Kadın ordulaşmasının şahitleri anlatıyor

YJA-Star’ın komutanları Ruken Sêrt ve Roza Welat, Kürdistan Özgürlük Mücadelesi'nde kadın ordulaşmasını anlattı.

Dünya devrimci kadın mücadele tarihi büyük direniş, fedakarlık, bedel ve yaratımlarla dolu. Dünyanın dört bir yanında bin yıllık sömürgeci erkek egemenlikli zihniyetin sonucu olarak kefenlere reva görülen, dışlanan, horlanan, yok sayılan, iradesizleştirilen kadın buna “dur” diyor ve kadınla beraber topumun bu baş aşağı gidişe karşı mücadele ediyor. Bu mücadelenin adı varlık mücadelesi.

Bu mücadelede en önemli mihenk taşları tartışmasız kendini var kıldıkça halkını var kılacağına, özgürleştikçe toplumun da özgürleştireceğine inanan Kürt kadınlarının mücadele ile geçen son 40 yılda döşendi.

Bu kazanımların başında dünya da bir ilk olan ordulaşması geliyor. Biz de Kürt kadınlarının Kürdistan dağlarındaki ordulaşmasının ilk adımcıları olan ve günümüzün Kürt kadınlarının ordusu olan YJA-Star’ın komutanları Ruken Sêrt ve Roza Welat ile konuştuk.

Adınız nedir? ne zaman katıldınız?

Adım Ruken Sêrt. 1991’de gerillaya katıldım.

Adım Roza Welat. 1993 katılımlıyım.

Katıldığınız dönemlerde süreç nasıldı, gerillanın durumunu neydi ve gerilla içinde kadının pozisyonu nasıl tanımlarsınız?

Ruken Sêrt: Kadınların Kürt Özgürlük mücadelesine katılımı bildiğiniz gibi ilk grup aşamasında da olmuştu. Hatta PKK kuruluş kongresinde, ilk kitle örgütlenmelerinde, propaganda faaliyetlerinde ve zindan direnişlerinde de yerlerini almışlardı. Fakat bu katılım sınırlı ve nicel olarak azdı. Benim katıldığım 90’lı yıllarda kadının katılımı kitleselleşemeye başlamıştı.

Bu durum Kürdistan gerçekliğini göz önüne alındığında başlı başına bir devrim niteliğindedir. Parçalanmış bir Kürt kişiliği toplumsallığı bir yana bir de gerici feodal yönleri de şişirilmiş bir halk gerçekliği vardı. Bununla birlikte kadının parçalanmışlığı ve kadın üzerindeki baskıda hat safhadaydı. Ne kadın güçtü ne kadın kendini böyle görüyordu.

Düşünün evden dışarı çıkamayan ve tek rolü çocuk doğurmak olan kadın dağlara çıkmış eline silah almış, devlete başkaldırıyor ve halkının kurtuluşu için savaşıyor.

Nicel katılımdaki bu sıçrama kadın ordulaşması için güçlü bir zemin olmuştu. Çünkü artık manga manga, takım takım küçükte olsa özgün örgütlenmelere geçmiştik.

Bunun yanında savaştaki pozisyonu da güçlenmeye başlamıştı. Saldırı kollarında yer alıyor ve güçlü bir savaş deneyimi biriktiriyordu. Buna bir de 92 Güney savaşındaki güçlü katılımı ve yer alışı da eklenince kadının özgün kimliği, gücü açığa çıkarken kadının kendi içinde hedeflerini de büyüttü.

Başlarda özgün örgütlenmeyişimizin olmayışı doğa ve savaş karşısında deneyimsiz olan biz kadınları daha bir güçsüz kılıyordu. Halbuki bu mücadele bizim için yaşam şansı ve anlamlı yaşamın adıydı. Yani irade güçlü, inanç güçlü ama deneyim zayıftı. Bu da yetmezmiş gibi aynı dağları paylaştığımız erkek yoldaşlarımızda tüm devrimci iddialarına rağmen söz konusu kadının savaşçılığına gelince en geri feodal kesiliyor ve hala kadına inançsız yaklaşıyor hatta yük olarak görüyordu. Bunu Önderlik felsefesi ve ideolojisine rağmen yapıyorlardı. Bu gerilikten kaynaklı yaşadığımızı zorlanma belki de en zoruydu.

