GÖRÜNTÜLÜ

Kerestecioğlu: Sivil direnişi güçlendirmeliyiz

Kerestecioğlu, 1 Kasım sonrasında da sivil direnişi güçlendirilmesi gerektiğini belirtti, “Direnişsiz hiçbir şey olmuyor. Bunu çok net bir şekilde görüyoruz. Sivil direnişi de siyaseti de güçlendirmemiz gerekiyor” dedi.

HDP İstanbul Milletvekili Adayı Filiz Kerestecioğlu, 1 Kasım sonrasında da sivil direnişi güçlendirilmesi gerektiğini belirtti, “Direnişsiz hiçbir şey olmuyor. Bunu çok net bir şekilde görüyoruz. Sivil direnişi de siyaseti de güçlendirmemiz gerekiyor” dedi.

 Feminist mücadelenin önemli isimlerinden avukat Filiz Kerestecioğlu, 1 Kasım seçimlerinde de HDP'den aday.

7 Haziran'da kadınların desteğiyle Meclis'e giren Kerestecioğlu, kısa süren Meclis döneminde Ekin Van'a (Kevser Eltürk) yönelik cinsel işkenceden İstanbul Protokolü'ne kadar kadınlarla ilgili bir dizi soru önergesi verdi, soyadı ile ilgili kanun teklifi de verdi. Ancak tüm bunlar Kerestecioğlu'nun deyimiyle bir çuvala dolduruldu.

Meclis'teki erkek egemen ortamı ancak kadınların varlığı değişeceğine işaret eden Kerestecioğlu, geride kalan Meclis çalışmaları ile kadın seçim bildirgesine ilişkin ANF'nin sorularına yanıt verdi.

MECLİS'TE 22-24 SAAT MESAİ YAPABİLDİK

Önce geride kalan Parlamento sürecini konuşalım. Nasıl geçti Parlamento?

Gerçekten kısaydı. Topu topu Meclis'te 22 ya da 24 saat bulunmuşuz. Oysa Meclis'in açık kalması, 1 Ekim'e kadar tatil edilmemesi için çok çaba sarf ettik. Ancak olmadı. 1 Ekim'de açıldı ve kapandı. Bu kısa dönemde de soru önergeleri verdik. Kendi alanıma ilişkin olarak soyadı ile ilgi kanun teklifi verdim. Mülteci çocukların eğitimi, şiddete karşı İstanbul Sözleşmesi'nin uygulanma sorunları, Ekin Van'ın bedenine yapılan işkence ile ilgili soru önergeleri verdik. Ama bunlar adeta bir çuvala doldurulmuş gibi bekliyorlar.

Bir kadın grubu oluşturmuştunuz. Meclis açık kalsaydı, neler yapacaktınız bu kadın grubuyla?

Kadın grubu, kadınların her alanda uğradıkları ayrımcılıkla mücadele etmeyi planlıyordu. Başka partilerin kadın vekilleri ile de buluşmayı, kadınlara yönelik herhangi bir ayrımcılıkta birlikte ses vermeyi, bunun için diyalog kurmayı da düşünüyorduk. Bunu gerçekleştirmek çok mümkün olmadı. Bülent Arınç'ın arkadaşımız Nursel Aydoğan'a "Bir kadın olarak sus" demesi üzerine tepki gösterdik, CHP'li kadın vekiller de tepki gösterdiler ama basın açıklaması birlikte yapılamadı. Bunda erkek egemen zihniyetin de hakim olduğunu, bazen erkeklerin de kadınlara engel olabildiğini düşünüyorum. Söz konusu olay sırasında Meclis Başkanı Şafak Pavey'i eleştirirken, AKP'li kadın milletvekillerine de seslenmiştim, 'Tepki vermeniz gerekiyor' demiştim. Çünkü çok sayıda kadın Meclis'te konuşamıyor. Temsil sadece sıralarda oturmak değil aynı zamanda kadınlardan yana da söz söyleyebilmek. Bunu henüz yeterince başarabildiğimizi düşünmüyorum.

MECLİS'TE HİYERARŞİK VE ERKEK EGEMEN BİR YAPI VAR

Atmosferi nasıl Meclis'in? Bir kadın olarak kendinizi rahat hissedebiliyor muydunuz?

İlk günden itibaren çok hiyerarşik bir yapı olduğunu gördüm. Giyim kuşamı, davranış biçimiyle çok kurallı, erkek egemen yapı bu. Ben bir feminist kadınım ve bu hiyerarşileri reddeden bir düşünce anlayışına sahibim. Bugün bulunduğumuz dönem farklı bir dönem. Hem savaşa karşı barıştan yana olmak hem de gerçekten HDP'nin çok sesliliği içinde feminizmin de sözünü söyleyebilmesi için yer aldım. Ama bu dönem farklı olabilirdi. Özellikle HDP'nin katılımı, HDP'deki kadınlar ile farklı kimlik ve inançların katılımı ile çok seslilik hayata geçebilirdi. Nispeten yapabileceğimiz şeyleri yapmanın adımlarını atmaya başlayabilirdik. Erkek egemen yapıya karşı daha sağlam durabilir ve mücadele edebilirdik.

