Koçer: Kürtler Ortadoğu’da en etkili güç

Demokratik Birlik Partisi (PYD) yönetimi üyesi Hesen Koçer, Kürt halkını ve hareketini tasfiye etmeyi amaçlayan komplonun boşa çıkartıldığını ifade ederek bugün Kürtlerin Ortadoğu’nun en etkili gücü konumuna geldiğini söyledi.

Denge Kobanê radyosuna konuk olan PYD yönetimi üyesi Hesen Koçer ile Kürt halk önderi Abdullah Öcalan şahsında Kürt halkının varlığını yok etmeyi hedefleyen uluslararası kopmloyu, Bakuré Kürdistan’da AKP/Erdoğan devletinin geliştirdiği soykırım ve katliam saldırılarını, KDP’nin, AKP/Erdoğan devletinin gerçekleştirdiği soykırım ve katliam saldırılarına karşı sessizliği ve Rusya’nın başkenti Moskova’da Rojava Demokratik Özerklik temsilciliğinin açılmasını konuştuk.

Uluslararası devletler eliyle Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik gerçekleştirilen 15 Şubat komplosunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Öncelikle Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik gerçekleştirilen esas itibariyle Kürt halk önderi Abdullah Öcalan şahsında Kürt halkının varlığını yok etmeyi hedefleyen ve 17. Yılını geride bırakan insanlık tarihine kara bir leke olan uluslararası komployu ve bu komplo da parmağı olan tüm uluslararası güçleri şiddetle kınıyor ve de lanetliyorum.

İnsanlık tarihine kara bir leke olarak geçen bu komplonun siyasi, toplumsal, iradi amaçları vardı. Bu komplo ile amaçlanan Kürt halkının varlığını yok etmek, inkar ve imha siyasetine devam etmekti.

Tabi tarihe kara bir leke olarak geçen bu komplo sadece Kürt Halk önderine değil, önderlik şahsında tüm Kürt halkına yönelik gerçekleştirilmiştir. Bu komplo ile amaçlanan Kürt devrimi tasfiye edilmek, engellenmek istenmiştir. 1925’te Şex Seid sürecinde olduğu gibi, Şex Seid’de 15 Şubat’ta yakalanmış ve 28 Haziran’da da idam cezası almıştır.

Aynı süreçte Kürt halk önderi Abdullah Öcalan’da tutsak edilmiş ve 28 Şubat itibariyle de idam cezasına çarptırılmıştır. Şex Seid’e komplo kuranlar ile Kürt halk önderi Öcalan’a komplo kuran aynı güçtür.

Tarihte bu her iki olay arasında benzerlikten öte aynılık olduğu söylenebilir. Bu komplolar ile esas olarak Kürt halkı üzerinde egemenlik kurarak kendilerine yedeklemek istediler. Kürtleri kendi siyasi çıkarları doğrultusunda kullanmak istediler.

Kürt halk önderi şahsında Kürt halkının varlığını yok etmeyi amaçlayan bu komplonun iyi yorumlanması gerekiyor. Eğer bu komplo iyi yorumlanmazsa uluslararası devletlerin Kürdistan üzerindeki 200 yıllık siyaseti anlaşılamaz.

ÖNDERLİK KOMPLOYA KARŞI NASIL DURULMASI GEREKTİĞİNİ GÖSTERDİ

 

Kürt Halkının varlığını hedefleyen bu komplo gerek Kürt Halkının mücadelesi gerekse de Kürt Özgürlük Hareketi tarafından kırıldı. Kürt mücadelesi bugün tam olarak hangi aşamada? Kürt Halkı ve Kürt Özgürlük Hareketi bu komploya nasıl bir cevap verdi?

Kürtler artık eski Kürtler değil. Kürtler tarihi bir gelişim ile bugün gerek Rojava’da ve gerekse de Bakuré Kürdistan’da yaşıyor. Kürt halkı gerek halkının örgütlendirilmesinde, gerekse de halkın ve toprakların savunulmasında tarihi bir aşamada ve düzeyde.

Kürt halkının ve özgürlük hareketini varlığını yok etmeyi amaçlayan bu komploya karşı Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan yeni bir felsefe, yeni strateji ve ideolojik bir yenilenme ile bu komployu püskürtmüştür.