Fakat bizim ülkemizi ve kadını bu pozisyona düşüren erkek egemenlikli sistemden öç alma iddiamız çok büyüktü. Bununla mücadele ederken kazandığımız deneyimler tüm bu zorlukların aşılmasını sağladı. Biz başaracağımızı herkese gösterdik, en çok da kendimize.

Bu açıdan PKK devrimi en çok kadınlar için anlamlı ve temel bir değerdir. Nasıl desem hem bir umut hem bir güneşti ama en çokta yeniden dünyaya gelişti ve biz bundan vazgeçemezdik.

Roza Welat: Benim katıldığım yıllar halk serhildanlarının döneme damgasını vurduğu yıllardı. Buna karşı devletin katliamları, faili meçhulleri, köy yakma ve boşaltma politikası gelişse de buna karşın başkaldırı artıyordu halk cephesinden. Yani acı ve direnişle dolu bir süreçti. Devletin bu politikasına halkın cevabı katılım şeklinde oldu.

Ayrıca bu katliamlar ile halkın PKK ile bağı güçlendi ve PKK her yere yayıldı. Bu devlete karşı bir uyanıştı. Kimliğini sahiplenme eşittir örgütünü sahiplenme anlamına geldi. Yani devletin sindirme politikası ters teperek halkı ölüm uykusundan uyandırarak ulusal bir bilinç yarattı.

Katılımların büyük bir çoğunluğunu ulusal ve cins kurtuluşunu iç içe gören kadınlar cephesinden yaşandı. Kadın katılımlarındaki bu yoğunluk halkta resmen şok etkisi yaratıyordu. Zamanla açığa çıkan kazanımlar verilen emek ve yaratılan değerlerle bu iradeye saygı duyuldu. Tüm geri yönlerine rağmen kadının bu fedakarlığı onurla karşılandı, büyük anlam verildi.

Dağlarda ise gerçekten çok zorlandık ilk başlarda. Doğa karşısındaki bilinçsizlik, savaşta deneyimsizlik ve erkek arkadaşların geri tutumları idi bunun nedeni.

Yeniden benim katıldığım yıl özgün üstlenmemizi yaptık. Özgün örgütlemeye adım attık. Başta zorlansak da anladık ki özgün olduğumuzda yaşadıklarımız daha çok anlam ve kazanıma dönüşüyor. Bir de birbirimizin bakışından sözünden güç alıyorduk.

Yani biz sadece düşmana karşı değil kendi geriliklerimiz erkeğin feodal yaklaşımı ve bilinçsizliğimizle mücadele ettik.

PKK’de kadının özgün örgütlenmesi aşamaları nasıl gelişti. Bu örgütlenmeyi geliştirirken hedefiniz neydi ve ne tür zorluklarla karşılaştınız?

Ruken Sêrt: Aslında bu artık bir zorunluluktu. Çünkü ne yaparsak yapalım ne kadar güçlü katılırsak katılalım deneyimlerimiz bize gösteriyordu ki birey olarak ne olursak olalım kadın olarak örgütsüzsek biz bir hiçtik. Bunun için ortak bilinç yaratmalı birlik olmalıydık. Bu da özgün örgütleneme ile olurdu. Böylece deneyimler birleşir, bilinçler ortaklaşır, karar ve hedeflere kilitlenme ortaklaşır ve ortak hareket ederdik. Bu güçsüzlüğü aşmak gücümüze güç katmak için olmazsa olmaz yoldu.

Ayrıca bu toplumda parçalanmış sistemce de zayıflatılmış ve bir türlü güç olmaya gelmeyen hep yedekte kalmayı gölge olmayı aşamayan ve kendi cinsini güç görmeyen klasik kadın duruşlarını da aşmak için bir şanstı. Yani kadının geri yanları ancak cins bilinci ve sevgisi güçlendirildikçe aşılacak ve kadın irade olacaktı.

Bilinç ve ruhta ortaklaşma örgütlülük kurmanın sürdürmenin ilk şartı idi. Bu noktada Önderliğin inancı ve teşvikinin katkısı çok fazlaydı. İlk özgün manga ve bölük örgütlenmesi hedefi koydu önümüze. Böylece güç ve renk olmanın ilk adımları atıldı.

Bilinç ve ruhta ortaklaşma olmazsa hem örgüt kuramazdık kursakta sürdüremezdik. Bu noktada Önderliğin bize güç veren inanan değerlendirmeleri geliyordu. Özgün manga bölük örgütlenmesi hedef olarak koyuluyordu. Bu hem güç hem renk olmak için şarttı.

