MLKP komutanı Can: 1 Mayıs köprü olsun

Hüseyin Demircioğlu Akademisi Komutanlığı'nda Ferzad Can, işçi sınıfı ve ezilenlerin 1 Mayıs'ını dağlardan selamladı, "2015 1 Mayıs'ı Kobanê zaferini, seçim zaferi ile birleştiren bir köprü olsun" dedi.

Hüseyin Demircioğlu Akademisi Komutanlığı'nda Ferzad Can, işçi sınıfı ve ezilenlerin 1 Mayıs'ını dağlardan selamladı, "2015 1 Mayıs'ı Kobanê zaferini, seçim zaferi ile birleştiren bir köprü olsun" dedi.
5. kongresini gerçekleştirdiğini açıklayan Marksist Leninist Komünist Parti (MLKP), Medya Savunma Alanları'ndaki varlığını da resmi olarak 1 Mayıs öncesinde duyurdu. Medya Savunma Alanları'ndaki varlık nedenleri ile oluşturulan Hüseyin Demircioğlu Akademisi Komutanlığı'na ilişkin soruları önceki röportajda yanıtlayan MLKP komutanı Ferzad Can, seçim ve çözüm sürecine ilişkin sorulara da yanıt verdi. 

AKP'nin seçim sürecindeki provokasyonlarını özellikle Türkiye kentlerinde sürdüreceği uyarısında bulunan Can, "AKP'nin provokasyonları, Ağrı örneğinde olduğu gibi HDP ve Kürt halkımız tarafından boşa çıkartıldı" dedi. Çözüm süreci için "Artık yol bitmiştir; ya savaş ya da demokratik bir barış ve çözüm; ortası yoktur" diyen Can, sürecin yeniden savaş ve çatışmaya dönmesi durumunda HPG/YJA Star gerillalarının yanında olacaklarını belirtti. 

Can, "Eğer süreç farklılaşırsa, bir çatışmaya doğru gelişirse, sürecin yükü yeniden gerillanın omuzuna binecektir. Doğal olarak politik askeri alan, mücadelenin askeri biçimleri daha fazla öne geçecektir. Partimiz bu yükü omuzlamanın onurunu yaşamaktan geri durmayacaktır. Rojava devrimi, Kobanê ve Şengal direnişinde de bunu gördük. Kürt özgürlük hareketi ve özel olarak da HPG/YJA Star gerillaları artık yalnız değildir. Önümüzdeki süreç mücadele yoldaşlığını ve kavgayı her bakımdan ve her düzeyde ortaklaştıracağımız bir süreç olacaktır" dedi. 1 Mayıs'ı da değerlendiren Can, "2015 1 Mayıs'ı Kobanê zaferini, seçim zaferi ile birleştiren bir köprü olsun" dedi.

PROVOKASYONLAR BATI'DA ARTABİLİR

Hüseyin Demircioğlu Akademisi Komutanlığı'ndan Ferzad Can'ın sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle.

Türkiye ve Kuzey Kürdistan seçim sürecinde. Dağlardan seçim süreci nasıl görünüyor?

Seçim sürecini biz de ilgi ile takip ediyoruz. Genel seçimlerin kendini de aşan bir önem taşıdığı çok açık. Seçim süreci daha şimdiden bir çeşit meydan muhaberesine dönüştü. AKP iktidarı, Amerikancı bir proje olarak rolünü tamamlamış gözüküyor. Sermaye oligarşisinin AKP üzerinden rejim krizini burjuva yoldan çözme hedefi ve 'değişim programı' başarısızlığa uğramıştır. Burjuva muhalefet cephesi de alternatif olamıyor. Tam da bu nedenlerledir ki HDP, gerçek bir alternatif olarak öne çıkıyor. Birleşik bir devrimci demokratik mücadele cephesi olarak HDP'nin barajı aşarak Meclis'te temsili, rejimin bütün iç dengelerini ve siyasal çehresini derinden etkileyecektir. İyi çalışılırsa HDP'nin barajı aşmanın da ötesinde yüksek bir oy oranına ulaşması sürpriz olmayacaktır. Bugün AKP'yi genel olarak siyasal ve toplumsal yaşamda olduğu gibi, sandıkta da en çok zorlayan yegane gücün HDP olması, bir tesadüf değildir. Bütün veriler, HDK ve HDP projesinin ne denli isabetli olduğunu göstermektedir. 

Seçim sürecinde AKP'nin provokasyonları dikkat çekiyor. AKP provokasyonlarla neyi amaçlıyor?

