Öcalan’a imzasız tehdit mektubu

İmralı'da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile birlikte kalan ve bir süre önce Silivri'ye sürgün edilen Çetin Arkaş'ın Özgür Gündem Gazetesi'ne gönderdiği yazısında Öcalan'a imzasız tehdit mektubu geldiğini söyledi.

 Silivri 9 No’lu L Tipi Cezaevi kalan Çetin Arkaş'ın yazdığı yazıda şunlar belirtildi:

"Galip Ensarioğlu ve Abdulkadir Selvi, düzenli aralıklarla konuşmaktalar, İmralı hakkında. Bu ikilinin konuşmalarına bakınca bir yerlerden brife edildiklerini anlamak zor olmasa gerek. Ensarioğlu, çözüm sürecinin bitmediğini söylemiş. Nasıl bir “çözüm süreci” ise ortalık toz duman. İlçeler şehirler yerle bir ediliyor, ırkçı söylemler, siyasetin en tepesinden körüklenerek toplum zehirlenmeye çalışılıyor, katledilen insan sayısı büyük rakamlarla ifade ediliyor, zindanlar ise tıka basa dolmasına rağmen her gün yeni tutuklamalar gerçekleştiriliyor. Medya Savunma Alanları’na yönelik hava saldırılarının yapılmadığı gün yok neredeyse, son süreçlerde aynı yoğunluk Botan, Dersim ve Amed sahalarına da kaydırılmış durumda. Legal siyasetçilerin zaten dokunulmazlıkları yoktu. Dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla merak edilen şey ise tutuklanıp tutuklanmayacakları oluyor. Ya da kaçı, ne zaman tutuklanacak? Yıkılan şehirlerdeki kuşatmalar sürdüğü gibi Rojava’da yıllardan bu yana devam ettirilen ambargo, tehdit, tasfiye ve boğma operasyonları gizli veya açık bir şekilde aynı hızla sürdürülüyor.

Böyle bir ortamda bazıları haliyle dile getiriyor; “İmralı’da neler yaşanıyor bilemiyoruz” diye. Kimileri iyi niyetli ve bir kaygıyı dile getirmek için dillendiriyor; kimileriyse “Belki de devletle görüşmeler sürüyordur, kim bilir belki de iyi şeyler gelişebilir” şeklinde beklentili bir hava oluşturmaya çalışıyor bilinçli olarak. İmralı’da 9 ay 10 gün kalan biri olarak, tüm tanıklığımla şunu söyleyebilirim ki, dışarıda ne yaşanıyor ya da yaşatılıyorsa, İmralı’da yaşanan ya da yaşatılan da bundan farklı değildir.

Ensarioğlu’nun tam da bu dönemde konuşması ya da konuşturulması bir an için beni 2015’in son aylarına götürdü. Adadan koparılıp, sürgün edilmemizden bir süre önceydi. Arşivler taranırsa Ensarioğlu’nun açıklaması görülür. Kamuoyunda “Çözüm süreci bitti mi bitmedi mi? İmralı’da görüşmeler sürüyor mu?” şeklinde soruların giderek arttığı bir dönemde Ensarioğlu bir açıklama yapmış ve Ada’da devlet heyeti ile Önderlik arasında olağan görüşmelerin sürdüğünü açıklamıştı.

Beyanatının genel havası “Endişeye gerek yok her şey doğal mecrasında akıyor” algısı içeriyordu. Aynen o dönemde Önderliğe Berlin’den bir mektup gönderilmişti. Tabi gerçekten Berlin’den mi gönderilmiş, öyle bir mühür mü ayarlanmış, bunlar işin teferruatı. Önderlik mektubun içeriğini bizlerle de paylaştı. Kendini “medyum” olarak tanıtan şahıs şunları yazmıştı: “Bugüne kadar iki kişi hakkında öngörüde bulundum, ikisi de tuttu. Senin hakkında da bir tahminim var. 2016 yılında doğal yollarla öleceksin. Devletin herhangi bir dahli olmadan, tamamen doğal şekilde yaşanacak bir ölüm olacak bu. Erdoğan, iyi bir şanstı değerlendirmeliydin.” Mektubun içeriği böyle.

Önderlik, dâhil hepimizin kati görüşü, bu mektubun bir tehdit mektubu olduğu yönündeydi. Tabi şu bilgiyi de vermeliyim ki mektubun “tesadüfen” adaya ulaştırılmadığı anlaşılsın. Önderliğe verilen mektuplar her daim çok sınırlı oldu. Bunların tamamı da cezaevinden yollanan mektuplar. Yani dışarıdan yollanan hiçbir mektup verilmiyorken, Berlin’den yollanan böyle bir mektup Önderliğe veriliyor. Hem de yanlışlıkla! Önderlik idareye sorunca böyle demişler: “Yanlışlık olmuş normalde böylesi mektupları vermeyiz.” İdarenin bu yanıtını bin bir dereden su getirerek inandırıcı kılmaya çalışanlar olabilir ama İmralı sistemini bilenler için şu husus nettir. Orada öyle bir sistem kuruludur ki hiçbir şey yanlışlıkla olmaz. Bir şey gerçekleşiyorsa, öyle olması istendiği içindir. İdare ile de ilgili değildir bu. İmralı sisteminde her şeyin belirlendiği merkezin kararıyla olur tüm bunlar.