Açıkçası başta tamam desek de iş ciddiye bindikçe biz de acaba başarabilir miyiz kaygısı gelişti. Bu yeniye başlama cesaretsizliğiydi de. Ama biliyorduk ki toplumdan olduğundan daha çok düşman gerçekliği ile yüz yüze olduğun savaşta bu bir zorunluluktu.

Tabi burada Beritan ve Azime arkadaşların duruş katılım ve emeklerini de dile getirmek lazım. Onların komuta duruşu bize güç veriyor, deneyimleri bizi büyütüyordu. Buna bir de hep duyduğumuz Sara hevalin direniş öncülüğü de ekleniyordu.

Dilan Derik, Dicle Botan, Berivan Guyi, gibi ilk katılımların kahraman inançlı ve iddialı duruşlarının da payı vardı inancımızın şekillenmesinde.

Şimdi dönüp baktığımda bu küçük başlangıcın bile gün be gün duruşumuza, sesimize, şeklimize katılımımıza nasıl olumlu yansıdığını anlıyorum. Değişimimiz inkar edilemezdi.

1992 süreçleriyle kadınlar alanlara açılım yaptı Garzan, Botan, Zagros, alanlarında özgün örgütlendiler.

Hatta önderlik sahasında takım sistemi ve özgün örgütlenmenin olması ve oradan gelen arkadaşlardan duyduklarımız da bize örnek oluyordu.

Amacımız sadece askeri alanda yetkinleşmek değildi. Kürdistan’daki tüm kadınlara ulaşmalı ve gücümüzü onlarla paylaşmalıydık. Bunda özgün gelişen toplumsal örgütlenmemizde katkı sundu. Kadının bu paylaşıma ne kadar ihtiyaç duyduğunu biliyorduk ve biz bunla kendimizi yeniden yaratmak istedik.

Bundan sonra ordulaşma aşaması var. Hazırlıklar neydi ve nasıl bir değişim yarattı?

Ruken Sêrt: Dediğim gibi 92 savaşında açığa çıkan bir alt yapı oluşmuştu. Zamanla katılımlar arttı. Bu da kendin savaş alanında daha çok örgütlemek ve daha çok deneyim demekti. Bu durumla beraber kadının savaşta gün be gün yetkinleşmesini geliştirdi. Bununla paralel ordulaşma şehitlerimize vereceğimiz en anlamlı cevap olacaktı. Küçük örgütlenmelerle bu şehadetlere ve sürece cevap olamıyorduk.

Bir de bu büyük gücü ancak alan merkez gibi örgütlenmelerle organize edebilirdik ve kadını erkek denetimine bırakamazdık. Zorlanacaktık ama denemek, başarmak zorundaydık.

Bu hem ahlaki görevimizdi hem de savaşımızın ahlaklı sürmesi için de gerekliydi. Tarihte kadınların deneyimleri var devrim mücadelelerine ulusak kurtuluş savaşların katılmışlardı. Ama ya erkek denetimin de kalmışlar ya da geri cepheye sıkıştırılmışlardı. Sonuç yozlaşma ve bozulmaydı. Önderlik bu başlangıçla hem bu duruma bir cevap olmak istedi hem de bu durumun içimizde gelişmemesinin tedbirini almak istedi.

Bunun yanında düzen ordularının deneyimi vardır. Kadına kadın olarak güvenilmez değer verilmez. Ya yoktur ya da birey olarak vardır. Biz bu her iki yanlış duruma karşın bir ilki başardık.

Alan, bölge, saha yönetimlerinde kadınlar yer aldı. Taburlar kuruldu, açılımlar başladı. Ve savaşın putu erkeğe karşı bu büyük bir darbeydi. Ve gerçekten de erkeği frenledi, sarstı.

Çünkü bir güç aygıtı olan ordu ve savaş kavramları sosyalizm için olsa bile çizgiden çıkma tehlikesi çok yüksektir. Kadın bunun önünü aldığı gibi savaşta stratejik bir rolün, devrimde de öncülün sahibesi oldu.

Bunu başaramasaydık marjinalleşme ve genel içinde erime olurdu. Bu tehlikede nihayetinde aşıldı. Yani sürece cevap olmanın, ideolojik olarak çizgiye sahip çıkmanın ve kurmayı istediğimiz sistemi hayata geçirip kadın emeğinin hakkını vermenin de bir adıydı bu.