AKP, sonun başlangıcına yaklaştığını çok iyi biliyor ve görüyor. AKP'nin seçim yenilgisi, HDP'nin barajı yıkmasına ve oy patlamasına bağlıdır. Bu yüzden de ne olursa olsun bu gelişmeyi engellemeye çalışıyor. Erdoğan'ın başkanlık projesinin boşa çıkartacak olan da yine HDP'dir. Erdoğan tam anlamıyla toplumu germe siyasetini izliyor. Hiçbir kuralı da tanımıyor. Hükümeti ise kontrollü germe siyaseti ile Erdoğan'ı tamamlıyor. Provokasyonlar söz konusu olduğunda ilk ve en önemli provokasyon, Erdoğan'ın Dolmabahçe mutabakatını boşa çıkarmak oldu. Arkasından Kürdistan'daki askeri hareketlilik geldi. Ağrı'da düğmeye basıldı. HDP bürolarına silahlı saldırılarla provokasyon süreci derinleşiyor. Buradan sonuç alamadıklarında da suikast gibi saldırı biçimlerini gündemleştirebilirler. Bu provokasyon ve saldırılar, Batı'da daha çok gündeme konulabilir. Fakat AKP'nin provokasyonları, Ağrı örneğinde olduğu gibi HDP ve Kürt halkımız tarafından boşa çıkartıldı. Yanı sıra AKP, sandıkta da her türlü hileyi yapmayı çalışacaktır. Provokasyon ve saldırılarla elde edemediği sonucu, sandıkta hilelerle yapmaya çalışacaktır. Bütün bu nedenlerle geçtiğimiz süreç, uyanıklığı artırmayı, AKP'nin provokasyonlarını boşa çıkarmayı ve aktif bir özsavunmayı gerektiriyor. Açıkça söylemek gerekirse, AKP ve Erdoğan, yenilgisini önlemeye, HDP ve halklarımız da zafere kilitlenmeye mecburdurlar. Erdoğan çetesi ve hükümeti, provokasyon ve saldırılarında özellikle Batı'da daha fazla gündemde tutarak, halkın eğilimini değiştirmek için uğraşacaktır.

Seçim sonuçlarına dair öngörünüz ne?

HDP'nin barajı yıkmasının AKP'nin yenilgisi demek olacağını az önce söylemiştim. Halklarımızın bu zaferi, rejimi çözüme zorlayacak, rejim üzerinde baskıyı daha da artıracak, demokratik siyaset zemininde kanalları çok daha fazla güçlendirecektir. HDP'nin kilit parti haline gelmesi, rejimin burjuva liberal yönde yeniden yapılandırılmasını dayatacaktır. Başta Kürt halkımız gelmek üzere halklarımızın bugüne kadar ki kazanımlarını hukukileştirmesi bakımından bu son derece önemli bir gelişme olacaktır. Ama eğer, AKP iktidarı her ne pahasına olursa olsun, HDP'yi barajın altında tutma çizgisinde derinleşir ve sonucu bu yönde oluşturursa, bu sadece parlamento dışı savaşım kanallarını büyütmeyecek, süreci yeniden çatışmaya evrilmesini de getirecektir. Her iki durumda da sonuç büyük bir önem taşımaktadır. Erdoğan ve AKP'sinin, geleceğini yeni bir savaş konsepti ipine yeniden sarılmaya bağladığı bütün verilerle ortadadır.

YA SAVAŞ YA DA DEMOKRATİK BİR BARIŞ VE ÇÖZÜM

Çözüm sürecinin geldiği noktayı nasıl görüyorsunuz? 

Çözüm süreci denilen sürecin yürümediği ortada. Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan'ın bütün çabalarına rağmen sürecin ilerlediği söylenemez. Erdoğan ve AKP oyalama yolunda yürümeye devam ediyorlar. Ne var ki, rejim krizinin devrimci krize dönüşmesinin olanaklarının ateşkes ile birlikte daha fazla açığa çıktığı bir gerçektir. Rojava devrimi ve Kobanê-Şengal direnişleri bu olanaklar bölgesel çapta daha da yığılmış durumda. Ateşkes süreci bu devrimsel hamleye büyük olanaklar sağladığı gibi, artan devrimci olanaklar da çözüm sürecine alan açmıştır. Her halükarda sürecin kazananı Kürt özgürlük hareketi ve Kürt halkı olmuştur. Ateşkes süreci başta Kürt özgürlük mücadelesi gelmek üzere işçilerin ve ezilenlerin büyüyen politik mücadelesi koşullarında stratejik dengeyi Kürt özgürlük hareketinin lehinde güçlendirmiştir. Ateşkes ve Dolmabahçe mutabakatı, Kürt özgürlük hareketinin devlete geri adım attırmasını ifade etmektedir. AKP hükümeti ve devletin Abdullah Öcalan şahsında Kürt ulusal varlığını tanımak zorunda kalması ve inkarda geri adım atması halklarımızın bir kazanımıdır. Bu süreçten geri dönülemez. Gelişmeler gösteriyor ki, AKP ve inkarcı sömürgeci faşizm Kürt ulusal özgürlük hareketini tasfiye ve zamana yayarak Kürdistan devrimini boğma çizgisinden vazgeçmiş değil. Erdoğan'ın ve AKP'sinin bu temel hedefi bugün de sürüyor. AKP sorunu bireysel kültürel haklarla sınırlayarak, bir sözde çözüm dayatmaktadır. Buradan sonuç alamadığında da yeniden savaşa dönmesi kaçınılmazdır. AKP ve devlet büyük ölçüde seçim sonuçlarına göre, bir tercihe yöneleceklerdir. Artık yol bitmiştir; ya savaş ya da demokratik bir barış ve çözüm; ortası yoktur. Fakat sorun devletin, çözüm gündeminde kalmaya devam edecektir.