Şimdi tekrar Ensarioğlu’nun açıklamasına dönelim. “Ada’da görüşmeler sürüyor, her şey doğal mecrasında yürüyor” diyordu Ensarioğlu. Peki, tam da bu açıklama yapıldığında Ada’da yaşanan gerçeklik neymiş? Tehdit mektubu! Ensarioğlu bilerek mi bu açıklamayı yaptı ve bilinçli bir perdeleme operasyonunun gönüllü öznesi oldu, yoksa kullanıldı mı? Bilinmez ama şurası kesin. Kürt ve demokratik kamuoyu yaratılmaya çalışılan sahte algı ile rahatlatılmak istenirken, Ada’da alarm zillerinin çalınması gereken tehlikeli girişimler yaşanıyor. Haklı olarak insanın aklına şu soru geliyor: “Ensarioğlu bu yaşananların neresinde? Ne kadar özne, ne kadar piyon?”

A. Selvi de benzer bir rol oynuyor ya da kullanılıyor. Ada’da iken sık sık “Görüşmeler sürüyor” diyen asıl merkezlerden biriydi. Öyle ki ilk dönemde HDP yöneticileri de iyi niyetle buna kanmışlar ve “Ada’da görüşmeler sürüyor” mealinde demeçler vermişlerdi. Oysa süren bir görüşme yoktu. Ada’dan koparıldığımız 26 Aralık tarihine kadar devlet heyeti ile yapılan görüşme sayısı bir kaçı geçmedi ve nabız yoklamanın ötesinde olan görüşmeler değildi. Ancak Selvi ve Selvigiller tayfası tarafından Önderliğe dayandırılarak öyle haber ve yorumlar yapılıyor ki hiç birinin gerçekle alakası yoktu. Önderlik tüm bunlar karşısında öfke ile şunları söylüyordu: “Buna dayandırılarak havuz medyasında çıkan haberlerin tamamı yalandır. Hatta tam tersi doğrudur. Herkes böyle bilmeli.”

Brife edildiği belli olan A. Selvi, adadan koparılış sürecimizi de kulağına üfürüldüğü gibi yazmıştı. Şimdi yeniden konuşturulan Selvi’ye Ada’da görüşmelerin sürdüğü söylenirken, Ensarioğlu da tamamlayıcı eleman olarak “çözüm sürecinin” bitmediğini buyuruyor. Bunlar hep böyle konuştuklarında “Acaba Ada’da yine kötü bir girişim mi var?” sorusu aklımıza geliyor, haklı olarak. Haber alamadığımız için tam bilemiyoruz ama dışarıda yaşatılanlara bakıp, Ada’da da tazyikin artırıldığı sonucunu çıkarmak zor değil. Çünkü bu güne kadar bu zatlar ne dediyse tam tersi çıktı. Özellikle bu şahıslar bu şekilde konuşmaya başladığında geçmişe bakarak kaygılanmamız için fazlasıyla veri var elimizde.

Bitirmeden İmralı’da bizzat kalmış oradaki tecriti kısa süreli de olsa birebir yaşamış biri olarak, İmralı’yı Türkiye’deki en rahat hapishane olarak ilan eden CHP’li Veli Ağbaba’ya da birkaç soru sormak istiyorum. Kendisi cezaevi komisyonu üyesi olduğu için bu soruların yanıtını bilmesi gerekir. Türkiye’deki hapishanelerde 150 bini aşkın tutuklu ve hükümlü bulunuyor. Bu tutsaklar içerisinde, yıllardır avukatlarıyla görüşmesi engellenen tek tutsak kimdir? Yıllardır aile üyeleri ile fiilen görüşmesi yasaklanan tek tutsak kimdir? 150 bini aşkın bu tutsak kitlesi içinde telefonla görüşme hakkı tek bir kez olsun dahi kullandırılmayan tek tutsak kimdir? İletişim ve mektuplaşma hakkı, haberlere erişim hakkı, sağlık imkânlarından yararlanma hakkı, diğer tutsaklara kıyaslanamayacak kadar olumsuz bir durumda olan tek tutsak kimdir? Daha da sayayım mı Veli Ağbaba? Güya AKP’yi vurmak için hakikati çarpıtmayı bile aydın ve demokrat olma onuruyla bağdaştırabildiniz ya, daha ne demeli size? Ama şunu bilin bu çarpıtmanızla AKP’yi vurmuş olmadınız. Ensarioğlu ve Selvi’nin kulağına üflenenlerin vagonu oldunuz. Onlarda farklı şekilde aynı yere vuruyor, siz de. Yoksa sıra, özgür Kürd’e gelince “Yok, birbirimizden farkımız, hepimiz Osmanlı bankasıyız” mı diyorsunuz? Öyleyse bu bağırış çağırış kavga fazlası niye? Sakın bunları da aynı üfürükçü organize ediyor olmasın?"