Her ne kadar komployu gerçekleştirmiş olsalar da Kürt halkın ve özgürlük hareketine geri adım attıramamışlar ve iradesini kıramamışlardır. Komplonun boşa çıkarılmasında önderliğin komployu tahlil ve analizi kilit konumdadır.

Önderlik komploya karşı yeni felsefe, yeni strateji ve ideolojik yenilenmeyi geliştirerek komploya karşı nasıl durulması gerektiğini ve komplonun nasıl boşa çıkarılacağını gösterdi. Gerek Rojava’ya bakıldığında gerekse de Bakuré Kürdistan’a bakıldığında bu komplonun boşa çıkarıldığı açığa çıkıyor.

Kürt halkını ve özgürlük hareketini tasfiye etmeyi amaçlayan komplonun boşa çıkarıldığını Ortadoğu’da Kürt halkının ve özgürlük hareketinin ulaştığı düzey ortaya koymaktadır. Kürt halkının iradesi kırılamamış Ortadoğu’nun en etkili gücü konumuna gelmiştir.

Tabi tüm bunlar önderliğin ortaya koyduğu yoğunlaşma ve çalışmalar sonucundadır. Özgürlük savaşçıları ve devrim şehitleri ortaya koyduğu mücadele ile komployu ve komplocuları püskürtmüştür.

AKP KENDİ ERGENEKONUNU KURDU

Bakuré Kürdistan’da AKP/Erdoğan devletinin halka yönelik soykırım ve katliamları söz konusu. Bakuré Kürdistan’a yönelik değerlendirmeleriniz nedir?

Kürt Halk Önderi, Kürt sorunun barışçıl yollarla, demokrasi ve eşitlik temelinde çözülmesi için ortaya bir proje koydu. Ancak Türk devletinin ulus devletçi tarihi ve zihniyeti kendisini dayattı.

AKP/Erdoğan devleti Kürt sorunun çözülmesini istemedi, Kürt halkının birliğini ve varlığını yok saymayı, tarihte de olduğu gibi inkarı ve imhayı esas aldı.

Bu amaçla Kürt halkına ve diğer halklara karşı kurulan Ergenekon’u dağıtmak yerine kendisine yedekleyerek kendi Ergenekon’unu kurdu ve kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya başladı.

AKP/Erdoğan devleti kendi kurduğu bu güçle bugün Bakuré Kürdistan halkına karşı şiddetli bir savaş yürütüyor. Bu savaş çerçevesinde geliştirdiği soykırım ve katliam saldırıları ile de Kürt halkının iradesini kırmak ve teslim almak istiyor.

Ancak bu saldırılarla bir netice alamayacaklar. Öyle sandıkları gibi Kürt halkının iradesini kıramazlar. Çünkü Kürt halkı ve özgürlük hareketi büyüdü ve gelişti. Artık kendi çözümünü sağlayacak bir düzey yakaladı.

Kürt halkı artık Bakuré Kürdistan’da Türk devletinin varlığını kabul etmiyor. HDP’nin kurulması ve başarılı olması ile birlikte bu durum çok daha net ortaya çıktı. Halk artık Bakuré Kürdistan’da Ne AKP, Ne CHP, Ne MHP’yi istiyor.

Aslında AKP/Erdoğan devletin Bakuré Kürdistan’da geliştirdiği savaşı sadece Bakuré Kürdistan halkı ile sınırlı tutmak yanılgıya götürür. AKP/Erdoğan devleti Bakuré Kürdistan halkı şahsında tüm Kürt halkına karşı bir savaş geliştirdi.

AKP/Erdoğan devleti daha önce de Rojava’da DAİŞ, El Nusra vb. çete gruplarına destek vererek Rojava devrimi boğmak ve tasfiye etmek istemiştir.

ROJAVA’DA GÜÇLER KENDİ ÇIKARLARINI ESAS ALIYOR

Uluslararası basında yer alan haberlere göre uluslarası devlet Kürt güçlerine yardım etmeyi sürdürüceklerini dile getiriyor. Bir kaç gün önce Türk cumhurbaşkanı Erdoğan basın ve yayın yoluyla ABD’ye seslenerek „Ya biz Ya teröristler „demişti. ABD’li yetkililerde Erdoğan’ın bu çağrısına cevap verdi. ABD’li yetkililer Kürt güçlerini terörist görmediklerini ve desteklemeyi sürdüreceklerini söyledi. Siz bu durumu nasıl yorumluyorsunuz?