SAVAŞLA BİRLİKTE HAYAT DURDU

7 Haziran'dan bugüne Türkiye'nin genel siyasi atmosferinde büyük altüst oluşlar oldu. Kadınlar cephesinden neler değişti, neler değişmedi?

Kadınlar cephesinden değişenler var elbette. Kadınlar olarak daha fazla özgürlük ve eşitlik için ya da bu eşitliği de aşmak için mücadele yürütecekken, kadın cinayetlerine karşı daha etkin mücadele yürütebilecekken, şu anda bir savaş cenderesine sıkıştırıldık. Şimdi bu barış mücadelesinin de gerçekten kadınlar önünde yer alıyor. Kadınların savaşa karşı yürüttükleri barış mücadelesi kadın mücadelesi değil. Elbette barış mücadelesi olmadan da hiçbir şey olmuyor. Şu anda çok net gördüğümüz bu. Savaşla birlikte hayat bir şekilde durdu gibi olduysa, kadınlar açısından da aynı şey oldu. Çok daha farklı mücadeleler yürütebilirdik ama şimdi hepimiz barış mücadelesine kenetlendik. Bölgeye de gittim, Cizre, Lice, Nusaybin ve İdil'de bulundum. Gerçekten de Kürt kadınları ile birbirimizi sıkı bir şekilde sarıldı. Buna ihtiyacımız vardı. Orada gördüklerimizi buraya aktarmaya, buradakilerin de yaşananları görmeye ihtiyacı vardı. Bugün halklar biraz daha farklı. Bunun üstesinden geleceğine inanıyorum. Sosyal medyada birçok şeyi görmek için önemli bir araç. Ayrıca Gezi'de yaşanan polis şiddeti, Batı'nın Kürdistan coğrafyasında neler olabileceğini anlamaya yaradı. Biraz daha anlaşma ve bir köprü kurulması var. Kadınlar arasında bu köprü zaten daha kolay kuruluyor. Çünkü kadınlar genel olarak ezilmişlikleri ile birlikte mücadele yürütmeye daha fazla yatkınlar. Bu anlamda barış mücadelesini yine kadınlar yürüterek üstesinden geleceğiz.

ZULMÜN NEDENİ İNSANLARIN DİRENMESİ

Kadınlar üstesinden gelecek diyorsun. Peki, bu savaş nasıl duracak?

Belki bir hiçbir şey olmuyor ya da çaresizlik gibi görünüyor ama sokağa çıkma yasağına karşı insanlar direniyor da. Sadece bir kabulleniş yok. Cizre, Nusaybin, Lice'de halkın çok acı deneyimleri olmasına rağmen binlerce insan sokaklara çıkmıştı. Arkasından yine zulüm yapıldı halka. Yapılan zulmün de nedeni bu; binlerce insanın direnmesi. Ancak durmuyor bu direniş. Haklı olarak Kürt arkadaşlarımız belki 'Neden Batı'dan aynı ses gelmiyor?' diye isyan ediyorlar. Aynı ses gelmiyor belki ama burada da bir karşılığı olduğunu görüyorum. Daha öncesinde "terör" lafının içine her şeyi dolduran insanlar, şimdi daha fazla "devlet terörü" de diyor. Kürt illerinde 30-40 yıldır süren direniş geleneği Batı'da yok. O nedenle Gezi hemen kalıcı hale gelmedi. Ancak ufak ufak üstüste konan taşlar var. Batı'da da çok soluksuz kalındığını düşünmüyorum ve o kadar da umutsuz bakmıyorum. Mutlaka bunun bir sonu olacak. 7 Haziran öncesinde yaşadığımız saldırı, katliam girişimine rağmen 7 Haziran'da bu ülkenin halklara çok büyük bir sevinç ve umut yaşadı. Erdoğan'a 'Seni başkan yaptırmayacağız' dedik ve yaptırmadık. Bunu başardığımızı gördük. Sonrasında sanki gafil avlandık. Bu kadar zalim olabileceklerini öngöremedik. Suruç katliamı bizi daha fazla dağıttı. Suruç katliamı yaratılan savaşın, algı operasyonlarının başlangıcı oldu. Tüm bunların belki önüne alabilirdik, biraz daha atik olabilirdik. Ben yine de bir şekilde durdurulabileceğine inanıyorum.

Kadın seçim bildirgesine gelelim. Bir değişiklik var mı?

