Karayılan: Şu anda yürütülen direniş 25 yıllık serhildanın ürünüdür

Karayılan, “Şu an şehirlerde yürütülen direniş, 25 yıllık serhildanın ürünüdür. Bundan 25 yıl önce Kürt halkının serhildanı Cizre ve Nusaybin’de başladı. Şimdiye kadar her zaman silahsız bir yöntem ile gelişti" dedi.

Halk Savunma Merkezi Karargah Komutanı Murat Karayılan, “Şu an şehirlerde yürütülen direniş, 25 yıllık serhildanın ürünüdür. Bundan 25 yıl önce Kürt halkının serhildanı Cizre ve Nusaybin’de başladı. Şimdiye kadar her zaman silahsız bir yöntem ile gelişti. Ancak AKP polisinin sergilediği vahşet, Kürt halkının mahallelerde kendisini savunmaya, kendisini silahla savunmaya mecbur bıraktı” dedi.

Sterk TV'ye konuşan Halk Savunma Merkezi Karargah Komutanı Murat Karayılan, AKP’nin savaş politikalarını, Kürt halkının direnişini ve Kuzey Kürdistan’da HPG gerillaları tarafından yürütülen direnişi değerlendirdi.

Türk devletinin saldırılarından önce Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerinde tecrit uygulanmaya başlandı, ardından seçimler, Suruç saldırısı ve gerilla alanlarının bombalanması ile birlikte AKP’nin savaş politikası devreye girdi. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

İşgalci saldırılara karşı halkımız direniyor ve şehitler veriyor. Halkımızın tüm direniş şehitlerini saygıyla anıyor, anılarının mücadelemizde yaşatılacağını belirtiyorum.

Kuşkusuz bu süreç AKP'nin ve Türkiye devletinin topyekün saldırılarıyla başladı. 24 Temmuz saldırılarından önce de, seçim süreci öncesinde 'süreç yoktur, Kürt sorunu yoktur' diyerek, Önder Apo'nun emeğiyle gelişen süreci inkar ettiler ve kimi zaman saldırdılar.

Örneğin; Diyadin'de saldırdılar, arkadaşlarımız şehit düştüler. Ancak biz cevap vermedik ve bekledik. En büyük saldırıları ise Önderliğimize yönelik tecrittir. Bundan önce de tecridin bizim için savaş, savaş yöntemi olduğunu belirtmiştik. Türkiye Cumhuriyeti yasalarında her tutuklunun ailesiyle, avukatlarıyla görüşme, dışarıyla ilişki kurma hakkı olduğu herkes tarafından biliniyor. Yaklaşık 6 aydır kimsenin Önder Apo ile herhangi bir ilişiklisi olmuş mudur? Hayır. Bu bir saldırıdır, savaştır. Bir insanın 6 ay boyunca kimse ile görüştürülmemesi hangi hukuka uyuyor? Üstelik milyonlarca insanın bağlı olduğu, kendisine umut bağladığı bir insanın. Kürdistan ve Türkiye'de barışın yol yöntemini belirleyen bir kişiliğe karşı sergilenen böylesi bir yaklaşım, aynı zamanda savaş yasasının da çiğnendiğini ortaya koyuyor. O zamanda buna karşı tepki göstermemiştik. 24 Temmuz’da bize karşı topyekün saldırı başladığı zaman, karşı koymaya başladık. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en kapsamlı hava saldırısı 24 Temmuz tarihinde başladı. Savaş uçakları, alanlarımıza yönelik 400 saldırı gerçekleştirdi. Yönetimimizi yok etmeye çalıştılar. Bu halkın önderliğine tecrit uygulayarak psikolojik saldırıda bulunuyorlar. Hareketimizin diğer yönetimini de tasfiye etmek istediler.

Aynı zamanda gençliğe, Kürt halkına da aynı gecede operasyon başlattılar. Bu genel bir operasyondur. Sadece gerilla ve Kürt Halk Önderine karşı değildir. Kürt halkına ve Türkiye soluna karşıda yapılan bir operasyondur. Suruç Katliamı Türk soluna yönelik saldırıdır. Böylesi bir saldırıya karşı bizimde cevap vermemiz gerekiyordu. Gerillanın şu an yaptığı, hakkı olan meşru savunmadır. Kimse bizden boynumuzu uzatmamızı ve kellemizin kesilmesini bizden bekleyemez. Gerilla alanlarımıza yönelik hava saldırıların başladığı gecede, Kürdistan'ın birçok mahallesine özel hareket polislerinin de saldırısı gerçekleşti. Yani genel bir saldırı söz konusu. Bu saldırılara karşı gerilla kendi savunma yöntemini geliştirdi.