Sistemlerin gözünde ordularda kadın bozguncudur ama PKK'de yaşamın ve güzelliğin anlamlaşmasının adı oldu nice kadın militan. Heval Zilan fedai ruhun, Heval Beritan hedefe kilitlenmiş beynin ve Heval Sema ideolojik duruşun adıydı. Bu hem halk olarak Kürtlerin ve cins olarak biz kadınların geleceğinin garantisiydi. Hem kendini hem halkını sonsuz koruyacak bir güç açığa çıkmıştı, bir irade oluşmuştu.

1993’te kurulan Eşitlik Özgürlük Komiteleri ile hedeflenen erkeğin tüm engellemelerine rağmen kadının karar ve komuta mekanizmalarında yer alması idi. Yani kadın emek ve bedellerine sahip çıkacaktı.

Aynı zamanda bu örgütlenme savaş içinde gelişen çetecilik, bozgunculuk ve sapmalara karşı bir denetleme gücü olacak sosyalizmin ve adaletin garantörü olacaktı. Bu misyonu Önderlik kadınlara biçmişti. Yani ahlakın ve devrim ilkelerimizin koruyuculuğunu kadın yapacaktı. Bu devrimin fiili sorumluluğunu birinci dereceden kadına vermekti. Sosyalist bir hareket olduğumuz için adaleti sözde değil pratikte uygulamak ve sürdürmek için kadın örgütlülüğünü geliştirmek bir zorunluluktu.

Bu yolları kat ederken bize miras olarak kalan birçok acı zorluk ve şehadet yaşadık. Ayrıca feodal ölçüler ve engeller de vardı. Buna karşı Önderliğimizle beraber mücadele ettik. Zamanla kadın güç oldu güç oldukça kabul gördü ve biz kendimizle buluştuk.

Önderliğimiz bu projesini hep yakından takip etti. Sanatsal, bilimsel ve felsefik yaklaştı. Anlamlaştırdı, güçlendirdi, biçim kattı. Hatta bazen biz anlam veremedik duygusal yaklaştık fakat o hiç inançsız düşmedi. Ve biz bu zorlayıcı geçiş sürecinden başarıyla çıktık. Ve artık kadınlar olarak görünür olmak bir yana öncülük misyonuna sahip olduk. Özgün güçlendikçe genel güçlendi.

Roza Welat: İlk düzenlemem Botan’a oldu. Orada özgün örgütlenme yeni yeni gelişiyordu. Üstlenme, eğitim ve kara gücü özgündü. İlk bölüğümüzü kurmuştuk. Bu bir dönüm noktasıydı. O kış eğitimlerle kendimiz hem askeri hem ideolojik olarak güçlendirdik. Bir de yanımızda savaş deneyimi olan arkadaşlar da vardı. Göz dolduran deneyimlerin sahibi olan kadınlardan beslenmek kadına has bir güç doğuruyordu.

1994 baharında operasyon başladı. Gabar’dan başlayan ve Besta’ya kadar uzanan kapsamlı ve yoğun bir saldırıydı. Şehit Çiçek Kıçi arkadaş bu savaşta büyük bir rol oynadı. Bu operasyon esnasında yeni üstlenmeden çıkan birçok kadın arkadaş savaşırken diğer sahalara da kadın düzenlemeleri yapıldı. Artık Garzan’da, Botan’da, Zagros’ta ve Güney’de özgün ve iddialı güçlerimiz vardı.

Benim de içinde olduğum 30 kadın yani 2 takım ise Botan’da hareketli tabura düzenlenmiştik. O tabur operasyonda çok kritik bir misyona sahipti. Ve güçlü katılımı ile düşman saldırısını kıran bir rol oynadı. Bu operasyonda bu taburda yer alan 6 kadın arkadaşımız şehit düştü. Hepsi direnerek ve çok güçlü savaşarak ve birçok arkadaşı kurtarmak için kendilerini feda ederek şehit düşmüştü. Katılımları ve şahadet biçimleri ile öyle bir moral kaynağı olmuşlardı ki değil sadece kadınlar erkekler bile bu duruştan güç aldı. Bu duruşu kendine miras olarak gördü. En önemlisi ise erkekte ki kadın savaşamaz algısını yıktı.

