Soma davasında, faciadan kurtulan işçiler o anları anlattı

Soma faciası ile ilgi açılan davanın duruşması, faciadan sağ kurtulan mağdur işçilerin ifadeleri ile devam etti.

Soma faciası ile ilgi açılan davanın duruşması, faciadan sağ kurtulan mağdur işçilerin ifadeleri ile devam etti. Duruşmada işçilerin ifadeleri, madendeki eksiklikleri bir bir ortaya koyarken, ifadesinde madende bir sıkıntı olmadığını ve her şeyin düzenli yürüdüğünü iddia eden Mehmet Çelik adlı işçiye tepki gösterildi. 

Manisa'nın Soma ilçesinde 301 madencinin yaşamını yitirdiği facia ile ilgili 8'i tutuklu 46 kişi hakkında açılan davanın 3. duruşması Akhisar Ağır Ceza Mahkemesi'nde mağdur işçilerin ifadeleri ile devam etti. Mağdur işçilerden Hasan Serhat Öztürk, 2011 yılında Soma Kömür İşletmelerinde işe başladığını belirterek, madende üretim ve ilerlemede çalıştığını söyledi. Olay gününü anlatan Öztürk, "Olay olmadan önce işimiz 14.30 civarında bitti. Yolda elektrikçi Ergun'u gördük. Elektrikleri kesiyordu. Ne olduğunu sorduk. Yangın olduğunu ve arıza nedeniyle elektriği kestiğini söyledi. Yukarı çıkarken arkamızdan duman gelmeye başladı. Boğazımızı yakıyordu" dedi.

Bir süre bir yere sığındıklarını belirten Öztürk, yukarıyı aradıklarını ve kendilerine havanın ters çevrileceğinin söylendiğini aktardı. Dumanın kahverengi tonlarında olduğunu da belirten Öztürk, ilk etapta plastik kokusu nedeniyle bandın zorlandığını düşündüklerini söyledi. Ardından bir süre sonra arama kurtarma ekiplerinin kendilerini çıkardığını söyleyen Öztürk, bazı arkadaşlarının da bayıldığını belirtti. Çıkmaya çalıştıkları sırada gaz maskelerini taktıklarını ancak maskenin çalışmadığını söyleyen Öztürk, maskelerin kendilerine işe girişte verildiğini ve çalıştığı süre boyunca yalnızca bir kez bakımının yapıldığını kaydetti. Ayrıca işe girişte yalnızca 3 gün eğitim aldıklarını söyleyen Öztürk, risk konusunda kendilerine herhangi bir eğitim verilmediğini de belirtti.

Maden içerisindeki S panosunda sıcaklıkların son dönemde giderek arttığını ifade eden Öztürk, dinamit atışları konusunda da emniyetçilerin bazen geldiğini bazen ise hiç gelmediğini söyledi. Öztürk, "İki top atışı yapıldıktan sonra duman dağıldığında içeri girerdik" dedi. Mahkeme Başkanı Aytaç Ballı'nın iş güvenliği ile ilgili sorularını "O kadar düşünürsek madene giremeyiz" diye cevaplayan Öztürk, madende çalışmanın başlı başına bir risk olduğunu söyledi. Taşeron çalışma sistemi konusunda ise kendisinin Şerif Genç adlı taşerona bağlı olarak çalıştığını söyleyen Öztürk, taşeronların işçi başına 7 TL aldıklarını, bunu da Genç'in kendisinden duyduğunu söyledi. Öztürk, "Biz çalışıyoruz. Onlar parasını alıyor. Beni işe koyduğu için parasını alır sonra aylık üretimden de para alır. Her ayakta aylık üretim ölçülür" dedi.

Mahkeme başkanının "Şirket taşerona vermek için sizden mi para keserdi" ve "Taşeronun size bir faydası olduğunu gördünüz mü? İş güvenliği açısından yol gösterdi mi?" diye sorması üzerine ise Öztürk, "Taşerona benim paramdan kesinti olmazdı. Onu şirket verirdi. Onu da benden alsa çalışmamın bir anlamı kalmazdı. İş sağlığı açısından bize hiçbir şey demediler. Taşeronu biz hiç sevmezdik. Sevilen taşeronlar vardı ancak onlarda işçisine çay simit ısmarlardı. O yüzden sevilirlerdi" diye cevap verdi. Ayrıca Öztürk, ay içerisinde işe 3 gün gitmediklerinde mazeretleri olsa bile aylık 160 TL olan primlerinin kesildiğini söyledi. Sıkça tartışılan gazların yüksek değerleriyle ilgili olarak ise mahkeme başkanının "Mevzuata göre 50 PPM çalışma sınırıdır. 500 PPM var dense ne yaparsın?" sorusuna ise Öztürk, "Ben gaz değerlerinden anlamam. Emniyetçiye gidecek miyim kalacak mıyım diye sorarım. Çık derse çıkarım çalış derse çalışırız" diye cevap verdi. 

