Kürt Halk Önderi Öcalan'a yönelik geliştirilen uluslararası kirli komplo -V-

Öcalan ve onun şahsında Kürt Özgürlük Mücadelesi’nin uluslararası komplo ile bitirilmek istendiğini belirten avukatlarından Mehdi Öztüzün, ağır tecrit ve izolasyona rağmen Öcalan’ın bir zanaatkâr inceliğiyle komployu boşa çıkardığını söyledi.

 Öcalan’a uygulanan tecrit politikalarının 2 nedeni olduğunu dile getiren Öztüzün, “Önderlik tecrit altında dahi, Türkiye halklarına nasıl ve hangi argümanlarla gidileceğini çok iyi biliyordu. İkinci neden ise Önderlik Ortadoğu’yu (özellikle de Suriye’yi) çok iyi biliyordu” diyerek açıkladı.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik kirli ittifak ve anlaşmalar sonucu geliştirilen uluslararası komplo, 17’inci yılını da geride bırakmak üzere. Küresel ve emperyal güçlerin öncülüğünde geliştirilerek, Öcalan’ın 15 Şubat 1999’da Türkiye’ye kaçırılması ve İmralı Adası’na konulmasıyla başlayan komplo, Öcalan’ın ortaya koyduğu yeni yaşam paradigması karşısında başta Kürt halkı olmak üzere Ortadoğu halkları hedef alınarak yüzyıllık planlar üzerinden hayata geçirildi. Ancak yine bu kirli komploya karşı Öcalan’ın tutulduğu ağır tecrit ve izolasyon politikalarına karşı verdiği mücadeleyle 18’inci yılına giriyor. Öcalan bu süre zarfında İmralı Adası’ndaki tüm işkence politikalarına rağmen geliştirdiği tezler ve demokratik çözüm manifestoları ile uluslararası güçlerin oyunlarını boşa çıkarmış durumda. Bunun için Öcalan’ın şahsında komplonun 17’nci yıl dönümüne girdiği şu günlerde Öcalan yeniden ağır bir tecrit sürecine tabi tutulmuş durumda. Öcalan, 27 Temmuz 2011 tarihinden bu yana avukatlarıyla, 6 Ekim 2014 tarihinden bu yana ailesi ile ve 5 Nisan 2015 tarihinden bu yana da siyasi heyetler ile görüştürülmüyor.

Uluslararası komplonun 17’nci yıl dönümünde Öcalan şahsında derinleştirilen tecrit ve izolasyon, 15 Şubat uluslararası komplo, Öcalan’ın Kürt sorununun demokratik ve barışçıl yollarlarla çözülmesi adına verdiği mücadele ve çabasını, Öcalan ile yapılan son avukat görüşünden bir önceki görüşte yer alan (6 Temmuz 2011) Öcalan’ın avukatlarından Mehdi Öztüzün ANF’ye değerlendirdi.

‘ULUSLARARASI KOMPLO İLE DEMOKRATİK ORTADOĞU PROJESİ HEDEFLENDİ’

Kürt Halk Önderi Öcalan’ın Suriye’den çıkarılmak istenmesiyle başlayan uluslararası komplonun, emperyal ve küresel güçlerin fiili olarak büyük Ortadoğu projesini hayata geçirmesinin sonucu olduğunu söyleyen Öztüzün, Syks-Picot antlaşması sonucu emperyalist güçlerin, Ortadoğu’da yarattıkları kaosla kendilerine göre oluşturmaya çalıştıkları düzenin (düzensizlik) altyapısını oluşturmaya başlamasının sonucu olduğunu dile getirdi. O dönem Öcalan’ın Suriye’den ayrılmaması durumunda emperyal ve küresel güçlerin Suriye’ye dönük saldırılar startının verileceğini söyleyen Öztüzün, “Bununla 3’üncü dünya savaşının başlatılacaktı. Önderlik bunu boşa çıkarmak için, Avrupa’nın yolunu tuttu. Bunu ısrarla Türkiye kamuoyuna da kavratmaya çalıştık. Ne zaman ki Kürt Ulusal Hareketi, demokratik cumhuriyet perspektifini önüne koyup, eylemsizlik kararı verdiyse o dönem 'terörist' ilan edilip üstüne gidildi. Uluslararası komplo ile hedeflenen, demokratik ulus projesiydi” dedi.