Tarihi ve efsanevi Kobané direnişi ardından ve Cizire bölgesinde bir çok kent, kasaba ve köyün özgürleştirilmesi ve de YPG/YPJ güçlerinin sergilediği direniş ve kazandığı başarılar Kürtlerin güç olduğunu çok net bir biçimde ortaya koydu.

Böylesi bir gücü uluslararası güçler ve Ortadoğu’da güç olmak isteyen herkesin kendi siyasi çıkarları doğrultusunda desteklemek isteyecektir. Aynı güçler önce KDP’yi destekledi. Ancak KDP, Şengal ile birlikte sınıfta kaldı.

Uluslararası güçler kimi grupları eğit – donat yöntemi ile donatarak, silahlandırarak sahaya gönderdi ancak bu gruplar sahada silah ve cephanesini El Nusra çetelerine teslim etti. Ancak gördüler ki bunlarla sonuç olmak imkansız.

El Nusra karşısında dayanamayan bir gücün DAİŞ karşısında duramayacağını gördüler. Uluslararası güçler desteklediği bu güç (YPG/YPJ’yi kast ederek) yoluyla kendisini tüm dünyada başarılı ilan etmek istiyor.

Destek verdiği bu güç ile Kobané’de ve birçok alanda başarı kazanıldığını, DAİŞ çetelerinin yenilgiye uğratıldığı ve zayıflatıldığını görüyor. Bu onların siyaseti açısından da bir başarı olarak görülebilir.

Ancak biz Kürtlerin bu güçlere pek fazla inanmaması gerekiyor. Biz bu güçlerle Kürtlerin hangi alanda, nerede ve neyde çıkarı varsa buna göre temas kurarız. Bu güçler bizim fikirlerimizi kabul ettikleri için bizimle ilişki geliştirmiyor.

Kürtlerin bir güç olduğunu çok iyi gördükleri için bizimle ilişkileniyorlar. DAİŞ’e karşı savaşta bize ihtiyaçları oldukları için ilişki geliştiriyorlar. Çünkü DAİŞ’e karşı hiçbir gücün savaşamayacağını ve DAİŞ’e karşı duramadığını gördüler.

Bu durum uluslararası güçlerin prestiji içinde iyi bir durum değil. Bunu bildikleri için destek veriyorlar. Türk devletinin fazla tepkisini çekmemek için yardımları sınırlı tutarlarken, Türk devletinin kimi siyasetini de kabul ediyorlar.

Mesela PYD’nin Cenevre 3 katılmamasını Türk devleti istedi. Bunu ABD’ye dayattılar ve onlarda kabul etti. Bunu Rusya’ya da dayatmak istediler. Uluslararası güçlerin Rojava’ya, Bakuré Kürdistan’a, Başur yaklaşımları başka başka. Hepimiz Kürdüz. Peki neden her parça da ayrı ayrı yaklaşım gösteriyorlar?

Demek ki kendi çıkarlarını esas alıyorlar. Rojava’da çıkarları var destekliyor, Bakuré Kürdistan’da çıkarı yok desteklemiyor, Başur’da çıkarı var destekliyor. Yani uluslararası güçler nerede çıkarları varsa orayı destekliyor.

Bu nedenle uluslararası devletler çıkarlarını esas alıyor. Bir yerde çıkarları varsa desteklerler bir yerde çıkarları yoksa desteklemezler. Bugün Bakuré Kürdistan üzerinde AKP/Erdoğan devletinin vahşi bir yönelimi var halka karşı. Ancak bu güçler bu saldırılar karşısında sessiz.

Sonra çıkıp diyorlar iki YPG/YPJ bizim stratejik müttefikimiz. Bu nasıl birşey? Kürt halkı tek parçadır. AKP/Erdoğan devletinin çeteler eliyle 2 yıl önce Rojava da gerçekleştirdiği saldırılar ile Bakuré Kürdistan’daki saldırılar aynıdır.

TÜRKİYE IRAK YA DA SURİYE GİBİ OLABİLİR

Bakuré Kürdistan halkı her gün katliamlardan geçiriliyor. Daha geçtiğimiz gün Cizre’de 60 yurttaş katledildi. Bugünde yine bir başka katliamda 20 kişinin katledildiği ve 15 kişinin de AKP/Erdoğan devletine bağlı çetelerin kuşatmasında olduğu belirtiliyor. Bu katliamların amacı ne? AKP/Erdoğan devleti bu gücü kimden alıyor?