Bir keresinde de erkek arkadaşlardan nöbeti devraldığımız bir tepenin eteklerine kadar düşmanın gelişini fark ettik. Bu ve benzeri örnekler kadınların savaşta daha hassas olduğunu gösteriyordu herkese. Bu duyarlılığımız birçok defa yoldaşlarımızın hayatını kurtardı. Bir keresin de erkek arkadaşları çemberden birçok şehadet vererek kurtardık. Biz savaş kuralların daha hassas yaklaşarak kendi geleceği ve yoldaşlarının hayatının sorumluluğunu alıyorduk. Yani kadın savaşta deneyimli değilse de hassaslığı ile bu arayı kapatıyordu. Bunun sonuçları da erkekte ve toplumda bir algı yarattı. Artık öyle bir aşamaya geldi ki kadın varsa duyarlılık vardı, fedailik vardı direniş vardı sorumluluk vardı yani başarı vardı.

Diğer taraftan biz de savaşta şunu gördük erkek savaşta korkabilir hatta bu onu bu korkusu geride çeker ama kadın korksa da katiyen yoldaşını bırakmaz kendini geri çekmez. Hatta savaşta erkeğin kendine kof güveni onu duyarsız kılsa da kadın bunu yapmaz.

Bu süreçlerde biz hem savaşta gelişen deneyimlerimizden hem de birbirimizden güç aldık. Her yılın kışında özgün üstlenip bu gücümüzü paylaşıyor bahara daha güçlü giriyorduk.

Ordulaşma 5 bin yıllık erkeğin hırsız ve kadını parçalayan, onu köle haline getiren sistemden intikamın adı oldu. Kadına inancın olmadığı, karar hakkı olmadığı, iradesinin kırıldığı, her şeyi çalınan kadını ayağa kaldırdı.

Evde bir kelime hakkı olmayan kadın artık bir direniş tarihinin sahibi oldu. Biz gücümüzü ideoloji ve felsefemizle yoğrulan savaşımızdan aldık. Silahımız elimizde sırtımızda ülkemizin dağları vardı. Bundan aldığı güçle kadın artık savaşta komutan siyasette misyon sahibi yaşamın anlamı haline gelmiş durumda. Bunun mimarı Önderliktir. Önderlik bize rağmen bize güvendi. Biz de bu güvenle yürüdük ve başardık. Sonuçta kendi kendimizi yeniden doğurduk. Bu sosyalist bir toplumun temelidir. Teminatı ise onlarca yıllık savaşımıza sığan direniş, fedakarlık ve fedailik abidesi olan ve bize bir çizgi bırakan yoldaşlarımızdır.

Bu nedenle kadın direndikçe, var oldukça bu devrim başaracaktır. Bu artık inkar edilemez bir gerçektir.

Dünya devrimci kadın mücadelesi tarihinde bu durum bir ilk. Yani ordulaşma, bunun nasıl bir anlamı var?

Ruken Sêrt: Başta belirtmeliyim ki bu ordulaşma tüm kadınlara ve ezilen halklara aittir. Çünkü sosyalist bir örgütlenmedir. İdeolojimiz ve silahımız bunun için vardı. Ve biz bunun için güçlendik.

Bu yeni pozisyonun çok anlamlı sonuçları oldu. Mesela toplumda kadın artık kendini yalnız hissetmiyordu. Arkasında bir ordunun güvenini hissetti. Dayak yiyen baskı gören kadınlar sorunlarını bize getiriyordu mesela. Yani artık savunmasız değildi kadınlar ve kadınlar artık neleri başarabileceğinin kanıtı oldu. Kadın deneyim tecrübe ve kazanımları ile açığa çıkardığı bilinçle uykudan uyandı, bu bir milattı.

Özelde Kürt toplumunda da öyle bir etki yarattı ki açığa çıkan inancın tarifi yok. Sadece çocuk doğuran kadın devrimin kurucusu oldu. Elimizden alınan tanrıçalık yeniden kazanıldı.

Günümüze kadar ele alırsak artık kadının ordulaştığı birçok alan var. YPJ, YBŞ, YPS-Jin ve hatta dünyada da bundan güç alarak gelişen açılımlar var. Hatta toplumsal alandaki kadın çalışmaları da bundan güç aldı beslendi.

Roza Welat: Biz bizden önceki kadın mücadelelerinden çok güç aldık çıkışımızda. Nerede olsa olsun araştırdık bulduk ve yolumuzu bu deneyimlerle aydınlattık. Ama kadının özgün öz savunma gücü olmamıştı hiç. Belki genel hareketlerde yer almıştı ama emeği ve savaşı erkek gölgesinde kalmıştı.

