Oyma sanatının inatçı işlemecisi: Aşir usta

Toplumsal her değer gibi yok olmayla karşı karşıya olan ahşap oymacılığı sanatı, İzmir’de 35 yıldır Aşir Güler tarafından inatla icra ediliyor.

Toplumsal her değer gibi yok olmayla karşı karşıya olan ahşap oymacılığı sanatı, İzmir’de 35 yıldır Aşir Güler tarafından inatla icra ediliyor.

İnsanlığın, taşa ve ahşapa ilk şekil vermesiyle başladığı kabul edilen oymacılık sanatı, bugün neredeyse ilk işlendiği topraklarda artık oyulmuyor. Bu sanatın son temsilcisi olmak istemeyen Aşir Güler, İzmir’de 35 yıldır bu mesleği icra ediyor. Oymacılığın ince ve sabır gerektiren bir sanat olduğunu belirten Güler, toplumsal değerlerden beslendiğini ve Kürt kültüründeki motiflerden oluşan bir sergi açmayı da planladığını aktardı.

Oyma sanatı ustası Aşir Güler, oymacılığın tarihini, zorluklarını, işlediği motif ve çizgilerin kaynağını, sanatçının bakış açısını ANF’ye anlattı.

Oymacılığı ilkokul üçüncü sınıftan sonra, abisinin yanında çalışarak öğrenmeye başladığını belirten Güler, “Muş doğumluyum, ilkokula orada başladım. Türkçe bilmediğim için okula daha fazla devam edemedim sonrasında da İzmir’deki abimin yanında oymacılık sanatıyla uğraşmaya başladım” dedi.

‘İNSANLIK TARİHİYLE BAŞLIYOR’

Oymacılık sanatının geçmişini, insanlık tarihiyle başladığını söyleyen Güler, insanların ilk kabartmalarını duvar ve tahta üzerine işlediği günün, oyma sanatının başlangıç tarihi kabul edildiği bilgisini vererek, şöyle devam etti: “Tahta, duvar gibi sağlam olmadığı için, çok az yapı günümüze kadar gelmiştir. Mısır döneminden kalma beş bin yıllık ahşap işçilikleri biliyoruz. Yine, Urfa’daki Göbeklitepe kazılarında ortaya çıkan 12 bin yıllık çok ciddi işlemeler var. Sanat tarihi açısından bütün anlayışları Göbeklitepe alt üst etti. Çünkü o dönemin insanlarının ilkel toplayıcı olarak yaşadığı anlatılıyordu. Ama ortaya çıkan ibadet şekilleri ve kabartmalar her şeyi baştan başlattı.”

‘BİR KÜLTÜR HARMANI OLUŞMUŞ’

Güler, tarihi dokularda restorasyon çalışmaları yaptığı bilgisini verdi. Ahşaba işledikleri figürlerin medeniyetlerden birbirine devrederek geldiğini aktaran Güler şunları söyledi: “Her dönem ve her ulus kendine ait bir tarz yaratmış. Ermeni, Rum, Bizans, Roma, Selçuklu ve Osmanlıya ait olan sanat tarzları ortak bir kültür yaratmış aslında. Birleştiler bu topraklarda. Oyma sanatı da bir kültür buldu kendisine ve bir tarz ortaya çıktı. Oymanın, en iyi dönemi ise Selçuklular dönemiydi. Osmanlıda ise bu sanatla Anadolu’nun kadim halkları olan Emeni ve Rumlar işliyordu. Bazen bir işlemede bütün döneme ait motifleri görebiliyorsunuz. Dönemlerin ruhunu bilmek gerekiyor tabi. Her ulusun motifleri ve beslendikleri çizgiler farklı olmuştur. Bizim yaptığımız işlerin temelleri de bugün onlara dayanıyor. Onların devamı olmakla birlikte biz de kendimizce yenilikler yapıp farklılıklar yaratmaya çalışıyoruz.”