AKP/Erdoğan devleti gücünü nereden alıyor? Tabi ki dış devletlerden ve NATO’dan alıyor. AKP/Erdoğan devleti diyor ki nasıl olsa NATO arkamda bana destek veriyor. Şöyle de yorumlanabilir NATO, Türkiye’yi bu yöntem ile zayıf düşürmek istiyor. Türkiye’yi bu tarzşeylerle uğraştırmak istiyor.

Uluslararası güçlerin AKP/Erdoğan devletinin Bakuré Kürdistan’da da geliştirdiği soykırım ve katliam saldırılarına karşı sessizliği, Türk devletinin stratejik ortağı ve müttefiki olmasından kaynaklıdır. Yani bu güçler bugün Türkiye’ye katliam yapıyorsun derse olmaz çünkü bir NATO üyesidir.

Bunu dedikleri takdirde kendilerine de katliamcı diyecekler. Bu nedenle bunu söylemek yerine, sessiz kalıyorlar, sağır kalıyorlar, kör kalıyorlar. AKP/Erdoğan devletinin katliamları karşısında söyleyebilecekleri tekşey “Böyle yapma” olur.

Uluslararası güçler ve uluslararası basın Suriye’de bir kişi öldürülse dünyayı ayağa kaldırıyor. Ancak söz konusu Bakuré Kürdistan olunca kimseden ses yok. Çünkü burada bir çıkarları yok. Bu nedenle de sessiz kalmayı tercih ediyorlar.

Biz şunu daha iyi anlıyoruz; bugün bize karşı yürütülen siyaset samimi değil. Biz Kürt halkının iradesini ve varlığını ispatlamak istiyoruz. Bu nedenle uluslararası güçlerle ve herkesle çıkarlarımız gereği konuşur ve ilişkileniriz.

Hiç kimse ne sonsuza kadar dostundur. Ne de hiç kimse sonuna kadar düşmanındır. Bu temelde siyaset yürütmeliyiz. Bu gerçekliği iyi bilmeliyiz. Bugün böylesi bir gerçeklik söz konusu.

Ne stratejik dostun sonuna kadar var. Ne de stratejik düşmanın sonuna kadar var. Ortadoğu da hergün değişkenlik söz konusu. İnsan bu değişkenlikleri fırsata çevirmeli ve bunlardan istifade etmeli. Doğrudur bu beraberinde kimi zararlarda verecektir. Üzerimize saldırılar olabilecektir. Olabilir.

Türkiye’de durum kötüleşebilir. Savaş giderek yayılabilir ve şiddetlenebilir. Birçok güç burada savaşı derinleştirmek için kendi güçlerini de sokmak isteyecektir. İnsan Türkiye’deki duruma baktığında Irak ve Suriye gibi bir duruma gireceğini rahatlıkla söyleyebilir.

Bunun için bize ne kadar zarar verselerde kendileri de zarar görecektir. Türkiye’nin Suriye politikası yanlıştı. İç politikası yanlış. Zaten söz konusu AKP hükümeti de faşist bir hükümettir. Hangi devlet ve hangi hükümet zorla ve baskı ile bir halkı egemenliği altına almak istiyorsa faşisttir. Ve hiç bir meşruluğu da yoktur.

KDP YAPTIKLARI İLE DÜŞMANCA BİR TUTUM SERGİLİYOR

AKP/Erdoğan devleti Bakuré Kürdistan halkına karşı her gün yeni bir katliam gerçekleştiriliyor. KDP’nin bu katliamlara karşı sessizliği söz konusu. KDP şuana kadar en küçük bir açıklama dahi yapmış değil. Ayrıca bildiğiniz gibi Başur’da ekonomik ve siyasal istikrarsızlık yaşanıyor. Başur halkının da bu durum karşında rahatsız olduğu gözlemleniyor. KDP neden sessiz kalıyor?

Başur’daki ve Irak’taki durumun hiç iç açıcı olmadığını söyleyebiliriz. KDP’de AKP ile aynı zihniyete sahip. KDP’nin, Bakuré Kürdistan’daki katliamlara karşı sessizliğinin en büyük nedeni KDP’nin, AKP ile kurduğu çıkar ilişkisinden dolayıdır. KDP geleceğini AKP’de görüyor.

