahları almak için o sınırlara gidiyorlardı. Hatta bu yüzden iki genç arkadaşımız alıkonuldu. 38 gün boyunca DAİŞ’in elinde kaldılar. Şengal sınırının başladığı yerlerde Irak hükümeti askerleri kaçınca bazı Êzidî gençleri bunun üzerine savaşa girdiler. Onlardan yaklaşık 30 genç DAİŞ’e esir düştü. DAİŞ orada farklı bir siyaset güderek bütün gençleri serbest bıraktı. Mesela bizim iki genç arkadaşımızı kişi başı 50 bin dolar para alarak bıraktılar. Êzidîler burada şöyle düşünmeye başladılar; “İşte bunların dertleri paradır, bize bir şey yapmayacaklar!” Kötü yanıldıklarını çok geçmeden anlayacaklardı.

Peki o dönemde tedbir amaçlı sizler ne yapmaya başladınız?

Biz DAİŞ’le sınır köylerimiz olan Erdan, Xiranê ve Gir Şebek’e gittik. Orada bazı evlerde nöbet sistemi geliştirdik. Biraz düzene koyduk. DAİŞ’le aramızda 5 dakika mesafe bile yoktu. Gözle görünen şeyler vardı. Xiranê Köyü’nde bulunan tepelerin üzerine çıktığımız zaman DAİŞ’in bütün hareketliliğini görüyorduk. Yaklaşık 500 metre bize uzaklıkta bulunan Cumo ve Şiro köylerinde kalıyorlardı. Bunlar Arap köyleriydi. DAİŞ bu hat üzerinden Musul’a gidip geliyordu. Biz bunu bilmiyorduk. “Bunlar nereye gidiyorlar?” diye sorduğumuzda “Musul’a gidiyorlar” cevabını alıyorduk.

Bunun üzerine Xiranê ile Cumo ve Şiro köyleri arasında bulunan bu alanın tutulmasını söyledik. “Araçlar geçtiğinde onları durdurun” dedik. Oranın halkı “Biz başta öyle yapıyorduk. Fakat sonra KDP geldi. Baskı uygulamaya başladı. Yolu açmamızı söyledi” diye belirttiler. Êzidî gençler Irak askerlerinin sınırdan kaçtığı zaman bıraktığı silahların bazılarını almıştı. KDP gelip onların hepsini yeniden halktan topladı. Bunun dışında ev ev gezerek, Êzidî gençlerin şahsi silahlarına da el koydu. Halkın kendisini savunmaması için kentte bulunan bütün silahları topladılar. Bu durumu en iyi bilen oranın halkıdır. Halka sorduğunuzda “Bizi çırılçıplak edip, kurtlara yem olarak bıraktılar” diyeceklerdir.

DAİŞ bazı evlere gittiğinde “korkmayın biz size değil, Maliki için geldik” diyorlar. Bu şekilde halkı kandırdılar. Halkı tek koruyabilecek güç bizdik ama bizi de her şekilde engellemeye çalışıyorlardı. KDP bizim Şengal’de çalışma yürütmememiz için bütün hatlarımızı kesiyordu. Zaman zaman Êzidî gençlerini katlediyorlardı. Şengal de bu hat içindeydi. Zaten DAİŞ sınıra dayanmıştı.

Bu esas üzerine iş bölümü yaparak 1 ay boyunca bu köylere, cephelere dağıldık. Biz 2 cepheye ayırmıştık dağı; kuzey ve güney cephesi diye. Ben 3 grubu eğittikten sonra 12 arkadaş, savunma amaçlı, takviye olarak gelmişti. Çok acil bir şekilde Êzidî halkı için güvenli bir alan oluşturmamız gerekiyordu. En az bir savunma hattı kurmak gerekiyordu. Saldırı durumunda halkın bu güvenli alana sığınarak direniş gösterebilmesi gerekiyordu. İkinci olarak da bununla büyük bir katliamın önüne geçilebilirdi.

Bu süreçte siz tutuklandınız, nasıl oldu, neler yaşadınız?