‘BU TOPRAKLARDAN FEYZ ALIYORUM’

Tahtaya işlediği figürler de tarihsel boyutun haricin de, doğduğu topraklardan da feyz aldığına dikkat çeken Güler, “Ülkemizde oymacılıkla uğraşan kişiler var ama özgün ve sanatsal çalışan çok az kişi var. Sabır ve incelik isteyen bir iş. Ben özgün çalışmalarım da doğadan esinlenerek işlediğim motifler kullanırım. Muş’un doğasındaki her şeyden etkilendiğimden oraya ait özellikle Muş Lalesi’ni çok sık kullanıyorum. Benim kullandığım tarz hem tarihsel hem de toplumsal değerleri içeriyor. Antika restorasyonun da bizim işlediğimiz figürlerin ne kadar eski olduğunu fark ettim. Doğadaki gözlemlediğimiz ve işlemlerde kullandığımız motiflerle yeni bir tarz yarattık” diye konuştu.

Ahşap oyma sanatının dışarıdan çok zor göründüğünü ifade eden Güler, herkesin oymacılığı öğrenebileceğini belirterek “Usta olma veya bunu bir sanat ruhuyla yapma ayrı bir şey. Kişinin kendini geliştirmesiyle alakalı bir şey. Ama herkes hobi olarak ilgilenebilir.

Oymacılık sanatının gelişmesi ve yayılması için kurs verilebilecek atölyeler açmayı planlıyoruz. Bu kurslara daha çok emekli olmuş insanlar geliyor. Zaman bolluğundan. Yeni nesillere ulaşmakta zorlanıyoruz. Mesleğin ve sanatın devamı onlarla sağlanabilir. Biraz sanat ruhu olan insanlarla bunun alt yapılarını oluşturmaya çalışıyoruz. Birçok sanat dalına vermesi gerektiği gibi bu alana da devletin çok ciddi destek vermesi gerekir. Çünkü ahşap oymacılığı alanı daha özel bir alandır, artık bitip tükenmek üzere” diye konuştu.

‘KÜRT KÜLTÜRÜNÜ YANSITACAĞIM’

Selçuklu, Osmanlı, Ermeni ve Rum kültürü motiflerinin beraber olduğu bir ahşap oyma sergisi açmayı planladığını söyleyen Güler şunları vurguladı: “Kürt kültürüne has motif ve simgelerden, efsanelere mal olmuş hikayelerden oluşan motifleri de ahşapla gün yüzüne çıkarıp bir sergi yapmayı düşünüyorum. Özellikle Şahmeran, Tavus Kuşu, Komagene krallığındaki simgeleri işlemeyi düşünüyorum. Kürt kültürüne has diğer motifleri de işleyip sanatsal bir çalışma yapacağım. Kürt kültürünü bu şekilde tanıtmış olacağım.”

‘SANAT TOPLUMA FAYDA VERMELİ’

Ülkedeki sanat ve sanatçının içinde bulunduğu durumuna da değinen Güler, “Sanatçı topluma değmeli, oradan beslenmelidir. Sanatçının kendisine ve topluma saygısı olmalı. Yaşadığı dünyanın sorunlarıyla ilgilenmeli ve onları sanatına işlemeli. Bu özellikler olmadığında sanatın anlamı kalmaz. Sanat, insanın kendisini toplumsal olarak ifade etmedir. İnsani değerleri öne çıkarıp, topluma fayda vermelidir” dedi.

‘RESTORASYON REZİLLİĞİ’

Son dönemler de sıkça karşılaşılan “restorasyon” adı altında tarihi dokuya uygun olmayan çalışmalara değinen Güler, “İşin ehli olan insanlar kalmadı ülkede. İşten anlamayan tamamen maddi sebeplerden dolayı bu çalışmalar yapılıyor. Haliyle de tarihsel doku bozulmuş oluyor. Restorasyon diye başlıyorlar, ortaya bambaşka bir şey çıkıyor. Buna izin verilmemesi lazım. Tarihin bir ruhu vardır, onu bilmeden bu çalışmamalara girilmemeli.”