Karayılan: DAİŞ’e karşı atılım planı varsa, biz yer almaya hazırız

PKK Yürütme Komitesi üyesi Murat Karayılan, "DAİŞ tüm insanlığa karşı tehdit unsurudur. Musul'da var olduğu müddetçe, Güney Kürdistan'ı tehdit edecektir. Dolayısıyla geniş bir atılım planlaması yapılırsa, bizde yer almaya hazırız" dedi.

PKK Yürütme Komitesi üyesi Murat Karayılan “Ferman şehitlerinin intikamını almış değiliz. Kadın ve kızlarımız daha Musul’da esir tutuluyor. Şartlar, koşullar elverişli hale gelirse ilerlemek ve şehitlerimizin intikamını almak isteriz. DAİŞ tüm insanlığa karşı tehdit unsurudur. Kürt halkı için tehlikedir. Musul'daki varlığı Güney Kürdistan'a tehdittir. Musul'da var olduğu müddetçe, Güney Kürdistan'ı tehdit edecektir. Dolayısıyla geniş bir atılım planlaması yapılırsa, bizde yer almaya hazırız. Kuşkusuz koşulların olgunlaşması gerekiyor” dedi.

Sterk TV’de yayınlanan özel programa konuşan PKK Yürütme Komitesi üyesi Murat Karayılan, Şengal’in özgürleştirilmesi için yürütülen hamle, elde edilen başarı, Paris, Beyrut saldırıları, Kuzey Kürdistan’da ilan edilen öz yönetimleri değerlendirdi.

Şengal’i özgürleştirmek için HPG-YBŞ güçleri 8 Kasım tarihinde Şilo Vadisinde harekete geçti. Son olarak diğer Kürt güçlerinin de katılımı ile Şengal 13 Kasım tarihinde özgürleştirildi. Şengal’e dair mesajınız nedir?

Başta herkesi selamlıyorum. 18 Kasım Komutan Reşit Serdar'ın şahadet tarihi. 2012 yılında Reşit yoldaşın Zagros bölgesinde geliştirdiği tarz, devrimci halk savaşı tarzıydı. Bu tarz bugün öncülük rolünü oynuyor. Şahadetinin üçüncü yıldönümünde Şehit Reşit Serdar yoldaş şahsında tüm Kürdistan devrim şehitlerini anıyorum, kendilerine verdiğimiz sözü yineliyorum.

Şengal'in özgürleştirilmesinde birçok şahadet yaşandı. Her şeyden önce Êzîdî toplumumuz 73. fermanı yaşadı, birçok insanımız katledildi, şehit edildi. Öte yandan Şengal, Êzidxan'ın özgürleştirilmesi ve korunması için direniş yaşandı; bu direnişte de birçok savaşçı, komutan şehit düştü. Tüm ferman ve direniş şehitlerini anıyorum. Şengal'in tamamı ve bir bütünen Kürdistan’ı özgürleştirerek, şehit düşen bu kahramanları ölümsüzleştirmek gerekiyor.

Şengal'in özgürlüğünü başta Êzîdî toplumumuz olmak üzere tüm halkımıza ve Kürdistan’a kutluyorum. Gerilla ya da peşmerge, özgürleştirmek hamlesinde yer alan herkesi kutluyor, çalışmalarında başarılar diliyorum. Şengal'in daha önce özgürleştirilmesi gerekiyordu. Bize göre, Kürt siyaseti bir araya gelip birleşmiş olsaydı, 3 Ağustos'tan bir hafta sonra Şengal özgürleştirme hamlesi örgütlendirilebilirdi. Bundan dolayı çoğu kez çağrılar yaptı, ortak komutanlık oluşturulması için girişimlerde bulunduk ve Şengal'in özgürleştirmek için plan ve ittifaklar yaramaya çalıştık. Maalesef istenilen sonuç elde edilmedi.

Sebep neydi?

Birçok sebebi vardı. Kürt siyaseti bu konuda duruş sergilemesi gerekiyordu, ancak olmadı. Pratikte gerilla ve peşmergeler bunu gerçekleştirdi. Örneğin, ortak bir plan olmamasına rağmen herkes kendi payına katılım sağladı. Bazı yerlerde birlikte hareket edildi ki böylelikle özgürleştirildi. Çok fazla ciddi sorunlar yaşanmadı. Ortaya çıkan kimi sorunlar da, ulusal yaklaşım çerçevesinde çözüme kavuşturuldu. Gerilla komutanı, peşmerge komutanı ulusal hissiyat ile sorunları çözdü, onlara özellikle teşekkür ediyorum. Görevini yerine getirdiler. Savaşan, savunmayı gerçekleştiren bu güçler esasen Kürt siyasetine mesaj verdiler. Kürt, Kürdistan siyaseti, Şengal'den verilen bu mesajı doğru değerlendirmelidir. Söz konusu mesaj doğru değerlendirildiği takdirde, ulusal birliğe zemin oluşturabilecek niteliktedir. Bu ulusal siyasetin temelini tekrar canlandırabilir. Şengal gerçekten de özel bir yer. Kürtler halkının kadim yeri, Kürtlüğün ve Êzîdîliğin diyarıdır. Şengal'i korumamız gerekiyor. Kürt siyaseti Şengal’e özel bir yaklaşım sergilemelidir.

O Kürt ve Kürdistan'ın rengidir. Savunulmalı, özgürleştirilmeli ve başı dik bir biçim de Êzîdîlik yaşatılmalıdır. Bu konuda ulusal siyasete, ulusal yaklaşıma ihtiyaç var. Hiçbir güç kendine göre yaklaşım sergilememeli. Gerçekten özel bir yerdir, ancak ferman yaşatıldı, katliama uğradı. Kürt siyaseti olarak yaraları sarmamız, acıları dindirmemiz ve intikamını almamız gerekiyor. Tek başına bir gücü sorumlu görmüyoruz. Herkes kendisini sorumlu gördüğü oranda yaralar sarılır, güven kazanılır. Güven Kürt siyaseti ile ulusal yaklaşım ile gerçekleşir. Bu temel üzerinde ulusal kongre toplanabilir. Bu vesile ile Kürt siyasetinde ulusal birliğin gerçekleşmesine dair beklenti ve çağrımızı yinelemek istiyorum.