Trajik bir şey yaşıyor. Birkaç ay önce coşkuyla sunduğumuz seçim bildirgesinin üzerine "barış" söylemini ekleyerek yeniden açıkladık. Bugünün en can alıcı bir sorunu olduğu için, "İnadına HDP, inadına barış, inadına beraber" diyoruz. Ayrıca farklı kimlikler, inançlar, cinsel kimliklerde söylediğimiz sözler aslında çok farklı değil. Daha önceki bildirgemizde aynı şeyleri hemen hemen ifade ediyoruz. Kadınlar açısından baktığımızda da günlük hayatın toplumsallaştırılması, evde çalışan ya da çalışmayan kadınlar ile engelli kadınlara da sosyal güvence ve emeklilik hakkının sağlanması gibi düzenlemeler, şiddetin önlenmesi için İstanbul Sözleşmesi'nin hayata geçirilmesi, özel merkezlerin kurulması, hayata kadınların katılımının etkinleştirilmesi ve artırılması. Aslında hedeflerimizden. Temsilde eşitlik dediğimiz zaman eşitlik olmuyor. Aday olmak da kolay değil kadın açısından. Çünkü yaşlı, çocuk, hasta bakımı kadınların üzerinde olduğu zaman ne adaylık ne de aday olduktan sonra o hayatı sürdürmek ne de siyasete herhangi bir yerinden katılmak kolay. Parlamenter siyasetin dışında da partinin ve örgütlenmenin bütün ayaklarında yaymamız lazım. Ümraniye'de bir kadın toplantısı için arkadaşlar bir çocuk odası da tasarlamışlardı. Böylece kadınlar, çocuk derdi olmadan rahat rahat toplantıya katıldılar. Ama bu sadece kadınların düşünmesi gereken ya da bir kadın toplantısında düşünülmesi gereken bir şey değil. O zaman "yüksek siyaseti" yine erkekler yapıyor ve kadınlar önemli söz söyleme yerlerinde bulunamıyor. Bunu da aşmamız lazım. Bunu ilk aşması gereken parti ve örgütlenme de biziz.

Kadınların toplumsal ve siyasal yaşama, başka bir ifadeyle hayata katılımını sağlamak açısından neler öneriyorsunuz seçim bildirgesinde?

Bunun için çocuk, yaşlı ve hasta bakımının, ev işlerinin daha fazla toplumsallaştırılması gerekiyor. Yerelden yönetimin, yerelden yaşamın güçlendirilmesi önemli bir yerde duruyor.

TOPLUMSAL CİNSİYETE DUYARLI BÜTÇE YAPACAĞIZ

Kadın seçim bildirgesinde kadından yana bütçe ya da toplumsal cinsiyete duyarlı bütçe kavramı var. Bun özellikle savaş dönemlerinde önemli görüyor. Neyi kastediyorsunuz bu iki kavramla?

Öncelikle kadınların aktif olarak müzakere masalarında yer alması çok önemli. Savaş kararlarını biz vermiyoruz. En fazla zararı da kadınlar ve çocuklar görüyor. Savaş dönemlerinde bir bütçenin kadın odaklı olarak da düşünülmesi gerekiyor. Sonrasında kadınların yaşadığı savaş zararlarının da telafisi için ayrı bir bütçenin oluşturulması da program içinde konuşulan şeylerden. Bunun dışında toplumsal cinsiyete duyarlı bütçe, kadınların yaşam alanlarına nasıl katılacağını da öngören bir bütçe oluyor. Örneğin Spor Bakanlığı'nın bütçesi oluşturulurken, bir spor tesisinde kadınların soyunma odalarının onların ihtiyaçlarına uygun olarak yapılması ya da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın kentle ilgili düşünürken sokak ve parkların kadınların gece de sokağa çıkabilecek şekilde aydınlatılmasının hesaba katılması gibi. Kadın-erkek eşitliğinin sağlanması için toplumsal cinsiyet ayrımcılığına karşı bir eğitimin verilmesi çok önemli. Milli Eğitim Bakanlığı'nın bütçesinin buna göre düzenlenmesi gerekiyor.

1 Kasım sonrasına dair öngörünüz nedir?

Direnişsiz hiçbir şey olmuyor. Bunu çok net bir şekilde görüyoruz. Sivil direnişi de siyaseti de güçlendirmemiz gerekiyor. 1 Kasım'da HDP ister daha yüksek oylar alsın, ister aynı oyunu korusun, hemen arkasında her şeyin güllük gülistanlık olacağı, savaş ortamı bitecek diye bir şey söz konusu değil. Bu nedenle hakikaten sivil direnişi güçlendirmemiz ve herkesin birbirine barış için daha fazla kenetlenmesi gerekiyor. Burada herkesin bir sözü olmalı