Çözüm sürecindeki kırılma ve krizler, dağlarda sizin bulunduğunuz alanlara nasıl yansıyor? 

Söz konusu yaptığınız kırılma ve krizler, savaşan tarafların ve bütün ezilenlerin durumunu derinden etkilemektedir ve etkileyecektir. Çünkü bu çözülmeye çalışılan konu ve sorun, rejim krizinin de en temel sorunudur. Ama aynı zamanda birleşik devrimimizin de en temel konularından biri olmaya devam etmektedir. Doğal olarak Medya Savunma Alanları'na da hemen yansıyan dolaysız sonuçlar olacaktır. Fakat bunları abartmamak gerekir. Bu süreçlerde keşif uçakları daha fazla mesai yapmakta ve savaş uçakları daha fazla boy vermekte. Sınır boylarındaki taciz ateşleri artmaktadır. PKK gerillaları gibi biz de bütün bu olasılıklara hazırlıklıyız. Sömürgeci savaş güçlerinin Medya Savunma Alanları'na dönük saldırıları daha çok psikolojiktir. Hava saldırıları ile sonuç alınamayacağını devlet de çok iyi biliyor. Bunu bizzat 2011-2012 sürecinde biz de yaşadık. Diğer yandan süreç hangi yönde gelişirse gelişsin biz hem savaş gücümüzü büyütmeye hem de sosyalist yurtsever çizgimizde ilerleyecek bir politik askeri hatta yol almaya devam edeceğiz.

PKK'nin ilan ettiği ateşkes sizi bağlıyor mu?

Ateşkes süreci, çatışan taraflar arasında bir sorun olsa da sonuçları bütün toplumsal ve siyasal güçleri derinden etkiliyor. Başından beri süreç ile ilgiliyiz. Süreç ve ortaya çıkabilecek olanaklarla doğru ilişkilendik. Ateşkesin bizi bağlamayacağını parti önderliğimiz, yayınladığı açıklamasında vurgulamıştı. Biz savaşı büyütmeye ve daha fazla rol oynamaya çalışıyoruz. Özellikle Batı'da bu rolü daha etkili oynamak istiyoruz. Bu bakımdan geride kalan yıllarda özellikle savaşın boyutlandığı koşullarda politik askeri eylemlilik babında sürece yanıt olamadığımızda fazlasıyla hayıflandık. Şimdiki hazırlıklarımız bunu da kapsıyor. Ateşkes bizi bağlamasa da sürecin hassasiyetini doğal olarak gözetmek durumundayız. 

ARTIK BİR SAVAŞ GÜCÜ AÇIĞA ÇIKARDIK

Ateşkes süreci bozulup yeniden savaş ve çatışma devreye girerse, komünist gerillalar ne yapacak?

Parti olarak düne göre çok daha hazırlıklı olduğumuzu öncelikle söylemem lazım. Parti Genel Sekreterimizin, Eylül 2014'de yaptığı bir açıklamasında, partimizin yeni döneme hazır olduğunu ilan etmesi, bizim yeni süreçle nasıl ilişkilendiğimiz konusunda da bir fikir veriyordu. 5. kongre ilanı ile birlikte partimiz hazırlıklarını tamamladı, sürece yanıt olmaya kilitlenmiş durumda. Bunu büyük ve tarihi Kobanê savunması ve Şengal direnişi ile 6-8 Ekim serhildanında gördük. Dünden farklı olarak bugün Rojava'da, Kobanê ve Şengal'de artık bir savaş gücü açığa çıkarmış durumdayız. Yeni süreçte hem bu devrimci savaş gücünü büyütmek, hem de ülkede de benzer adımlar atmak için çok daha güçlü bir irade sergilemek durumundayız. Eğer süreç farklılaşırsa, bir çatışmaya doğru gelişirse, sürecin yükü yeniden gerillanın omuzuna binecektir. Doğal olarak politik askeri alan, mücadelenin askeri biçimleri daha fazla öne geçecektir. Partimiz bu yükü omuzlamanın onurunu yaşamaktan geri durmayacaktır. Rojava devrimi, Kobanê ve Şengal direnişinde de bunu gördük. Kürt özgürlük hareketi ve özel olarak da HPG/YJA Star gerillaları artık yalnız değildir. Önümüzdeki süreç mücadele yoldaşlığını ve kavgayı her bakımdan ve her düzeyde ortaklaştıracağımız bir süreç olacaktır. 