‘ÖCALAN KOMPLOYU BİR ZANAATKÂR İNCELİĞİYLE BOŞA ÇIKARDI’

Egemenlerin büyük Ortadoğu projesine karşı, Öcalan, ezilen halkların (Kürt halkı başta olmak üzere) demokratik Ortadoğu projesini geliştirdiğini söyleyen Öztüzün, “Milliyet ve milliyetçilik; batılı bir kavramlardır. Ortadoğu ise bununla geç tanıştı. Geç milliyetçilik de diyebiliriz buna. Geç milliyetçilik çok daha tehlikeli. Uluslararası komplo buna oynadı. Türk ve Kürt halklarının milliyetçilik şerbeti ile zehirleyerek, birbirlerini boğazlamaları hedeflendi. TC’nin bundaki rolü sadece gardiyanlıktır. Bunun içindir ki dönemin Başbakanı Bülent Ecevit de yıllar sonra, ''Bize Öcalan’ı neden teslim ettiler anlayabilmiş değilim' dedi. Bu komployla hedeflenen amaçlar, Kürt Halk Önderi tarafından bir zanaatkâr inceliğiyle boşa çıkarıldı. Sayın Öcalan demokratik cumhuriyeti, teorik olarak ete kemiğe büründürdü. Büyük bir yenilgi olabilecek 15 Şubat uluslararası komplosunu zafere çevirdi. Halklara umut olacak HDK-HDP projesini adım adım yarattı. Bu sadece Kürdistan ve Türkiye halkları için değil, Ortadoğu cehennemindeki halklar için de bir kurtuluş umudu oldu. Önderlik, tüm dünya halkları için 'İktidarı' masaya yatırdı. İktidarcı sosyalizmden, demokratik sosyalizme gidilebilecek yolları gösterdi. Kutsal ve insancıl olan kavramların kirlenmesine karşı, tekrar kavramlara itibar kazandırdı. Müaviye islamına karşı demokratik İslam, etnisiteye ve inanca dayalı uluslaşmaya karşı demokratik ulus, devletsel özerkliğe karşı demokratik özerklik, kirlenmiş siyasete karşı demokratik siyasetin temel taşlarını teorik olarak oluşturdu” diye belirtti.

‘ÖCALAN’A UYGULANAN TECRİT ULUSLARARASI ÇAPTA’

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın tüm bu geliştirdiği tezler ve demokratik çözüm manifestolarını ağır tecrit koşulları altında yaptığını kaydeden Öztüzün, İmralı işkencesinde tecridin hiçbir zaman bitmediğini, buna rağmen Öcalan’ın muazzam bir çaba ve yoğunlaşma ile çözüm ve barış mücadelesini verdiğini dile getirdi. Öcalan’ın sadece Türkiye değil küresel ve emperyal güçlerin de tecridi altında olduğunu belirten Öztüzün, “Şuan ikinci Lozan dönemi. Syks-Picot anlaşmasının da yüzüncü yılı. Şuan Ortadoğu (Kürt sorunu ekseninde) ikinci Syks-Picot anlaşması ile karşı karşıya. Hâlihazırda Ortadoğu’da halkların eşit bir şekilde yaşayabilecekleri tek paradigmayı savunan, Kürt Halk Önderi Sayın Öcalan’dır. Uzun süredir, Kürdistan, Türkiye ve Ortadoğu’ya nefes aldırabilecek düşüncelerini kamuoyu ve Kürt hareketi ile paylaşamıyor. Üzerinde ağırlaştırılmış bir tecrit var. Bu süreçte G20 zirvesi yapıldı ve Türkiye’de yapıldı. Bu egemenlerin zirvesinden sonra, Kürdistan ve Ortadoğu daha da karıştı ve halkların beraber yaşamaları daha da zorlaştı. Emperyalizm kendi yarattığı DAİŞ faşizmi ile savaşıyor görünerek, Ortadoğu’yu tekrar dizayn etmeye çalışıyor. Dünün cellâdı kurtarıcı rolüne soyunuyor” diye ifade etti.