KDP her sıkıştığında „Bağımsız Kürdistan Kuracağım „yalanına sığınıyor. KDP’de esas itibariyle faşist bir partidir. Açıktır ki Başuré Kürdistan’ı yönetemiyor. 18 Ağustos 2015’ten bu yana bir başkan seçilememiştir. Şimdiye kadar KDP, Başur halkına kendilerinin başkan ve hükümet olduğu yutturmaya çalışıyor.

Bunu Başur halkına zoraki bir şekilde dayatıyorlar. Hiç bir meşruiyetleri yok. Resmi olarak 18 Ağustos 2015’ten bu yana Başur’da yönetim yoktur. Hiç bir iradeleri olmadığı gibi mecliste başkanın seçilmesi için bir karar dahi çıkartamıyorlar. Aynı durum Lübnan’ın da başına geldi. Lübnan’da da şimdiye kadar aynı sıkıntı yaşanıyor.

Bunun en büyük nedeni birçok gücün elinin bu alanlarda bulunmasıdır. Bakur’daki durum gerçekten de hiç iç açıcı değil. Biz KDP’nin ulusal bir tutum ve teori ortaya koyacağını ummuyoruz. Rojava devriminde yerini almayan biri bugün Bakuré Kürdistan’da Cizre halkının katliamlardan geçirildiğini söyleyebilir mi?

Tıl Hasıl ve Tıl Eran’da katliam olmadığını söyleyenler nasıl olurda AKP/Erdoğan devletine “Ey AKP ve Erdoğan! Cizre halkına karşı katliam yapıyorsunuz” diyebilir? Bunu söylemeleri imkansız. Biz bunu söylemelerini ummuyoruz. Ulusal bir karakterleri olmadığını biliyoruz.

KDP ulusunu esas almaktan çok ailesini ve partisini esas alıyor. KDP’nin yaptıkları sadece bunlarla da sınırlı değil. Rojava sınırını da kapatmış durumdadır. Rojava’ya yönelik ambargo uygulayarak yaşamsal ihtiyaçların dahi geçişine izin vermiyor. Yani KDP adeta bu yaptıkları ile düşmanca bir tavır sergiliyor.

AKP/Erdoğan devleti açık açık şunu söylüyor;” Biz Başur’da bir yönetimin kurulmasına izin vererek büyük bir yanlış yaptık. Ancak Suriye’nin kuzeyinde böylesi bir yapının kurulmasına izin vermeyeceğiz. „Bunun anlamı nedir? Yani Rojava’yı tasfiye edersem sıra sana gelecektir. Ama KDP bunu anlamamakta ısrar ediyor. Herhalde siyaseti iyi anlamıyorlar.

Rojava’ya DAİŞ ve diğer çete gruplarını saldırtırken, Bakuré Kürdistan’da da halka saldıran AKP/Erdoğan devleti yarın her iki tarafı da tasfiye etmeyi başarırsa KDP hiç kusura bakmasın sıra Başur’u tasfiye etmekte olacaktır. Sanki AKP/Erdoğan devleti gidip onları savunacak, ilişkilerine devam edecek, varlığını kabul edecek. Kürdistan’ın varlığının en büyük nedeni Kürt Özgürlük Hareketi’dir.

Bugün az da olsa AKP/Erdoğan devleti Başur ile ilişki geliştiriyor ve Kürt varlığını az da olsa kabul ediyorsa bu Kürt Özgürlük Hareketinin verdiği mücadele ve çabalar sayesindedir. Mücadele ne kadar büyürse o kadar kıymete binerler. Mücadele ne kadar zayıflarsa o kadar zayıflarlar. Bu durum birbiri ile bağlantılıdır.

Bu gerçek iyi bilinmeli. Fakat AKP ile birlikte kirli bir siyaset yürütülüyor. Yani utanmadan, sıkılmadan TV’lere çıkıp „Oyunuzu HDP’ye vermeyin, Oyunuzu AKP’ye verin „diyebiliyorlar. Bu açık bir düşmanlıktır aslında.

Sormak gerekiyor tabi bu siyaset mi yani? Tabi şimdi KDP’ye bağlı birileri çıkıp siyaseten böyle, diplomasi yapılıyor diyecek. Bunun neresi siyaset ve diplomasidir? Bu köle zihniyetidir. Bunun siyaset ve diplomasi ile hiçbir alakası yoktur.

