GÖRÜNTÜLÜ

Hozat: 2013 tasfiye planıydı, AKP savaşa çoktan hazırlanmıştı

Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘vatandaşlıktan çıkarma’ tehdidine de değinen Hozat, “Kürtler hiç bir zaman Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşı olmamıştır. Vatandaş olarak da görülmemiştir” dedi.

KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Besê Hozat, Med Nuçe TV’de katıldığı ‘Politika Alan’ programında, gündemdeki gelişmelerle ilgili önemli açıklamalarda bulundu.

KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Besê Hozat, Türk Başbakanı Davutoğlu’nun PKK’nin 2013’deki sınırlarına çekilmesi durumunda görüşmelerin yeniden başlayabileceğine yönelik açıklamalarına ilişkin; ‘Davutoğlu’yla Erdoğan’ın söylemleri arasında hiç bir fark olmadığını, her ikisinin de teslimiyet dayatması olduğunu, bunun ciddi bir söylem olarak ele alınamayacağını’ belirtti.

Hozat; “Güçlerin sınır dışına çekildiği dönemde herhangi bir somut adım atıldı mı? Yürütülen bir tasfiye siyasetidir. AKP’nin savaşı, geri çekilme sürecinden sonra daha da artarak devam etmiştir” değerlendrimesinde bulundu.

Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘vatandaşlıktan çıkarma’ tehdidine de değinen Hozat, “Kürtler hiç bir zaman Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşı olmamıştır. Vatandaş olarak da görülmemiştir” dedi.

Erdoğan’ın politikalarının Kürtleri duygusal, düşünsel, ruhsal olarak devletten kopardığını belirten Hozat, ‘Sadece Kürtleri değil, Türkleri de bölmüş, parçalamıştır’ şeklinde konuştıı.

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat’ın gündemdeki gelişmelerle ilgili açıklamaları şöyle:

Bir yılı aşkın bir süredir Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’dan hiçbir haber alınamadığı bir süreç yaşanıyor. Bu süreçte Davutoğlu’nun bazı açıklamaları oldu. PKK’nin 2013’deki sınırlara tekrar geri çekilmesi halinde görüşmelerin tekrar başlayabileceğini söyledi. Daha sonra Erdoğan da son gerilla kalana kadar saldırıların süreceği ve müzakerenin söz konusu olmayacağını belirtti. Bütün bu açıklamaları Kürt Özgürlük Hareketi olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?

Son süreçte  bu tarz tartışmalar yürütülüyor. Sanki Davutoğlu ile Erdoğan arasında görüş ayrılığı var, Kürt sorunu konusunda Erdoğan daha şahin, Davutoğlu daha pozitif daha liberalmiş gibi değerlendirenler, bu yönlü yazıp çizenler var.  Bu temelde bir algı oluşturmaya çalışıyorlar. Tabii böyle bir şey yoktur. Davutoğlu ile Erdoğan arasında herhangi bir görüş ayrılığı yoktur. İkisinin de genel olarak da AKP’nin Kürt sorununa yaklaşımı son derece inkarcı ve imhacıdır. Her ikisi de aynı şeyi söylüyor. Davutoğlu’nun söylediğiyle Erdoğan’ın söylediği arasında bir fark yoktur.2013’deki süreç neydi? AKP’nin tasfiye politikasıydı. ‘Güçlerinizi sınır dışına çıkartın, biz de adım atacağız’ dediler. Güçler sınır dışına çekildi. Herhangi bir somut adım atıldı mı? Bunun yasal hukuki zemini hazırlandı mı? Gerilla sınırdışına çekildikten sonra da savaş hazırlıkları devam etti. AKP her yerde karakol yaptı, baraj yaptı, HES yaptı, güvenlik amaçlı yol yaptı. Koruculuk sistemini geliştirdi. Rojava’da savaşı yürüttü. AKP’nin savaşı devam etti. Tecrit, farklı biçimde diyalog sürecinde de yürüdü. Önderliğimizin koşulları, sağlık koşulları iyileştirilmedi. Güvenlik koşulları iyileştirilmedi. HDP’nin dışında Önderliğimizle görüşen herhangi bir heyet oldu mu? Örgütün Önderliğimizle herhangi bir görüşmesi oldu mu? Çözüm süreciyse, örgütün PKK’nin doğrudan Önder Apo’yla görüşmesi gerekiyordu. Herhangi bir görüşme oldu mu? Hayır. Basının,  medyanın, sivil toplum örgütlerinin doğrudan Önderliğimizle görüşmesi gerekiyordu. Bir süreçten bahsediliyorsa bu süreçte üçüncü bir gözün olması gerekiyordu. Hiç biri olmadı. İmralı’da yapılan görüşmeler kayıt altına alındı mı? Bunun bir resmiyeti, bir kaydı var mı? Bir imzası var mı? Önderliğimiz ve devlet heyeti tarafından atılan bir imza var mı? Hayır.

Sayın Öcalan’ın o dönemde böylesi talepleri olmuştu aslında?