Bugün Şengal, Tuzxurmatu, Rojava, Bakur ile Kürdistan'ın diğer birçok bölgesinde ve Ortadoğu'da meydana gelen olaylar, Kürt özgürlük mücadelesinin Ortadoğu'da yeni bir düzeye çıktığını, önemli ve stratejik bir konumda olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla, Ortadoğu'nun yeniden yapılandırılmasında Kürtlerde zenginliği ve hakikati ile hak ettiği gibi yer alabilmesi için, Kürt siyasetinin ulusallığa ihtiyacı var. Kürtlerin ulusal siyasete sahip olması durumunda, tüm güçler bu siyasete göre hareket etmek durumunda olacaktır. Ya da ulusal çıkarlara karşı herhangi olumsuz yaklaşım sergilenemez. Bu çağrımız ile birlikte Şengal’e de böyle yaklaşmamız gerektiğini belirtiyoruz. Ulusal çıkarlara uygun bir şekilde yaklaşmalıyız.

Ulusallığa konu gelmişken, Şengal özgürleştirme operasyonunda bazı medya organları ile Kürt örgütler, gerilla yokmuş gibi yaklaştılar. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kuşkusuz o tür yaklaşımlar doğru değildir. Şu aralar Türk devletinin sıkça gündemde tutuğu bir söylem var. 'DAİŞ'e karşı yürütülen savaş PKK, YPG vb. Kürt örgütlerine meşruiyet kazandırıyor. Bunun engellenmesi gerekiyor' deniliyor. Güney Kürdistanlı kardeşlerimizin bu tür siyasete karşı tavır sahibi olmasını umuyoruz. Şuan yürüttüğü siyaset tarzı ile değil. Tavır sahibi olmalılar. Bugün Ortadoğu'da DAİŞ denilen bir canavar ortaya çıkarıldı. Kimler tarafından yaratıldığı da biliniyor. Bu canavar Kürt halkını hedef almış durumda. Rojava, Güney ve Şengal'de bu ortaya çıktı.

Peşmerge, YPG-YPJ ve HPG'nin bugün vermiş olduğu bir savaş var ve AKP devleti bundan çok fazla rahatsız. Doğrudur PKK'nin ismini veriyor. 'Ön plana çıkıyor' diyor, ancak işin aslı Türk devleti Ortadoğu'da Kürtlerin bu düzeyde ön plana çıkmasını kabullenemiyor. Çünkü DAİŞ'e karşı savaşta öncülük rolünü oynayan Kürtler, bölgenin yeniden yapılandırılmasında da yer alır. Diğer taraftan onlar ile DAİŞ birbirine yakınlar, bundan dolayı da rahatsızlık gösteriyor.

DAİŞ üzerinden birçok hesap ve plan yaptılar, ancak hepsi yerle bir oldu. Rahatsızlığı bundandır. Düşmanın tüm planlarını boşa çıkarmak için bunu görmemiz, ulusal bir siyaseti yürütmemiz, birbirini inkar etmememiz gerekiyor. Konuyla ilgili Şengal'deki HPG Komutanı Agit Civyan arkadaş bir televizyon programında şöyle bir söz sarf etti ki ben de tekrarlıyorum. Demişti: 'Güney Kürdistan Bölge Başkanı Kek Mesut'tan bizi çağırmasını, elinize sağlık demesini bekliyorduk. Ancak maalesef bu olmadı'. Bu doğru bir sözdür. Bunu söyleyen komutan 15 aydır orada savaşıyor.

Çok zor günler yaşadılar, dört buçuk ay kuşatma altında önemli bir direniş sergilediler ve bunda gerillanın rolü vardı. Doğrudur orada bazı Êzîdî cemaati, bir grup peşmerge vardı. Ancak her şart altında Şengal’i koruyan, 19 Temmuz Kuzey Şengal özgürleştirme atılımının temelini oluşturanın gerilla olduğu herkes tarafından biliyor. Gerilla oraya gitmemiş olsaydı, bu temeli oluşturmamış olsaydı ve direnmemiş olsaydı, bu gerçekleşmezdi. Bu göz önünde olan bir durum. 170 şehit verildi. Şengal komutanı Dilşêr yoldaş, Armanc gibi fedai arkadaşlar, Genco (Hewler'in çocuklarından) gibi arkadaşlar şehit düştü. Yani 13 Kasım aniden gelişmedi. Temeli, geçmişi ve tarihi olan bir durumdur. Direniş sağlanmış, 2 mahalle yarı yarıya özgürleştirilmiş ve yaratılan bu temel üzerinden Şengal ilçesi iki gün içerisinde özgürleştirilmiştir. Orada bir emek, direniş var. Herkesin bu hakikati görünmesini, buna göre yaklaşmasını ve siyaset yürütmesini temenni ediyoruz.

Dediğim gibi herkes herkesin emeğine saygılı davranır ve ulusal bir perspektif oluşturulsa, çözemeyeceğimiz sorun yoktur. PKK olarak orada farklı amacımız yok. Güney Kürdistan'ın geneline gidişimiz zor koşullarda gerçekleşti; Şengal'e, Maxmur'a, Kerkük'e gidişimiz destek dayanışma içindi. Kürtler olarak birbirimize sahip çıkmalıyız. Bu çağrıydı ve hala öyledir. Bunun ötesinde başka bir amacımız yok. Böyle yaklaşıldığı sürece, tüm meselelere çözüm getirebileceğimize inanıyorum. Başta PDK yetkilileri olmak üzere tüm Güney Kürdistan'dan özellikle Sayın Bölge Başkan'ından beklentimiz, Şengal meselesine ulusal perspektiften baklası, herkesi kucaklaması ve ulusal siyaset yürütmesidir. Yaklaşım bu çerçevede gerçekleşirse biz her şeye hazırız. Geri kalan tüm konuları konuşarak çözebiliriz.

ŞENGAL ÖZERK OLMALIDIR

Şengal artık özgür. Şengal'de nasıl bir politika izleyeceksiniz?

