12 Eylül hortladı: Yine İstiklal Marşı, yine işkence

İstanbul'da gözaltına alınan 16 HDP'li kadının otobüste kadın çevik kuvvet polisleri tarafından feci şekilde darp edildiği, zorla istiklal marşı söyletilmeye çalışıldığı ortaya çıktı.

Gözaltına alınan 16 HDP’li kadın, 12 Eylül faşizmini aratmayan uygulamalara maruz kaldı. Gözaltındayken apar topar Bayrampaşa Devlet Hastanesi’ne sevk edilen kadınlar, otobüste kadın çevik kuvvet polisleri tarafından feci şekilde darp edildiği, zorla istiklal marşı söyletilmeye çalışıldığı ortaya çıktı. Serbest bırakıldıktan sonra uğradıkları fiziki ve psikolojik şiddeti ANF’ye anlatan kadınlar, “Bize zorla ‘Ne mutlu Türk’üm diyene ve istiklal marşını söyletmeye çalıştılar. Taktığımız tülbentlerle dalga geçtiler. Burada ne işiniz var Kobanê’ye, Kandil’e gidin’ diyerek darp ettiler” dediler. Kadınlar, kadın polisler cezalandırılana kadar bu işin peşini bırakmayacaklarını vurguladılar.

2 Ekim 2015 tarihinde İstanbul’da evleri basılıp gözaltına alınan 51 HDP’li içerisindeki 16 kadına, kadın polisler tarafından işkence yapıldığı ortaya çıktı. Elleri arkadan sıkıca kelepçelendikten sonra bindirildikleri çevik kuvvet aracında feci şekilde darp edilen kadınlara, zorla İstiklal Marşı söyletilmeye çalışıldığı öğrenildi. Bu 16 kadından serbest bırakılan HDP Bağcılar eski İlçe Eşbaşkanı Sebiha Bozan, HDP Fatih İlçe Yöneticisi Perihan Yokuş, HDP üyeleri Zeynep Arslan ile Müzeyyen Açış yaşadıkları şiddeti anlattı.

‘PERDELERİ ÇEKİP BİZE SALDIRDILAR’

Gözaltında darp edilenlerden biri de HDP Bağcılar eski ilçe eşbaşkanı olan Sebiha Bozan’dı. Barış için yapılan her eylemde ön saflarda yer alan 55 yaşındaki Bozan, çocukları yaşındaki kadın polisler tarafından hem darp edildi, hem de hakaretlere maruz kaldı. Boyun ve bel fıtığı olan Bozan, yaşadığı işkenceyi şöyle anlattı: “Emniyete gözaltında tutulduğumuz ikici günü, gece yarısı “Kalkın hastaneye gidiyoruz” dendi. Emniyetteki kadın çevik kuvvet polislerinin tarzından tatsızlık yaşanacağı beliydi. Nitekim yaşımıza başımıza bakmadan ellerimizi arkadan sıkıca kelepçelediler. Öyle bir sıkmışlardı ki ellerim koptu sandım. Sağ elimin bileği ameliyatlı. Kelepçeleri biraz gevşetmelerini istedikçe, daha da sıktılar. Bizi önce itekleyerek otobüse bindirdiler. Araçtaki perdeleri çekip, ışıkları söndürdükleri gibi üzerimize saldırmaya başladılar.

‘ERKEK POLİSLER OLAN BİTENİ GÜLEREK İZLİYORDU’

1, 2, 3 diye başımıza vura vura sayım yaptılar. Saçı gür olanın saçını yoldular, olmayanın başına ve çenesine yumruklar indirdiler. Bir kadın polis üzerimize silah doğrultmuş beklerken, bir diğeri yanımıza yanaşıp, ‘Söyleyin ne mutlu Türk’üm diyene’ diye baskı yapıyordu. Erkek çevik kuvvet polislerinin gülerek olan biteni izliyorlardı. Kahkahalar eşlinde İstiklal Marşını söylemeye başladılar. Bizim de söylememiz için baskı yaptılar. Tabii söylemedik. En ufak bir tepkide bizi darp ediyorlardı.” Bu işkencenin hastaneye gidiş ve dönüş boyunca sürdüğünü belirten Bozan, hayatında ilk defa böyle bir şiddette maruz kaldığını söyledi. “Bunlar bırakın kadını, insan olamaz” diyen Bozan, sonuna kadar şikayetçi olduğunu vurguladı.

‘TÜLBENTTİMİ ÇEKİŞTİRİP BAŞIMA YUMRUKLAR İNDİRDİLER’

Şiddete maruz kalan bir diğer kadın, Fatih ilçe yöneticisi 50 yaşındaki Perihan Yokuş’tu. Başında taşıdığı tülbentti zorla çıkartmaya çalışan kadın polisler tarafından darp edildi, hakaretlere maruz kaldı. Her şeye rağmen yüzü gülen Yokuş, tabii tutuldukları muamelenin Türkiye’nin bulunduğu despotik durumu gözler önüne serdiğini vurguladı. Diğer tüm kadınlar gibi elleri arkadan kelepçelenip darp edilen Yokuş, “16 kadındık. Bizi hastaneye götürme bahanesiyle hücrelerden topladılar. Ellerimiz arkadan kelepçeleyerek otobüse bindirdiler. Hepimizi darp etmeye başladılar. Aralarında bir kadın polis tülbentti mi göstererek, “Sen Müslüman değilsin ki neden örtü takıyorsun?” diye dalga geçmeye başladı. Diğer kadın polislere dönüp, “Gelin bundan hırsımızı çıkartalım” dedi. Onsan sonra başımdaki tülbentti çekiştirerek başıma başıma yumruk indirdiler. Başım hala ağrıyor. Bunun mahsusu yaptılar ki iz kalmasın diye” dedi. Hastane sevki sonrası geri götürüldükleri emniyet müdürlüğünde yaşanan şiddeti anlattıklarını sivil polislerin üç maymunu oynadığına dikkat çeken Yokuş, “Üzerlerindeki üniformaları içlerindeki kin ve nefreti boşaltmak için kullanıyorlar. Hem de bunu yapanlar kadın olacak. Lanet olsun” diye sitem etti.

