MAKALE

Özgür Radyo'nun sözü

Sadece Özgür Radyo değil, bu topraklarda Cizre'den Soma'ya, Artvin'den Suruç'a hakikati halklarla buluşturan 12 televizyon ve 11 radyo kanalı, yayıncılık hayatından tamamen silinmek isteniyor.

Özgür Radyo'da çalışmaya başladığım yıl; 1998 yılıydı. Üniversiteden atılmıştım. Sonra bir süre gençlik dergisi Özgür Gençlik'te çalışmış, gazeteciliği öğrenme merakıyla Özgür Radyo'ya gelmiştim.

Moda'daydı radyonun yeri. Ermeni bir ev sahibimiz vardı. Büyük olmayan sıcak bir yerdi. Radyodan içeriye girenleri ilk karşılayan kütüphanemizdi. Çalışmaya başladıktan kısa bir süre radyoya yönelik susturma politikası devreye girdiğinde, gazeteciliğin ve yayıncılığın çok da kolay olmadığını tez kavramıştım.

Uzun zaman oldu. Bazı ayrıntılar elbette zamanla siliniyor. Ancak "3 yıl 9 ay" rakamını unutmadım. Bundan sonra da unutmam. RTÜK, 3 ay, 6 ay, 3'er tane 1 yıllık cezalar vermişti. Evrensel gazetesinde yer alan Muğlalı Paşa olayıyla ilgili bir yazıyı bir programda okuduğumuz, "Konuşan Sayfalar" programında Rauf Denktaş'ı eleştirdiğimiz, Kızılırmak'ın albümlerinden "Nurhak" ve "İbrahim yoldaş" marşlarını çaldığımız ve son olarak da Abdullah Öcalan'ın Türkiye'ye getirilişini protesto eylemlerine radyo bültenlerinde yer verdiğimiz içindi bu yayın durdurma cezaları.

O günlerde, artık yavaş yavaş fülulaşan hafızamda unutmadıklarımdan biri de, o mikrofonun sustuğu anda başlayan sessizlik ve sessizliği bölen "Bip" sesiydi. "95.1 Özgür Radyo" çıngılına kulağımın, ruhumun duyduğu özlemdi. Stüdyo ve teknik masa mühürlenirdi. Kapının önüne dikilir o mühre bakardım. O mühür bir hapsedilmiş duygusunu da yaşatırdı. Bütün emek, bütün birikim, bütün deneyim, haksız, hukuksuz, gayri meşru bir kararla bir anda yok sayılıyordu. Hala anlatmakta zorlandığım bir duyguydu o. Moda sahiline gidip, denize bakıp bakıp iç çekerek ağladığım hiç de az değildi o günlerde.

O tarifsiz duygu unutulmazdır benim için. Bir de dayanışmanın, yan yana durmanın, "Bu günleri hep beraber aşıp geçeceğiz" sözünün verdiği güven. O bitimsiz sessizlik anında sarıp sarmalardı yüreğimi.

O günlerde, RTÜK, bir tarih bildirirdi, "19 Ağustos'ta saat 00.00 yayın durdurulacak" derdi. Tam 00.00'da RTÜK'ün gönderdiği kısa bir metin okunur ve yayın durdurulurdu.

Mikrofonu susturacağımız gece, özel yayın yapardık. Bir veda değildi elbette, küçük bir yolculuk için "hoşçakal" selamıydı.

O gerginliğin, hüznün arasında güldüren olaylar da eksik olmazdı. Son kapatıldığımız gece, hala tebessümle andığım taksici dinleyicilerimizin ziyareti örneğin. Yayını durdurmuştuk ve kukuman kuşları gibi radyoda öylece otuyorduk. Sessizliği bozan telefondu. Taksici dinleyicilerimiz, eğer hala radyodaysak bizi ziyarete gelmek istiyorlardı. Gelsin buyursunlardı. Yarım saat sonra kapıyı açtığımda, bir tepsi börekle burun buruna gelmiştim. Sabahtan beri o hengamenin içinde yemek yemediğimizi düşünüp, "en iyi hediye bu sıcak börekler olur" diyerek ellerinde iki tepsi börekle gelmişlerdi. Gerçekten de dedikleri gibi de olmuştu. Sonra karşılaştıkları komik müşterilerinin taklidini anlatarak, bizi güldürüp o "bip" sessizliğinden biraz olsun uzaklaştırmışlardı.

Özgür Radyo'nun insanlarının gerçekten bir dostu olduğunu asıl o kapandığımız günlerde fark etmiştim. Sabahları 95.1 frekansından gelen "merhaba"nın, "Günaydın"ın anlamının "iyilik, güzellik" olduğunu örneğin.

Ya da Düş Sokağı Sakinleri'nde okunan kitapların, görme engelli dinleyicilerimizin dünyaya açılan penceresi olduğunu.

Ya da istek programında çalınan bir isteğin cezaevindeki bir tutsağı nasıl mutlu ettiğini.

Ya da yayınlanan bir haberin, mikrofonda konuşulan bir konunun bir başkasının yarasına nasıl derman olduğunu.

Ya da kadın programında "Artık susmayacağım" çığlığının, bir başka kadına mücadele parolası olduğunu.

Özgür Radyo mikrofonları susunca anlaşıldı yarattığı boşluk, hiçlik.

Şimdi yeni bir kapatmanın, yeni bir suskunluğun eşiğindeyiz.

OHAL kapsamında, yayını durdurmanın ve bir daha hiçbir biçimde yayın yapamaz hale getirmenin planı devreye sokuldu. Sadece Özgür Radyo değil, bu topraklarda Cizre'den Soma'ya, Artvin'den Suruç'a hakikati halklarla buluşturan 12 televizyon ve 11 radyo kanalı, yayıncılık hayatından tamamen silinmek isteniyor. Önce Türksat'taki yayına son verildi, ardından Adana, Mersin, Urfa, Van ve Batman'daki televizyon ve radyo binaları basılarak kapılarına kilit vuruldu. Bunu, internet yayınlarını engellemek için internet sitelerine erişim engelli takip etti. Şimdi de sıra, varsa karasal (frekans) yayını kesmek, binaları mühürlemek, tüm mal varlıklarına el koymak.

Bu tehdit Özgür Radyo için de var. Aslında tehditten de öte her an gerçekleşmesi muhtemel yakın bir tehlike.

Özgür Radyo daha önceki yasaklamalara rağmen geri dönmeyi başardı. Ancak bunu emekçilerinin büyük emeğinin ve özverisinin yanı sıra dinleyenlerinin, temsil ettiği ezilenlerin, emekçilerin dayanışmasıyla yaptı.

"Yeniden döneceğiz" sözü Özgür Radyo emekçilerinin, dinleyenlerine verdiği söz. Ancak bu sözün daha kısa sürede hayata geçebilmesi için dinleyenlerin de Özgür Radyo'ya vereceği bir söz olmalı.