Şengal tamamen özgürleşmiş değil. İlçe merkezi özgürleşti. Birçok kasaba ve köyleri özgürleşmiş değil. Her şeyden önce Şengal'i tamamen özgürleştirmek, DAİŞ çetesinin saldırı tehdidini ortadan kaldırmak gerekiyor. Dolayısıyla yürütülebileceği kadar yürütülmelidir. Bu konuda Suriye, Rojava tarafındaki Hol'un özgürleştirilmesi büyük imkan sağladı. Esasen Hol atılımı 15 gün sürdü ve bu süreçte DAİŞ çetesi ciddi darbe aldı. Böylelikle Şengal'in özgürleştirilmesinin zemini hazırlandı. Çünkü DAİŞ'in sistemine göre Şengal ve Hol aynı bölgedir. Yani komutanlığı aynı, böyle bir yaklaşımı var. Bundan dolayı YPG ile QSD'nin (Demokratik Suriye Güçleri) başlattığı atılım 15 gün sürdü. Sonuç olarak DAİŞ ciddi darbe yedi ve Şengal'in özgürleştirilmesini kolaylaştı. Her şeyden önce tamamen özgürleşmesi gerekiyor.

İkinci önemli husus; inşa edilmesi gerekiyor. Şengal'in durumu Kobanê'ye benziyor. Yarısından fazlası yerle bir olmuş. Geri kalanı ise şu an yağmalanıyor. Bunu yanlış buluyoruz. Yeniden inşa için herkesin Şengal’e dönmesi gerekiyor. Hem Merkezi Irak hükümeti, hem Kürdistan Federal Bölgesi hükümeti hem de bir bütünen Kürt siyaseti olarak, Şengal'in yeniden inşası için sorumluluklarımızı yerine getirmeliyiz.

Üçüncüsü ve önemli olanı; Şengal'in artık eskisi gibi ele alınmaması. Önceden her şey Kürdistan bölgesi ile Irak arasında tartışma konusuydu. Kerkük gibi tartışma konusuydu. Kuşkusuz Kürdistan'ın bir parçasıdır. Ancak temel özelliği, halkının çoğunluğu Êzîdî olmasıdır. Doğrudur Müslüman Kürtlerde yaşıyor, ancak ağırlıklı olarak Êzîdîler yaşıyor. Dolayısıyla Êzîdîler için tarihi bir yerdir. Sadece Güney Kürdistan'daki Êzîdîler için değil, Kuzey, Rojava ve ülke dışında yaşayan tüm Êzîdîler için merkezdir. Doğrudur Laleş Şêxan'da bulunuyor, ancak Laleş ile birlikte Şengal'in Êzîdîler için manevi bir misyona sahip. Êzîdî toplumunun kendisini güvende hissetmesi, hayatın orada tekrar canlanması ve Êzîdîlerin dönüş sağlaması için özel bir sistemin kurulması gerekiyor. Biz böyle bakıyoruz.

Şengal özerk olmalıdır. PDK'nin 'muhafaza edilmesi ve ona göre orada sistem kurulmalı' önerisini doğru buluyoruz, katılıyoruz. Ancak bu muhafaza da özerk değerlendirilmeli. Êzîdîlerin kendilerini korumasını, meclislerini oluşturmasını, yönetimini kendileri seçmesi gerekiyor ki Êzîdîlerin güveni kazanılsın. Yani Êzîdî toplumunun iradesi kabul edilmeli. Bu ihtiyaçtır. Savunma için peşmergeler de olmalı. Federasyon hükümetinin temsilcisi de olmalı. Federal Güney Kürdistan bölgesi içerisinde kuşkusuz Şengal de yer almalı. Ancak özerk bir durumu olmalı. Êzîdîlerin yaralarını sarması, kanaat ve güven kazanması için, onların da kendilerine ait güçleri olmalı ve bu Federal Kürdistan'ın bir bölümü olarak kabul görmelidir. Ulusal ve federal bir durum olmalı. Hem ulusallık olmalı, ulusal siyaset olmalı, hem de Êzîdîler bölgesel olarak kendisini yönetmeli.

Êzîdî toplumumuz bunu hak etti diyorum. Güney Kürdistan siyaseti var olan bu yeni hakikati göz önünde bulundurmalı. Bu, PKK'nin Şengal’i Güney Kürdistan'dan koparma isteği değildir. Bizler, Şengal'in yerinden inşa edilmesi için, demokratik özgür bir sisteme ve iradeye sahip olması gerektiğini belirtiyoruz. Êzîdî toplumunu daha iyi tanıyoruz. Êzîdî birçok arkadaşımız ve şehit düşen yoldaşlarımız var. Kendi kendisine sistemini kurmadığı takdirde, kolay kolay güvenleri kazanılmayacaktır. Bundan dolayı Güney Kürdistan siyaseti bunu her yönüyle tartışmalı. Biz bunları zorla yapacağız demiyoruz. Bunu demiyoruz. Biz, 'bu meşru bir şeydir, ulusal bir siyaseti geliştirmemiz gerekiyor' diyoruz. Demokratik yol ve yöntemler, tartışma kültürü var. Êzîdî Kürtlerinin Şengal'de iradeleşmesini esas almamız gerekiyor. Geleceğe yönelik yapılması gerekenleri böyle ele alabiliriz.

MUSUL'A YÖNELİK OPERASYON YAPILIRSA, BİZ DE YER ALMAYA HAZIRIZ

Şengal'e yönelik tehlikelerden bahsettiniz ve Hol atılımını da bu çerçeve de değerlendirdiniz. Bu operasyon Til Afer’e Musul'a kadar sürerse, siz operasyona katılır mısınız?

Ferman şehitlerinin intikamını almış değiliz. Kadın ve kızlarımız daha Musul’da esir tutuluyor. Şartlar, koşullar elverişli hale gelirse ilerlemek ve şehitlerimizin intikamını almak isteriz. Öte yandan DAİŞ tüm insanlığa karşı tehdit unsurudur. Kürt halkı için tehlikedir. Musul'daki varlığı Güney Kürdistan'a tehdittir. Musul'da var olduğu müddetçe, Güney Kürdistan'ı tehdit edecektir. Dolayısıyla geniş bir atılım planlaması yapılırsa, bizde yer almaya hazırız. Kuşkusuz koşulların olgunlaşması gerekiyor. Zaten DAİŞ'e karşı güçlerimizin rolü biliniyor. Onların kullandığı bazı yöntemleri çok iyi bildiğimiz için, onlara karşı cevap verebiliyoruz. Bu şimdiye kadar pratikte ispatlanmıştır. Bundan dolayı hem Şengal'in hem de Güney Kürdistan'ın güvenliği için, Til Afer ile Musul'a yönelik operasyon her ne kadar uluslararası bir sorun olsa dahi, bir Kürtler olarak kendi ulusal görevimiz olarak görüyoruz.

