Mithat Sancar: Kilidi Öcalan açar

HDP Milletvekili Mithat Sancar, 24 Temmuz 2015'te derinleşen savaş konseptinin darbe heveslilerini cesaretlendirdiğini belirterek hükümete müzakereyi işaret etti. Sancar, "Kilidi açacak adım, Sayın Öcalan ile yeniden görüşmektir" dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Mardin Milletvekili, Prof. Dr. Mithat Sancar ile 24 Temmuz 2015'te derinleşmeye başlayan savaş konsepti ve onun tetiklediği gelişmeler üzerine konuştuk...

24 Temmuz'u, 'Çözüm Süreci'nin bittiği tarih olarak da işaret etmek mümkün mü?

Aslında 'Çözüm Süreci'nin 24 Temmuz'dan çok daha önce tıkandığı bugünden geriye bakıldığında anlaşılıyor. Özellikle Öcalan ile görüşmelerin engellendiği tarih kritiktir. 5 Nisan'dan sonra artık sürecin bitkisel hayata girdiğini söyleyebiliriz. Anlaşılan, hükümet ve Cumhurbaşkanı çok önceden 'Çözüm Süreci'nin bitmesi ihtimaline göre savaş politikalarının hazırlıklarını yapmışlardı.

24 Temmuz'da 'Çözüm Süreci'nin bittiği, savaşın yeniden başladığı geriye dönüşsüz olarak ortaya konuldu. Bu açıdan, sürecin bittiğinin somutlaştığı andır. Süreci tek başına bitiren an o değil.

'GÖRÜŞ AYRILIĞI YOKTU'

Dolmabahçe Mutabakatı'nın tarafı olan hükümet ile bu bunu tanımadığını ilan eden Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan arasında bir görüş ayrılığı yok muydu?

Hükümetle Cumhurbaşkanı arasında görüş ayrılığı olup olmadığını tespit etmek çok kolay değil. Dolmabahçe Mutabakatı'nda Erdoğan'ın farklı tavır sergilemesi, hükümetin herhangi tepki ve itirazıyla karşılaşmadı. Br iki açıklama geldi; özellikle o zaman Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç'ın açıklamaları vardı. Daha sonra hükümet bir bütün olarak kamuoyu önünde Erdoğan'dan farklı tutum göstermeme noktasında özenli davrandı. Savaş politikalarını da daha sonra sahiplendi. O politikaları yürüten hükümetle Dolmabahçe Mutabakatı'nın tarafı olan hükümet aynı hükümet. Bu açıdan derin bir görüş farklılığı olduğunu sanmıyorum.

'CEYLANPINAR'I KULLANMAK İSTEDİLER'

Demin, 24 Temmuz'a gelmeden sürecin bitirilmesi maksadıyla bir hazırlığın olduğundan söz ettiniz. Oysa Türk tarafı, Ceylanpınar'da iki polisin öldürülmesini süreci rayından çıkaran gelişme olarak izah ediyordu. Suruç'ta otuzu aşkın genç bundan önce katledilmişken, bu iddiası mesnetsiz değil miydi?

Bir defa Ceylanpınar'daki polisin katledilmesi aydınlanmış değil. Dava sürecini de izliyorum; orada pek çok çelişki olduğu açıkça ortada. Kim neden, nasıl yaptı; bu soruların tatminkar cevabı yok. KCK de daha sonraki açıklamalarında karanlık bir olay olduğu yaklaşımını gösteriyordu. HDP olarak bizler de olayda karanlık taraflar olduğunu dile getirdik. Yine de KCK'nin iç soruşturma yapması da iyi olurdu. Kendi açılarından da daha doyurucu olurdu.

Ceylanpınar, hükümet ve Cumhurbaşkanı tarafından, savaş politikalarına gelirken bahane olarak kullanılmaya başlandı. Çünkü öncesinde de çok yaygın olmasa da 'Çözüm Süreci' devam ederken çeşitli olaylar yaşanmıştı; ölümler de meydana gelmişti. Hükümet ve Cumhurbaşkanı uzun süre bir 'Çözüm Süreci' dili kullanmaktan uzaklaşmışlardı; 5 Nisan'dan sonra. Yani sürecin bitmesini Ceylanpınar'a bağlamak gerçekten çok yüzeysel yaklaşım olur. Gerçekleri çarpıtan bir yaklaşım olur.

Ceylanpınar'daki cinayetlerde kimin rolü olduğu kadar Suruç Katliamı'nda kimlerin nasıl rol üstlendiğini de mutlaka açığa çıkarmak gerekiyor. Bunlar açığa çıkmadan 'Çözüm Süreci'nin bitirilmesi meselesini tam anlamıyla aydınlatmak da mümkün olmayacak.

