Saldırılar artacak, direniş büyüyecektir

28 Eylül’deki MGK kararları da bu politika ve uygulamaların sürdürüleceğini ilan etmiştir. Buna karşı Kürt halkına ve demokrasi güçlerine düşen görev direnmektir. Zaten bundan başka da yol yoktur.

Milli Güvenlik Kurulu altı saat süreyle toplandı. Bu, önümüzdeki dönemde çok kapsamlı bir savaş yürütüleceğinin göstergesidir. Zaten toplantıdan sonra Olağanüstü Halin uzatılacağı da ilan edilmiştir. 15 Temmuz da demokrasi günü olarak kutlanacakmış.

Bu Milli Güvenlik Kurulu toplantısı kararları ortaya koymuştur ki, AKP iktidarını sürdürmek için içeride de, dışarıda da savaş politikası yürütecektir. Bu savaş politikasıyla bir taraftan toplumun dikkatini kendi sorunlarından savaşa yöneltme amaçlanırken, diğer taraftan bu ortamda Kürt halkı üzerindeki bastırma ve sindirme politikası daha da arttırılacaktır. Bu Milli Güvenlik Kurulu toplantısıyla Kürtler ve demokrasi güçlerine karşı yürütülen savaşın daha sistemli ve yoğun sürdürülmesi kararı alınmıştır. Bu gerçeklik, Kürt Özgürlük Hareketi ve demokrasi güçlerinin mücadeleyi daha fazla yükseltmeleri gerektiği gerçeğini ortaya çıkarmış bulunmaktadır. Artık bundan sonra bu hükümetten bir şey beklemek, yürütülen özel savaşın etkisini girmektir. Hatta bu özel savaşın toplumu mücadeleden alıkoyma politikasının ajanlığını yapmak anlamına gelir. Kim bu devlet ve hükümetin demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümü konusunda bir şeyler yapabileceğini söylüyorsa ya bu devlet ve hükümetin ajanıdır ya aptaldır ya da tamamen ruhunu teslim etmiştir.

Bazıları HDP'nin Başurê Kurdîstan gezisinde Barzani’yle yeni bir süreç başlatılması konusunun konuşulduğu, Barzani’nin bu konuda girişimde bulunacağı biçiminde bir yalan haber yayıyormuş. Bu külliyen yalandır. HDP’liler tek gündemlerinin ulusal birlik olduğunu açıklamışlardır. Sanırız KDP'ye bağlı basın bu tür şeyleri uyduruyormuş. Niye bunları yapıyorlar anlamak zor. Olsa olsa KDP'nin AKP'nin Kürt düşmanı politikalarını örtme biçimindeki politikalarının ve yayıncılığının başka bir örneğiyle karşı karşıya kalmış bulunuyoruz. Dolayısıyla hiç kimse bu tür haberlere kulak vermemelidir.

Milli Güvenlik Kurulu toplantısında belediyelere yönelik uygulamaların devam etmesi kararı alınmıştır. Böylece bu tür saldırıların devam etmesinin tamamen Kürt düşmanlığı ve siyasi nedenlerle yapıldığını bir daha gözler önüne sermiştir. MGK’da böyle kararların çıkması, milletvekillerine yönelik de saldırıların olacağının işareti olmaktadır. Tüm bu gerçekler geleceğin nereye evrileceğini özgürlük ve demokrasi güçleriyle Türkiye'yi Kürt inkarı temelinde yeniden şekillendirmeye çalışan AKP iktidarı arasında süren mücadele belirleyecektir. Dolayısıyla mücadelesizliği dayatan ve mücadeleyi geriye çeken her anlayış ve tutum sadece yeni bir soykırım sistemi kurmak isteyen AKP ve müttefiklerine hizmet eder.

Son zamanlarda mücadele dışında başka bir şey düşünmenin yanlış olacağını vurguluyoruz. Zaten çatışmasızlık döneminde ortaya çıkan beklentili hal geçen bir yıllık dönemde mücadeleyi geriye çeken bir etkide bulunmuştur. Bu durumdan şiddetli bir savaşla Özgürlük Hareketini ezmek isteyen AKP iktidarı ve özel savaş sistemi faydalanmaya çalışmıştır.

AKP iktidarı yakıp yıktığı şehirlerde yoğun bir baskı politikası izlemektedir. Şırnak’ta ve Nusaybin’de hala mahallelere giriş yasağı sürmektedir. Öyle ki, Şırnak halkı evlerine gidemediğinden çadırlarda yaşamak zorunda kalmaktadır. Halka soğuk günlerde bu zulmü uygulayarak intikam almaktadır. AKP iktidarının tank ve topla yaktığı şehirlerin halkına sürdürdüğü zulüm bile hangi politikanın izlendiğini açıkça ortaya koymaktadır. AKP baskı, zulüm ve şiddet politikalarını psikolojik savaşla öyle yürütüyor ki, tüm zulmünü normalleştiriyor.

Şırnak ve Nusaybin’deki, Cizre’deki, Sur’daki, İdil’deki, Silopi’deki ve Gewer’deki uygulamalar normal görülebilir mi? En kötü şey, bu uygulamaları normal görmektir. Bu açıdan tüm Kürt halkı başta Şırnak ve Nusaybin olmak üzere ağır saldırıya uğrayan şehirlere sahip çıkmalıdır. Buralardaki halk yalnız bırakılmamalıdır. AKP iktidarının insafına bırakılmamalıdır. Şu anki en temel yurtseverlik görevlerinin başında buradaki halka sahip çıkmak gelmektedir. Tüm demokratik kurumların ve demokratik siyasi güçlerin önemli bir görevi de bu şehirlerin halkının sorunlarıyla ilgilenmek ve çözmektir. Halk mutlaka demokrasi güçlerini yanında görmelidir.

Türk devleti OHAL’i bahane ederek Kürt halkı üzerindeki baskıyı daha da arttırmıştır. Olağanüstü Hal’in olmadığı zamanlarda da baskı ve zulüm hiçbir anayasa ve yasaya bağlı kalmadan sürdürülüyordu. Zaten daha 15 Temmuz öncesi Olağanüstü Hal ilan edilmeden Tayyip Erdoğan “kendinizi yasaya, mevzuata bağlı kılmayın” diye herkese talimat vermişti. Olağanüstü Hal ilanıyla birlikte artık her türlü baskı, zulüm ve tutuklamayı hiçbir yasaya, ahlaka ve vicdana takılmadan yürütüyorlar.

28 Eylül’deki MGK kararları da bu politika ve uygulamaların sürdürüleceğini ilan etmiştir. Buna karşı Kürt halkına ve demokrasi güçlerine düşen görev direnmektir. Zaten bundan başka da yol yoktur. Ya teslim olunup Kürtlükten ve özgür ve demokratik yaşamdan vazgeçilecek, ya da var olmak için direnilecektir. 

KAYNAK: YENİ ÖZGÜR POLİTİKA