Rojava Kurdistan'ında Demokratik Suriye Güçleri oluştu ve ilk operasyonu da Hol'a yönelik gerçekleştirdi. Rojava Kurdistan'ında DAİŞ'e karşı önemli başarılar elde ediliyor. Öte yandan DAİŞ savaş alanını genişletiyor. En son Avrupa’ya yöneldi. Bu konuları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Doğrudur DAİŞ'in savaş alanı genişledi. Takip edebildiğimiz kadarıyla DAİŞ şu an kendi içinde tartışıyor. Kendilerine yönelik saldırının farkına vardılar. 'Kendimizi dünyaya yayalım ki, savaş genişlesin' diyor. Kendi içindeki bir başka görüş ise 'hayır Musul ve Rakka’yı savunalım' yaklaşımıdır. Bu çerçevede tartışıyorlar. İki bölüme ayrıldıkları görülüyor. Bir taraf 'kendimiz dünyanın geneline yayalım' derken, diğer kesim ise 'hakimiyetimiz altındaki alanları koruyalım, devlet oluşturduk, devleti koruyalım' diyor. Böylesi bir çaba içerisindeler. Beyrut ve Paris katliamları ile bir kez daha vahşi çetelerin ne tehlikeli olduğu görüldü. Savaşla hiçbir alakası olmayan insanların içinde kendisini patlatıyor ya da öldürüyorlar. Gerçekten de dönemin vahşetidir. Bu vahşete karşı duruş da insanlı görevidir. Hem Beyrut'ta hem de Paris'te hayatını kaybedenlerin ailelerine, Lübnan ve Fransa halklarına başsağlığı diliyorum. Bu katliamlar, bizlere insan olmaktan kaynaklı sorumluluklar yüklüyor. 21. yüzyılda bu tür katliamların tekrarlanmasına izin vermememiz gerekiyor.

Bu konuda uluslararası mutabakat sağlandı. 60'tan fazla devlet toplanarak, yanı sıra Antalya'da bir araya gelen G-20 devletleri konuyu tartıştılar. Bunlar pek samimiyeti görmüyor. DAİŞ'e karşıyız diyenlerin çoğu aslında DAİŞ'e karşı değiller. Bir yandan DAİŞ'e karşı koalisyonda yer alırken, öte yandan DAİŞ'e yardım ediyorlar. Hiç kimse DAİŞ'in bölge ve bazı uluslararası devletlerden yardım almadan büyüdü. Nasıl büyüdü? Nereden geldi? Destekçileri var. Rusya Federasyona Sayın Putin'de dile getirdi. Her şeyden önce AKP ve Türkiye devletinin yaklaşımının düzelmesi gerekiyor. AKP'nin bu konuda yaklaşımı nedir?

DAİŞ'e karşı büyük mücadele ve savaş verenlere karşı savaşıyor. AKP şu anda iki şekilde hareket ediyor. Dünyayı ve halkları kandırmak istiyor. Birincisi; sahada en ön saflarda DAİŞ ile mücadele eden Kürtlere karşı tavır almak istiyor, Kürtlerin arasını bozarak Kürtleri birbirine savaştırmak istiyor. Rojava devrimine karşı açıkça yaptığı saldırıları bize karşı yapıyor. Bir bu tarza yapıyor. İkincisi; El Nusra ve Ehrar El Şam aracılığıyla DAİŞ'e yardım gönderiyor. DAİŞ ile Cephet El Nusra kardeştir, aynıdır. Zaten şu an Suriye'de birbirleriyle ittifak geliştirmişler. Bir taraftan beslerken, diğer taraftan 'karşıyız' diyor. Bu konuda ABD'nin Obama siyasetinde gevşeklik olduğunu düşünüyorum. Her zaman Erdoğan ve Türkiye'nin desteği ile DAİŞ'i sınırlandırabileceğini umuyor. Şunu söyleyeyim, Eğer Til Ebyad (Girê Spî) kurtarılmış olmasaydı ve DAİŞ'in engellenmiş olmasaydı, DAİŞ şu an güçsüz durumda değildi. Cerablus'tan Ezaz'a kadarki alan alınmaz ise, DAİŞ güçten düşmez. Çünkü bu bölgelerde kendisini beslediği boruları var. Ticaret yapıyor, para kazanıyor, kadro transferi yapıyor ki şuanda devam ediyor.

Söz konusu devletler bu konuda gerçekten ciddi ise, programlarını ortaya koymalı, savaşmalıdır. Ciddi bir savaş verilmiyor. Politik dil çok fazla kullanılıyor. Açıkça tavır koyamıyorlar. Böyle olmaz.

Hol hamlesi QSD tarafından gerçekleşti. Onların öncülüğünde yürütüldü. Kuşkusuz YPG/YPJ bu güçlerin içerisinde en güçlü olanlardır. Ancak demokratik Suriye için bir güç oluşmuş durumda. 13 örgütten oluşuyor, bu da çok önemli. Demokratik Suriye perspektifinin netleşmesi adına çok önemli bir gelişme. Şimdiye kadarki tüm güçler 'demokratik Suriye yaratacağız' demediler. Hepsi 'Baas iktidarını devireceğiz' dediler. Peki, ondan sonra ne yapacaksın? Halkların özgürlüğü ve demokrasisi için, demokratik yeni bir Suriye için hiç kimse program sunmadı. Bu güç birliği şahsında şuan böyle bir durum var ve değerli görüyoruz. İlk hamlesinde, Hol'de göğüs göğüse mücadele ettiler.