24 Temmuz'da başlatılan konsept, bugünkü karşılığını nerede buldu?

'Sokağa çıkma yasakları', ablukalar politikası hayata geçtiğinde uyarıda bulunmuşltuk. Bu politikalar sürdürülürse iki önemli sonucu olur, demiştik. Demokrasiden geriye ne varsa batıda da tehlikeye gireceğini ve de özellikle TSK operasyonlara dahil edildikten sonra bir darbe mekaniğinin devreye gireceğini belirtmiştik. Bu görüşümüzü hükümet üyelerine de aktardık. Hatta Başbakanlığa kadar ilettik. 'Sokağa çıkma yasağı' ve abluka politikasının orduyla sürdürülmesinin, orduyu yeniden siyasi alanda güçlü bir aktör haline getireceğini, ordunun buradan çok çeşitli manevraları yapacağını anlattık. Sadece ülke değil, hükümet açısından da tehlike ve risklerin doğduğunu o dönemde görüştüğümüz bakanlara söyledik. Sayın Öcalan'ın "Çözüm Süreci biterse darbe mekaniği devreye girer" şeklindeki tespitleri vardı. Bunu her gün somut olarak siyasi düzlemde de gördük. Bana göre, bugün yaşadığımız süreç özellikle ordunun da operasyonlara dahil edilmesinin sonucudur.

'DARBECİLER SAVAŞ POLİTİKALARINDAN BESLENDİ'

Darbe teşebbüsünü kastediyor olmalısınız. Biraz açarsak, savaş politikasının bu teşebbüsle bağlantısını doğrudan nasıl kuruyorsunuz?

Savaş politikaları toplumsal kutuplaşmayı derinleştiriyor; demokrasiden uzaklaştırıyor. Zaten zayıf bir demokrasi var; ondan uzaklaştırıyor. Demokratik siyasi imkanları çok fazla zayıflatıyor. Diyaloğun, demokrasinin olmadığı, kutuplaşmanın derinleştiği ortamı darbe heveslileri daha iyi değerlendirirler. Böyle ortamlar onları cesaretlendirir.

Öte yandan ordunun savaş politikaları devam ettiği sürece sahadaki ağırlığı artar ve sahadaki ağırlık siyasete de dahil edilir; ordu içindeki çeşitli güçler siyasette de ağırlık oluşturma fırsatı görür. Dolayısıyla cuntacılar kendisi için hem toplumsal, siyasal alanı, hem de güçlerin artması gibi algıya kapılmışlardır. Hevesleri ve cesaretleri güçlenmiştir. Zaten Öcalan'ın darbe mekaniğinin devreye gireceğini söylerken kastettiği de budur. Çatışma ortamı bunu kullanmak isteyenlerin oyunlarını tezgahlamaları için elverişlidir. Darbe girişimi de bu zeminden çok büyük ölçüde beslendi.

Ordu, operasyonlar için devreye sokulunca dokunulmazlık gibi imtiyazları da kolayca elde ediyor. Dolayısıyla diğer hükümetler gibi bu hükümet de ordunun bu taleplerine ister gönüllü, ister mahkum şekilde olsun; boyun eğiyor...

'YA SİYASİ DARBE YA MÜZAKERE!'

Halihazırda iktidarın önünde kaç yol var?

Bence iki yol var. Biri; şimdiye kadarki politikalarını daha çok derinleştirmek, tek adam iktidarını, egemenliğini kurtarmaya devam etmek, siyasi alanı işlevsiz hale getirmek ve siyasi darbeyi sürdürmek. İkinci ihtimal ise bu yaşananlardan ders çıkarıp müzakereye giden yolu açmak. Biz bunu öneriyoruz. darbeye çok net karşı çıkıyoruz; askeri veya başka darbeye de. 15 Temmuz'daki darbe girişimini mahkum ettik. Bunun, müzakerelere dönülmesi için de vesile olması gerektiğini değerlendirdik. Büyük bir musibetti ve ağır tahribat yarattı. Bu musibetten fazilet yaratmak herkese düşen sorumluluktur.

'ÖCALAN İLE GÖRÜŞME GECİKMEMELİ' UYARISI

Sayın Öcalan üzerindeki tecrit devam ediyor ve dahası 15 Temmuz'dan sonra güvenliğine ilişkin kaygılar da arttı. Hükümetin açıklama yapmaktan ziyade nasıl bir adım atması lazım?

Kilidi açacak adım, Sayın Öcalan ile yeniden görüşmektir. Eğer hükümet yeni bir süreç başlamasını istiyorsa, şimdiye kadar yaşadıklarımızın kilidini açacak adımı atması lazım; bu adım da Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması ve görüşmelerin sağlanmasıdır. Bu konuda yaşanacak gecikmeler işleri zorlaştıracaktır.

HDP olarak demokratik siyasetin yeniden güçlenmesi, müzakere sürecine dönülmesi için üzerimize düşen her şeyi yapmaya hazırız. Temel politikamız da bu olacaktır.