Sonuç olarak Rojava’ya karşı düşmanca tavır içerisinde olan KDP’nin Bakuré Kürdistan’da AKP/Erdoğan devletinin geliştirdiği soykırım ve katliam saldırılarına karşı ulusal bir tavır takınmasını beklemiyoruz.

Varsın KDP her gün Kürt düşmanlığını onlarca basın mensubunun karşısında dile getiren ve sınır hattında bir Kürt çadırının dahi kurulmasına izin vermeyeceğini belirten AKP/Erdoğan devleti ile siyaset ve ilişki geliştirmeye devam etsin.

AKP’NİN DAİŞ’İN KOBANÊ HAREKATINDAN DİREKT HABERİ VARDI

AKP/Erdoğan devleti sadece Bakur halkına karşı da savaş yürütmüyor. Rojava’nın Efrin kantonuna karşı da El Nusra, Ehrar û Şam vb. çete grupları eliyle saldırılar gerçekleştiriyor. Bildiğiniz gibi Efrin kantonu uzunca bir süredir kuşatma ve ambargo altında. Son günlerde de Efrin’e Halep ve çevresinde rejim ve çete grupları arasındaki çatışmalardan kaynaklı olarak on binlerce insan göç ediyor. Efrin’deki son durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sizinde iyi bildiği gibi Efrin’e yönelik geliştirilen politikalar yeni değil. AKP/Erdoğan devleti El Nusra, Ehrar û Şam, Sultan Murat gibi çete gruplarına askeri ve lojistik destek sağlayarak Efrin kantonuna yönelik saldırılar gerçekleştiriyorlar. Kez aynı şekilde Şex Meqsud üzerinde de saldırılar gerçekleştiriyorlar.

Bununla amaçladıkları sürekli olarak bir meşguliyet vermek. Bu gerçeği de iyi görmek gerek. Ancak şunu da iyi bilmek gerekiyor. Savunmasını, örgütlenmesini geliştiren ve kendi kendisine yönetmeye başlayan bir halk bu tür saldırı ve meşguliyete teslim olmaz. Saldırılarla sonuç alamayacklarını daha önce de gördüler. Her saldırdıklarında hezimete uğradılar.

AKP/Erdoğan devleti Kürt halkının iradesini Efrin’de kırmak istiyor. Bu planlar daha Musul DAİŞ’e teslim edilmeden önce yapıldı. Bu plan Ürdün’ün başkenti Amman’da yapılan toplantı da alındı. Bu toplatının katılımcıları AKP/Erdoğan devleti, KDP ve DAİŞ’ti. Amman’da bir araya gelerek bir ittifak gerçekleştirdiler.

İttifakları da şuydu; Musul teslim edilecek, Kerkük KDP’ye teslim edilecek, aynı toplantı da Şengal DAİŞ çetelerine satıldı. Şengal’i DAİŞ çetelerinin arkasını sağlama almak için sattılar. Yani Şengal’i savunacak tek bir yurtsever peşmerge yok muydu? Ben buna kesinlikle inanmıyorum. Şimdi esas olarak bu durumun iyi anlaşılmadığını düşünüyorum.

Peşmerge’nin Şengal’ı bırakıp çıkması gibi bir durum değil, Şengal’i sattıkları bir durum var ortada. Şengal’i açık açık Amman toplantısında sattılar. Şöyle düşündüler; “Musul’u DAİŞ için sağlama almak istiyorsak, DAİŞ’in arkasını da sağlama almalıyız.” Bu nedenle Şengal’i DAİŞ çetelerine sattılar. Bu noktanın iyi anlaşılması gerekiyor.

Bugün DAİŞ çetelerinin elinde onca Kürt kızı ve kadını esir ise bu KDP’nin Şengal’i satmasından kaynaklıdır. Ardında DAİŞ’e dediler ki; “Sen Ramadi, Anbar, Tel Afar hattı ile Rojava’nın en zayıf halkasına saldır.” Peki Rojava’nın en zayıf hattı neresi? Tabi ki Kobané. İşte tam o zaman Kobané’ye yönelik saldırı kararı alındı.