3 grup çok kısa bir süre içerisinde eğitildi. 3 grubun eğitiminden kısa bir süre sonra da zaten saldırı başladı. Saldırıdan 1 ay önce bir grup arkadaş gelmişti. Bu arkadaşlar ile hem alanı gezmek hem keşfetmek gerekiyordu. Mağaralar, su bulunan yerler tespit edilmeliydi. Cephenin oluşturulması için de en uygun alan seçilmeliydi. Bu yönlü hazırlık yapılıyordu. Biz Xanesor cephesinde bulunuyorduk.

Xanesor’dan Bare ve Şilo ve Sinune’ye kadar olan bölgelerde 3 kişi kaldık, keşif benzeri çalışmalar için. Xanesor çok stratejik bir alandı. Mediban, Hol ve Til Hemis’e kadar uzanıyordu. Bu nedenle de saldırıya açık bir cephe hattıydı. Silahlarımızı bir noktaya saklamıştık. Bir genç vardı onun evinde saklanmıştık. Köyden epeyce uzaklaştık, eski bir ev vardı onu da geçtik. Geçmişte karakol olarak kullanılan bir noktaya ulaştık. Burası savunma yapabilmek için en uygun yerdi. Xanesor ile dağın kuzeyinden gelebilecek saldırıların önüne geçilebilirdi. Biz yeri keşfettikten sonra köye dönerken, peşmerge asayişi bizi bekliyordu. Sivil kıyafet vardı üzerimizde. Bize çeşitli sorular yönelttiler. Sorular suçlayan nitelikteydi. Bizi çok iyi tanımalarına rağmen, daha önce bir kez beni gözaltına almalarına rağmen bize DAİŞ’li suçlaması yapıldı. Ardından bizi alıp kendi karakollarına götürdüler. Karakolda sert tartışmalar oldu. Biz TEV-DA üyesi olduğumuzu söyledik. 11-12 yıldır halk çalışması içinde olduğumuzu söyledim. Ayrıca Çıra TV adına da çalıştığımızı, Rabia taraflarında katledilenler, halkın ve savaşın durumu üzerine araştırmalar yaptığımızı söyledik. Bunu söyledikten sonra da pek tartışmadılar. “Biz buraları iyi bir şekilde koruyoruz. Burası bizim güvenliğimiz altında” dediler. Zaten eski Xanesor sorumlusu kendisi de Xanesorlu olan Qasot da yeniden yerine döndü.

Bu Xanesor sorumlusu fermanın ardından yine aynı göreve gelmişti. Şimdi de zaten buralardadır. Bizim kim olduğumuzu biliyorlardı. Bazı tartışmalarımız oldu.

Kimlik kontrolü yaptılar ve kimliklerimizi alıp çıkarken telefonlarına bir mesaj geldi. Aniden kimliklerimizi geri istediler. Kimliklerimizi aldılar ve bizi alıp Sinune asayişine götürdüler. Burada ellerimizi kelepçelediler, gözlerimizi bağladılar. Ardından da Şengal asayişine götürdüler. 4– 5 saat ellerimiz kelepçeli, gözlerimiz bağlı bir şekilde bekletildik. Müdür gelince de bize ağır hakaretlerde bulundular. Fakat bizimle ilişkili olan Êzidîlere neredeyse hemen hemen her gün işkence yapıyorlardı. Onların çığlıklarını duyabiliyorduk. Hatta 70 yaşındaki bir insanı ayakta bekleterek sopalarla, zincirlerle dövdüklerine tanık oldum. Şengal’in ortasında bunu yapan Şengal asayişiydi. 65 yaşındaki bir insanı ayakta bekletiyordular. Her düştüğünde su dökerek dövüyordular. Vahşi bir işkence yöntemleri vardı.

