GÖRÜNTÜLÜ

Moskova’daki konferans sürüyor: Geç olmadan rolümüzü oynayalım!

Moskova'daki Kürt Konferansı komplo, tecrit, direniş, soykırımcı saldırılar ve yine kadınların direnişine dair değerlendirmelerle devam etti.

Rusya Federasyonu'nun başkenti Moskova’da bugün başlayan 6. Kürt Konferansı devam ediyor. ‘‘Ortadoğu’da üçüncü paylaşım savaşı’’ başlığıyla yapılan konferansın ikinci bölümü, HDP Urfa Milletvekili Osman Baydemir’in konuşmasıyla başladı. 

BAYDEMİR: AKP DARBEYİ KENDİ YAPTI

Baydemir, uluslararası güçlerin Kürtleri bölmek istemesine ve Türkiye'deki siyasi soykırıma değindi. Eş başkan ve milletvekillerine kadar çok sayıda kişinin tutuklu olduğuna dikkati çeken Baydemir, Rusya'nın sessiz kalmasını da eleştirdi. Yine Kuzey Kürdistan'daki soykırımcı saldırıları hatırlatan Baydemir, AKP'nin darbe girişiminin ardından kendisinin siyasi darbe yaptığını belirtti. Basın kuruluşlarının, akademilerin, Kürt Enstitüsü'nün kapatılması, gazetecilerin tutuklanmasını anımsatan Baydemir, "Kürt sorunu demokratik yollarla çözüme kavuşabilir. Bugün Rojava’da Kürtler federasyon istiyorlar, biz de onlara katılıyoruz. Federasyon kötüyse neden Almanya, Amerika ve Rusya’da var’’ diye konuştu.

İSMAİL: GÜNEY PARLAMENTOSU ROL ALMALIYDI

Güney Kürdistan’dan konferansa katılan YNK Milletvekili İzzet Sabir İsmail de Kuzey Kürdistan'da Kürtlerin ağır bedeller ödediklerine ve bunun halihazırda sürdüğüne vurgu yaparak, Rojava ve Şengal'de yaşananlara da değindi. Kürtlerin DAİŞ'e karşı ortak mücadelesinin önemine atıfta bulunan İsmail, ulusal birliğin gerekliliğine işaret etti.

Tevgera Azadi Yönetim Üyesi Hisen Kerkuki ise Ortadoğu’da demokrasinin öncülüğünü Kürtlerin yaptığını belirtti. Kerkuki, "DAİŞ saldırılarıyla beraber Kürt halkı Xaneqin'den Efrîn'e kadar aynı amaç etrafında toplanmış ve bu saldırıları boşa çıkarmıştır. Siyasi olarak Kürtlerin vakit kaybetmeden birliğini oluşturmalı ve Ortadoğu’nun yeni yapılanmaya girdiği bu süreçte adına yakışır bir şekilde rol almalıdır. Güney Kürdistan Parlamentosu şu an çalışamaz durumda, oysa böyle bir süreçte parlamentonun daha da rol alması gerekiyordu’" dedi.

MÜSLİM: KÜRTLERİN TALEBİNE OLUMLU YAKLAŞILMALI

Kobanê Kantonu Başkanı Enver Müslim de şunları kaydetti:

"Kürtler Kobanê'de büyük bir sınav yaşadı. Kobanê tüm Kürtlerin birlik olduğu ve aynı duyguyu yaşadığı kent oldu. Bu bakımdan Kobanê’deki mücadele bugün dilden dile yayılyor.  Uluslararası güçler Suriye’de rejimi değiştirmek için farklı terör örgütlerine destek verdi. En son DAİŞ terörü desteklenerek sadece rejim değil Kürtlerin yaşadığı yerlere de saldırmaya başladılar. Kobanê bu yerlerden biridir. Kobanê Kürtler DAİŞ’i yendikten sonra bu sefer Türkiye’nin desteklediği farklı gruplar Rojava Kürdistan’ına saldırmaya başladı. Hatta Türkiye hızını alamayıp kendisi de saldırmaya başladı. Rojava’nın Türkiye ile olan sınırında Türkiye’nin saldırmadığı köy, kasaba ve yerleşim alanı kalmamıştır. Her fırsatta bize saldırıyor ve Kürtlerin irade sahibi, güç olmasını istemiyor. Kürtler bugün Rojava’da kendi kendilerini yönetiyor. Her şeylerini kendileri yapıyor. Yaşamın tüm alanlarında kendilerini örgütleyerek, kimseye muhtaç olmadan kendilerini yönetmek istiyorlar. Rusya bölgede önemli bir güç, bu bakımdan Rusya’nın hazırladığı anayasa taslağı bizim için önemli ama yetersiz. Kürtler bugün kendi projelerini söylemiş ve Suriye’nin federasyon yöntemiyle yönetilmesini istiyorlar. Bunun için Rusya Kürtlerin bu talebine olumlu yaklaşırsa iyi olur."