Ortadoğu’da emperyal güçlerin çözüm değil çözümsüzlük istediğini belirten Öztüzün, bu kapsamda ikinci Syks-Picot anlaşmasının devrede olduğunu söyledi. Bununla çok uluslu şirketlere kar, halklara kan getirecek bir anlaşmanın yolda olduğunu ifade eden Öztüzün, “Uluslararası komplo şekil değiştirerek tekrar devrede. Ağırlaştırılmış tecrit sadece TC’nin değil emperyalist devletlerin de oluruyla sürdürülüyor. DEHAP Batman İl Başkanlığı yaptığım sırada 6 Şubat 2005’te benimle görüşen, ABD Adana Konsolosluğu yetkilisi 'Demokratik cumhuriyetten vazgeçin, Güney’deki yapılanmayı destekleyin' ahlaksız teklifini de burada hatırlatmak isterim. Kürtleri devletleştirerek, ulus devletle Güney’de küçük bir Kürdistan’a sığdırıp, Ortadoğu’daki kaosu arttırmayı düşünüyorlardı” ifadelerini kullandı.

‘ORTADOĞU’DA 2 PARADİGMANIN İDEOLOJİK KAVGASI VAR’

Öcalan’a karşı geliştirilen komplo, ağır tecrit ve izolasyon politikaları ile Kürdistan kentlerinde AKP öncülüğünde katliama dönük başlatılan saldırılara değinen Öztüzün, şöyle devam etti: “Şuan hükümet savaş suçu işliyor. Şimdi çıkarlarından dolayı sessiz kalan, göz yuman başta ABD olmak üzere küresel güçler, yarın savaş suçundan dolayı hükümeti, cumhurbaşkanı ve başbakanı yargılayacaklar diye düşünüyorum. Ermeni katliamı döneminde de Batılı devletler tavizler karşılığında sesini çıkarmadı. Ama sonrasında TC’nin karşısına çıkarırlar, taviz koparırlar. Sonuç olarak, şuan Ortadoğu’da aslında iki paradigmanın ideolojik kavgası var. Bazen karşıt gibi görünseler de, bölge devletleri ve küresel devletler (İkisi de kapitalist sistemi savunuyor. Bölge devletleri bir zümre veya ailenin çıkarları, küresel devletler ise; çok uluslu şirket çıkarları savunucusudurlar), bunun karşısında da demokratik ulusu-demokratik komünalizmi (sosyalizm) savunan Kürt Halk Önderi ve ulusal hareketi.”

‘ÖNDERLİK TECRİT ALTINDA DAHİ, TÜRKİYE HALKLARINA NASIL VE HANGİ ARGÜMANLARLA GİDİLECEĞİNİ ÇOK İYİ BİLİYORDU’

Kürt Halk Önderi Öcalan’ın üzerindeki ağırlaştırılmış tecridin iki boyutu olduğunu söyleyen Öztüzün, “Birincisi Kürdistan ve Türkiye’deki Kürt sorununun başını çektiği tüm ezilenlerinin bir bütün olarak sorunu olan; kadın, ezilen ulus ve sınıflar, ekoloji, demokratikleşme sorunu ve aynı zamanda HDK-HDP projesi. Önderliğin bu konudaki düşünceleri çok önemli. Önderlik ağır tecrit koşullarında bir zanaatçı sabrıyla, küçük dokunuşlarla büyük bir rüzgar yarattı. Siyasi inançsızlık ve karşı duruşlara rağmen Önderlik bu projeyi savundu ve başarıya getirdi. Dikkat edilirse Türkiye’deki ezilen ve sömürülenlerin çatısı altında bir araya geldiği HDK ve HDP projesi ve ardından HDP ile  seçimlere girme kararı alındıktan sonra Önderlik ile görüşmeler engellendi. 7 Haziran başarısı bu temelde ortaya çıktı. 1 Kasım seçimlerindeki oy kaybı da tecrit nedeniyle yaşandı. Tecrit sonucu görüştürülmeyen Öcalan’ın müdahalesinden korkuldu. Çünkü Önderlik tecrit altında dahi, Türkiye halklarına nasıl ve hangi argümanlarla gidileceğini çok iyi biliyordu. Tecridin ikinci boyutu ise; Ortadoğu ile ilgili. Ortadoğu’yu (özellikle de Suriye’yi) çok iyi biliyordu Kürt Halk Önderi. Bu konuda şahidim ben. Rojava’daki durumu 2010 yılında öngördü. Bizlere, ‘Suriye’de savaş başlayacak. Kürtler öz savunmalarına hazırlasınlar. Bir yanda gerici devlet güçleri, diğer tarafta küresel güçlerin hizmetkârı örgütler, Kürtler üçüncü güç, diğer ikisi ile ne çatışsınlar ne de hizmetlerine girsinler. Kim özerkliğimizi kabul ederse onunla ilkeli ittifak yapsınlar' dedi” diye kaydetti.

