'2016 Türk sömürgeciliğinin yenildiği bir yıl oldu'

Murat Karayılan, Bu yıl Kürt halkı açısından direniş, mücadele ve başarıyla geçen bir yıl olduğu gibi, Erdoğan öncülüğünde Kürt halkına karşı sürdürülen soykırım saldırıları ve Türk sömürgeciliğinin ise tıkandığı ve yenildiği bir yıl olmuştur.

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan Sterk Tv’de Mem Şirvan’ın hazırladığı ve sunduğu özel katılarak 2016 yılını değerlendirdi.

Karayılan, değerlendirimlerinin birinci bölümünde şunları belirtti:

“Öncelikle yeni yılı başta Önder Apo olmak üzere tüm yurtsever halkımıza ve tüm ilerici halklara kutluyorum. 2017 yılının özgürlük, demokrasi ve barış mücadelesine başarı getirmesini diliyorum. Aynı zamanda Noel Bayramı’nı tüm Hıristiyan alemine kutluyorum.

Şu an Roboskî Katliamı’nın yıldönümü olan günlerden geçiyoruz. Bu vesileyle Roboskî şehitlerini bir kez daha anıyor, onların anılarını Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’ni yükselterek yaşatacağımızı belirtiyoruz. Onlar hiçbir zaman unutulmayacaklar.

2016 SAVAŞIN VE DİRENİŞİN ZİRVELEŞTİĞİ YIL OLDU

Gerçekten 2016 yılı birçok gelişmenin yaşandığı, büyük direniş destanlarının yaratıldığı, Kürt halkının sömürgecilerin soykırım siyasetine karşı özgürlük mücadelesini yükselttiği bir yıl oldu. Mücadele tarihimizde önemli yeri olan birçok yıl vardır ama 2016 yılı bu anlamda savaşın ve direnişin zirveleştiği bir yıl olarak tarihe geçti. Bu direnişler şüphesiz kahraman şehitlerimizin öncülüğünde gerçekleşti. Komutan Azad Sîser ve Devrim Amed yoldaşların şahsında tüm 2016 yılı şehitlerimizi saygıyla anıyorum. Onların bizlere devrettikleri mücadele bayrağını yeni yılda daha da yükselteceğiz ve şehitlerimizin anılarına sahip çıkacağız.

2016 yılında Kürdistan halkının birçok kazanımı oldu. Hiçbir yerde sömürgeci düşmanın saldırıları karşılıksız kalmadı. Tek bir parçada değil, Kürdistan’ın tüm parçalarında geçtiğimiz yıl halkımız kendisini daha da güçlendirdi, mücadelesini daha da yükseltti ve bölgedeki savaş sürecinde önemli bir rol oynadı. Hem sömürgeciliğe, hem de DAİŞ çetelerine karşı verdiği savaşta Kürt halkı gerçekten başı dik bir şekilde bu yılı geçirdi.

BÖLGE YENİDEN DİZAYN EDİLECEK

Bilindiği gibi Ortadoğu’da bugün yaşanan savaş ardından bölge yeniden dizayn edilecek. Bugün Kürt sorunu da bölgenin çözülmesi gereken en önemli sorunlarından biri olarak masa üzerinde. Bugün bölgede etkili bir güç olan Kürt halkı da bölgenin yeni dizaynında yerini alacaktır. Kürt halkı bugün sadece bir parçada değil, tüm parçalarda bir düzey yakalamış durumda. Bu, küresel güçler de dahil herkes tarafından görülen bir şey. Ancak bu durum özellikle Türk devletini korkutuyor.

Önder Apo, bölgedeki gelişmeler çerçevesinde Kürt sorununun barışçıl yollarla çözülmesi ve Kürt-Türk ittifakı temelinde yeni bir sürecin gelişmesi için 2013 Newroz’unda kamuoyuna bir deklarasyon sundu. Bu deklarasyon hem Kürt ve Türk halkları, hem de tüm bölge halkları açısından önemli ve stratejik bir anlam ifade ediyordu. AKP hükümetinin başlangıçta buna sıcak bir yaklaşım göstermesi temelinde diyalog ve çözüm süreci gelişti. Zamanla bu diyaloglar bir mutabakata ulaştı ve bu temelde Dolmabahçe Mutabakatı’na gelindi. Ancak bunun ardından Erdoğan ve AKP yavaş yavaş makas değiştirdi.