15 günün sonucunda Hol ile birlikte 190 köy kurtarıldı ve şimdi Şedadê'ye yönelmiş durumdalar. Şedadê'ye kadar ilerleyecekleri anlaşılıyor. Ancak burada şöyle bir gerçeklik var; mesela HSD güçlerinin yani Arap halkımızın diğer güçlerinin durumunu bilmiyorum. Ama YPG'ye şu ana kadar dışarıdan çok fazla yardımın gönderilmediğini biliyorum. Örneğin silah alamamıştır. Daha önce ABD havadan Kobanê’ye bıraktı. Hepsi cephanelikti ve yaklaşık 200 kleş vardı. Şu an Hesekê'de gönderdiği ise tümü cephanelik. Yani kleş, biksi, havan mermilerinden oluşuyor. Silah yok içinde. Avrupa'nın bunu bilmesi lazım. DAİŞ'e karşı en çok savaşan güç YPG'dir. YPG silahını Irak piyasasından almıştır ve bu silahlarla DAİŞ'e karşı savaşıyor.

Yaklaşık 40 ton cephaneliğin Hesekê'ye bırakıldığı söyleniyor.

Cephaneliktir, silah değildir. Etkili modern silahlar değildir. Orada var olan bazı Hammerlar, ya satın alınmıştır ya da DAİŞ çetelerinden ele geçirilmiştir. DAİŞ'e karşı savaşanlara kimse yardım etmiyor. Ya yardı etmiyorlar, ya da yardım ettiğinde yanlış gönderiyorlar ve ulaşması gerekenlerin eline ulaşmıyor. Örneğin biz PKK olarak da DAİŞ'e karşı savaşıyoruz. Şimdiye kadar bir kilo cephaneliği kimseden almış değiliz. Yani bir kişi kardeşi olarak gördüğü bir komutana sembolik olarak bir şey vermişse odur, başka da bir şey yok. Bizler silah ve mermilerimizi kendi paramız ile Irak piyasasından satın alarak DAİŞ'e karşı savaşıyoruz. DAİŞ'e karşı savaş, güçlü destek gerektiriyor. Bildiğim kadarıyla Kürtlere yapılan geneli bir yardım yok. Dolayısıyla bu konularla ilgilenen güçlerin daha ciddi yaklaşması gerekiyor. DAİŞ'in belinin kırılması isteniyorsa yardım yapılsın, DAİŞ'in beli 6 ay içerisinde kırılır. Musul'da Rakka'da kurtarılabilir, böyle bir mecal var. Bunun için ise her şeyden önce ciddi yaklaşım gösterilmesi gerekiyor, ciddi bir şekilde yardım edilmesi lazım.

Örneğin Türkiye bir şey söylüyor hemen kendisini öne alıyor. Başkası bir şeyler söylüyor o da kendisin ön plana çıkarıyor. Böyle olmaz. Ortada bir kararlılık varsa, DAİŞ'e karşı ciddi tavır takınılmalı. DAİŞ o kadar büyütülecek bir güç değildir. Bence ciddi darbeler vurulabilir.

KUZEY KÜRDİSTAN'DA AKP FAŞİZMİ VAR

Kürt halkı için en tehlikeli durum AKP çete ve polislerin saldırısı görülüyor. Demokratik Öz Yönetim ilanlarına yönelik saldırılara karşı Kuzey Kürdistan'daki halkın nasıl bir pozisyona girmesi gerektiğini düşünüyorsunuz?

Her şeyden önce şunu belirtmek gerekiyor; şu an Kuzey Kürdistan'da Türkiye işgalciliğin zulüm ve vahşeti ile AKP faşizmi var. Kürdistan'da olağanüstü durum yaşanıyor. Her gün kadın erkek, farklı yaştan sivil insanlarımız AKP çetelerinin kurşunlarına hedef oluyor, şehit düşüyor. Kürdistan'da yaşanan zülümdür. Zilan, Dersim katliamları gibi şimdi de Kürdistan'ın kentlerinde aynı yöntem ile katliam gerçekleştirmek istiyor. Örneğin Nusaybin de dün itibariyle 7 gündür çatışmalar yaşanıyor. Öncesinde Silvan'da 13 gün, Cizre, Gever, Silopi, Şırnak ve İdil de her yerde saldırılar gerçekleşti. Bu bir vahşettir. Kürt'e ait ne varsa hedef alınıyor. Örneğin, devlet güçlerinin kurşunuyla yaralanan Kürt bir kadının yardımına koşan Hasan Dağ şehit düşürüldü. Yine Selamet Yeşilmen adında Kürt bir kadın, keskin nişancıların hedefi oldu ve şehit düştü. Hepsi de özel kurşunla vuruldu. Bu, sivil kurumların, sağlık kurumlarının belgeleri ile ispatlanmıştır. Kadındır, 5 çocuğun annesidir, oralıdır ve suikast ile katledildi.

Hedefler bilinçli mi seçiliyor?

Doğrudur, suikastçılar hedefi görerek ve seçerek saldırıyor. Bundan önce Cizre'de de aynı durum yaşanmadı mı? 77 yaşındaki insanı suikast ile şehit düşürdüler. Bu Kürde karşı bir durumdur. Orada gerilla yoktur, Kürt gençleri vardır, yurtsever insanlar vardır, kendisini, onurunu, şerefini korumak isteyen insanlar hedef alınıyor. Bir bütünen Kürt kurumları, partiler, sivil toplum örgütleri, bu duruma karşı ulusal tavır sergilemelidir. Ulusallığa ihtiyaç var. Yaşanan, Kürt'e karşı yeni bir soykırımdır. Şehir şehir teslim almak istiyor. Kendisine geri adım attırılan AKP, zafer kazanmış havasını yaymaya çalışacaktır. İdil'de de görüldüğü üzere, tekbir getirerek havaya kurşun sıktılar. Kime karşı savaşıyorsun ki tekbir getiriyorsun? Sen kimsin? Şimdi kimileri bize 'şöyle olması lazım' diyor, ya da bazen çağrılarda bulunuyor.

Mazlum-Der gibi mi?