AKP savaş politikası ile neyi amaçlıyor? Gerillanın pozisyonu tam olarak nedir?

HPG zaten savunma pozisyonunda. HPG, halka karşı yapılan saldırılara misilleme yapıyor. HPG saldırıya geçmiş değil. HPG'nin daha fazla hazırlığı var ki bunun işareti basına da yansıdı. Örneğin; İstanbul, Adana’da fedai eylemler gerçekleşti, HPG bunları durdurdu. Daha kapsamlı eylemler HPG'nin gündeminde vardı, ancak bunlar durduruldu. HPG şu an belli bir düzeyde mücadele ediyor. Bu düzey, meşru savunma mücadelesidir. Meşru olan hakkını kullanıyor. Aynı saldırılar Kürt halkı ve gençliğine yönelik gerçekleşti. İçinde bulunduğumuz süreç bizden direnişi bekliyor. Şimdi özerk yönetimler ilan edildi, ancak bunlar daha sonra gündeme girdi. Gençlik ile mahallelere saldırı geliştiğinde, Kürdistan halkı polislerin mahallelerine girmesine izin vermedi. Niye? Çünkü polis insanları tutukluyor, zulüm ediyor, öldürüyor. Yani zulme karşı direniş gerçekleşti. Daha sonra bunun siyasi formülasyonu gündeme girdi ve demokratik özerlik ilanı gerçekleşti. Her yerde saldırılara karşı direniş sergileniyor. Önderliğimize karşı da baskı var ve Önderliğimiz de direniyor.

Bu saldırılarla amaçlanan nedir? Halkımız ve dostlarımız bunu iyi bilmelidir; yapılan saldırılarla gerillaya darbe vurarak, zayıflatmak istiyorlar. Halkımıza saldırarak sindirmek istiyorlar. Gençliği zindanlara tıkayarak, onları korkutmak ve terbiye etmek istiyorlar. Türk soluna saldırarak Kürt halkıyla ittifakın önüne geçmek ve bununla birlikte HDP'yi barajın altında bırakmak istiyorlar. Erdoğan’ın planı budur. Erdoğan'ın bu savaşı sarayı için, iktidarı için yaptığı söyleniyor. Bu doğrudur, ancak bu savaş sadece Erdoğan tarafından yürütülmüyor. Devlet içerisinde, Kürdistan Özgürlük Hareketi’nin gelişiminden rahatsız olan bazı kesimler de bu savaşa dahil olmuş buluyor. Ama bu savaşı esasen Erdoğan yürütüyor, seçimlerde kendisine oy vermediği için Kürt halkına ders vererek, diktatörlüğünün önünü açmaya çalışıyor. Ve bizleri geriletmek istiyor. Kürtler olarak, Kürdistan'ın özgürlüğü ile Türkiye'nin demokratikleşmesinde belli bir düzeye ulaşmış bulunmaktayız.

Bu düzey, 7 Haziran seçimlerde açık bir şekilde görüldü. Yani yüzde 13'lük oy oranı ile halkın desteği ortaya çıktı. Bu bir iradeleşme, bir düzeydir. Kürdistan'da birincidir. Kürt halk tarihinde ilk defa Kürtlerin çoğunluğu birleştiler. Önceden gelişen başkaldırılarda Kürtlerin çoğunluğu devletin tarafında yer aldığı için, Kürt serhildanları bastırıldı. Ancak 7 Haziran seçimlerinde Kürt halkının yüzde 60-70 düzeyinde birliğini gerçekleştirdiği göründü. Aynı zamanda Kürt sorununun çözülmesini ve demokratik özerklik istediklerini gösterdiler. HDP projesi ne idi? Demokratik özerklik idi. Bu halk oyunu demokratik özerkliğe, Türkiye'nin demokratikleşmesine verdi. Bu sorunun demokratik yolla çözülmesin istedi. Erdoğan ve devlet içerisindeki bir kesim bunu ret ederek, bizlere darbe vurmayı ve geriletilmemizi istiyor. Yüzde 13'lük oy oranını yüze 7-8'e indirmeye çalışıyor. Bunu kabul etmiyoruz. Niye kabul etmiyoruz? Biz bu düzeye kolay gelmedik. Emek harcadık. Bu halk bu kadar evladını verdi, 40 yıllık mücadele, büyük bir emek var ortada. Bu halk yoksuldur. Her şeyi elinden alındı, tarihi, dili elinden alındı. Köyü elinden alındı. Allah tarafından kendisi bahşedilen dili dahi yasaklandı. Bu halkı yoğun baskı altında olsa bile, daha önce parçalı bir duruş sergilemiş olsa bile, zamanla birleşti ve şuan bir olmuş durumda.