YENİ KONSEPTİN TEMELİNDE KÜRT KARŞITLIĞI VAR

Aslında daha baştan bunların zihniyetinde çözüm olmadığı görüldü. Özellikle Kobanê savaşı sürecinde yaptıkları MGK Toplantısı’nda almış oldukları kararlar vardır. Yani bir yandan bir süreci yürütürken, öbür taraftan savaş kararı aldılar. Ardından esas fikirlerini ortaya koymak için gerekli zemini hazırladılar. Bu temelde 18 Mart 2015’te Erdoğan konuştu ve “Kürt sorunu yoktur; mutabakat diye bir şey de yoktur” dedi. Tabii herkes şaşırdı. Çünkü herkes tarafından beklenen, bir Kürt-Türk ittifakı ile dostluğunun oluşması ve bunun sadece Kuzey Kürdistan’la sınırlı kalmayıp bütün parçalara yayılmasıydı. Ama tutum değiştirdiler. Önlerinde iki yol vardı: Ya bu çağda Kürt dostluğu ve ittifakıyla çıkarlarını koruyacaklardı; ya da Kürt düşmanlığı yapacaklardı. Erdoğan Kürt karşıtlığı yaparsa iktidarını daha da sağlamlaştıracağını gördü. Çünkü o, Türkiye’yi tek başkan olarak yönetmek istiyor ve Kürt düşmanlığını mihver yaparsa MHP ile Ergenekon’un kendisiyle birlikte hareket edeceğini, şovenizm dalgasının yükseleceğini ve oylarını arttıracağını gördü. Bunu gördüğü için mihver değiştirdi. Yani Kürt dostluğunu değil Kürt karşıtlığını kendisine temel alarak, bu biçimde yeni bir konsepte ulaştı. MHP’yle ve Ergenekon’un katı Kürt düşmanı olan kısmıyla ittifak yaptı. Yine uluslararası alanda da içinde olduğu bazı durumlar vardı. İncirlik Havaüssü’nü kapatmıştı; ayrıca DAİŞ ve El Nusra’yla olan ilişkileri her yerde tartışılıyordu; birçok ülkeyle ilişkileri gerilmişti. Ancak o uluslararası desteğini arttırmak için İncirlik’i açtı ve kendini Uluslararası Koalisyon’a yakınlaştırdı. Sonra da “PKK’ye ve DAİŞ’e karşı savaş ilan ediyorum” diyerek saldırılarına başladı. Bunları 24 Temmuz 2015’te yaptı. Yani bu, yeni konseptleri temelinde oldu.

Bu yeni konseptlerinin temelinde Kürt karşıtlığı vardır. PKK’ye karşıtlık adı altında tüm Kürt halkına düşmanlık yürütüyorlar. Türk devleti, kendisini bu temelde güçlendireceğini sandı. Bunun için hem süreci sonlandırdı ve Kuzey Kürdistan’da saldırılar geliştirdi; hem de Rojava’ya dönük saldırılara başladı. Herkesin, “PKK düşmanımızdır” demesini istediler ve tüm Kürtler ile Kürtlerin dostları içinde kimi hedef yapmak istiyorlarsa onun için, “PKK yandaşıdır” dediler. Bu temelde tüm Kürdistan halkını hedef haline getirdiler. Konseptleri bu şekildeydi. Bu konseptin amacı Kürdistan Özgürlük Hareketi’ni tasfiye etmek, bütün kurumlarını ve Kürt siyasetini gayrı meşru ilan etmektir. Kürt siyasetini terörist olarak göstermeye çalıştılar. Kendileri Kürdistan’da her gün terör estiriyorlar ama tersine karşısındakini terörist göstermeye çalışıyorlar. Bunun yanı sıra gerillayı marjinalleştirmeye çalıştılar. Gerillayı yok edemeyeceklerini biliyorlardı ama temelini daraltmak istiyorlardı. Yine Rojava Devrimi’ne müdahale etmek, boğmak, dünyaya terörist olarak lanse etmek; Başur’u ise baskı altına alıp çeşitli yol ve yöntemlerle yanlarına çekmek istiyorlar. Bunun için Başika’ya yerleştiler. Yani konseptlerinin içeriği budur. Eğer ileriki zamanlarda amaçlarını gerçekleştirebilirlerse, Başur’u da hedefleyeceklerdir. Yani konseptlerinin temelini Kürtlerin bölgede statü sahibi olmalarını engellemek oluşturuyor.