Şimdi onu da cevaplandıracağım. Ancak herkesin bunu iyi bilmesi gerekir; Kürdistan özgürlük Mücadelesi’nin yıllarca sürdürdüğü çalışma ve mücadele sayesinde bugün Kürdistan'da bir düzey yakalandı. Türkiye işgalciliği AKP, bu düzeyi yerle bir etmek ve soykırım uygulamak istiyor. Sergilenen direniş ise buna tepkidir. Direniş var. Mecburiyetten dolayı özerklik ilan etmiştir. Özerkliğin ilan edilmesi, çözümün yol yöntemini gündemleştirmiştir. Hiç kimse keyfinden bunu yapmamıştır. Saldırı var, saldırılara karşı da kendini koruma var. 'Hayır, biz teslim alacağız, şeref ve onurunu ayaklar altına alacağız, ruhen Kürt gençlerini katledeceğiz, yapamadıklarımızı da tutuklayıp ağır cezalar ile mahkum edeceğiz' diyorlar. Bu kabul edilemez. Türkiye ve Kürdistan'ın bir hakikati var. Nedir bu hakikat? Hakikat şudur: 32 yıldır gerilla Kürdistan’ın dağlarında. Bu devlet gerillayı buradan çıkaramadı. En son Çarçella'ya gitti, çıkarabildi mi? Bu bir hakikattir, bir. İkincisi; bir başka gerçeklik ise artık Kürt toplumu da iradesine sahip çıkıyor.

Kürt gençleri artık polise teslim olmak istemiyor, direniyor. Bu bir hakikattir. 'Türkiye demokratik topluma, herkesin kabul ettiği bir hukuk sistemine sahip bir ülkedir, niye bunlar başkaldırıyor?' gibi bir durum yok ortada. Bu il ve ilçelerde insanların yüze 90-93, yüzde 87'si 'biz bu rejimi kabul etmiyoruz, Özerklik istiyoruz' diye oy verdiler. Onlarda iradesizleştirip ezmek için saldırıyorlar. Dolayısıyla sergilenen bu direniş, şeref, namus, onur ve ulusal bir direniştir. Kürt, Kürdistanlı ile Türkiyeli sosyalist, solcu, barış isteyen Türkiyeliler, bu direnişin yanında saf tutmalı. Çünkü AKP insan onurunu ayaklar altına alıp, faşizmini hakim kılmak istiyor. Orada şeref ve onurun direnişi var. Bizler de desteklediğimizi söylüyor ve tüm Kürt yurtseverlerinde direnişin arkasında durması gerektiğini belirtiyoruz. Bugün desteklenmese, 10 sene sonra 'Vallahi Nusaybin, Silvan tarihte böyle direndi' denmemeli. Bu, özgür Kürt'ün yeni tarzla sergilediği tavrıdır. İşgalciler 21. yüzyılda, zorla, tank, top ve öldürme ile teslim almak, tasfiye etmek istiyor. Halkımız bunu kabul etmemeli. İnsandan, demokrasi ve barıştan yana olan herkesin bunu kabul etmemesi gerekiyor.

AKP İŞGALCİLİĞİN PARTİSİDİR

Nusaybin bugün düşerse, yarın İdil'e yönelirler. İdil düştü mü Cizre, Silopi, Gever, Silvan, Bismil, Amed, Sur ve her bölgeyi düşürecekler. Yani yürütülen savaş Kürt'e karşı savaştır. Kürtlerin hepsi karşı çıkmalı. Bazıları AKP'nin çeteleridir. Onlar çete ve ihanetçidirler. Şuan AKP'nin içinde yer alanlar ihanetçidir. Kürdün kanı akıtılıyor, Kürt kadınının kanı akıtılıyor, Kürt insanının kanı akıtılıyor, onlarda buna destek veriyor. Onlar ihanetçidir, siyasi çetedir. Yaşanan savaş ve çatışma böylesi bir savaştır. Ulusal, demokratikleşme ve iradeleşmenin savaşıdır. Çözüm budur. Hizbullah'a yakın bazı insanlar, çok karşıt propaganda yapıyorlar. Bize göre onlarında artık kendi görüşlerini gözden geçirmeleri gerekiyor. Bu çocuk işi değildir. Ciddi bir iştir. Kartopu gibi yuvarlana yuvarlana bu düzeye ulaştı. Kürt gençleri ile başladı, bu şehir tarzıdır. Ancak bugün öyle bir düzeye ulaştı ki, bundan dönersen eğer çökersin. Zülüm ve katliam yaşanır. Dolayısıyla yakalanan bu düzeyin herkes tarafından görülmesi gerekiyor. Seçimde zaten AKP'ye oy verdiler. AKP işgalciliğin partisidir, Kürdistan'da zülüm yapıyor.

HERKES DİRENMELİ DİRENİŞ ETRAFINDA BİRLEŞMELİDİR

Tüm Kürt Kürdistan tarafları bu direnişi görmelidir. Direniş Kürt gençliği tarafından başlatıldı, bugün DTK gibi Kürt kurumları ve siyaseti tarafından formüle edilerek demokratik siyasi çözümün programı olarak karar altına alındı. Bu olumlu bir şey. Artık kimsenin kendisini bir geri çekmemesi gerekiyor. Kendisini yurtsever yürütücüsü olarak gören tüm kurum ve sivil toplum örgütleri, bu kutsal direniş ile bütünleşmeli, demokratik Türkiye hareketi ile de ortak bir şekilde AKP zulmüne ve işgalciliğin faşizmine karşı direnmelidir. Bundan başka yol yoktur. Direnmesen düşersin, yok olursun ve irade sahibi olamazsın. Direnirsen kazanırsın. Mazlum arkadaşımızın 'Direnmek yaşamaktır' sözü yerindedir. Bugün de 'Direnmek yaşamaktır', herkes direnmeli, direniş etrafında birleşmelidir. Ulusal birlik ihtiyaçtır. Bu konuda geç kalırsak, yarın zaman kaybı olacaktır.