‘ÖCALAN ORTADOĞU SİYASETİNE HAKİM OLDUĞU İÇİN TECRİT ALTINDA’

Rojava Devrimi’nde bu bugünleri hazırlayan ve PYD bugünkü konumuna taşıyanın Öcalan’ın öngörüleri olduğunu dile getiren Öztüzün, şöyle devam etti: “Şu an ağırlaştırılmış tecridin uluslararası boyutu bununla ilgili. Küresel güçler Kürtleri kullanmak istiyor. Kürt Halk Önderi Sayın Öcalan bunu engelleyen en önemli güç ve şahsiyet. Devletlerin planları sonucu yaşatılan Ortadoğu’daki kaosu önleyecek biri ağırlaştırılmış tecrit altında. AKP hükümeti bunu çok iyi biliyor. Birçok görüşmede, hatta AKP’ye yakın yazarlarda bunu dillendiriyor. Önderliğin Ortadoğu ve Türkiye siyasetine hakim olduğunu biliyorlar. Ağırlaştırılmış tecritle asıl hedeflenen; Kürt siyasetinin bölünmesi, HDP ve DBP’de bir bölünmeyi sağlama hedefiyle ağırlaştırılmış tecridin devam ettirildiği kanısındayım. Yani görüşmeler olmazsa ve Önderlik müdahale etmezse, siyasilerde bölünme olur. Hatta iyi yönetemeyecekleri için, Kürt ulusal hareketi ile halk arasında problemler çıkar. HDP konusunda da kendilerine göre başarılı olduklarını da düşünüyorum.”

‘ÖCALAN ÇÖZÜME DAİR UMUTLU VE FEDAKAR’

“Şu an Önderlik, devletle anlaşmadığı için, tecridin devam ettiğini düşünüyorum” diyen Öztüzün, “Bizler İmralı adasında görüşmeye giderken; bazen adaya yaklaştığımız halde görüştürülmeyip, geri gönderiliyorduk. En son 6 Temmuz 2011’de görüşmesinde de adaya çok yaklaştığımız halde durdurulduk. Devlet heyetinin görüşmesi devam ediyordu. Sonuç olumlu olduğu için görüştürüldük. Ben avukat olarak Önderlikle, sondan bir önceki görüşmeyi yaptım. 6 Temmuz 2011’de görüştük. Bu görüşmede, toplantının çok verimli geçtiğini, devletle anlaşmaya vardıklarını ama devletin barış konseyi oluşturacağını (izleme kurulu benzeri) bununla birlikte TC’ye karşı silahlı mücadelenin sonlandırılacağını belirtti. Morali oldukça iyi ve coşkuluydu. Ayrıca sorunun barışçıl çözümü için Önderlik çok fedakârlık yaptı. En son, Dolmabahçe mutabakatından bir önceki gün 27 Şubat görüşmesinde; Erdoğan’a rest çekip, Rojava benim de kırmızıçizgimdir demesine rağmen, yarın mutabakatı açıklayın demesi, tamamen barışçıl çözüme dair umut ve fedakârlığından dolayıdır. Önderlik tekrar savaş başlarsa çok şiddetli olacağını da belirtmişti. Maalesef öyle de oldu” dedi.

YARIN: 15 Şubat komplo sürecinde Öcalan ailesinin yaşadıkları ve komploya dair değerlendirmesi