Bu ittifakın dışında kalan Fethullahçılar 2016’nın 15 Temmuz’unda buna karşı gelmeye çalıştırlar ve darbe girişiminde bulundular. Yalnız bir gecede yenildiler. Bunu kendine mazeret eden AKP, OHAL yasası adı altında her şeyi ele geçirdi ve şu an sistemi eline almış durumdadır. Ve şu an, 12 Eylül Darbesi’nden daha fazla hukuksuz yol yöntemler kullanıyorlar. 12 Eylül’ün yine bazı kanunları vardı. Bunların öyle bir kanunları da yok. Ne isterlerse yapıyorlar. Tek kalemde 11 bin Kürt öğretmeni görevden alabiliyorlar. Yine aynı şekilde insanları tutuklayabiliyor veyahut istediklerini salıverebiliyorlar. Yaptıklarıyla Türkiye’yi kaosa sürüklüyorlar. Ve bu güçlerinin çoğunu Kürtlere karşı kullanıyorlar. Bunu da Kürt siyasi kazanımlarını ortadan kaldırmak için yapıyorlar. Düşman şu an bunu yapıyor. Herkesin bunları görmesi gerek.

AKP’NİN AMACI KÜRTLERİ TESLİM ALMAKTI

Elbette buna karşı sessiz kalmadık, kalmayacağız da. Keza halkımız da bunlara sessiz kalmamıştır. Konseptlerinin adı “Çökertme” idi. Yani Kürtleri diz çöktürüp teslim alma amacındaydılar. Yalnızca Kürtleri değil, herkesi teslim almak istediler. Şu an öyle bir noktaya getirmişler ki kimse sesini çıkaramıyor. Medyayı sessizleştirmişler; kimse AKP karşıtı bir şey yazma veya söyleme cesaretinde bulunamıyor. Söyleyen olursa da derhal ona yöneliyorlar. Bu şekilde tek sesli bir korku imparatorluğu yarattılar. Bunu da; herkes onların önünde diz çöksün diye yaptılar. Amaçları, Türkiye sol hareketini ezmek, sessizleştirmek ve Kürtlerin kazanımlarını ellerinden almaktı. Böylesi çetin bir konsepti geliştirdiler.

HALKIMIZ NET TAVIR GELİŞTİRMİŞTİR

Tabi bizlerin ve halkımızın bu konsepte karşı durması gerekirdi. Halkımız uzun yıllara dayanan mücadelesiyle sömürgecilerin her türlü konseptine karşı direnmiş ve mücadele etmiştir. Halkımızın artık imkanları, kurumları, stratejileri, gücü ve en önemlisi de Önderliği vardır. Ve bunlardan vazgeçmesi söz konusu olamaz. Bu temelde, halkımız öncelikle sömürgeciliğin gerçekleştirdiği saldırılar karşısında Kürdistan’ın 20 civarında şehrinde Demokratik Özerklik ilan etti. Türk devleti Demokratik Özerkliği bir isyan gibi lanse etti. Eğer isyan olmuş olsaydı; devletin kurumları olan Valilik, Kaymakamlık, Emniyet Müdürlüğü gibi yerlere saldırılar olurdu. Ama böyle olmamıştır. Halkımız “siz eğer çözüme gelmiyorsanız ve statümüzü kabul etmiyorsanız, biz de kendi statümüzü ilan ederiz” dedi. Bu biçimde halkımız kayda değer bir tavrın sahibi olmuş ve açık-net bir cevap vermiştir. Halkımız, “bu benim şehrimdir. Ben kendi kendimi yönetebilirim” demiş ve sömürgeciliğin saldırılarına karşı ilk tavrını bu temelde geliştirmiştir.

KÜRT GENÇLİĞİ BİR İRADE OLARAK ÖNE ÇIKTI

İşgalci devlet güçlerinin soykırım saldırılarına karşı ikinci cevap olarak da; ilk defa Kürt gençliği bir irade olarak öne çıktı. Kürt gençleri YDG-H adıyla toplumun öz savunma gücü olarak öne çıktı. Peki nerede öne çıktılar? Sivil alanlarda, sokaklarda, yani gerillanın ulaşamadığı yerlerde. Başlangıçta molotof ve av tüfeği gibi araçlarla mahallelerini korudular. Ardından gençler daha aktif bir şekilde bu saldırılara karşı devreye girdiler ve kendilerini bir güç haline getirdiler. Türk devletinin imha ve inkar siyasetine karşı, fedaice ve kahramanca bir duruş ortaya çıktı. Bu devrimci ruh ve duruş sadece gerilla güçlerimizde değil, faşizme karşı direnen tüm insanlarda ortaya çıkmıştır. Bunun en iyi örneği Mehmet Tunç’tur.