Biz bundan da ders aldık. Halkımızın ve kadınların kurtuluşu ve özgürlüğü için özgün örgütlenmenin olmazsa olmaz olduğunu gördük. Bu açıdan ordulaşmamız tüm kadınlar için koruyucu bir kalkan ve kadınların neleri başaracağının kanıtıdır.

Bunu mücadele eden kadınlar bence hissediyor. Bundan güç alıyor.

Bu süreçlerin birebir içinde yer alan biri olarak dünya kadın özgürlük mücadelecilerine nasıl bir çağrı yapmak istersiniz?

Ruken Sêrt: İlk önce kadınların ancak birlik olduğunda kurtuluşun gelişeceğini inandığımı belirtmeliyim. Bu açıdan hiçbir kadın ekonomik, sosyal sebeplerden dolayı ben özgürüm yanılgısına kapılmamalı. Dünyanın en uzak noktasında bir kadın baskı görüyorsa, eziliyorsa bilmeliyiz ki biz de tutsağız. Bundan dolayı Arap, Fars, Türk, Kürt, Laz, Alman yani fark etmiyor ezilen tüm kadınlar kendini bir örgütlenmeye kavuşturmalı. Bu yaşamanın, hatta kazanmanın tek şartı. Bunun anahtarı da örgütlenmektir. Ne kadar örgütlülük o kadar birlik ne kadar birlik o kadar özgürlük.

Bu aynı zamanda erkek egemen sistemden alınacak bin yıllık öcümüzün adı ve canavarlaşan sistemi durdurmanın da tek şartı. Kadının köleleşmesin e son verecek yegane yöntemdir.

Böylece kadının sömürülmesi ile başlayan ve kadının baş aşağı gidişiyle yozlaşan, kana bulanan açılarla yoğrulan tarihin düzeltilmesi ve her gün katliamlardan geçen kadınlar şahsında insanlığın katledilmesi demek oluyor. Yani bu sayede 21. Yüzyıl kadın yüzyılı olacak ve kadın kırımıyla paralel ilerleyen toplum kırımının da önünü alacaktır.

Bunun en yakın örneği Ekin Wan'la başlayan ve halen Kuzey Kürdistan’da devam eden kadına karşı devletin vahşi uygulamalarıdır. Buna dur demeyen başta kadının ne vicdanı ne ahlakı vardır. Ne devrimci ne de anne olabilir. Bunun şahsında tüm devrimlerin ve kazanımların olmazsa olmazı olan kadının öz örgütlülüğüne kavuşacağına ve bununla kadın katliamlarını durduracağına olan inancımla tüm kadınların 8 Martını kutluyorum.

Tüm günlerin özgürlük günü olması için tüm günleri mücadele gücüne dönüştürelim. Bunu için öz yönetimleri ve direnen kadının emeğini sahiplenelim. Bizde kadınların ordusu olarak tarihten başlayarak Sakinelerden- Sevelere, Ekin Wanlardan, Taybet analara ve tüm kadınların ödedikleri bedellere layık olup tüm kadınların ve analarımızın çektikleri acıların intikamını alacağımızın sözünü veriyoruz.

Roza Welat: 8 Mart vesilesiyle kadın katliamı sonucu başlayan ve bir intikam günü olan 8 Mart kadına ölümden başka bir şeyi reva görmeyen erkek egemenlikli sistemden öç almanın adıdır. Kürt kadınlarının özgürlük ordusu da bu mücadeleyi güçlendiren ve direniş bayrağını yükselten bir adımdır. Ayrıca kadın özgürlüğünün de garantisidir.

Bugüne kadar her günü bize ruh veren 8 Mart kılarak yürüdük. Bu uğurda binlerce kadın yoldaşımız şehit düştü. Hala bu uğurda Kuzey Kürdistan’da anlar genç kızlar tecavüz ve katliamlarla yüz yüze. Bunların intikamı bile sorumluluk ve görev bilincimizi arttırıyor. Ve biz buna denk bir mücadele vererek intikamın adı olacağımızı yineliyor, tüm devrimci kadınlarını sesimize ses mücadelemize destek olmaya çağırıyoruz. Bunun için örgütlenmek gücümüzü birleştirmek şart.

Bundan hareketle tüm direnişçi kadınların 8 Martını kutluyorum.