QADIR: KUZEY KÜRDİSTAN'DA YAŞANANLARI KİMSE KABUL ETMEMELİ

Goran Milletvekili Şerko Hama Amin Qadır de şunları dile getirdi:

"Goran Hareketi olarak Kürtlerin kazanımlarına değer veriyor ve bunun için ulusal bir tutum içerisinde olmaya özen gösteriyoruz. Kürtler sürekli bölgedeki devletlerin çıkarlarına kurban edilmiştir. Ama bu dönemde Kürtler artık kendi çıkarlarını koruyarak bu yeni oluşumda yerlerini alacaklardır. Kürt gençlerinin yürüttüğü mücadele tüm dünyanın dikkatini çekmiştir. Bu savaş artık Kürtler için varlık yokluk mücadelesidir. Bunun için Kürt partileri de barışçıl bir şekilde mücadelelerini yükseltmeli, Kürdistan’ın geleceği için çalışmalıdır. Suriye’de federasyondan yana olduğumuzu söylemek istiyorum. Kürtler de Kuzey Suriye Federasyonunda kendi haklarını güvenceye alabilir. Kuzey Kürdistan’da ise Türkiye’nin bugün Kürt halkına karşı geliştirdiği saldırıları hiçbir şekilde kabul etmiyoruz; Türkiye’nin bu saldırıları bir an önce sonlandırmalıdır. Türkiye’de Kürtlere dayatılanı hiçbir devletin kabul etmemesi gerek. Kürtlerin bu devlet sınırları içerisinde ulusal kimlikleriyle yaşaması için gerekli adımların atılması gerek. 18 yıl önce bugün PKK Lideri Abdullah Öcalan uluslararası bir komplo ile esir alınarak Türkiye’ye teslim edildi. Bu komplonun aydınlatılması ve Öcalan’ın özgürlüğüne kavuşması gerek."

DİLEK ÖCALAN: GEÇ OLMADAN ELİMİZDEN GELENİ YAPALIM!

HDP Urfa Milletvekili Dilek Öcalan'ın konuşması da şöyle:

"18 yıl önce uluslararası devletler bir olup Kürt Halk Önderini teslim aldılar. Bu devletler arasında Rusya da vardı. Kürtlerin kendilerini istemeyenler bugün yine görev başında. Oysa Kürtler bölgedeki halklarla ortak yaşamak istiyorlar. Kendine her şeyi reva görenler Kürtleri öldürüyor. Kürt halkı bunu hak etmedi. Artık uluslararası güçler Kürtler özerinde yürüttükleri bu kirli oyundan vazgeçmeli ve Kürtlerle diyaloğu geliştirmelidir. Kürlerin katılmadığı Cenevre ve Astana görüşmelerinde Kürtleri bağlayan kararların Kürtler için bağlayıcılığı yoktur. 