MEMHET TUNÇLARIN DUŞURU BÜYÜT YILA DAMGASINI VURMUŞTUR

Mehmet Tunç, Botan’ın kalbi olan Cizîra Botan’ın bir evladı olarak ne demişti: “Diz çökmeyeceğiz, size karşı boyun eğmeyeceğiz. Bizden sonra gelenler bizimle gurur duysunlar” demişti. Düşünün; ev bark ve çocuk sahibi bir insan; Cizre Halk Meclis Eşbaşkanı açıkça, “gerekirse şehit düşerim; yalnız benden sonra gelenler benimle gurur duysunlar” dedi. Bu bir tavırdır. Bu duruş, bütün yıla damgasını vuran bir sembol olmuştur. Ve bu bir ruh oluşturmuştur.

2016 yılında 23 fedai eylem gerçekleştirilmiş. Hatırlarsanız; Cizre’de, Elazığ’da, Kayseri’de bu eylemler gerçekleşti. Kürt gençleri kendisini fedai edecek bir ruhla bu eylemleri gerçekleştirdiler. Yalnız, dediğimiz gibi bu eylemler sadece militanlar tarafından değil, sivil olan yurttaşlarımız da aynı duruşun sahibi oldular. Cizre’de insanlarımız yaralı ve yürüyemeyecek bir durumda olmalarına rağmen kimse çıkıp düşmana teslim olmuyor. Düşman başlangıçta yurttaşların olduğu yere pet şişeleri atıyor. Oradaki insanlarımız da, ‘herhalde merhamete geldiler’ diye düşünerek kendilerine su atıldığını sanıyor. Fakat bir süre sonra şişelerin olduğu yere ateş atılıp o bodrumlardaki vahşet gerçekleştiriliyor.

Burada şu konuya değinmek istiyorum: Bab’da DAİŞ esir aldığı 2 Türk askerini yaktı. Bu bir vahşettir. Vicdanı olan hiç kimse buna tahammül edemez. Yalnız unutmayalım ki; Türk devleti de Cizre’de aynı vahşeti uyguladı. Hem de yaralı ve yürüyemeyecek durumda olan insanlarımıza bu vahşeti reva gördüler. Ayrıca sade bir iki yurttaşımıza değil, onlarca yurttaşımıza bu vahşet ve zulmü reva gördüler. Ve yurttaşlarımızdan hiç birisi de; “aman yapmayın, teslim olacağız” demedi. İşte bu da fedai bir ruhtur.

BU RUH 14 TEMMUZ RUHUDUR

Sur’da Komutan Çiyager ve Nuda Malatyaların öncülüğünde, 70 kişi oturup, “biz burada şehadete kadar mücadele edeceğiz” kararını alıyorlar. Bundan dolayı Sur’un komutanı “sonuç ne olursa olsun, muhteşem olacaktır” dedi. Bu bir ruhtur ve Kürt gençliğinde bu ruh oluşmuştur. Bu sıradan bir ruh değildir. İhtiyarından gencine, militanından sempatizanına kadar korkusuz ve bir o kadar da fedai bir ruh oluşmuştur. Bu, zaferin belirtisidir. Şırnak, Sur, Cizre, Hezex ve Nusaybin’de ortaya çıkan durum budur. Bu ruh, zafer ruhudur. 14 Temmuz Amed zindan direnişinin ruhudur bu. Yani başını verir ama onurunu vermez; elini kaldırıp teslim olmaz.

KÜRT SİYASETÇİLERİ TESLİM OLMADI

Kayıtlara göre, şu ana kadar on bin beş yüz Kürt insanını gözaltına almışlar. Bunların üç binden fazlasını ise tutuklamışlar. Bunların hepsi militan kişiler değildir. Çoğu çoluk çocuk sahibi olan insanlardır. Türk devleti ne diyor; “teslim olun” diyor. Bakın, onlardan bir tanesi bile teslim oldu mu? Hayır. Şu an tutuklu olan Fethullahçılar var. Duyumlarımıza göre bunların yarısından fazlası pişmanlıklarını dile getirmiş ve teslim olmuşlardır. Ancak münferit olan 1-2 şahıs dışında Kürt siyasetinden kimseyi bu durumda göremezsiniz.

