Livh: ”Bakur'da direnen Kürt Halkı yanlız değildir”

Uluslararası Sol Forum Başkanı Ann-Margarethe Livh, Avrupa Birliği ve İsveç Hükümeti'nin Türk devletinin Kürt Halkına karşı sürdürdüğü katliamlara seyirci kalmasını utanç verici olarak niteledi.

İsveç Sol Parti'nin Stockholm Belediyesi Grup Başkanı ve Uluslararası Sol Forum Başkanı Ann-Margarethe Livh, Avrupa Birliği ve İsveç Hükümeti'nin Türk devletinin Kürt Halkına karşı sürdürdüğü katliamlara seyirci kalmasını utanç verici olarak niteledi ve Bakur'da direnen Kürt Halkını desteklediklerini ve desteklemeye devam edeceklerini söyledi.

Kürt Halkının 90'lı yıllardakinin benzeri kapsamlı bir katliam ile karşı karşıya bulunduğunu söyleyen Livh, AKP'nin katliamlarını protesto etmek ve direnişe destek vermek için İsveç'teki tüm belediyeleri kapsayan bir kampanya başlatacaklarını ifade etti.

İsveç Hükümeti ve Avrupa Birliği'nin yıllardır Türkiye ve Kürdistan'da yaşanan insan hakları ihlallerini görmezden geldiklerini belirten Livh, bu tutumun Erdoğan'ın biliçli olarak yarattığı sığınmacı krizinden sonra çok daha belirgin bir hale geldiği değerlendirmesini yapıyor.

AVRUPA'NIN SUSKUNLUĞU BÜYÜK BİR SKANDAL

”Avrupa ülkelerindeki sosyal demokrat ve liberal hükümetlerin AKP'nin Kürtlere yönelik saldırıları ve insan hakları ihlallerine karşı çıkmaları gerekirdi. Ama bunu hiç biri yapmıyor. Bu çok büyük bir skandal. Hepsi her gün Kürdistan'da insanların katledildiklerini biliyor” diyen Livh, Kürt belediyelerin yıllarca emek vererek inşa ettikleri alt yapının ve binaların Türk Hükümeti tarafından yerle bir edildiğini söylüyor.

Sosyal Demokrat Hükümet ve Dışişleri Bakanlığı Margot Wallström'ün Kürtlere yönelik katliamlara karşı suskunluğunun nedeninin Avrupa'da başgösteren sığınmacı krizi olup olmadığı sorusunu ”Bilmiyorum. Gerçekten Dışşişleri Bakanı Wallström'ün neden sert tepki göstermediğini bilemiyorum. Sosyal Demokratların dış politikaları zik zaglı bir yol izliyor. Wallström, Suudi Arabistan ve İsrail'i eleştiren açıklamalar yaptı. Sosyal demokratlar daha önce Batı Sahra'yı devlet olarak tanıma sözü vermelerine rağmen bunun gereğini yapmıyorlar. Türkiye'deki insan hakları ihlallerine açıktan tavır almamaları ve Kürtlere yönelik katliamlara sessiz kalmaları çok olumsuz” şeklinde yanıtlıyor.

KÜRDİSTAN VE AFGANİSTAN'DAKİ PROJELERİMİZ TEHLİKEDE

Diyarbakır, Van ve Sur belediyeleriyle 1990'lı yıllardan bu yana ortak çalışma ve projeler gerçekleştirdiklerini, kendisinin pek çok kez Kürdistan'a, Kürdistan'daki belediyelerin yöneticilerinin de İsveç'e geldiğini anlatan Livh, ”Son dönemlerde kadınları eğiten Kadın Akademisi'ni destekledik. Eğitim gören kadınların bir kısmı tutuklanıyor ama onların yerlerini yenileri alıyor. Birlikte Rojava'daki kantonları da destekliyoruz. Biz bu işbirliklerini daha da ilerletmeyi planlıyorduk ama son dönemde Kürdistan'daki gelişmelerden sonra Sol Parti bölgeye gitmemizi yasakladı” şeklinde konuşuyor. Güvenlik nedeniyle Kürdistan'daki projelerinin yanı sıra Afganistan'dakilerin de tehlikeye girdiğini söylüyor.

