GÖRÜNTÜLÜ

'İmralı'da öncekilerden daha ağır bir tecrit uygulanıyor'

Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Emran Emekçi, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a uygulanan tecrit için “Önceki dönemlerde uygulanan tecritten daha ağır bir tecrit uygulanmaktadır” dedi.

Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Emran Emekçi, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a uygulanan tecrit için “Önceki dönemlerde uygulanan tecritten daha ağır bir tecrit uygulanmaktadır” dedi. Avukat Emekçi, demokrasi, özgürlük ve çözümden yana olan herkesi bu tecride karşı çıkmaya çağırdı.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, Nisan ayından bu yana İmralı Heyeti ile görüştürülmüyor. Ayrıca 2011 yılının Temmuz ayından bu yana uygulanan avukat yasağı da devam ediyor. Ailesi ve vasisi görüşmesi ise 2014 yılının Ekim ayından bu yana gerçekleştirilmiyor. Bu durum ne anlama geliyor? Öcalan'a uygulanan bu tecridin daha önceki tecritlerden bir farkı var mı? Çözüm süreci nereye doğru gidiyor?

Bu sorulara Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Emran Emekçi yanıt verdi.

Emekçinin yanıtları şöyle:

Avukatları olarak Abdullah Öcalan'a son görüşmeniz ne zamandı?

En son görüşme 27 Temmuz 2011 tarihinde gerçekleşti. O günden bu yana bir daha avukat görüşü olmadı. Arada vasisinin görüşmeleri oldu ve bu görüşmeler basına avukat görüşmesi olarak yansıtıldı. Ancak avukat görüşmeleri değildi. 

2011'den bu yana, 4 yıldır görüştürmemenin gerekçeleri değişti mi?

Gerekçeler hep aynı oldu; gemi bozuk, hava muhalefeti. 

Müvekkilinizle yaptığınız resmi başvuruların dışında bu konuyu hükümet ile görüştünüz mü?

Başvurulara olumsuz yanıt verildi. Fakat Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi (CPT) Adalet Bakanlığı ile görüşmeler yapmıştı. Adalet Bakanlığı, CPT'ye sorunu en kısa sürede çözeceklerini söyledi, ancak 2011'den bu yana somut bir gelişme yaşanmadı. 

BİR KENARDA KALMA DURUMU DEVAM EDİYOR

Nisan'a kadar İmralı Heyeti Öcalan'la görüşüyordu. Vasisi sıfatıyla görüşme de yapıldı, zaman zaman da ailesi görüşmeye gidiyordu. Ancak siz avukatlarına kesin bir görüştürmeme tutumu uygulandı. Neden?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan olduğu bir dönemde, kendisine bir gazeteci "Avukatlar neden görüştürülmüyor?" sorusunu sormuştu. Erdoğan, bu soru üzerine "Avukatlar bir kenarda dursun" demişti. Avukatların görüştürülmemesi siyasi bir karar olarak uygulanıyor. CPT raporlarında da bunun politik bir karar olduğu ifade ediliyor. Bu politik kararın ne zaman kalkacağını bilmiyoruz. O "bir kenarda kalma durumu" devam ediyor. Sonuçta bu kararın hukuki bir izahatı yok. Çünkü avukatlarla görüşme hakkı yasalarda var ve vazgeçilmez bir haktır. Biz yıllarca İmralı'da kararların siyasi olarak alındığını gördük. Hukuk bir örtü olarak kullanıldı. En somut örneği avukat görüşmeleridir. Temel bir hak ancak açıkça politik bir kararla uygulanmıyor. 

SAYIN ÖCALAN TAM BİR TECRİT ALTINDA

Ancak bu yasak HDP İmralı Heyeti ile Öcalan arasındaki görüşmelerin, yani müzakerenin devam ettiği koşullarda da devam ettirildi, müvekkiliniz ile görüştürülmediniz. 

İmralı Cezaevi, baştan beri normal bir cezaevi olmadı. Siyasal olarak tasarlanmış bir cezaeviydi. Çözüm ve çözümsüzlük ikileminin yaşandığı bir alandı. Çözüm güçlerinin hakim olduğu dönemlerde tecrit ortadan kalkıyordu, çözüme karşı olan güçlerin baskın çıktığı dönemde tecrit başlıyordu. Perde arkasından tamamen siyasal kararlarla yönetilen bir yerdi. Bu çok net olarak ortaya çıktı. “Avukatlar, hukuk gerekmez” diye düşündüler. Kamuoyunda da böyle meşrulaştırıldı. Tecrit çok yönlü bir kavramdır. Sadece heyet görüşmeleri ile sınırlandırılacak bir kavram da değildir. 2011'den avukat görüşmeleri yapılmıyor, 2014 Ekim'inden bu yana aile ve vasi görüşmelerine izin verilmiyor. Son birkaç aydır da heyet görüşmelerine izin verilmiyor. Sayın Öcalan 2-3 aydır tam bir tecrit altındadır. Dışarıyla hiçbir bağı yoktur. Eski tecritten de daha ağır bir tecrit söz konusu. 

Neden daha ağır? Farkı ne? 

Eskiden dönemsel, kısmi tecrit uygulansa da zaman zaman avukatlar görüşüyordu. Hiçbir şekilde görüşmeme durumu söz konusu değildi. Ama bu son tecritte hiçbir şekilde görüşmeme durumu var. Fark burada. Ne avukat, ne vasi, ne aile, ne de heyet görüşebildi. Şu anki tecrit, öncekilere göre daha da ağır gibi görünüyor. 

TASFİYE KONSEPTİ DEVREYE Mİ GİRDİ?