Yani bu yeni bir şeydir. Türk devletinin inkar ve imha konseptine karşı Kürdün kendine has bir tavrıdır bu. Kürt siyasetinin ve öncü güçlerinin bir tavrıdır. Ortada fedai bir ruh vardır. Kürtler bu şekilde saldırılara cevap oldular. Bundan dolayıdır ki, bu sene içinde dikkat çeken, çetin ve yaman eylemler çoktur. Bu yıl verilen mücadele birçok kahramanlık destanına tanıklık etti. Bu destanların hepsi Kürt tarihine altın harflerle yazılmıştır. Böylesi sahneler çok olduğu gibi henüz kayda geçmemiş nice destanlar da vardır. Bunların belgeleri yeni yeni ortaya çıkmaktadır.

HPG PROFESYONEL TARZDA SAVAŞTI

HPG, geçmiş senelere oranla, daha profesyonel bir tarzda savaştı. Daha zengin taktiklerle savaşı geliştirdi. Yani hem kendini koruma, hem de düşmana darbe vurma anlamında önemli yöntemler geliştirdi. Bu hususta, Kürdistan özgürlük gerillası önemli bir performans göstermiştir. Düşmanın istihbarat, teknik ve psikolojik savaş yöntemlerini çokça kullanmasına karşın, Kürdistan özgürlük gerillası yaratıcı yol yöntemlerle ve zengin taktiklerle düşmanla savaşmış ve savaşın dozunu daha da arttırmıştır.

2016 yılı savaşında, Kürdistan özgürlük gerillası tekniği de kullanmıştır. Kendisinin geliştirip kullandığı Zagros, vb. kimi silahlar vardır. Yine füze gibi silah piyasasında bulunabilecek bazı silahları da elde etti. Uçaklara, tanklara ve Kobralara karşı da kimi teknikler geliştirildi ve hayata geçirildi. Bunun için 2016 yılında gerçekten de kapsamlı bir savaş yürütüldü. Düşmana da birçok darbe vuruldu. Fakat AKP yetkilileri abartarak, “başarılıyım; birçok kişiyi öldürdüm; Çukurca’da, Hakkari’de 400 küsur kişi öldürmüşüm; bilmem nerede ne kadar öldürmüşüm” vb. söylemlerle çok yoğun bir psikolojik bir savaş yürütüyorlar. “Biz başarılıyız, sonuç aldık” demek istiyorlar. Son dönemlerde İçişleri Bakanı yapılan bir zat var; Süleyman Soylu mu, soysuz mu belli olmayan biri çıkmış, “Mart ayına kadar bitireceğiz” diyor. Şimdiye kadar “Nisan ayına kadar” diyordu, şimdi ise bir ay daha erkene getirdi, ‘Mart ayı’ dedi. “Mart ayında kimse PKK’nin adını ağzına almayacak” diyor. Bu şekilde bir algı yaratmak istiyorlar herhalde. Yani olmayan bir şeyi varmış gibi göstermeye çalışıyorlar.

Bu savaşta Kürdistan özgürlük gerillası öyle bahsedildiği gibi bir darbe falan yememiştir. Aksine başarılıdır. Günbegün gelişen savaşın bilançosu göz önüne alındığında bu açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Önümüzdeki günlerde net rakamlarla resmi bir şekilde bilanço açıklanabilir, fakat kısmen de olsa özet şeklinde şunları belirtebilirim: 1 Ocak 2016’dan bugüne kadar, Türk ordusu tarafından 323 kara operasyonu, 406 hava saldırısı, 88 Kobra saldırısı ve 493 top saldırısı yapılmıştır. Buna karşı gerilla ise 1150 eylem gerçekleştirmiştir. Türk devletinin bu eylemlerdeki Türk güvenlik gücü kayıpları 3404 olarak kayıtlara geçmiştir. Şüphesiz tespit edilemeyenler de olabilir ama üç aşağı, beş yukarı kayıpları bu civardadır. Onlar kayıplarını herhalde 600 civarında gösteriyorlar. Bu doğru değil. Birçok şeyi toplumdan saklıyorlar, gerçekleri toplumla paylaşmıyorlar.