Kuzey Kürdistan’daki Kürt halkı, son seçimle birlikte aslında ulusal birliğini ilan etti. Bundan rahatsızdırlar, ondan dolayı kırmak istiyorlar. Buna karşıda hem halkımız, hem gerilla hem de Önderliğimiz direniyor. Gerillayı güçsüzleştirerek, gençliği sindirerek Önderliğimize 'güvendiklerin imha oldu, dediğimizi kabul etmelisin' demek istiyorlar. Önderliğe geri adım attırmak istiyorlar. Elde edilen kazanımlarımızı, ulaştığımız düzeyi yok etmek istediklerini halkımız iyi bilmelidir. 7 Haziran seçimleri ile Girê Spî'nin 15 Haziran’da özgürleşmesi üst üste gelişince, MHP gibi şovenist milliyetçi kesimler ile devlet içindeki bazı katmanlar ve Erdoğan bunu kabul etmediler. Hem 'bunlar bize karşı tehlikedir' hem de Erdoğan 'bizi iktidardan düşürdüler, bunu kabul etmeyiz' diyerek, bize karşı savaş kararı aldılar. Şu an 'iki polisimiz Ceylanpınar'da öldürüldü, ondan savaşıyoruz' diyorlar. Bu yalandır. Söz konusu savaş kararı bundan en az bir ay önce alındı. ABD'ye taviz vererek İncirliği açtılar ve ABD ile ayın 22'sinde Amerika ile anlaşma imzaladılar. ABD her ne kadar 'anlaşmamızda PKK'ye yönelik saldırı yoktur' açıklamasında bulunsa da, AKP devleti DAIŞ'e karşı ABD'nin bazı taleplerini kabul ederek, sırtını sağlamlaştırdı ve PKK'ye karşı savaş ilan etti. Ortada bir anlaşma olmasa dahi, Erdoğan’ın bundan cesaret aldığı görülüyor. Bunla bize darbe vurmak ve yok etmek istiyor. Bizim mezarımız ile Kürt evlatlarının kanı üzerinde iktidarını, diktatörlüğünü kurmak istiyor. İstedikleri budur.

Kürt ve Türk evlatları hayatını kaybediyor. Kürt ile Türk anaları Meclis’e gittiler. Bu savaşta dökülen her damla kanın sorumlusu Erdoğan’dır. Çünkü masaya tekmeyi vuran, savaş kararını alan ve bunu bugünde devam ettiren kendisidir. Birçok kesimin çağrı ve tepkisine rağmen savaşı devam ettiriyor. Çünkü sakin ve huzurlu koşullarda kendisinin iktidar olmayacağını düşünüyor. Savaş koşullarında erken seçime gitmek istiyor. Zaten 1 Kasım’da seçime gitme kararını aldı. Bu plan 8 Haziran’da hazırlanan bir plandır. Gelişen diğer bütün olaylar, senaryodan ibarettir. Koalisyon için yapılan görüşmeler ve bunun benzeri gelişmelerin tümü senaryodur. Kararları Erdoğan kendi başına veriyor. İlk başta verdiği bu kararı da 1 Kasım’da uygulayarak, seçimden başarıyla çıkmak istiyor. Başarmanın yolu da Kürt halkını sindirmek ve düşürmektir. Düşürmek içinde gerillanın, gençliğin darbe yemesi gerekiyor. Dinamik çalışanlar ile Kürt halkının temsilcilerinin korkutarak, halkın güçlü bir seçimde sandık başına gitmesini engellemek istiyor. Söz konusu plan budur. Bu nettir. Doğrudur, bazı ırkçı şovenist kesimlerin Kürt davasının bitirilmesi hevesi olsa da, savaşın asıl amacı Erdoğan’ın sarayı içindir. Ve bunu sürdürmek istiyorlar. Yani seçime kadar bunu böyle sürdürerek, sonuç almak istiyorlar.

Ancak, aradan geçen bir aylık süreçte, bu planlarının başarıya ulaşmayacağı ortaya çıktı. Çünkü Kürt halkı eski Kürt halkı değildir. Başını eğmedi. Kürtlere çok yaşa. Gever, Botan, Cizir, Farqin çok yaşa. Başını eğmeyen Kürt halkı direniyor. Kürdistan özgürlük gerillasının da zaten bir düzeyi var, onlarda direniyor. Bundan dolayı planları başarıya ulaşmayacaktır. Sürecin nereye doğru gittiğini sormuştunuz. Süreç yönünü başarıya çevirmiş, başarıya doğru gidiyor. AKP, Erdoğan yenilecektir. Şimdi de kontrollü bir savaş durumuyla seçimlere gitmek istiyorlar. Ancak bu hesapları da tutmayacaktır.

