Öcalan'ın avukatları, tecride karşı mücadeleyi büyütmeye çağırdı

Asrın Hukuk Bürosu, 15 Şubat Komplosu'na ilişkin açıklamasında, 580 görüş başvurularının reddedildiğini belirtti. Açıklamada "bu anti-demokratik uygulamalara karşı demokratik hukuk mücadelesini yükseltmeye çağırıyoruz" deniydi.

Asrın Hukuk Bürosu, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a dönük Uluslararası 15 Şubat Komplosu'nun yıl dönümü vesilesiyle yazılı açıklamada bulundu.

Açıklamada, Öcalan'ın 18 yıldır İmralı Yüksek Güvenlikli Cezaevi'nde hukuk dışı koşullarda tutulduğunu belirtilerek, "Uluslararası komplodan İmralı hukuksuzluğuna seyreden bu süreç Sn. Öcalan’ın barış serüvenine verilen 21. yüzyılın en karanlık cevabıdır. 19. yılına girecek olan uluslararası komployu bugün bir kez daha lanetliyoruz" denildi. 

'KİŞİYE ÖZEL BİR İNFAZ REJİMİ'

Açıklamada şunlar da kaydedildi:

"Temelini Sn. Öcalan’ın ulusal ve uluslararası hukuka aykırı bir şekilde Türkiye’ye teslim edilmesinden alan İmralı Ada Hapishanesi Rejimi, 18. yıl dönümünde de her türlü Anayasal ve yasal hakkın askıya alındığı bir rejim olarak sürdürülmektedir. Sn. Öcalan daha Kenya’da iken içindeki mahpusların gönderilip, 'Yarı Açık Cezaevi' statüsünden 'Tek kişilik Kapalı Cezaevi' statüsüne çevrilen İmralı Ada Hapishanesi, hemen akabinde 'Askeri Yasak Bölge' olarak ilan edilmiştir.

İmralı yargılamalarından tutalım, ilk yıllardaki 'haftada iki gün dört saatlik' avukat görüş sınırlandırılmasına kadar telefon ile görüşme hakkı, aile dışında üç kişi ile görüşme hakkı, bilgiye erişim hakkı başta olmak üzere yasal haklarının neredeyse tamamının fiilen ortadan kaldırıldığı İmralı Ada Hapishanesi Rejimi, kişiye özel bir infaz rejimi olarak bugün de tüm çıplaklığıyla orta yerde durmaktadır.

'580 BAŞVURUMUZ REDDEDİLDİ'

Yıllar içerisinde sadece keyfi olarak avukat ve aile görüşmelerine izin verilen Sn. Öcalan’ın bugün itibariyle tüm hakları askıya alınmış durumdadır. İmralı’da 27 Temmuz 2011 tarihinden itibaren avukat görüşmeleri tümüyle engellenmiştir. Bu süre içerisinde yapılan 580 avukat görüş başvurusu reddedilmiştir. Aile görüşmeleri de istisnai olarak sadece politik konjonktüre göre, o da iki yılda bir olacak şekilde yaptırılmaktadır. Sadece 2016 yılında 80 aile görüş başvurusu yapılmışken, bunlardan tek bir görüşme o da politik gelişmelerle bağlantılı olarak gerçekleştirilmiştir. Gelinen aşamada, avukatları ve ailesi Sn. Öcalan’dan 11 Eylül 2016 tarihinden bugüne haber alamamaktadır. Bunun hukuk kılıfı ile cevabı da OHAL süreci ve buna dayanarak alınan Bursa 1. İnfaz Hakimliği'nin 'İmralı ile her türlü görüşme ve iletişimin yasaklandığı' yönündeki kararıdır.

'İMRALI'DAKİ TECRİT TOPLUMA YAYILDI'

Hapishaneler boyutu ile adeta Türkiye’nin hukuk karnesinin turnusol kağıdı olan İmralı uygulamaları, bugün itibariyle diğer hapishanelerde de görülmektedir. Hukuk kırımı, İmralı Ada Hapishanesi'nden kara hapishanelerine doğru yayılmıştır. 2005-2011 yılları arasında İmralı’da vekil-müvekkil görüşmelerinin kayıt altına alınması ve bir görevli huzurunda yapılması bugün artık istenilen her hapishanede uygulandığı bilinmektedir. Yine son KHK’lerle birlikte yürürlüğe giren aile görüşmelerinin kısıtlanması gibi uygulamalar yıllarca İmralı’da yasal bir düzenlemeye ihtiyaç duyulmadan uygulanmaktaydı. Bu örneklerde göstermektedir ki, İmralı’da Sn. Öcalan şahsında bir kişinin tecridi ile başlayan hukuksuzluk, bugün neredeyse muhalif mahpuslara ve toplumsal kesimlere uygulanarak 'sıradan hukuksuzluk' halini almıştır.

Günümüzde başta İmralı Hapishanesi olmak üzere tüm hapishanelerde hak gaspları kaygı verici boyutlara ulaşmıştır. Bugünlerde Adalet Bakanlığı’nın TBMM’ye sunduğu 'Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı' İmralı’dan başlayan ve yıllarca sürdürülen hukuksuzluklar silsilesinin karşısındaki sessizliğin iktidara verdiği özgüvenle hazırlanmaktadır. İmralı Tek Kişilik İnfaz Rejimi, Yüksek Güvenlikli F Tipi Hapishaneleri gerçeği apaçık ortadayken yeni tasarı ile politik mahpusların kimlikleri tümden yok edilmeye çalışılmaktadır.

İmralı’da seyreden korsan hukukunun 18. yıl dönümü vesilesiyle bir kez daha hükümeti, bu uygulamaları terk etmeye çağırıyor; tüm demokrat hukukçuları aslında bir bütün olarak toplumsal yönetim zihniyetinin dışavurumu olan ve dolayısıyla hepimizin geleceğini ilgilendiren bu anti-demokratik uygulamalara karşı demokratik hukuk mücadelesini yükseltmeye çağırıyoruz."