F-16  SAVAŞ UÇAĞI GERİLLLARCA FÜZE İLE DÜŞÜRÜLMÜŞTÜR

Bu süreçte 166 zırhlı araçları gerilla tarafından imha edilmiş ve 3 Kobra tipi helikopterleri ile bir adet F-16 savaş uçağı düşürülmüştür. Bu uçak 12 Aralık günü düşürüldü. Düşen uçağın pilotunun kendisi ne dedi; ‘düşürüldük’ dedi. Fakat bunun üzerini örttüler, ‘araştırıyoruz’ dediler. Kürt basını da bu konunun üzerinde çok fazla durmadı. Kürt basını da biraz düşman basınının etkisinde kalıyor. Halbuki düşünse, düşmanın her şeyi yalan söylediği ortadadır. Örneğin eğer düşman basını gündeme alsaydı, bizimki de işleyecekti. Ama düşman ‘inceliyoruz’ dedi ve daha sonra üzerini örttü. Bizim basın da çok fazla gündeme getirmedi. Oysa Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’nde ilk defa gerilla tarafından bir F-16 savaş uçağı düşürülüyor. Bu yeni bir olaydır. Daha önce düşen uçaklar olmuştur. Fakat o uçaklar kendileri düşmüştür. Daha önce Gabar’da düştü, Xakurkê’de düştü. Benim bildiğim kadarıyla daha önce iki tane düşmüştür. Yani gerilla darbelemiş düşmüş veya kendisi düşmüş, bir şekilde düşmüşler. Fakat bunu, gerilla füzeyle vurmuş ve düşürmüştür. İnanmayan gitsin orada yaşayan ve bu olayı gözüyle gören köylülere sorsun.

Yine 2016 yılı boyunca Şengal de dahil olmak üzere vermiş olduğumuz toplam şehit sayımız 585’tir. Ayrıca YPS’nin de verdiği şehitler vardır. Net bilançoları elimde yok fakat aldığımız bilgilere göre onların da 2016 yılında 300 civarında şehitleri vardır.

12 ASKER ELİMİZDE ESİRDİR

Ayrıca bu süre zarfında 14 gerillamız esir düşmüştür. Düşmanın da 12 askeri elimizde esir olarak bulunmaktadır. Ancak AKP’li yetkililer hiç bunlardan bahsetmiyorlar. Askeri esir düşüyor bahsetmiyor; yakılıyor bahsetmiyor. Basın toplantısı yapıyorlar; bir gazeteci, ‘iki askerimiz yakılmış; bunun hakkında ne söyleyebilirsiniz’ diye soruyor; fakat bu yetkililer o konuya hiç değinmiyor bile. Ne ‘evet’ diyor, ne de ‘hayır’. Bu devlet, böyle bir devlettir.

Tabi 2016 yılında Rojava ve Başur’a dönük de bir savaş konseptleri vardı. Başur’a dönük bir şeyler yapmak istedi. Askerlerini Başîka’ya yerleştirdi; tehdit etmek istedi. Şu anda da Şengal ve bazı başka yerleri tehdit ediyorlar ama Medya Savunma Alanları’na dönük yaptıkları hava saldırıları dışında, hiç bir şey yapamadılar.

BAB’TA TÜRK ORDUSUNUN KAYBI ÇOK FAZLADIR

Tabi bilindiği gibi, Rojava’ya müdahale ettiler. Rojava’nın önde gelen siyasi ve askeri güçlerini PKK’liymiş gibi göstererek terör listesine aldırmak istediler. Türk devleti bunun için bütün diplomatik imkanlarını kullandı. Şimdiye kadar bir sonuç aldı mı? Hayır. Bir sonuç elde edemeyince, askerini Rojava’ya sokarak müdahale etmek istedi. 17 hafta kadar oldu; Bab’a girmek istiyor fakat şimdiye kadar giremedi. Orada yenildiler. Şu anda 150 tank ile Bab çevresindedir. Onlarla hareket eden çete güçleri savaşacak güçte değillerdi. Onun için kendi özel kuvvetlerini devreye koydular. Kayseri, Bolu vb. bütün sözde seçkin gücünün bir kısmı şu an Bab’ta, bir kısmı ise Kürdistan’dadır. Bu şekilde tüm gücünü devreye koyup Bab’ı almak istedi fakat şu ana kadar alamadı. Cebel Eqîl denilen bir alanı tutabildi ama DAİŞ karşı saldırı yapınca, edindiğimiz bilgilere göre Türk askeri 4 zırhlı aracını arkada bırakarak kaçmak zorunda kaldı. Şimdi, “tekrar o tepeyi aldık” diyorlar. Bu mümkündür fakat Türk ordusu bu müdahalesinde yenilmiştir. Basına yansıyanın çok üstünde kayıplar vermişlerdir.