Şimdi Kuzey Kürdistan’ın birçok merkezinde öz savunma devrede, halk kendisini koruyor. Öz savunma ilan edildi. Sonraki aşama ne olacak?

Şu an şehirlerde yürütülen direniş, 25 yıllık serhildanın ürünüdür. Bundan 25 yıl önce Kürt halkının serhildanı Cizre ve Nusaybin’de başladı. Şimdiye kadar her zaman silahsız bir yöntem ile gelişti. Ancak AKP polisinin sergilediği vahşet, Kürt halkının mahallelerde kendisini savunmaya, kendisini silahla savunmaya mecbur bıraktı. Yürütülen direniş bunun sonucudur. Mahalleye giren polis, insan öldürüyor, meydanlarda işkence yapıyor. Bunlara çok şahit olduk. Kürt çocuklarının kolunu dirseğini kırdılar, büyük hakaretler ettiler. Bundan dolayı Kürt halkı kendisini koruyor. AKP ve devlet yetkilileri bunu iyi bilmeliler. Kovalanan bir kedi, yolun sonunda sana döner ve saldırır. Gençler şu anda şehirlerde direniyor. Açıkça belirteyim; biz hareket olarak şimdiye kadar 2 defa, gençlerin silahtan uzak durmasını, elindeki silahı bırakmasını karar altına aldık. 2 defa karar verdik ve gençlik silahları terk etti. Ancak verdiğimiz her karar sonrasında gençliğe saldırı gerçekleşti ve gençlik de avcı tüfeğiyle kendisini korumak zorunda kaldı. Daha sonra gençlik kendi örgütlenmesine gitti ve YDG-H kendisini silahla koruyan bir güç olarak ortaya çıktı. Niye? Çünkü yasa dışı ilan edilerek, yönelimlere maruz kaldı. Bunlar dağ kadrosu değiller. Şehirde yaşıyorlar, üniversite öğrencileridir, işçi emekçidir. Kendisini mahallelerde örgütlediler ve halk da onlarla birlikte yürüdü.

6-7 Ekim’de tarihi ayaklanma gerçekleşti. Önderlik müdahale etti, biz de geri çekmeye uğraştık. Belli bir düzeyde geriye çekildi, ancak bu gençler 3-4 ay boyunca birçok mahalleyi kontrol ederek korudular. Bu bir an da gelişen bir durum değildir. Ancak yine, gençliğin kedisini YDG-H'den ayırmasına yönelik karar alındı. YDG-H varlığını korumalı ancak kendisini mahallelerden çekmelidir denildi. Gençlik de bu karara göre hareket etti. Fakat yine saldırılar gelişti ve gençlik de mahalleleri korumak zorunda kaldı. Faşizan saldırılara karşı direnişçi refleks sergilendi. Bu ne zaman meydana geldi? Ayın 4'ün de saldırı gerçekleşti. 25-26 tarihinde de saldırlar oldu. Ancak en büyük çatışma 5 Ağustos tarihinde Silopi'de meydana geldi. Daha sonra sivil toplum örgütleri devreye girdi. Sivil toplum kurumları öz yönetimi ilan etti. Bu daha sonra gelişen durumdur. Herkesin bunu iyi bilmesi lazım. Bu ne anlama geliyor? Bu da bir çözümdür. Yani burada önce toplumsal bir direniş yaşanıyor, daha sonra bu direniş siyasi bir programa yönelerek, halk meclisi ve kurumlarının açıklamalarıyla demokratik özerklik ilan ediliyor.

Demokratik özerklik nedir? Bu birçok Kürdistan partilerinin programında yer alıyor. İkincisi Önderlik 23 yıldır barışçıl çözümü yaratmaya çalışıyor. Bunun formülü nedir? Demokratik Özerklik.

