ANALİZ

Musul savaşı ve AKP’nin çıkmazı

Şimdi AKP faşizmi Türkiye’deki ve Ortadoğu’daki çökmüş sistemi korumaya ve yeniden restore etmeye çalışmaktadır. Musul savaşı sonunda yıkılan birinci güç, faşist-soykırımcı AKP diktatörlüğü olacaktır.

Uzun süredir hazırlığı yapılan Musul savaşı nihayet başlamış bulunuyor. Her ne kadar adına “Operasyon” dense de, Musul’da yaşananları çeyrek asırlık Üçüncü Dünya Savaşının yeni bir aşaması ve kapsamlı bir savaş olarak değerlendirmek en doğrusu oluyor. Mevcut savaşa şimdilik havadan ABD ve Fransa, karadansa Irak ordusu ve KDP peşmergeleri katılıyor. Hazırladıkları milis güçlerle TC ve İran devletleri ile kendine yakın güçlerle PKK de katılmak istiyor. Ancak şimdilik söz konusu güçlerin doğrudan katılması mümkün olmuyor.

Genel hava olarak, başlayan Musul savaşının fazla uzamadan sona ereceği ve Musul’un DAİŞ’ten kurtarılacağı belirtiliyor. İlk günden itibaren topluma verilen hava bu çerçevede olsa da, DAİŞ’in gösterdiği direniş ve son Kerkük saldırısı bu işin öyle çok kolay olmayacağını gösteriyor. Dahası Musul savaşı ile Ortadoğu’daki savaşın daha da karmaşıklaşma ve sonunda birçok siyasal güce kaybettirme olasılığı daha fazla bulunuyor.

Musul savaşında kaybetme olasılığı bulunan güçlerin başında ise AKP yönetimi geliyor. Kuşkusuz ortada çok ciddi bir savaş var ve bu savaşla ilgili olan her gücün kazanma olasılığı bulunduğu gibi, kaybetme olasılığı da bulunuyor. Örneğin savaşın en aktif tarafı olan Irak Başbakanı Haydar El Abadi de kaybedebilir. Nitekim Musul’un DAİŞ tarafından ele geçirilmesi en çok Irak Yönetimine kaybettirmiş, dönemin Irak Başbakanı Maliki esas olarak bu nedenle iktidardan düşmüştür.

Musul savaşında kaybetme olasılığı bulunan güçlerden biri de kuşkusuz Kürtlerdir. Nitekim Birinci Dünya Savaşı ardından devam eden Musul mücadelesinin kaybedeni Kürtler olmuş, Türkiye ve İngiltere yönetimleri arasında süren pazarlık sonucunda Musul’un İngiltere’ye verilmesi karşılığında Kürt soykırımı sistemi kabul edilmiştir. Bu duruma müdahale edecek bilinç, örgütlülük ve birlikten yoksun olmaları nedeniyle de Kürtler bu sonucu ortadan kaldıramamıştır. Şimdi eskiye göre Kürtlerin önemli bir bilinçlenmesi ve örgütlenmesi gerçekleşmiş olsa da, birlik olamamaları benzer bir tehlikeyi şimdi de gündeme getirmektedir.

DAİŞ’e karşı başlatılan Musul savaşında kimlerin kaybedeceği kadar, Musul’un DAİŞ tarafından ele geçirilmesinde kimlerin rol oynadığı sorusu da hala önemini korumaya devam ediyor. Belki de iki yıl dört ay önce DAİŞ’i Musul saldırısına hazırlayan ve destekleyen bazı güçler, şimdi de Musul’u kurtarmak için DAİŞ’e karşı savaşın içinde yer alıyordur. Bu güçlerden biri olarak AKP yönetimini belirtmek herhalde hatalı değildir.

Dolayısıyla mevcut haliyle Musul’un DAİŞ’in elinde olmasından AKP yönetiminin herhangi bir rahatsızlığı yoktur. Hatta mevcut durumun devamını istediği de rahatlıkla söylenebilir. AKP’nin rahatsızlığı ve korkusu mevcut durumun değişmesi ve bunun da Kürtlerin lehine olmasıdır. Çünkü Kürdü inkar eden ve imha etmeyi öngören sistemi, Musul’da Kürt etkinliğinin olmaması karşılığında ortaya çıkarmıştır. TC devletinin Kürt karşıtı ve düşmanı stratejisi bu temelde oluşmuştur.

Zaten Tayyip Erdoğan ve AKP yöneticileri de bu gerçeği artık gizlememekte ve açıkça ifade etmektedir. Nitekim Musul ve çevresinde “PKK etkinliğinin gelişmesine asla müsaade etmeyeceklerini” bizzat Tayyip Erdoğan ifade etmiştir. Burada PKK ile anlatılan aslında Kürt iradesi olmaktadır. Bu çerçevede AKP yönetimi mevcut savaşa PKK güçlerinin katılmamasını açıkça dayatmış ve kendi ilişkileri çerçevesinde de zaten KDP güçlerini denetim altına almıştır. Eğer sonuç buna göre olursa, ortaya çıkacak sonuçta Kürtlerin Musul’un yeniden yapılanmasında herhangi bir etkinliği olmayacaktır.