ROJAVA DEVRİMİ SURİYE DEVRİMİNE DÖNÜŞMÜŞTÜR

“Biz Bab’ı alarak Kürt kantonlarının birleşmesini önlüyoruz” diyorlar. Kürt kantonları birleşmese de Kürt kazanımları savunulacaktır. Kürtler orada sadece kantonlarla kendilerini sınırlı tutmadılar. Rojava Devrimi şu an Suriye devrimine dönüşmüş durumdadır. Şuan o kadar Arap halkından katılan insanlar var. Yani Suriye Demokratik Meclisi ve Suriye Demokratik Güçleri büyümüş durumdadır. Yarısından fazlası Arap halkından oluşmaktadır. Bu yıl içerisinde Şeddade’yi, Minbic’i aldı. Şu anda da Rakka’yı alıyor. Onlar Suriye birliği içerisinde demokratik bir yapı oluşturuyorlar. Ama Türk devleti kalkmış, “Suriye’nin bütünlüğünü koruyoruz. Rojava’da bir Kürt devletinin kurulmasını istemiyoruz” diyor. Yalan söylüyorlar. Rojava halkı ayrı bir devlet kurmak istemiyor; Suriye’nin tümünü demokratikleştirmek istiyor. Zaten AKP de bunun için müdahale ediyor. Apocu paradigma ile inşa olan Rojava Devrimi’nin bugün Suriye sonuç aldığını görüyorlar. Demokratik ve çoğulcu bir Suriye’nin kurulduğunu görüyorlar. Onlar bundan korkuyorlar. Bunun önünü almaya çalışıyorlar. Onun için şimdi, “rejimle de birleşeceğiz” diyorlar. Birleşebilirler; herkes ile birleşebilirler. Bakın sadece Kürt karşıtlığından dolayı onları uçakla vuran güçlerin isimlerini bile dile getirmiyorlar. Hangi gücün vurduğunu burada söylememe gerek yok. Onlar da biliyorlar ama söyleyemediler, söylemeye cesaret edemediler. Birçok askeri ölmesine rağmen sadece 4 askerlerinin öldüğünü söylediler. Onlar mihverin tersine döneceğinden korkuyorlar. Mihverleri nedir; Kürt karşıtlığı üzerinedir. Eğer başka bir devlet ile savaş durumuna girerlerse bunun fırsatını kaçırabileceklerini düşünüyorlar. Bunu Kürt karşıtlığı üzerinden yapıyorlar. “Kürtler hiçbir yerde statü kazanmasın” diyorlar. Hedefleri budur; buna kilitlenmiş durumdadırlar. Bunun için herkese taviz veriyorlar. Türkiye’yi pazarlıyorlar. Teslim oluyorlar. Şimdi, Bab’a girmelerinin önünü açması için Putin’in denetimine girmiş durumdalar. Putin önlerini açtı ama bu sefer de onlar Bab’a giremiyorlar. Bunun karşılığında Halep’i de onlara bıraktılar. Yani Halep’teki muhalifleri desteklemedi, yüz üstü bıraktı ve bu şekilde onları sattı. Bu sadece bir örnektir. Bu devlet yarın başkalarını da satabilir. Amaçları olan Kürt karşıtlığına ulaşmak için bunlar her şeyi yapabilirler. Bu ortaya çıkmış durumdadır.