Halkımız bunu iyi bilmelidir; bunca sene yürüttüğümüz çalışma neticesinde tarihi bir düzeye ulaştık. Demokratik özerklik atılımı, gerçekten tarihi bir atılımdır. Bazıları bunu sıradan bir adım olarak göstermek istiyor. Doğrudur doğal toplumsal refleks gelişti. Önce savunma sistemi olarak gündeme girdi, daha sonra siyasi formülasyonunu ortaya koydu. Halkımız 'devleti ret etmiyorum, ancak devletin buradaki yönetimini ret ediyorum ve yönetimimi gerçekleştiriyorum' dedi. Aslında kendi programını ilan etti. Kürt halkı özgürlük mücadelesinde yeni ve çok önemli bir durumdur. Halkımız ve halkımızın dostları bunu iyi bilmeliler. Halkımız bu hususta, böyle yaklaşmalıdır; Gençliği yalnız bırakmamalıdır. Bunun için silah ön plana çıkmamalıdır, toplumsal sahiplenme olmalıdır. Bildiğim kadarıyla Yüksekova'da, Nusaybin'de, Cizre'de halk sahipleniyor. Toplumsal rengi öne çıkmalıdır. Bunu gerçekleştiren toplumdur, bunun kararı veren toplumun kendisidir. Bundan dolayı insanlar katılım sağlamalıdır. Her yurtsever elini taşın altına koymalıdır. Korkmamalıyız. AKP devleti zayıftır. Katliam yapamazlar. Keskin nişancılar Cizre'de, Yüksekova'da, Silopi'de insanlarımızı şehit düşürdüler, ancak katliam yapamazlar.

Erdoğan bundan bir sene önce Suriye rejimini, halkına top atmakla, bombalamakla eleştiriyordu. Buyurun Şemdinli'de, Yüksekova'da kendisi kenti toplarla bombalıyor. Havan atıyor, Amed ortada. İsrail'in Gazze’ye saldırısı vardı, ancak Gever Gazze değildir. Kürt halkı mücadelesinin meşruiyeti herkes tarafından biliniyor. Meşrudur, haklıdır. Zulme karşı herkes kendisini savunmalıdır. Bu noktada fazla korkmamak gerekir. Biraz fedakarlık gerekiyor. Savunmamızı geliştirmemiz, ekonomik ve toplumsal imkanları da bu yeni duruma göre geliştirmemiz gerekiyor. Kürt halkı olarak bu dönemde yükün altına girersek, başaracağız. Başarı fırsatı her zamankinden daha fazladır.

HPG demokratik özerklik savunmasında yoktur. Türk devleti basını aracılığıyla her zaman PKK'nin böyle yaptığını söylüyor. Şehit düşen insanlarımıza baksınlar. Silopi'de 3 genci şehit düşürdüler. Halil Can Silopi olan 20 yaşında bir genç. Ailesi orada kalıyor ve Silopi’den çıkmamış. Ali Ödük 22 yaşında. Silopi'den ve orada çalışıyordu. Faruk Aydın Eruhlu bir Kürt genci, Dilok Üniversitesi’nde edebiyat bölümü öğrenci idi. Dayanışma için Silopi’ye gitti. Bunların HPG üyesi olmadıkları, dağ kadrosu olmadıkları görülüyor. Bir evde etrafı sarılarak şehit düşürüldüler. Silopi halkımız sahip çıkmalıdır, bunlar onların evlatlarıdır. Bu tür durumlarda düşmanın üzerine kitlesel gitmek gerekiyor.

Şu an savaş halkın savaşına dönüşüyor. Cizre'de 4 kişiyi şehit düşürdüler. Sivil toplum örgütleri yaptıkları araştırma sonucunda, bunların keskin nişancılar tarafından katledildikleri ve bunlardan bir tanesinin de 7 yaşında çocuk olduğunu açıkladılar. Bir tanesi sağlık memuru, diğeri elektrikçiydi. Onları vuran acaba çocuk olduğunu bilmiyor muydu? Biliyor, çünkü suikast ile vurdular. Dürbün neyi vurduğunu gösteriyor. Yani AKP devleti Kürt halkına karşı savaşıyor. Fatma Ayda anne idi. Kızıyla damda uyuyordu. Keskin nişancı tarafından öldürülen 55 yaşındaki bir ana. HPG'li miydi ya da YDG-H'li? Hayır, Kürt anasıydı. Yüksekova’da Ali Kaval'ı şehit düşürdüler. Oralı olan 17 yaşındaki bir genç.

Türkiye devletinin, suikastlar ile Kürt insanının korkutup şehirleri terk etmesini ve hakimiyet sağlamasını istediği açıkça görülüyor. Buna karşı direnmemiz gerekiyor. Halkımız direniyor. Madem adım atılmıştır, bu adımın sonuca götürülmesi gerekiyor. Yarım kalırsa, felaket olur. Niye? Atılan adımdan geri dönüş tehlikelidir... Geri adım Şirnak '92 gibi olur. 92 Ağustosunda Şırnak’ta halkımız direndi. Halkımızın etrafını saldırılar, kurşun yağdırdılar ve 100 kişinden fazla insanımızı şehit düşürdüler. Daha sonra tespit ettiklerini de zindana attılar, her birisine 10 yıldan aşağı hüküm vermediler. Geri kalanını da fişleyerek, faili meçhul cinayetlerle yaklaşık 400 insanımız şehit düşürdüler. Çok iyi biliyorum ve çok iyi tanıyorum, bazı yurtseverlerimiz JİTEM'den dolayı göç etmek zorunda kaldı ve Mersin’e gittiler. Mersin'de de JİTEM tarafından şehit düşürüldüler. 'Siz başkaldırıyorsunuz' dediler ve şehit düşürdüler. Bu saatten sonra eğer halkımız birbirine sahip çıkmaz ise, bazı şehirlerde sergilenen bu tavır kırılır ise, durum daha kötü olacaktır ve birçok kişi şehit düşecek ve tutuklanacaktır.