Şengal’de 12 gün kaldık. 6 metrekarede iki üç odalı bir yerde. 3 kişi bizdik. 1 kişi de bize yardım eden bir genç. Toplamda 8 kişi böyle bir yerde kaldık. İnanılmaz bir sıcak, daracık ve penceresiz bir yerdi. 2 gün boyunca sorguladılar…

Birisi, “Êzidîler için örgüt gerekmiyor” dedi. Müdürdü sanırım, soruşturmayı yapan müdür konuşurken çok üstenci ve Êzidîleri aşağılarcasına konuşuyordu. Soruşturmamızı da, muhtemelen işkence odası olarak kullanılan, bir odada yaptılar. “Biz her şeyi biliyoruz, hazırlık yapıyorsunuz, 3 grup hazırlamışsınız” dediler. Bunları söylerken sesi titriyordu. Devamla “Kanton kurmak istiyorsunuz. Biz bunu kesinlikle kabul etmeyiz. Êzidîlerin özerk olmasını istiyorsunuz” minvalinde konuştu. Ben de cevaben “özerklik bir modeldir. Ve esasta halk içindir” deyince, bağırmaya ve hakaret etmeye başladılar.

12 gün sonra bizi Duhok’a götürdüler. Duhok’ta 7 gün boyunca hiç sorgulamadılar. Sadece sicil aldılar. Asayişte 16 gün boyunca tutulduk. Asayiş doldu taştı. Biz 3 arkadaşı 3 ayrı yere koydular. Özellikle Arapların kaldığı yerlerdi bunlar. Benim bulunduğum hücreye 7 gün sonra Şengalli birini getirdiler. Tabii tüm Araplar etrafına toplandılar. Konuşmaya başladılar. Ben de merak ettim konuştuklarını. Konuşmalar bitince Şengal Kürtçesi ile konuşmaya başladım. O zaman Şengal’e yönelik ferman gerçekleştirildiğini öğrendim. Bu kişi KDP asayişinin de Şengal’den kaçmaya çalışan Êzidîleri tutukladığını söyledi.

Cezaevinden çıktıktan sonra yeniden Şengal’e gidip, mücadeleye dahil oldunuz mu?

Bir süre geçtikten sonra bizi Serge cezaevine götürdüler. Yaklaşık bir hafta sonra hareketin müdahalesi ile bizi serbest bıraktılar. Bizi bıraktıktan 10 gün sonra Şengal’e geçtik. Hapsedildiğimiz zaman çok başka, hapisten çıktıktan sonra çok çok başka bir durum vardı. Ortadoğu tümden karışmıştı. Var olan tüm sistemler yerle bir olmuştu. Gördüğümüz şeyler inanılmazdı.

Halk hala kaçıyordu, koridora yönelik saldırılar vardı. Koridoru kullanarak Şengal’in yolunu tuttuk. Şengal dağına ulaştık. Halk perişan haldeydi. Çadırlar kurulmuştu. Kadın, çocuk, yaşlı herkes hawar ediyordu. Biz arkadaşların karargah olarak kullandığı bir noktaya gittik. Yaklaşık 30 arkadaştık. Her yerde enkaz vardı. Şehirler yıkılmış, katliamlar gerçekleştirilmişti. DAİŞ her geçtiği yerde vahşet uyguluyordu. DAİŞ durmuyordu. Bizim bulunduğumuz tüm noktalara elindeki tüm ağır silahlarıyla saldırıyordu. Şengal Dağı dışında hiçbir yer elimizde kalmamıştı. 3 ay boyunca Şengal Dağı’nı işgal etmek için yoğun saldırılar gerçekleştirdiler. Ancak bütün saldırılarını inanılmaz bir direnişle kırdık. Dağda kalan insanlar ortaya konulan direnişten cesaret aldılar. Ancak DAİŞ çok büyük bir korku salmıştı herkese. “DAİŞ’liler kurşun geçirmiyor” diyen bile vardı.

Şengal direnişi DAİŞ mitini zihinlerden silmeyi başardı. Evet, Önderliğin uyarılarına rağmen her ne kadar geç harekete geçilmişse de çok daha büyük katliamların önüne geçildi bu direnişle. Felaketin önü geç de olsa alındı. Ortaya konulan direnişler olmasaydı DAİŞ bu coğrafyada ne bir kültür ne de bir kimlik bırakacaktı. Tarih, Kürt özgürlük gerillasının bu topraklardaki direnişini ve fedailiğini mutlaka yazacaktır. Birileri kaçarken Kürt gerillası bu insanlık beşiği toprakları savunmaya devam etti...