Olmuştu tabii. Görüşmelerin kayıt altına alınması, bir resmiyetin olması, imzalı olması, üçüncü bir tarafın olması, dışarıda bir izleme heyetinin olması, ateşkesin tahkim edilmesi, karşılıklı olması vb. Önderliğimizin de talebiydi örgüt olarak bizim de talebimizdi. Bunlar oldu mu? Hayır. Neden? Çünkü yürüyen bir çözüm süreci yoktu. Yürüyenin adı çözüm süreci değildi. Yürüyenin adı bir oyalama siyasetiydi. Bir tasfiye siyasetiydi. Bunların hiç biri yapılmadı. Aksine savaş hazırlıkları yapıldı. Bugün yürüyen savaş Temmuz’daki hazırlıklarla yürütülen bir savaş değildir. Bu savaşın hazırlıkları yıllardır yapılıyor. Özellikle 2013’ten sonra Kürdistan’da ciddi hazırlıklar yapıldı. AKP’nin baştan itabaren hiçbir biçimde Kürt sorununu demokratik çözümüne, müzakere etmeye dönük bir düşüncesi, bir planı, programı olmadı. Şimdi de yoktur. AKP topyekun savaşı daha da derinleştirerek, soykırım politikalarını daha etkili bir biçimde yürüterek bu süreci yürütmek istiyor. Erdoğan’ın dediği de budur “Ben soykırım siyasetini daha etkili bir biçimde yürüteceğim” diyor. Davutoğlu da aynı şeyi söylüyor.

PKK teslim olsun, silah bıraksın diyorlar. Yürüttükleri yine bir tasfiye siyasetidir. Erdoğan ‘Ya baş eğecekler ya baş verecekler’ diyor, direnirlerse de imha edeceğim diyor. Davutoğlu da Erdoğan da aynı şeyleri söylüyor. Teslim olursanız, diyalog sürecini geliştirebiliriz diyorlar. Zaten teslim olduktan sonra ortada neyin diyaloğu olacak? Bunun bir ciddiyeti de yoktur bizim açımızdan. 2 yıl boyunca diyalog süreci vardı. Herhangi bir adım atıldı mı? Süreci 2014 yılına kadar getirdiler. 2014 Ekim ayından itibaren de MGK toplantısında Temmuz kapsamlı hava operasyonu ve siyasi soykırım operasyonuuyla DAİŞ ile birlikte Suruç ve Ankara’daki patlamalarla da topyekün savaş ve soykırım sürecini başlattı. O günden bu yana Kürt kentleri yakılıp yıkılıyor, tehcir uygulanıyor. Korkunç bir soykırım politikası ve Şark Islahat planı Kürdistanda uygulanıyor. Şimdi de Takrir-i Sükun kanunu, İskan kanunu, Dersim Soykırımı sürecinde geliştirdikleri çıkardıkları kanunları şu anda güncelliyorlar ve uyguluyorlar. Kapsamlı bir soykırım politikasını AKP her yerde uyguluyor. Bu bir özel savaştır, psikolojik savaştır. Bu bir algı operasyonudur.

TC tarihinde Erdoğan bir ilktir. Çiller, Demirel geldi geçti, Kenan Evren geldi geçti, hepsi faşistti, diktatoryal eğilimleri vardı, baskıcı ve Kürt düşmanıydılar. Fakat gerçekten hiç biri de Erdoğan kadar değildi. Her birinde bir yere kadar bir sınır vardı. Erdoğan’da o yoktur. Zihniyeti sonuna kadar kara bir faşizmdir.

Şu anda Türkiye’yi yöneten kara faşizmle yeşil faşizmin koalisyonudur, ittifakıdır. Bu durum Türkiye’yi büyük bir kaosun içine koymuş durumdadır. Ortada ne hukuk ne yasa ne de vicdan bırakmıştır. Ortada yasama yargı hiçbir şey yoktur. Tek bir faşizm var. Bu anlamda Erdoğan’la Devlet Bahçeli’nin zihniyeti arasında hiçbir fark yoktur. Birlikte soykırımı uygulamak için ülkeyi yönetiyorlar. AKP, Ergenekon ve MHP ile çoktandır ittifak kurmuştur. MHP 7 Haziran’dan sonra harekete geçmiştir. Türkeş’in AKP’ye geçmesi de bu planın bir parçasıdır. MHP, Türkeş’le birlikte hükümette de yer almaya başlamıştır.

Erdoğan’ın ‘Vatandaşlıktan çıkartma’ açıklamaları hakkında neler söyleyeceksiniz?