Adım atıldı, bundan sonra birbirine sahip çıkılmalı ve herkes kendisini korumalı. Hangi yöntem ile? Askeri yöntem ile değil. Toplumsal olarak yapılmalı, ihtiyaç duyulması halinde öz savunma devreye girebilir. YDG-H kendisini bir irade olarak ispatladı. Kendisini hem bize, hem topluma hem de devlete kabul ettirdi. Kürt gençliği kendi ısrarıyla, örgütümüzün kimi zaman kendilerine yönelik aldığı kararlara rağmen, kendi ısrarıyla kendisini ispatladı. Bugün Halil, Ali ve Farukların şahsında direniyor ve şehit veriyor. Kürt gençlerine çok yaşa. Bu kahramanlıktır ve zaferin işaretidir. Ne kimse tarafından örgütlendirildi, ne de eğitim gördü. Kürt gençliği bir araya gelerek mahallelerini savunuyor. Bu yeni bir durumdur. Herkesin bu yeniliği görmesi, buna göre davranması gerekiyor. Bizim bununla alakamız yok. HPG bunun içinde yoktur. Biz destekliyoruz ve değer veriyoruz. Ancak biz şimdiye kadar şehirlere yaklaşmış değiliz. Ve savaşın şehirlere taşınmasını istemiyoruz.

Bununla ilgili Merkezi Komutanlığımız bundan bir süre önce kamuoyuna açıklamada bulundu, o açıklama çok ciddidir. Türk devlet yetkililerinin bunu özellikle göz önünde bulundurmalarını umuyorum. Eğer Türk devleti tank, top ve ordusuyla mahallelere, şehirlere girer ise, o zaman Kürt halkının ordusu da şehirlere inecektir. Şu an sivil bir direniş yürütülüyor.

Kısacası, bu önemli bir atılımdır. Bütün yurtsever halkımız yükün altına girmelidir.

Bize ulaşan bazı bilgilere göre Erdoğan sarayda kendisine bağlı ekip kurmuş, bu ekip ile şehir şehir düşürmek istiyor. Birçok özel hareket polisi ve zırhlı araçların Şırnak, Cizre bölgesine yerleştirildiği basına da yansıdı. Anlaşıldığı kadarıyla Türkiye devleti korkutarak sonuca ulaşmak istiyor. Onlara karşı korkmamalıyız, kimse toprağını yerini yurdunu terk etmemelidir. Halk olarak, kendi irademizle, yüreğimizle onlara karşı çıkıyoruz. Onların tankları, topları olabilir. Ama bizimde halkımız, irademiz, inancımız haklı mücadelemiz ile özgürlük talebimiz var.

TÜRK DEVLETİ YALANLARINI HERKESE DAYATIYOR

İki Amerikalı gazetecinin yakalanması aslında AKP ve Türkiye devletinin Kürdistan’daki işgalini bir kez daha gözler önüne serdi. Nasıl? Mesela, şu an DAIŞ'e karşı savaşmıyorlar ancak savaştıklarını söylüyorlar. Tutukladıkları bu insanları 'DAIŞ ile PKK'ye yardımdan' suçluyorlar. PKK'yi anladık da, DAIŞ Diyarbakır’da yok. Bu insanlar Bağlar bölgesinde insanlarla röportaj yapıyorlar. DAIŞ orada var olabilir mi? Yalan. Sadece damgalıyorlar. Nasıl? Zergele'yi bombaladılar. Zergele bir köy, oraya giden sivil heyetler kendi gözleriyle köy olduğunu gördüler. Ancak Türk devleti oranın askeri üs olduğunu iddia ederek vurduğunu söylüyor. Yani kendi yalanlarını herkes dayatıyor. Bu gazetecilerde Kürt halkının rengini biraz dünyaya yansıttıkları için üstüne gittiler.

HPG’nin yeni bir tarz uyguladığını belirtebilir miyiz. Uyguluyorsa bu tarz nasıl bir tarzdır?