Tayyip Erdoğan yönetiminin Başika’da asker bulundurmada ısrarının esas nedeni budur. İkinci neden olarak Şii etkinliğine karşı Sünni etkinliğini koruma çabası da elbette bunda rol oynamaktadır. Fakat esas nedenin Kürt etkinliğini önlemek olduğu tartışma götürmezdir. Bu da AKP yönetiminin eski statükoyu korumaya çalıştığı ve Musul savaşı sonucunda da Ortadoğu bölgesinde herhangi bir statüko değişikliğinin olmasını istemediği anlamına gelmektedir.

İşte AKP’nin çıkmazı ve çırpındıkça sona doğru gitmesi buradan kaynaklanmaktadır. “Değişim” sözcüğüyle yola çıkan AKP’nin bugün Türkiye’de ve Ortadoğu’da çökmüş bulunan faşist ulus-devlet sistemini korumaya ve aşılan yanlarını yeniden restore etmeye çalışması AKP ve Tayyip Erdoğan gerçeğini ortaya koymaktadır. Bunun kaynağının da Kürt düşmanı ırkçı-faşist Türk milliyetçiliği olduğu, Tayyip Erdoğan’ın TC devletini Kürt düşmanı dinci-milliyetçi çizgide yeniden restore etmeye çalıştığı açıktır.

Bugün Tayyip Erdoğan yönetimine politik olarak yön veren tek bir zihniyet ve ölçü vardır: Bunun da Kürt karşıtlığı ve Kürt düşmanlığı olduğu ortadadır. Öyle ki, her türlü politik-askeri karar ve eyleminin arkasında Kürt karşıtlığı vardır. Bir şey yapmak isterken Kürt karşıtı olup olmadığına bakmaktadır. İç ve dış politikasının ekseni Kürt karşıtlığıdır. Kürtlerin varlığına hizmet eden ve Kürtlerin lehine olan her şeye karşıdır.

Her yerde Kürt varlık ve özgürlük mücadelesinin engellenmesi ve bastırılması için saldırmaktadır. 20 Temmuz günü ilan ettiği OHAL rejimini tamamen Kürt Özgürlük Hareketini bastırmak için kullanmaktadır. Kürt gerillasına karşı savaşı doruğa çıkarmıştır. Her gün onlarca asker ve polisin ölümüne neden olmakta ve bunları Türkiye kamuoyundan gizlemektedir. Milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması, DBP’li belediyelerin işgali, özgür basının yasaklanması bu amaçla gerçekleştirilmiştir. Önümüzdeki kış sürecinde mevcut faşist-soykırımcı saldırıları daha da artıracağı anlaşılmaktadır.

İçerde olduğu gibi, AKP yönetimi dışarıda da Kürtlere saldırmaktadır. Faşist DAİŞ çetelerinin Rojava Kürtlerine saldırmasının arkasında Tayyip Erdoğan ve AKP yYönetimi olmuştur. Başarısız kalınca da 26 Ağustos’tan itibaren Cerablus’u işgal ederek, bizzat ordu gücüyle Suriye topraklarına girmiştir. Şimdi de Afrin Kürtlerini uçaklarla bombalamakta, katliamlara başvurarak savaş yaratmaya çalışmaktadır. Böylece Suriye’deki Kürt kazanımlarını yok etmek istemektedir.

AKP yönetiminin Başika’ya asker yerleştirerek Musul savaşına katılmaya çalışması da bu amaçladır. AKP her yerde sadece Kürt soykırımı temelinde bir politika yürütmektedir. Bu da Birinci Dünya Savaşı ardından Ortadoğu’da oluşturulan faşist ulus-devlet yapılarını koruma politikasına götürmektedir. MHP ve CHP ile oluşturduğu faşist ittifak bu temeldedir. CHP’nin kurduğu laik-milliyetçi TC’yi, dinci-milliyetçi çizgide yeniden yapılandırmak istemektedir.

Oysa Ortadoğu’daki faşist ulus-devlet sistemi parçalanmıştır. Faşist ulus-devlet diktatörlükleri peş peşe yıkılmıştır. Doksan üç yıllık Türk ulus-devlet sisteminin 15 Temmuz askeri darbe girişimiyle çöktüğünü ise AKP dahil Türkiye’deki herkes kabul ve ifade etmiştir. Şimdi AKP faşizmi Türkiye’deki ve Ortadoğu’daki çökmüş sistemi korumaya ve yeniden restore etmeye çalışmaktadır. İşte AKP yönetimini çıkmaza sokan gerçeklik budur. Musul savaşı da bu çıkmazı daha çok derinleştirecek ve AKP’nin çöküşünü getirecektir. Musul savaşı sonunda yıkılan birinci güç, faşist-soykırımcı AKP diktatörlüğü olacaktır. 

KAYNAK: YENİ ÖZGÜR POLİTİKA