Kuzey Kürdistan’da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın büyük çabasıyla bir süreç başladı. Bazı güçler bu sürecin sonuçlanması için adeta elinden geleni yaptı. AKP de işin kolayına kaçarak süreci bitirdi. 5 yıla yakındır Öcalan avukatları ve ailesiyle görüşmüyor. İnsanlık tarihinde böyle bir tecrit yoktur. Türk devleti tarihte bu insanlık dışı tecridin hesabını veremez. AKP hükümeti Kürt iradesini kırmak için sivil yerleşim alanlarını yıktı, parlamenterleri gözaltına aldı, halkın iradesiyle seçilen belediyelere el koydu. Yüzlerce sivil kurum ve basın organı kapatıldı. Akademisyenlere ve aydınlara karşı linç kampanyası başladı, görevden uzaklaştırıldılar. 18 yıl önce Kürtlere karşı başlatılan uluslararası komployu Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, Kürt Kadın Hareketi ve Kürt Özgürlük Mücadelesi boşa çıkarmıştır. Ortadoğu’nun şu an yaşadığı kriz ancak Öcalan’ın önerdiği demokratik konfederalizm ile aşılabilir. İçinden geçtiğimiz süreç çok önemlidir. Bugün her birimiz ne yapabiliyorsak yapalım, yarın çok geç olabilir."

ÇİÇEK, KADIN DEVRİMİ SÜRECİNİ DEĞERLENDİRDİ

Kürt Kadın İlişkiler Örgütü (REPAK) Başkanı Meral Çiçek de konferansta şu değerlendirmeyi yaptı:

"PKK Lideri Abdullah Öcalan 1998 yılında '21. yüzyıl kadına dayalı partileşmenin yüzyılı olacaktır' dediğinde birçoğumuz bu tespitteki tarihselliği anlamamıştık belki de. O günlerde Kürt Kadın Özgürlük Hareketi partileşme aşamasındaydı. PAJK'ın kuruluşu için hazırlıklar yapılıyordu. Tabii Kadın Kurtuluş İdeolojisi’ne ve bununla bağlantılı olarak özgürlük mücadelesine yeni bir ivme kazandıracak olan kadın partileşmesinin sadece Kürt kadınları için değil, bütün Ortadoğu ve hatta dünya kadınları ve toplumları üzerinde yaratacağı devasa etkinin pek de farkında olunmadan. Aradan geçen 15-20 yıllık sürede Kürdistan devriminin bir kadın devrimi olduğu, 21. yüzyılın ise kadın devrimi yüzyılı olduğu gerçeği hem kesinleşmiş hem de kanıtlanmış durumdadır. 

Bu gerçeği ortaya çıkaran tarihsel momentum ise, Şengal ve Kobanê gibi yerlerde kadın öncülüğünde DAİŞ’e karşı yükseltilen direniş oldu. Stefan Zweig’ın İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar kitabının baş sayfalarına girmeyi hak eden bu direniş, kendi içinde büyük bir sembolizme sahiptir. Zira Şengal veya Rojava’da Kürt özgürlük hareketi ile DAİŞ şahsında çarpışan, iki dünya görüşü, iki yaşam biçimi, iki gelecek projesiydi. DAİŞ’in kara bayraklarıyla simgelediği şey kölelikti, işgaldi, sömürüydü, ölümdü. DAİŞ, kadın düşmanı ataerkil kapitalist dünya sisteminin en çıplak ve maskesiz halini temsil ediyor. Direnişe öncülük eden Kürt kadınları ise özgürlük, çok renklilik, katılımcılık ve eşitliğe dayalı yeni bir yaşamı temsil ediyor. Bu yeni yaşam ise aslında toplumların binlerce yıllık öz yaşam biçimidir. Devletli uygar sisteminin 5 bin yıldır yok etmeye çalıştığı tarihsel toplumun öz değerleridir. 

Küresel ölçekte ataerkil kapitalist dünya sistemi 21. yüzyılın başında çok derin bir kriz yaşamaktadır. Bu kriz yapısal bir karaktere sahiptir. Sistem, varlığını sürdürmek için tarihsel çelişki içinde bulunduğu kadın ve toplum değerlerine saldırılarını yoğunlaştırarak vahşileştirmektedir. Bugün gerek AKP gerek DAİŞ gerekse de ABD’deki Trump rejimi şahsında temsil edilen gerçek budur. Bir bütünen kadınlar şahsında toplumların özgür yaşam seçeneklerine ağır saldırıların düzenlendiği bir süreçten geçmekteyiz. Kapitalist sistem 20. yüzyılın ikinci yarısında bu saldırılarını incelterek gizlemeye çalışırken, günümüzde bu saldırılar oldukça açık, çıplak, pervasızca bir şekilde düzenlenmektedir. O nedenle de başta Ortadoğu olmak üzere bütün dünyada kadınlar yoğun bir saldırı altında olduklarını giderek daha fazla hissetmektedir. 