İsveç Hükümeti'nin sessiz kalmasına karşın İsveç'te sıradan halkın ve sivil toplum örgütlerinin Rojava ve Bakur'la dayanışmak için etkinlik düzenlemelerini önemsediğini söyledikten sonra ”Hep birlikte hükümeti tutum almaya zorlamamız gerekir” diyor.

HDP'NİN % 13 OY ALMASI ERDOĞAN'I ÇILDIRTTI

Barış sürecinin bitirilmesini ve yeniden savaşın başlamasını nasıl değerlendirdiği sorusunu ise ”Ben uzman değilim ama barış sürecine her zaman kuşkuyla baktım. Ben Erdoğan'ın barış istediğine hiç bir zaman inanmadım. Haziran seçimlerinde HDP'nin % 13 oy alması Erdoğan'ı çıldırttı. HDP'nin bir sonraki seçimlerde % 20'lere yükselmesinden ve Türk halkını etkilemesinden korktu. Ben yapılan genel ve yerel seçimlerde pek çok kez Kürdistan'da gözlemcilik yaptım. AKP'nin her türlü engellemelerine rağmen HDP oylarını arttırdı. Ama dediğim gibi Erdoğan HDP'nin batıda güçlenmesinden daha çok korktu. Tüm tipik diktatörler gibi  bunu kabul edemezdi ve bundan dolayı da süreci sonlandırdı ve savaşa başvurdu” diyerek yanıtlıyor.

DAYANIŞMAYI AŞAĞIDAN YUKARIYA DOĞRU ÖRGÜTLEMEK GEREKLİ

Avrupa Parlamentosu'nda Türk devletinin katliamlarına karşı çıkan milletvekillerinin sayılarının sınırlı olduğuna dikkat çeken Livh, Kürt Halkıyla dayanışma hareketini aşağıdan yukarıya doğru örgütlemek gerektiğini belirttikten sonra, ”Gazeteciler Türkiye ve Kürdistan'daki meslektaşlarını, akademisyenler akademisyenleri ve biz belediyeciler de oradaki melektaşlarımızı desteklemeliyiz” diyor.

Belediyeciler olarak ne yapmayı düşündükleri sorumuzu ise ”Sosyal Demokratlarla da konuştum. Kürdistan'daki saldırıların durdurulması için bir çağrı hazırlayıp belediye yöneticilerinin imzalarına açacağız. Yüzlerce belki binlerce belediyeci bu çağrıya imza atabilir. İmzalar tamamlandıktan sonra bunları Ankara'da yetkililere teslim ederiz diye düşünüyoruz” şeklinde cevaplıyor.

Avrupa Birliği'nin Kürt Halkına ihanet ettiği ve katliamlara karşı sessiz kaldığı koşullarda dayanışmayı tabandan yükseltmenin dışında başka bir yol olmadığı değerlendirmesini yapan Livh, ”Ama Suriye'deki gelişmelerin Türkiye'yi ve tüm Avrupa'yı etkilediğini görmemiz gerekir. Öncelikle Suriye'de çatışmaların durdurulması ve barışın sağlanması gerekir. Eğer bu sağlanırsa Erdoğan sığınmacıları Avrupa'ya karşı bir şantaj aracı olarak kullanamayacaktır” diyor.

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER SURİYE'YE FİİLİ MÜDAHALEDE BULUNMALI

Bu gerçekleştiği takdirde Erdoğan'în Kürtlere karşı bu kadar rahat savaşamayacağını söyleyen Livh, Suriye'de barışın sağlanması için Birleşmiş Milletler'in fiili müdahalesinin gerektiği düşüncesinde.

Livh, meslekdaşlarına ve Bakur'da AKP zülmüne karşı direnen halka mesajının ne olduğu sorusunu ise ”Kürt Halkı ile dayanışmak için elimizden gelen her şeyi yapacağız. Kürdistan'daki meslekdaşlarımız ve direnen Kürt Halkı yanlız olmadıklarını ve Avrupa'da kendilerini destekleyen dostları olduğunu bilmelidir” diyerek yanıtlıyor.