Sanki KDP ve AKP/Erdoğan devletinin Kobané’ye yönelik saldırı olacağından haberi yok muydu? Tabi ki hepsinin haberi vardı. Ancak bilmezlikten dem vurdular. Sadece küçük ve zayıf Kobané’yi almak için DAİŞ bütün gücünü, Türkiye’den aldığı bütün destek ile Kobané saldırı düzenledi. Elindeki bütün tekniği kullanarak Kobané’yi ele geçirmek istediler.

Bununla amaçladıkları Kobané’yi ele geçirmek ve Raqqa ile bağlantılarını güçlendirmek, buradan da Efrin’e yönelik saldırılar gerçekleştirmek ve Efrin’in ya DAİŞ çeteleri ya da El Nusra çeteleri tarafından ele geçirilmesini sağlamak ve Kürt halkının iradesini kırmak istediler.

Peki Cizire kantonundaki plana neydi? Cizir kantonundaki planları da Tırbespiye’den Derik’e kadar olan bölgeyi de KDP’ye teslim etmekti. Tüm hikayeleri buydu yani. Öyle anladığımız gibi ya da gördüğümüz gibi değil durum. Büyük bir komplo ile karşı karşıyaydık.

Ancak komplo nasıl boşa çıkarıldı? Bu komplo 2 nokta da boşa çıkarıldı. DAİŞ çeteleri, Şengal’e saldırdığında halkı korumak amacıyla HPG gerillalarının Şengal dağında konumlanarak çetelere karşı kahramanca direnişi ve YPG/YPJ güçlerinin de Rojava’dan Şengal’e uzanan hatta koridor açması. Komplo böyle darbelendi.

İkinci olarakta Kobané’ye yönelik işgal girişimi ile 1 ay içerisinde Kobané’yi düşüreceklerini sandılar. Ancak bekledikleri gibi olmadı. Kobané’de gösterilen tarihi ve efsanevi direniş Kobané’nin düşmeyeceğini ortaya koydu.

Şimdi herkesin ısrarla sorduğu ve üzerinde durduğu bir nokta var. DAİŞ neden Hewler’e yöneldi? Tabi bu planlamada olmayan birşeydi. DAİŞ çetelerinin Hewler’e de yöneleceğini akıllarından dahi geçirmediler. Peki DAİŞ çeteleri Hewler’e yönelince Hewler’in savunmasını kim yaptı? Tabi ki de HPG ve YJA-STAR gerillaları.

Gerek Kobané’de tüm insanlığın onurunun savunulması kazanılmasının yarattığı muazzam hava gerekse de Cizir bölgesinde birçok kent, kasaba, köy ve mezranın özgürleştirilmesi Kürt varlığını çok güçlü bir şekilde ispatladı. Yani ortaya koydukları tüm politikalar çöktü. Komploları boşa çıkarıldı.

Tüm bunların ardından Türk dışişlerinden Feridun Sinirlioğlu Başur’da KDP ve ENKS üyeleri ile bir araya geldi. Gerçekleştirilen bu toplantı da ENKS’ye kimi görevler verildi. Neydi bu görev? “Rojava kentlerine dağılın karışıklık çıkarın, asayişi bozun, karalama kampanyaları yürütün. Demokratik özerklik yönetiminin beyaz dediğine siz siyah’tır diyin. „dediler.

ENKS’ye vazifeniz bu dediler. Zaten ENKS’de bu görevleri yaptı. Siz hiç bir insanın kendi diline karşı mücadele ettiğini gördünüz mü? Tüm bunlar bilinçli olarak yapılıyor. Bunlar Türk devletinin özel savaş politikalarıdır. Bunların halka anlatılmasında eksik kalınıyor.

Peki KDP’ye ne görev verildi? KDP’ye dediler ki; Şengal’e git, Şengal’i ben özgürleştirdim, Burada HPG, YJA-STAR ve YBŞ yoktur „hatta bu güçleri oradan çıkar dediler. Tabi KDP’de bu doğrultu da hareket etti. Kendisi dışındaki güçleri çıkaramadı ancak bu güçlerin verdiği direnişi, mücadeleyi yok saydı.

Yani herkesin konumlanması ve amacı belli. Amman ve Hewler toplantıları birbirini tamamlayan toplantılardır. Birbirinden bağımsız düşünülemez. Bunun halka iyi anlatılması gerekiyor. Çünkü hali hazırda aynı politika devam ediyor. Ancak daha önce de söylediğim gibi biz eskisi gibi değiliz.