Mağdur işçilerden İbrahim Genç ise, 11 yıllık maden işçisi olduğunu ve Soma Kömürleri'nde Park Teknik'ten devir alındığından bu yana çalıştığını söyledi. Olay gününü anlatan Genç, "Olay günü S-3 yarı mekanizede çalışıyorduk. 14.45 gibi işimiz bitti ve çıkmaya başladık. O sırada İbrahim Diker diye bir arkadaşımız vardı. 'Yangın var. Ayakları boşaltın' diye bağırarak gidiyordu. Arakasından ince bir duman ve çok kısa bir sürede ise yoğun bir duman tabakası kapladı ortalığı. Anayola çıktık. Ayaklara duman gitmesin diye kapıları açtık. Duman ayaklara gitmeden naylondan devam ediyordu. Duman yoğunluğu sürekli artıyordu. O sırada telefonla görüşen oldu. Biz bu dumandan çıkamayız diyerek beklemeye başladık. Ama biz olaydan haberdar değiliz. Ne olduğunu bilmiyoruz. Dumanın zaman içinde lastik ve kablodan geldiğini anladık" dedi. 

Dumanın kısa sürede geçeceğini düşündükleri için maskeleri ilk etapta kullanmadıklarını söyleyen Genç, kendilerine bilgi verilseydi bir çok arkadaşının sağ kurtulabileceğini vurguladı. Genç, "Bize doğru bilgi gelse ayak yerine kuyruğa gitsek belki de bu kadar çok ölüm olmazdı. Olay günü S panosuna 150-200 kişi girdik ama tam kaç kişi vardı bilmiyorum. Bir tek ben kurtuldum. Biz o anda yapılması gerekeni yaptık. Ayakları boşaltın dediler ama biz boşaltmadık. Ben biraz ilerleyince istim havasını görünce maskemi çıkardım. Burun aparatıyla bekledim. Maskenin bir faydası oldu mu olmadı mı onu bilmiyorum" diye konuştu. Olay günü amirlerinden Koray Karadağ'ın "Ben maskeye güvenmiyorum" dediğini hatırlatan Genç, üst amirlerinin bile maskelere güvenmediğini vurguladı.

Madendeki sıcaklık artışını amirlerine ilettiklerini ancak müdahale edilmediğini söyleyen Genç, "Amirler maskelere güvenemediklerini söylediler. Sıcaklık artışı vardı. Son 3 haftadır amirlere söylemiştik ama kimse bir şey yapmadı. Üretim güvenliği öncelikliydi. Üretime önem verin derlerdi. Emniyet tedbirlerine dikkat edilmiyordu" diye konuştu. İşe girerken aldıkları eğitimde kendilerine yalnızca nereye girip nereye girmeyeceklerinin söylendiğini belirten Genç, acil durum planı ve benzeri konulardan ise haberinin olmadığını söyledi. Madende "Önce iş sonra iş güvenliği" ilkesinin işler olduğunu ifade eden Genç, iş güvenliği açısından malzemelerde eksiklik olduğunu ve bunu dile getirmesine rağmen herhangi bir çözüm bulunmadığını söyledi. Ayrıca çalışırken fazla üretmek için telaşlandıklarını da söyleyen Genç, ocakta çekilecek bir kömür varsa da buna amirlerinin değil taşeronun karar verdiğini belirtti. 

4 Yıldır Eynez Maden İşletmesi'nde çalışan Mehmet Çelik isimli işçi ise olay gününü anlatarak, "Paşa vardiyasına gitmiştim. Servisten indim. Havalandırma kapılarından geçtim ve 150-200 metre sonra duman gelmeye başladı. Biz top dumanı sandık. Bizi kimse uyarmadı. Biz içeri girdiğimizde bizi kimse uyarmadı. Bir girdikten sonra üzerimize şerit çekmişler. Kapılara girmeme 30 metre kala sürünerek dışarı çıktım" dedi. Ocak içerisinde bir alarm ve haberleşme sistemi olmadığını söyleyen Çelik, telefonlar olduğunu belirtti. Diğer mağdur işçilerin yanı sıra madende birçok şeyin düzenli olarak yürüdüğünü iddia eden Çelik, üretim baskısı olmadığını söyledi. Madendeki taşeron çalışma sisteminde baskı olmadığını söyleyen Öztürk, herkesin normal bir tempoda düzenli bir şekilde çalıştığını da iddia etti.

Çelik'in ifadelerine aileler sık sık "satılmışlar", "Kendini kaç paraya sattın" diye tepki gösterirken, müşteki avukatlarından Selçuk Kozağaçlı Çelik'e, "Halen orada çalışıyor musun" diye sordu. Çelik'in facianın ardından bir ay sonra yeniden işe başladığını söylemesi üzerine ise Kozağaçlı, "Yaşamını yitiren 301 madencinin hesabını yalan söyleyen bir insanı linç ederek sormayacağız. Yoksul insanların hesabını yoksullardan sormayacağız" diye konuştu.