Bundan dolayı Nusaybin’de canlanan direniş gerçekten de tarihi ve kutsaldır. Tüm direnişçileri selamlıyor, Gever'den Cizre'ye, Silvan'a ve Nusaybin'e kadar bu direnişte şehit düşenlerin hepsini bir kez daha anıyoruz. Kutsal yolda şehit düştüler. Kürt halkının iradeleşme yolunda şehit düştüler. Onlar her zaman büyük direnişin aydınlığı olacaklar. Bu hususta herkesin, sürecin artık ulusal birliğe, ulusal direnişe ihtiyaç duyduğunu bilmelidir. Zaman bu zamandır. Ulusal birlik, ulusal direniş ile başaracağız. Başka bir yol yok. Herkesin bunu bilmesi ve buna göre tavır koyması gerekiyor.

Mazlum-Der Türkiye ve Kürdistan'da insan hakları alanında değerli çalışmalar yürüten insan hakları kuruluşudur. Onlara bir şey demiyoruz. Çalışmaları var, hatta biz bu tür kurumlara saygı duyuyor, değer biçiyoruz. Ancak bir heyetleri Silvan’a gidip açıklamada bulunmuş. Bize çağrı yapmışlar. Onların bu çağrısını yanlış görüyoruz. Doğru değildir. Her şeyden önce PKK'ye 'savaşı toplumun yaşadığı alanların dışına çıkar' diye çağrı yapıyor. Bu savaşın kararını PKK vermedi. Bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde hedef gösteriliyor. Bu Türkiye devletinin iddiasıdır. Biz bunun kararını vermedik. Halkımız, Kürt gençleri direniyor, ortada direniş var ve biz halkımıza destek vermeye mecburuz ve destek de veriyoruz. Durumun doğru tanımlanması gerekiyor. Biz kalkıp 'Ey Silvan halkı, ey Nusaybin halkı teslim olun' diye çağrı yapamayız, kimse bunu bizden talep edemez. Bir insan hakları kuruluşu olarak hakikatin daha derin araştırılıp görülmesi gerekiyor. Bu olmadı mı, bir tarafın dili ile konuşulmuş oluyor. Tarafsız olunmalı.

ÇARE BAŞKAN APO'DUR

Devletin sözüne itibar edilmemeli. Hakikate bakılmalı. Bu durumun münferit olduğuna inanıyorum. Hakikat bahsedilen gibi değildir. Bu dil hedef gösteren dildir. Savaşın sokaklara taşınmasına biz karar vermiş değiliz. Devrim doğal bir şekilde bu düzeye ulaştı, gençler kendini savunmaya, silahlanmaya başladı ve yaşlı insanlarda dahil herkes katılmaya başladı. Bunun görülmesi gerekiyor. Buna karşı da düşmanın vahşeti söz konusu. 'Siviller hedef alınıyor' tespiti doğrudur ve saldırganlığın son bulması için bu hakikatin ön planda tutulması gerekiyor. Çare nedir? Çare budur; Kürt halkı teslim olmaz. Sergilenen direnişlerde teslimiyetin ölüm olduğu görüldü. Tek çare, Türk devletinin hakikati kabullenerek, Başkan Apo'ya uyguladığı tecridi kaldırmaktır. Barışsever sivil toplum örgütleri, çare aramak istiyorlar ise, gerçekçi çareyi vurgulamak istiyorlar ise, çare Başkan Apo'dur.

Başkan Apo'ya karşı uygulanan tecride karşı çıkmalıdır. Başkan Apo'ya uygulanan tecrit Türkiye'nin kanunlarına uyuyor mu? Böyle bir durum yok. Uluslararası evrensel yasalara uyuyor mu? Uymuyor. Savaş yasasını uyguluyor. Savaştır, savaş İmralı'da yürütülüyor. İmralı'da yürürlükte olan savaş kanunudur. Başkan esir tutuluyor ve Türkiye yasa ve anayasasını bir kenara iterek, Başkanımıza tecrit uyguluyor. Bu kurumlar, her şeyden önce buna karşı çıkmalı. İmralı'daki savaş (tecrit savaştır) sürdüğü müddetçe, halka ve PKK'ye 'durun' çağrısı nasıl hayat bulur!

Öte yandan, AKP hükümeti, Davutoğlu ve Erdoğan her konuşmasına 'bu savaş sürecek' cümlesi ile başlıyor, aynı cümle ile konuşmasını bitiriyor. Bu kurum bunları niye görmüyor? Bu kurumlara, demokratik, sivil toplum ve uluslararası kurumlara tekrar çağrıda bulunuyorum. Örneğin uluslararası kurumlar bize 'ateşkes' çağrısında bulundular. Bizde ateşkes ilan ettik. 10 Ekim tarihinde eylemsizliği ilan ettik. Türkiye devleti bunu kabul etmedi, saldırısını sürdürdü ancak kimseden ses çıkmadı. Şimdi de bu savaşın durmasını isteyen herkes, 'Kürt direnişini sonlandırmalı, teslim olmalıdır' dememeli. Bizden bu istenmemeli, bu onursuzluktur. Farklı çözüm yöntemleri var. Her şeyden önce İmralı'daki hukuksuzluk göz önünde. Bu Kürt halkına yapılan zülümdür. Bugün İmralı'da, Silvan'da, Nusaybin'de her yerde bize karşı zülüm yapılıyor. Bizi sindirmek, teslim almak istiyorlar. Biz teslim olmayız, sonuna kadar direneceğiz ve başaracağız. Herkesin bunu böyle bilmesi lazım. Yumuşak bir şeyler söylersek dahi, sokakta yetişen yeni gençlik bunu kabul etmez. Bu var olan gerçekliktir. Dolayısıyla tarafsız tüm kurumlar çözümü buradan aramalı ve buna göre yaklaşım sergilemelidir. Bir taraftan kendisini geri çekmesi ve teslim olmasını istenirken, diğer taraftan devlet her gün savaşı derinleştiriyor. Herkesin malumu; Paris katliamında yaşamını yitirenlerin anısına bir futbol maçında saygı duruşu çağrısı yapıldı, ancak tribünlerden ıslık çalınarak saygısızlık yapıldı. Sivil insanların öldürülmesinden memnuniyet duyan bir toplum yaratıldı. Bu hakikatin görülmesi gerekiyor. Buna karşı direneceğiz.