Bu nedenle de örgütlü Kürt kadınlarının yükselttiği direnişi kendi mücadeleleri olarak görüp sahiplendiler. Öz savunma ve öz örgütlülüğe dayalı direnişi büyüten Kürt kadınları, böylece bütün dünya kadınlarının öz savunma gücü haline geldiler. Yani mücadeleyi lokal düzeyde yürütseler de evrensel bir kadın özgürlük gücüne dönüştüler. Bugün ABD’de Trump’a karşı sokaklara dökülen yüzbinlerce kadın ‘kadın devriminin zamanıdır’ yazılı pankartlar taşıyorsa, bunda Kürt kadın özgürlük hareketinin dünya kadınlarının hizmetine sunduğu bilinçlenmenin payı büyüktür. 

Bu bilinçlenmenin etkilerinin en yoğun hissedildiği alan ise Ortadoğu coğrafyası olmaktadır. Zira kadın devriminin bütün dünyaya yayıldığı alan burasıdır. Kadına dayalı toplumsallaşmanın ilk nüvelerinin atıldığı coğrafya olan Ortadoğu, bugün hem toplumsal, hem siyasal, hem inançsal hem de kültürel olarak iki sistem arasındaki çelişki ve çatışmaların yoğunlaştığı mekan olmaktadır. İçinden geçmekte olduğumuz Üçüncü Dünya Savaşı çerçevesinde Kapitalist modernist sistemin 21. yüzyılın ilk çeyreğinde Ortadoğu’yu kendi çıkarları doğrultusunda yeniden dizayn etme çabaları, sadece bölgedeki siyasi rejimleri ilgilendiren bir husus değildir. Tam tersine. Bugün, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a karşı 15 Şubat Uluslararası Komplo ile start alan Üçüncü Paylaşım Savaşı’nın günümüzde Suriye’de tıkanması, önemli bir gerçeğe işaret etmektedir. Irak ve Afganistan müdahalelerinden sonra Kuzey Afrika üzerinden Suriye’ye ulaşan bu süreç eğer tıkanmışsa, sebebi Rojava’da inşa edilen Demokratik Özerklik sistemi ve bununla bağlantılı olarak Kadın Devrimidir. Bir Kadın Devrimi olarak yükselen Rojava Devrimi bugün Ortadoğu’da halkların özgür seçeneğinin yaşamsallaştığı zemin olmaktadır. 

Tarihin bize öğrettiği bir gerçek vardır: Gerçek devrimler kadın devrimi olmak zorundadır. Ve eğer bugün Rojava’dan bütün Ortadoğu ve dünyaya üçüncü bir seçenek sunan bir devrim yaşanıyorsa, bu doğrudan Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketi’nin ulaşmış olduğu politik, toplumsal, ideolojik ve askeri düzey ile alakalıdır. Bugün Komalên Jinên Kurdistanê (KJK) adıyla kendi konfederal sistemine ulaşan Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketi, ideolojide derinleşme, formda yenilenme, örgütlülüğü büyütme ve öz savunmayı yaşamın bütün alanlarına yayma üzerinden bütün Ortadoğu ve dünya kadınlarının öncü gücüne yükselmiş durumdadır. 

Tekrar başa dönecek olursak; bugün itibarıyla tam 18 yıldır kapitalist modernist güçlerin esiri olarak İmralı Adası’nda tarihte görülmemiş bir tecride tabi tutulan Rêber Apo’nun 20 yıl önce yapmış olduğu tespit kanıtlanmıştır. 21. yüzyıl kadın özgürlüğünün sağlanacağı yüzyıl olacaktır. Mezopotamya topraklarında ikinci bir Neolitik Devrimdir yaşanmakta olan. Bu devrimin tarihsel öncülük misyonunu üstlenenler ise Kürt kadınlarıdır."