HPG şu an yeni yöntem ile savaşıyor. Savunma savaşını yapıyor. Saldırıdan çok işgalci devlet sistemini daraltmaya yönelik tarzı uyguluyor. İmha, ortadan kaldırmaktan çok, sistemi felç etmek, adım atmaya mecbur kılmak ve şehirlerde zulüm yaptırmamak için HPG yeni tarzları uyguluyor. Nedir bu yeni tarz? Örneğin; yol kapatma, yol kontrolleri. Yol kapatma taktiği şuan yaygın bir şekilde kullanılıyor.

Biz saldırıya geçmiş değiliz. Bu hareket tarzımızla onları daraltmak istiyoruz. Onlar bir şehirde insanlarımıza saldırdığında, bizde misilleme yapıyoruz. Şuan bir düzeydeyiz. Kontrollü, ölçülü bir düzey. Bazen görüyoruz, Ölümsüzler Taburundan bazı arkadaşlarımız seviyeyi yükseltiler. Onları uyardık. Şu an bu düzeyimizi koruyoruz, devam ettiriyoruz.

Umarız Türkiye devleti ve AKP aklını başına alıp savaşı daha da kızıştırmaya çalışmaz. Savaşı kızıştırdı mı, onlara cevap verebilecek rezervlerimiz mevcut. Bunun herkes tarafından iyi bilinmesi gerekiyor. Bunun tarz ve taktiğini buradan detaylandırmama ihtiyaç yok.

Bu süreçte bazı eksikliklerimizde ortaya çıktı. Özellikler buradan Amed Eyalet Komutanlığının daha da dikkatli davranması gerektiğini belirtiyorum. Örneğin; sivil insanların yanlışlıkla da olsa zarar görmemesi gerekiyor. Farqin'de 13 yaşındaki Firat Simpil adlı gencimiz meydana gelen patlamada hayatını kaybetti. Bu tamamen kazadır. Yine Amed'te Doktor Abdullah Biroğlu, yol kontrolünde, arkadaşların kontrol yaptığını gördüğünde dönüp uzaklaşmaya çalışıyor. Bu olayı sorduk, soruşturduk. İlk başta uyarı amaçlı ateş açılıyor, buna rağmen kaçmakta ısrar edilince arkadaşlar bunun polis olduğunu sanıp vuruyorlar. Burada o kişinin kendi hatası da var. Bilmiyoruz tabi niye böyle davrandığını. Ancak yaşanan bir eksiklik idi. Bu insanlarımızın aileleri, onları hedef almadığımız bilmeleri gerekiyor. Bu olaylardan dolayı üzgünüz. HPG özür diliyor. Her ikisi de kazadır. Bu kazaların tekrarlanmaması için, daha dikkatli davranılması gerekiyor.

Örneğin; Kızıltepe'de şehir içinde sabotaj eylemi gerçekleşti. Bu tarz olmamalı. Orada şehit düşen kimse olmadı ama sivil insanlarımız yaralandı.

HPG üyeleri bu hususta hata yapmamalı, daha profesyonel hareket etmelidir.

KORUCULAR, KÜRTLÜK, YURTSEVERLİK SAFLARINDA YER ALMALI

Kürt halkı artık 7 Haziran tarzını esas almalıdır. Birliğini daha çok geliştirmelidir. Korucular artık hedefimiz değildir. Onlarda artık Kürtlük yurtseverlik saflarında yerini almalılar.

Şu anda birçok ülke Türkiye’yi eleştiriyor ve PKK ile görüşmelerin barışçıl bir şekilde sürmesi gerektiğini belirtiyor. Bu çağrılara nasıl yaklaşıyorsunuz?

Başta Amerika ve Almanya olmak üzere birçok uluslararası güç, Türkiye'deki barış ve demokratik kesimler ile Kürdistan'daki birçok güç ateşkes çağrısı yapıyorlar. 2 gün önce 1 Eylül Dünya Barış Günü idi. Halkımız, Türkiye halkları birçok şehirde yürüyüş düzenledi, çağrıda bulundu. Yapılan tüm çağrıları saygıyla karşılıyor, bizim de ateşkesi istediğimizi, ateşkese karşı olmadığımızı herkesin bilmesini istiyoruz. Biz, ateşkesin tek taraflı olmayacağını söylüyoruz. Niye tek taraflı olmaz? Çünkü bize yönelik saldırılar var. Ateşkesi sona erdiren ve saldırıyı başlatan biz değiliz, AKP hükümeti ve devlettir. Örneğin; şu an Önderliğimize karşı saldırı, ağırlaştırılmış tecrit söz konusu. En son Önderliğimizin kitabı kendisine verilmedi. Şehirlerimize, gençlerimize yönelik saldırılar var. Gerilla üslerimize yönelik saldırılar mevcut. Bu kadar saldırı altında iken, biz nasıl tek taraflı ateşkes ilan edebiliriz? Bize çağrı yapan o değerli insanların, kendilerini biraz bizim yerimize koymalarını istiyoruz. Bizleri yok etmek istiyorlar. Tank, top ve uçaklarla üzerimize geliyorlar. Devlet basın yoluyla açıkça 'son fert kalıncaya dek saldırılarımız devam edecek' diyor. Buna karşı nasıl davranabiliriz? Herkesin biraz kendisini yerimize koymasını istiyoruz. Bu saygın çağrıların hayat bulması için bize çağrı yapanların, savaş, şiddet ve kan akıtmakla bizleri yok etmek isteyenlere, baskı kurması gerekiyor.