Kendisini dinci gösteren AKP'nin yönlendirdiği saldırılar sonucunda Demokratik Özerk Bölgelerde Kobanê'yi andıran görüntüler ortaya çıktı. Özellikle şehitliklerin yıktırılması, cem evleri, camilerin tahrip edilmesi, cenazelere yapılan işkenceler ve AKP özel timleri tarafında görüntülenmesi. Yaşanan bu vahşet 92 JİTEM'ini aşmış görülüyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

92'yi aşırı derece de geçti. Bu yeni bir siyaset, soykırım ve yeni bir karardır. Bu konsept 7 Haziran'dan sonra hazırlandı. AKP tekrar iktidara getirilerek soykırım siyasetini yürütüyorlar. Bahsettiğini konular ne için yapılıyor? Kürt halkının onurunu ayaklar altına almak için yapılıyor. Bir insanı köleleştirmek istiyorsan, o insanın onuru olmaması gerekiyor. Eğer onun onurunu çiğnemezsen, kişi sana karşı direnir. Bir kişi dahi olsa yüreği ve beyni ile direnir. Dolayısıyla, onursuzlaştırmak ve hafızasını yok etmek için, korkutman, kutsal değerlerine saldırman gerekiyor. Türkiye devletinin şuan yaptığı budur. Bunun dışında ölülerden ne isteyebilir?

Bir insan ölmüş olsa dahi, hakları vardır. Mezarlarımızdan ne istiyorlar? Yeni görüntüler ortaya çıktı; şehitlerimize işkence yapıyorlar. Bir bakın onlara, şehitlere işkence yapıyorlar. Bu vahşet değil ise nedir? Kendisine insanım diyen herkesin bunu bilmesi gerekiyor. Bu DAİŞ tarzıdır. DAİŞ nereye gidiyorsa oradaki türbe, mezar, kutsal ne varsa yerle bir ediyor, patlatıyor. DAİŞ'in yöneldiği hiçbir şehirde Türk yoktur, mezar, ziyaret yoktur. DAİŞ de, Erdoğan'ın kendisi de 'yerle yeksan edilecek' dedi. Yerleşim alanlarını dışında, dağda olan şehit mezarlarımızı başta uçaklarla bombaladılar, daha sonra yerden yaptığı bombalamayla yerle bir ettiler. Şehitlerimize zülüm, işkence ediyorlar.

Örneğin; Silvan'da duvarlara yazılan yazılar onların hakikatini gösteriyor. Üstünü örtmek için soruşturmak başlattık diyorlar, yalan. Her şeyden önce özel harekat polisleri adıyla hareket edenlerin hepsi eski JİTEM'cilerdir. İçinde yer alan bazı uzun sakallılar ise DAİŞ ve El Nusra üyeleridir ki kendi aralarında Arapça konuşuyorlar. Bunlar tespit ettik. Bundan dolayı tekbir getirerek saldırıyorlar. Yöntem aynı. DAİŞ kime saldırırsa önce tekbir getirir. Kürtlere karşı bunları yapıyorlar. Hele bir bakın; duvara yazdıkları yazılar nedir? "Türksen övün, değilsen itiat et" anlayışını çok iyi tanıyoruz. Bu anlayış Zilan ve Dersim katliamını gerçekleştiren anlayıştır. Esat Mahmut Bozkurt ne demişti? "Bu ülkede efendi olan Türktür, Türk olmayanların hepsi itaat etmek ve köle olmak zorundadır".

Aynı mantık şuanda duvarlara yazılıyor. 70 yıl sonra. Bu mantık cumhuriyetin kuruluşundaki mantık değildir, 1925 ile 1940 yılları arasında soykırım gerçekleştiren anlayıştır. Şimdi Kürdistan'da yine soykırımı gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Bundan dolayı Kürt toplumunun onuruna, örneğin kadın arkadaşlarımızın cenazelerine basarak, fotoğraf çekiyorlar. 'Namusunuzu, onurunuzu, şerefinizi yerlerde sürüklememiz için bize itaat edin' deniliyor. Bizden bu isteniyor. Mesele bundan ibarettir. Namuslu, şerefli, haysiyetli, onur sahibi olan herkes buna karşı çıkmalı. Biz itaat etmeyiz. Direneceğiz ve direniş ile başaracağız. Bize düşen budur.

Son olarak Kürt kamuoyuna çağrınız nedir?

Konuşmamızın içinde çağrımızı dile getirdik. Ortadoğu önemli bir süreçten geçiyor. Yaşanan savaşın uzun süreceği, erken bitmeyeceği anlaşılıyor. Kuzey, Güney (Şengal) ve Rojava (Batı) Kürdistan da önemli merhaleden geçiyor. Bu kış bizim için önemli bir kış dönemi olacak. Böyle görünüyor. Çünkü düşmanımız AKP, kış imkanlarından yararlanıp saldıracaktır, saldırıyor. Kuşkusuz buna karşı devrimsel hamlemizi geliştireceğiz. Ancak herkesin bunu iyi bilmesi gerekiyor: düşmanın bu kadar vahşileşmesi ve saldırganlaşması, düşmanın zayıflanmasından kaynaklanıyor. Biz güçlendik ve başarıyoruz. Kürt halkı bölgede önemli bir güç haline geldi. 37. yılında PKK her zamankinden daha güçlüdür. Artık devrim süreci gelmiştir, zaman devrim ve başarı zamanıdır. Bunu gören düşman, azgınlaşarak saldırıyor. Herkes saldırıyor. Bunu bilerek, buna göre yaklaşım sergilemeliyiz. Hareketimiz daha küçük bir grup iken kendisine güvendi. Başkan böyle bir güven ile grup oluşturdu. Ve bugün bu düzeye geldik. Bu düzey başarı düzeyidir. Tarihsel süreçlerde son merhale her zaman amansız ve zorlu olmuştur. Bizde de yaşanan durum budur. Herkes yükün altına girmeli, barış ve demokrasiye sahip çıkmalıdır. Kürt kadın ve gençliği bu rolü oynamalıdır. Öncü rolünüzü oynayın. Kürt halkı, bu sürecin Önderliğin özgürlüğü, Kürdistan'ın özgürlüğü olduğunu bilmeli, buna göre katılım sağlamalıdır. Çağrımız ve umudumuz; bu merhalenin halkımız için başarı süreci olmasıdır.