İmralı Tutanakları'nda Öcalan'ın 'esareti': Ben artık özgür bir insanım

İmralı Tutanaklarında Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, kendi özgürlüğünü ise "müzakere yürütebilmenin bir aracı" olarak tanımlarken, "Ben artık özgür bir insanım" diyor.

Kürt halk önderi Abdullah Öcalan'ın uluslararası bir komplo ile Türkiye'ye getirilişinin 17. yıldönümündeyiz.

Devlet heyeti ile yürüttüğü görüşmelerde halkın ve KCK'nin "başmüzakereci" olarak tanımladığı Öcalan, tam 17 yıldır İmralı Cezaevi'nde tutuluyor. 2011 yılının Temmuz ayından bu yana avukatları, 2014 Ekim ayından bu yana ailesi ve 2015 yılının Nisan ayından bu yana da HDP heyeti ile görüştürülmüyor.

Kısa bir süre önce Mezopotamya Yayınları'ndan "Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamın İnşası" adıyla çıkan "İmralı Notları", Öcalan'ın kendi özgürlüğü ile ilgili kurduğu ilişkiye dair de önemli veriler içeriyor.

İmralı Notları, 3 Ocak 2013 ile 14 Mart 2014 tarihleri arasında Öcalan- HDP heyeti, Öcalan-Kamu Güvenliği Müsteşarlığı-HDP heyeti arasında yapılan görüşmelere ait.

Bu notlara göre Öcalan, özgürlüğü meselesini, müzakere koşullarının yaratılmasının bir aracı olarak tanımlıyor. Sekretarya oluşturulmasından kamuoyuna seslenme olanaklarının yaratılmasına kadar gündeme gelen birçok konuyu da müzakereyi yürütebilmesinin nesnel zemininin yaratılması olduğunu belirtiyor.

'O UÇAĞA BİNDİRİLME ANIMI HİÇ UNUTMAM'

15 Şubat komplosuna ilişkin olarak anlatımlarında dikkati çeken nokta, Nairobi'de imhadan kurtulduğu olaya ilişkin anlatımları.

Pervin Buldan, İdris Baluken ve Sırrı Süreyya Önder'den oluşan heyete, 1 Haziran 2014 tarihli görüşmede şunları anlatıyor:

"Benim durumum da ilginçtir. Ortadoğu'da Şam, Avrupa'da Roma, Asya'da Moskova ve Afrika'da Nairobi'yi düşünün. Dört kıtanın merkezinde dolaştırıldım, bütün bu kamplara imha amaçlı götürüldüm. Ha soykırım kampları ha bu kıta merkezleri, ha tren vagonları ha benim bindiğim ölüm uçakları, hiç fark etmiyor. İşin ilginci beni buralara götürenler de biliyordu. Nairobi'de imhadan kıl payı kurtuldum. Birgün önce kiliseye ya da BM'ye sığınmam için dışarı çıkmamı istediler, çıkmadım. Çıksaydım öldürüleceğimi buraya gelen askeri yetkililer de o dönem söylemişti. Yine havaalanına giderken ısrarla bana silah verilmek istendi, niyet neydi bilmiyorum. Ama tek bir silahla kendimi koruyamayacağım, hedef olacağım belliydi. O silahı belime alsaydım ya havaalanı yolunda bir komplo ile rastgele taranacaktım ya da uçağa bindirildiğim anda imha edilecektim.

O uçağa bindirilme anımı hiç unutamam. Ben yerdeydim, üzerimde avını yakalamış kartal misali Engin Alan ve ekibi duruyordu. Tahmin etmedikleri kadar rahattım, o nedenle şaşırdılar. Ardından gözlerimi bağlayıp üç saat sonra açmışlar. Hoş geldiniz teranelerini o zaman sözde beni küçültmek için kullandılar."

Abdullah Öcalan'ın "Öcalan'a af" şeklindeki slogana da itirazı söz konusu. Bu konudaki itirazını, 18 Mart 2013 tarihli görüşmede Buldan, Demirtaş ve Önder'e söylüyor: "Şimdi Öcalan çıksın, af falan deniyor. Bir defa ben affedilecek bir suç işlemedim. İkincisi bana bu hafta, bu ay dışarıya çık deseler, ben burada kalmayı tercih ederim. Çünkü koşulları oluşmadan çıkmam mümkün değil. Ben siyasi davası olan bir adamım ve bu yüzden buradayım. Çıkacaksam da bu çıkış siyasal gelişmelerle olacaktır."