Daha önce hareket yönetimimizin çizdiği çerçevede ilan edilecek olan çift taraflı ateşkesten, kaçmayız. Barış ve demokratik çözüm için sarf edilen bu çabalara çok değer veriyoruz. Biz de, AKP'nin bu saldırganlığı ve Kürt ile Türk evlatlarının kanı üzerinde gelişecek olan iktidarın çirkin bir durum olduğunu belirtiyoruz. Bunun terk edilmesi gerekiyor. Ancak, saldırı altında olduğumuz bu koşullarda tek taraflı davranamayız. Bu durumda tek taraflı ateşkes ilan edersek, sorumuzu getirmiş oluruz. Kimse bizden Harakiri bekleyemez. Herhalde bu yaklaşım bu halkın hakkıdır. Öte yandan biz bir halkız. Biz sadece PKK değiliz. Diyelim PKK ve HPG olarak ateşkes ilan ettik, peki bu durumda devletin şehirlerimize, Silopi’ye, Nusaybin’e, Cizre’ye, Yüksekova’ya, Farqin’e yönelik bu saldırıları durmasa, barış nasıl gerçekleşir? Mesele bundan böyle sadece biz değiliz. Ayrıca kentlerin direnişi de var. Sivil alan, ya da Kürt toplumu da var. Bu toplum Türkiye sınırları içinde birlikte özgür bir şekilde yaşamak istiyor. Bunun için de devletin biraz fırsat sağlaması gerekiyor. Öncellikle Önderlik üzerindeki tecrit kaldırılmalı, daha sonra saldırılar durdurulmalıdır ki tartışabilelim. Bundan dolayı, yapılan bu çağrılara değer verdiğimizi belirtiyor, Türkiye devletinin de bu konularda daha dikkatli olması gerektiğini vurguluyoruz. Çağrı sahipleri de bu konunun üzerinde durmalıdır. Biz bu duruşumuzdan, bu sözlerimizden dönmeyiz.

Biz sorunun gerçekten de diyalog ile çözülmesini istiyoruz. Gerçek bir çözümü istiyoruz. Yalanla, oyalamayla, kandırmayla değil, gerçekten de diyalog masasında müzakere ile çözülmesini istiyoruz. Bunun için de her şeyden önce Önderliğimiz, halkımız ve gerillaya yönelik saldırıların son bulması gerekiyor. Bunlar oldu mu, tartışabiliriz.

MÜCADELEMİZ YENİ BİR MERHALEYE ULAŞTI

Kürt halkının tamamı, Güney, Doğu, Batı, Kuzey Kürdistan ile ülke dışında yaşayan halkımızın, özgürlük mücadelemizin Ortadoğu'da yeni bir merhaleye ulaştığını bilmesi gerekiyor. Ulaşılan bu süreçte, sonuç alma ve zafer elde etme imkanları çok fazladır. Birbirimize sahip çıkabilmeliyiz. Tüm parçalar birbirine sahip çıkmalıdır, özellikle Kuzey Kürdistan'da ilan edilen öz yönetim etrafında herkes birleşmelidir. Çünkü çözümün yöntemi budur.

Kürt gençliği bugün bunun öncülüğünü yapıyor, gerçekten de önemli bir rol oynuyor. Kürt kadın ve gençliği pratikte topluma öncü olacağını ispatladı. Daha fazla sorumluluk ile yaklaşmalıdır.

Bu tarihi süreçte hiçbir Kürt genci evde oturmamalıdır. Ya şehir direnişine katılmalıdır, ya da dağdaki direniş saflarında yerini almalıdır.

Hem ülke içinde hem de ülke dışında yaşayan halkımız da, bugüne kadar sergilediği fedakarlık gibi, bu tarihi süreçte de görevini yerine getirecektir. Başarı halkımızın olacaktır.