TÜRK DEVLETİ SIKIŞMIŞ DURUMDADIR

Şimdi bütün bunlar göz önüne alındığında, Türkiye başarılı mı, başarısız mı? Onlar, “başarılıyız, PKK’yi vuruyoruz ve ileride ortadan kaldıracağız” diyorlar. Diğer taraftan da “diz çökmeyeceğiz” diyorlar. Peki ne oldu? Kürtlere diz çöktürmek isteyenler şimdi “biz diz çökmeyeceğiz, boyun eğmeyeceğiz” diyorlar. “Bu savaş Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı’dır, bu savaş İstiklal Savaşı’dır; bu savaş varlık-yokluk savaşıdır” diyorlar. Bu sözler onların ne kadar sıkıştıklarını gösteriyor. Sıkışmayan biri bu sözleri söyler mi? Erdoğan, “teslim olacak kadar alçalmadık” diyor. Yani “alçaldık ama boyun eğecek kadar alçalmadık” diyor. Türk devleti Kürt halkının direnişi karşısında ciddi bir şekilde sıkışmış durumdadır. Belki 2016 yılında önümüze koyduğumuz tüm hedeflerimize ulaşamadık ama Kürt halkı olarak 2016 direnişinde başarılıyız. Halkımızın direnişi soykırım saldırılarının sonuç almasını engellemiş; direnmiş, cevap vermiş, yiğitçe savaşmış ve kendi planlarına göre hareket etmiştir. Halkımız ve Kürdistan Özgürlük Hareketi şehirde, dağda, zindanda ve her yerde direnmiş, sömürgecilerin teslim alma dayatmalarını boşa çıkarmıştır.

ÖNDERLİĞİMİZE SALDIRI DURUMUNDA TÜRKİYE ALT ÜST OLUR

Özellikle Önder Apo’ya dönük 5 Nisan 2015’ten bu yana psikolojik baskı ve tecrit uygulanmaktadır. Uygulanan bu tecridin, ne Türkiye’nin ne de dünyanın hiçbir yasasında yeri yoktur. Önderliğimize dönük devam etmekte olan bir saldırı söz konusudur. İmralı sistemi başlı başına bir saldırı sistemidir. Psikolojik işkence bir saldırıdır. Zaten bir saldırı var. Halkımıza ve Hareketimize dönük saldırılar olduğu gibi, Önderliğimize dönük de bu kadar saldırı yürütülmektedir. Halkımız ve Hareketimize dönük yapılan tüm saldırılar aslında Önderliğimize saldırı anlamına gelmektedir. Yani hep hedeftedir. Bazıları bunu sanki yeni bir şeymiş gibi söylüyorlar. Doğrudur bu konuda bazı bilgiler mevcut. Ben de daha öncesinde bu konuda açıklama yapmıştım. Fakat hareket olarak bunu sürekli gündemleştirmemiz doğru olmaz. Bu öyle kolay değildir. Önderliğimiz saldırmak öyle kolay değildir. Böylesi bir durumda Türkiye alt-üst olur. Bu o kadar kolay değil. Fakat belli ki bunu tartışmışlar ve böyle bir çabaları var. Ama böyle bir şey dile getirmek dahi doğru olmaz. Daha önce dediğimiz gibi bu Türkiye’nin felaketi olur.

Şöyle bir şey var: Direnişimiz ne kadar güçlenirse Önderliğimiz de orada o kadar güvende olur. Bunun için kendimizi daha fazla güçlendirmeliyiz ve her yerde bunu gerçekleştirmeliyiz. Yani vermemiz gereken cevap yakınmak değildir. Sen kendini, iradeni, mücadeleni ve devrimini yükselterek kendini güçlü katacaksın. Gerekli olan şey budur. Bu çerçevede belki bugüne kadar tam cevap olamadık ama cevap olmak için verdiğimiz bir söz ve kararlılığımız var. Bu şekilde Önder Apo ve zindandaki yoldaşların üzerindeki yükü hafifletebiliriz. Ne kadar cevap olabilirsek o kadar yüklerini hafifletebiliriz.

TÜRK SÖMÜRGECİLİĞİ YENİLDİ

Bugün tüm alanlarda bir saldırı söz konusudur. İmralı’da, Kürdistan dağlarında, tüm zindanlarda bir saldırı var; işkence var, Kürt siyasetine yönelik bir saldırı var. Bütün Kürtlük ve kazanımlarına dönük bir saldırı var. Kürtlük adına ne varsa bugün saldırı altındadır. Ama buna karşı her yerde de bir direniş vardır. Bu saldırılara karşı kimse boyun eğmemiştir, onurlu ve şerefli bir direniş vardır. Bu da Kürt halkı açısından yaklaşmakta olan zaferin işaretidir. Bu çok önemlidir. Bu temelde kendimizi daha da derinleştirmeliyiz. Bu anlamda bu yıl Kürt halkı açısından direniş, mücadele ve başarıyla geçen bir yıl olduğu gibi, Erdoğan öncülüğünde Kürt halkına karşı sürdürülen soykırım saldırıları ve Türk sömürgeciliğinin ise tıkandığı ve yenildiği bir yıl olmuştur."