'BEN İMRALI'DA ÖLMEM, ÖLDÜRÜLÜRÜM'

Heyet her görüşmenin başında sağlık durumunu soruyor. Öcalan ise tecride bağlı sağlık sorunlarını sıralarken de, öldürülme ihtimalinden bahsediyor.

21 Temmuz 2013 tarihli görüşmede Buldan ve Demirtaş'a bu konuya ilişkin söyledikleri dikkat çekici: "Şu anda gördüğünüz gibi ayaktayım. Ama bu benim sağlık sorunum yok anlamına gelmez. Uzman hekimler geldiler, yine olabilir bunlar. Gladio bile bana yönelebilir. Ben İmralı'da ölmem, öldürülürüm. Devlet burada bana ne kadar özenli yaklaşıksa yaklaşsın, bu beni burada yaşatarak idam etmektir. Bu ölümdür aslında."

Aynı görüşmede statüsünün "rehine" statüsü olduğunun altını çiziyor ve "Onbeşyıllık rehinelik mi olur?" diye soruyor.

İmralı Tutanakları'nda bu bölüm şöyle: "Benim buradaki durumum, statüm rehinedir. Bir rehine ya serbest bırakılır ya öldürülür, ya tutulur. On beş yıl rehinelik mi olur? Bu devlet için de bir sorundur. Beni buraya kapattılar, ama her gün giderek güçlendim, büyüdüm. Ya beni öldürecektiniz ya da böyle rehine tutmayacaktınız.

(...)

Benim derdim dışarı çıkıp Hassa Hüsso gibi gezmek değil, tenezzül bile etmem. Benim derdim üzerimden provokasyonlar olmasın diyedir. Apo çıkarsa Türkler karşı çıkar deniyor. Oysa doğru anlatılırsa, Türk halkının da çıkarlarını da en iyi benim savunduğum görülür. Beşir Bey, 'Apo çıkarsa oy oranımız düşer' diyormuş. Hayır mesele bu değil. Yüzyıllık savaşın çıkmasını önleyelim, diyorum. Ben öyle hemen İmralı'dan çıkayım, arzı endam edeyim demiyorum. Burada iki basın toplantısını bunun için istedim. Derdim ölümleri önlemektir. Beşir bey bunu niye anlamıyor?"

'BEN ARTIK BİR ÖZGÜR BİR İNSANIM'

Öcalan, 15 Eylül 2013 tarihinde Demirtaş ve Buldan'la yaptığı görüşmede de özgürlüğü konusu gündeme geldiğinde, "Müsteşarı dedim ki, benimle konuşuyorsanız ben siyaseten artık özgür bir insanım. Ağır cezalık bir mahkumla konuşuyorsan, o artık özgür biridir. Yoksa onunla konuşamazsın. Ancak özgür biri bunu yapar. Siyaseten Öcalan özgürdür. Bana öyle zavallı gibi bakılmasın, ölsem de burada artık özgür politikacı olarak ölürüm" diyor.

İmralı'dan çıkışıyla ilgili olarak bunu müzakere için gerekli bir araç olarak tanımlıyor. Aynı tarihli görüşmede heyete şunu diyor: "İmralı'dan çıkayım, öyle hemen af olsun demiyorum. Ama demokratik siyaseti icra edeceğim araçlar olacaktır. İhtiyaçlar bu temelde karşılanmalıdır. Bunlar talep değildir, müzakere için gerekli araçlardır."

Heyete verdiği 24 Nisan 2014 tarihli "Kişisel durumum için çözülmesi gereken sorunlu" başlıkta; kendisinin sağlık, güvenlik ve özgürlük halini, müzakerenin bir unsuru olarak tanımlayarak, şunları belirtiyor:

"1- Mevcut koşullar içinde diyalog yürütmek mümkündür.

2-Mevcut koşullar altında ne devletle ne BDP, HDP ve KCK ile müzakereler mümkündür.

3-Müzakere için İmralı'daki yasal çerçeve ancak sembolik ve geçici bir süre (en az üç ay, en çok altı ay) için geçerli olabilir.

4-Mevcut koşullarda müzakereye zorlanmam ne zihnen, ne moral, ne de biyolojik olarak mümkündür. Daha müzakereye geçmemişken geceleri kaskatı kesilmem ve uykusuzluk bu gerçeğin basit bir yansımasıdır.

5-İçiçe sağlık, güvenlik ve özgürlük sağlanması başmüzakerecilik için esastır.

6-Geniş komisyonlar, danışmanlar, sivil toplumla diyalog, medyayla yeterli ilişki olmadan anlamlı bir müzakere olamaz.

7-Hareketin başta Kandil olmak üzere çeşitli alanlardaki birimleriyle yeterli ilişki gereği vardır."