Yani yeni bir aşama ve düzeye geçmiş bulunuyoruz. Dünya devletlerinin tarzı da yeni bir aşamaya geçmiş durumda. Kürt halkına karşı artık hiç kimse eskisi gibi yaklaşamıyor. Çünkü bugün Kürt halkına ve Kürt hareketlerine ihtiyaçları var. Sadece bölge devletleri değil dünyanın en büyük devletleri dahi bugün bizimle ilişki geliştirmek istiyor.

Bugün Ortadoğu’da güç ve iktidar mücadelesi yürüten güçler dahi bizimle ilişki geliştirmek istiyor. Geliştirilmek istenen ilişki belki ihtiyaç duydukları ve kendi çıkarları içindir ancak iyi bilinmeli ki Kürtler de kendi çıkarları için bu güçler ile ilişkilenebilir.

Kürtlerin Cenevre 3 alınmaması üzerine herkes Kürtleri daha fazla tartışmaya başladı. Bu bizim için iyi oldu bence. Çünkü bugün uluslararası alanda Kürtlerin neden Cenevre 3 katılmadığı üzerinden yoğun bir tartışma oluyor. Kürtlerin olmadığı bir Cenevre 3 kilitlenmiş oldu.

Bu yeni bir durum yarattı. 2016 yılında artık yeni bir düzeye ve aşamadayız. Komplolar artık eskisi gibi tesir etmeyecek ve her zaman Kürt halkı tarafından boşa çıkarılacaktır. Halkları birbirine kırdırmak isteyen her komplo önderlik felsefesi ile boşa çıkarılmıştır ve çıkarılmaya da devam edecektir.

Kürt Halk Önderi üzerinde tecrit uygulayarak halkından ve hareketinden koparmak istiyorlar. Ancak bunu daha önce de çok kez denediler başaramadılar. İmralı sistemi sadece Türk devletinin değil, uluslararası bir sistemdir. Halkımız bu gerçeği iyi görmeli ve bilmelidir.

Sonuç olarak bölge de bizim dışımızda ortaya bir plan ve proje koyan yok. Herkes bu gerçeği biliyor ve görüyor. Ortaya koyduğumuz bu projeyi mecburen kabul edecekler. Bu projeyi canları pahasına savunan gücü tanıyacaklar. Kantonlarla hayat bulan Demokratik Özerklik projesini ve askeri güç meşrudur.

ABD, Raqqa ve Musul alarak güç olduğunu ortaya koymak istiyor. Rusya’da Cerablus hattının alınmasını isteyerek güç olduğunu göstermek istiyor. Burada her ikisinin de bize ihtiyacı var. Siyasi irade olarak tanınmamız için diplomatik ilişkilerin geliştirilmesi gerekiyor. Yani Ortadoğu da tarihi bir süreç ve aşamadayız. Hiç birşey eskisi gibi olamayacak.

Gerek Rojava’da gerekse de Bakuré Kürdistan’da özyönetimlere karşı bir saldır geliştiriliyor. Böylesi bir ortamda Rusya’nın başkenti Moskova’da Demokratik Özerklik temsilciliği açıldı. Bu durumu nasıl yorumluyorsunuz?

Demokratik Özerklik projesinin Suriye genelinde bugüne kadar geliştirilen en başarılı proje olduğu görüldü. Bu açıktan itiraf edilmese dahi herkes bu gerçeği görüyor ve biliyor. Birçok heyet ve siyasi bizzat buraya gelerek ortaya koyduğumuz projeyi yerinde gözlemledi.

Rojava Demokratik Özerklik temsilciliğinin Moskova gibi bir yerde kurulması anlamlı ve önemlidir. Eğer bir güç olduğumuzu kanıtlamasaydık, ortaya böylesi bir proje koymasaydık Rusya bizi kabul etmezdi. Demek ki bir güç olduğumuzu ve ortaya koyduğumuz proje ile halkları esas alan demokratik bir sistem hedefimizi kanıtladık. Bu nedenle de kabul gördük.

Önümüzdeki süreçlerde diğer devletlerde de temsilciliklerimizin açılması söz konusu olabilir. Bu bizim için diplomatik başarı olur. Ancak kendimizi de daha da geliştirmek durumundayız. Savunmamızı ve örgütlüğümüzü geride bıraktığımız 4 yıldan daha ileri bir noktaya taşımalıyız.