‘ZORLA İSTİKLAL MARŞINI SÖYLETMEYE ÇALIŞTILAR’

Postal darbelerin sonucunda ayak bilekleri mosmor olan HDP çalışanı Zeynep Arslan, hayatından ilk defa bu şekilde dövülüp hakarete maruz kaldığını söyledi. ‘Terörle ile mücadele’ hücrelerinde beklerken 3 Ekim günü sabaha karşı apar topar Bayrampaşa Devlet Hastanesi’ne götürüldüklerini belirten Arslan, yaşanan zulmü şöyle anlattı: “Kadın çevik kuvvet polisleri bizi emniyette bekliyordu. Hepsi gençti. Bizi görür görmez ellerimizi bize ters kelepçe yaptılar. Kelepçeleri öyle sıktılar ki bileklerimin koptuğunu sandım. Canımın acıdığını, kelepçeleri biraz gevşetmeleri istediğimde ‘Haydi haydi yürü mızlanma’ diyerek otobüse bindirdiler. Otobüsün perdelerini kapatmalarıyla bizi darp etmeleri bir oldu.

ÖZGÜR GÜNDEM EDİTÖRÜ HİCRAN ÜRÜN’E DE DARP

Bize tekme ve yumruk atarak, “Burada ne işiniz var Kobanê’ye Kandil’e gidin” diyorlardı. Ağıza alınmayacak küfürler edip, arkadaşlarımızın başlarına taktıkları tülbentlerle dalga geçiyorlardı. Özgür Gündem çalışanı Hicran Ürün’ü de bacak bacak üstüne attığı için dövdüler. Kadın polis, “İndir bacağını oradan” diyerek saçlarını çekmeye başladı. Araya Gülistan arkadaş girdi ancak bu kez sıra ona da geldi. Hepsi birden saldırıyordu. Ellerimiz arkadan kelepçeli olduğu için kendimizi savunamıyorduk. Bize zorla İstiklal Marşını söyletmeye çalıştılar, biz söylemediğimizde kendileri avaz avaz bağırarak söylediler. Bizi darp edip ‘ne mutlu Türk’ün diyene’ dedirtmeye çalıştılar.” O gece tam anlamıyla faşizmi yaşadıklarını vurgulayan Arslan, muayene sonrası kendisine çelme takan bir kadın polisin daha sonra bacaklarına postallarla vurduğunu belirti. Tabi tutuldukları zulmün hazmedemediğini ifade eden Arslan, “Bu işkencenin hesabı mutlaka sorulacak” dedi.

‘POSTALARIYLA HER YERİ EZİP GEÇTİLER’

DTK çalışanı Müzeyyen Açış, kötü muamelenin eve yapılan baskınla başladığını vurguladı. Fikirtepe’de oturduğu evin sabah saat 05.00’te yüzü maskeli özel harekatçılarca basıldığını anlatan Açış, “Deprem oldu sandık. Evin kapısını açmamıza bile izin vermeden kırdılar. Kardeşim avukat olduğunu söyledi, dinlemediler. Eve girmeleriyle hakaret etmeleri bir oldu. Bizi yüzüstü yatırdılar. Her yer darmadağın ettiler. Avukat olmasına rağmen, kardeşimin odasını dahi zorla aradılar. Postallarıyla her yeri ezip geçtiler” dedi. Apar topar götürüldüğü Emniyet Müdürlüğü Terörle ile Mücadele şubesinde kötü muamelenin işkenceye dönüştüğüne dikkat çeken Açış, hastaneye götürülme bahanesiyle bindirildikleri çevik kuvvet otobüsünde hem fiziki hem de psikolojik şiddete maruz kaldıklarını söyledi.

‘KADIN DEĞİL SANKİ CANAVAR’

“Otobüse binmemizle darp edilmemiz bir oldu” diyen Açış şunları belirtti: “Aracın perdelerini örtüp, ışıkları söndürdüler. Başımıza peşe peşe yumruk indirdiler. Hakaret üzerine hakaret ediyor, kahkahalarla gülüyorlardı. En ufak bir kıpırdama bize ‘Kıpırdamayın, şöyle oturun, başınızı dik tutun’ tarzında talimatlar veriyorlardı. Bir kişiye 5 kişi saldırıyorlardı. Sanki onları gülerek izleyen erkeklere kendilerini ispat etmeye çalışıyorlardı. Çok çirkin ve kabaydılar. Kadın demeye de bin bir şahit gerekti. Hepsi tartışmasız birer canavardı.” Açış, bu polisler cezalandırana kadar mücadele edeceğini altını çizdi.