Çözüm sürecinde Batı'da Türk halkının barış talebi etrafında birleşmesi için Türkiye devrimci hareketi üzerine düşen sorumlulukları yerine getirebildi mi?

30 yıllık savaş gerçeğine baktığımızda durumun Batı/Türkiye açısından farklılaşmakta olduğu, hem halkımız hem de devrimci hareketimiz için çok açık. Partimiz, süreçle daha canlı ve dinamik ilişkilendiği gibi Türkiye devrimci hareketinin de ilgisizliği ve kendine dönüklüğüne son vermede zorlayıcı bir özne olarak daha fazla rol oynamaktadır. Dünden farklı olarak Haziran ayaklanması ile birlikte Türkiye artık bir devrimci durum ortaya çıkmıştır. Bunu bir devrimci yükselişe dönüştürmenin koşulları bugün çok daha fazla olgunlaşmaktadır. Partimizin burada oynayacağı devrimci rol, Batı'da açılmakta olan ikinci devrimci cepheyi yükseltecek. Böylece Kürdistan devrimi ile buluşmasını sağlayacaktır. HDK ve HDP projesi ve pratiği, birleşik devrimimizin ete kemiğe büründüğü bir siyasal örgütsel forum olarak önümüzdeki dönemde tayin edici bir rol oynayacaktır. 

DAİŞ ROJAVA'DA SALDIRILARINI YOĞUNLAŞTIRABİLİR

Rojava, Suriye, Irak ve Güney Kürdistan'da DAİŞ ile savaş daha ne kadar sürecek?

DAİŞ, Kobanê yenilgiye uğratılsa ve Cizîrê kantonunda geriletilse de Rojava devrimi ve Ortadoğu halkları için gerçek bir tehlike olmaya devam ediyor. Dün Kobanê savunması öndeydi, bugün de inşası. Fakat Rojava devriminin savunulması güncelliğini koruyor. DAİŞ Kobanê yenilgisinden sonra bu kez de Cizîrê Kantonu’nda saldırılarını yoğunlaştırdı. Burada da tutunduğunu söyleyemeyiz. Öyle anlaşılıyor ki, emperyalistler ve gerici bölge devletleri, Güney Kürdistan ve Irak'ta DAİŞ'i geriletip ve hatta olanaklı ise kovup, böylece Suriye'de, (asıl olarak da Rojava'da) yoğunlaşacak tarzda alan açmak istiyorlar. Bu ise önümüzdeki süreçte Rojava'da DAİŞ'in yeniden saldırılarını yoğunlaştıracağı bir döneme gireceğimiz anlamına gelir. Görülüyor ki, Rojava devriminin kazanımlarını savunmak öneminden bir şey kaybetmiş değil. Halklarımız, Ortadoğu devriminin kutup yıldızı olan Rojava devrimini savunma görevi ile hala karşı karşıyadır. Özellikle Türkiye devrimci hareketi bu gerçeği bilerek Rojava devrimini kendi devrimi olarak görme çizgisinde derinleşmeli, ilgisizliğine ve kendisini sınırlayan bir ilişkilenişe son vermelidir. 

1 Mayıs'a birkaç gün kaldı. 2015 1 Mayıs'ı nasıl olacaktır? Dağlardan 1 Mayıs mesajınız nedir?

Bu 1 Mayıs'ın özgün yanı, seçim sürecine denk gelmesidir. Bu bakımdan işçi sınıfı ve halklarımız, 1 Mayıs'ta daha yaygın, kitlesel ve coşkulu bir şekilde alanlara çıkmalıdırlar. Newroz'un coşkusunu 1 Mayıs'a taşımalı, 1 Mayıs'ın coşkusunu da seçim çalışmalarına ve zaferine taşıyabilmelidir. 2015 1 Mayıs'ın Kobanê zaferini, seçim zaferi ile birleştiren bir köprü olsun. İşçi sınıfı ve halklarımızın, Rojava, Şengal ve Kobanê'de siperleri başındaki savaşçıların 1 Mayıs'ını kutluyor ve Kürdistan'ın özgürleştirilmiş bu dağlarından 1 Mayıs alanlarına selamlarımızı gönderiyoruz, şehitlerimizin özlemle anıyoruz. 

YARIN: Hüseyin Demircioğlu Akademisi'nin genç savaşçıları, neden dağlarda bulunduklarını anlatıyor.