Çok ironik bir açıklamadır. Aslında Kürtler Türkiye Cumhuriyetinin vatandaşı değildir. Hiç bir zamanda vatandaş olarak görülmedi. Kürtler, Türkiye’de bir vatandaş muamelesi de görmediler. Türklere yaklaşımla Kürtlere yaklaşım aynı mıdır? Eşit vatandaşlık haklarına sahip mi Kürtler? Kürdistan’da her zaman katliam uygulandı. Zindanlar, cezaevleri Kürtlerle dolduruldu. Kürdistan’da korkunç bir kültürel, siyasi, ekonomik soykırım uygulandı. Müthiş bir yoksulluk Kürdistan’da almış başını gidiyor. Kürtler iş bulamıyor, çalışamıyor. Kölelik yapıyor, hizmetçilik yapıyor. Bunun vatandaşlığı nerededir? Kürtlerin bir halk olarak kimlikleri tanınmadı, inkar edildi. Bakur’da 20 milyonu aşan bir Kürt halk gerçekliği var ve bu halkın bir halk olarak kimliği, varlığı, dili, kültürü tanınmıyor. Böyle bir halk bir ülkenin vatandaşı olabilir mi? Erdoğan bu tür açıklamaları Kürtler üzerinden bir şantaj olarak kullanmaya çalışıyor. Şunu demek istiyor: ‘Hepiniz teröristsiniz, benim düşmanımsınız’ diyor. Her türlü katliam siyasetini sizin üzerinizde uygulayabilirim, bu meşrudur diyor. Bu anlamda kentleri de yakıp yıkabilirim bombalayabilirim, katledebilirim, yakabilirim, diyor. Yaptığı da budur zaten.

Bunun siyasetini yapıyor ve söylemini geliştiriyor. Bu sözden Erdoğan’ın Kürdistan’da yürüttüğü soykırım siyasetini sürdüreceği anlaşılıyor. Çok açık bir biçimde ‘Bütün Kürtler düşmanımdır’ diyor. Teröre destek verenler açısından bakıldığında da en büyük terörist Erdoğan’ın kendisidir. Kuralsız, kaidesiz bu halka en büyük şiddeti Erdoğan ve AKP zihniyeti uygulamaktadır. AKP ve Erdoğan’ın uyguladığı politikalar düşünsel olarak da ruhsal ve duygusal olarak da Kürtleri devletten ve Türkiye’den koparmıştır, bölmüştür. Sadece Türklerle Kürtleri değil, Türkiye toplumunu da bölmüştür. Türkiye toplumu şu anda bölünmüş, paramparça olmuş durumdadır. Erdoğan’ın yanında yer alanlar ve Erdoğan’ın karşısında olanlar olarak Türkiye’yi de bölmüştür. AKP ‘Böl- parçala- yönet’ politikası uygulamaktadır.

Kürdistan’ın demografik yapısının değiştirilmesi ve ‘Kürdistan’ı Kürtsüzleştirme’ planı hakkında neler söyleyeceksiniz? Özellikle Maraş’ta yaşanan gelişmeler hangi planın bir parçasıdır?

Bu konunun AKP’nin mülteci politikalarıyla da ilişkisi vardır. AKP Suriye’de savaşı neden bu kadar derinleştirdi? Sınırlarını miltecilere aştı. Bu mültecileri dışarda Avrupa’ya karşı içerde de Kürtlere karşı Kürdistan’da kullanıyor. AKP belli bir plan çerçevesinde hareket etti. Kürdistan’ın ‘Kürtsüzleştirilmesi’ politikası da yeni değildir. Kürtler bu konuda yıllarca direnmiştir. Yüzyıldır Kürt devleti ‘Kürtsüzleştirme’ politikası uyguluyor ama hiç bir sonuç alamamıştır. Çünkü direniş ve mücadele vardı. Fiziki soykırımla bitiremedi, kültürel, siyasi, ekonomik soykırımla bitiremedi, teslim alamadı.  Şimdi de ancak ben Kürdistan’ı tamamen boşaltırsam sonuca ulaşabilirim diyor. Bu ciddi bir plandır. Kürt kentlerinin bombalanması da bu temelde yapılmaktadır. Bu planda da mültecileri kullanıyor. Kürdistan’a mültecileri yerleştirmek istiyor. Bu mülteci olarak görünenlerin çoğu da DAİŞ’çidirler. Kürdistan’a kamplar kurup oradan savaşçılar, ajanlar çıkaracak. Yoksa Kürt halkının Araplarla, Afganlarla, başka halklarla sorunu yoktur. Her halkla da kardeşçe yaşamıştır. Herkesi severler ve değer verirler. Kürtler milliyetçi bir halk değildir. Sorun Kürdistan üzerinde büyük bir tehcir ve soykırım planı vardır. DAİŞ’çileri Kürt Alevilerine karşı savaştırmak istiyorlar. Maraş’ta plan budur. Sünni Alevi çatışması çıkarmak istiyorlar. Sadece Pazarcık ile de sınırlı değildir. Bu sorun sadece Maraş sorunu değil, bütün Alevilerin sorunudur. Aleviler üzerinde büyük bir soykırım planı devrededir. Bütün Aleviler ayağa kalkmalı, bu tehtidi ortadan kaldırmalıdır. Bütün Kürtler ayağa kalkmalıdır. Mültecilik üzerinden çok tehlikeli bir plan vardır, bu konuda çok ciddi bir mücadele yürütülmelidir. Topyekun saldırıya karşı topyekun  direniş geliştirilmelidir.