5 Nisan'dan bu yana heyetin görüşmesinin önüne neden geçiliyor sizce?

Siyasi konjonktürün getirdiği sonuç bu. Çözüm iradesi geri plana düştüğü zaman tecrit uygulamaya sokuluyor. İmralı'da geçmişten bugüne bu diyalektik böyle işledi. Çözüm ve çözümsüzlük ikilemi içerisinde gidip gelmiştir. Ortadoğu'daki statükodan da kaynaklanıyor bu durum. Müvekkilimizin de dediği gibi 1920'lerde yapılan Kahire Konferansı'yla kapitalist hegemon güçler, Kürt sorununun çözümsüz bırakılması için karar aldı ve o karar hala uygulanıyor. Sayın Öcalan ne zaman çözüm iradesi ya da çözüm hamlesi geliştirdiyse hemen karşısında çözümsüzlük güçleri konumlandı. 24 Nisan'dan bu yana görüştürülmemesinin nedeni de gelişen çözüm iradesi ve umudunun ciddiyet kazanmasıdır. Bu gelişim, kapitalist hegemonik güçler tarafından tehlikeli görüldüğü için tecrit uygulamaya konuldu. 10 maddelik Dolmabahçe mutabakatı ile çözüm iradesi hem toplumsal hem devlet düzeyinde kabul gördü. Somut adımların kendini dayattığı, 7 Haziran seçimlerinin sonuçları ile bunun ete kemiğe büründüğü ortaya çıktıktan sonra tecrit devreye girdi. İmralı'daki tecrit politikası sadece Türkiye eksenli değil, Sayın Öcalan'ı uluslararası bir komplo ile İmralı'ya koyan uluslararası hegemon güçlerin dayatmalarıdır. ABD, 7 Haziran sonuçlarını, güvenlik meselesi olarak algıladığını, “NATO-Türkiye'nin güvenlik işbirliği devam edecek” şeklindeki açıklaması ile gösterdi. NATO'nun güvenlik işbirliğinin ne anlama geldiğini sosyalistler, demokratlar çok iyi bilir, kontrgerilla ve özel savaş yöntemlerinin yeniden devreye girmesidir. Tecridin devam ettirilmesi, çözüm sürecinin, iradesinin bastırılmasına yönelik hatta tasfiye edilmesine yönelik yeni bir konseptin devreye girdiği kuşkularını gündeme getiriyor.

MASKE DÜŞTÜ

Tüm bu gelişmeler AKP'nin çözüm sürecine yaklaşımı konusunda ne diyor size?

Aslında bir açıdan da “Maske düştü” de denilebilir. Çözüm iradesinin samimiyeti test edildi. Gerçekten çözüm istenilmiş olsaydı süreç devam ettirilirdi. Çünkü Cumhurbaşkanlığı düzeyinde iktidar ve devlet iradesi var. Asıl iradenin Cumhurbaşkanı'nda olduğu AKP hükümetinin O'na tabi olduğu bilinen bir gerçek. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Dolmabahçe mutabakatını tanımadı, sonra “Kürt sorunu yoktur” dedi. Bunların yanı sıra başka gelişmeler de var. Örneğin Medya Savunma Alanları'na yönelik hava saldırıları ile Kobanê'deki son saldırıları bir araya getirdiğimiz zaman, yeni bir tasfiye konsepti mi gündeme konuldu perde arkasında? Bu soru akla geliyor. Tasfiye konseptinin ayaklarından stratejik olanı Sayın Öcalan'ın yeniden tecrididir. Diğer verilerle bir araya getirdiğimizde çözümsüzlük güçlerinin harekete geçtiğini ve yeni bir konsepti devreye koyduğunu söyleyebiliriz. Bu konsepti boşa çıkartacak olan da demokratik sosyalist güçlerin yükselteceği demokrasi mücadelesi olacaktır. Bunu da unutmamak gerekiyor.

Eski milletvekili Ufuk Uras, birkaç gün önce bir televizyon kanalında, “Devlet, Öcalan'la görüşüyor” dedi. Sizin bu konuda bir bilginiz var mı?

O konuda bizim somut bir bilgimiz yok. Sayın Ufuk Uras böyle bir açıklama yapmışsa, bir bildiği var demek ki. Ancak şöyle bir realite var: Sayın Öcalan İmralı'ya konulduğu günden bu yana devlet dolaylı ya da doğrudan, açık veya kapalı sürekli bir görüşme ilişkisi içinde oldu. Ancak müvekkilimizle görüşme imkanları oluştuktan sonra somut konuşabiliriz. Şu anda bir yorum yapamayız, afaki olur.

TECRİDİ KIRMAK SADECE BİZİM GÖREVİMİZ DEĞİL

Siz hukuk bürosu olarak tecrit ile ilgili herhangi bir girişimde bulunacak mısınız?

Tecridi kırmak sadece Sayın Öcalan'ın avukatları olarak bizim görevimiz değil. Tüm demokratların, sosyalistlerin, çözümden yana herkesin duyarlı olması gereken bir konu. Kendi alanımızda hukuki mücadelemizi vereceğiz. Ancak tecridin derin ve geniş bir anlamı olduğunu da unutmamak gerekiyor. Türkiye'nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümü ile bağlantılı olarak İmralı, siyasi bir denklemdir. Hem dünya hem de Ortadoğu sisteminin odaklandığı alandır. O denklemi çözecek başat güç de müvekkilimizdir. Zaman zaman çözüm güçleri zaman zaman da ağır tecrit uygulamalarının devreye girdiği siyasi bir mücadele alanıdır İmralı. Sadece basit bir cezaevi değildir. Egemenlerin kendi muhaliflerine karşı uyguladığı tecrit, aynı zamanda o düşünceleri benimseyen toplumsal kesimlerin de tecrididir. Öcalan'ın tecridi demokrasi ve özgürlük mücadelesinin de tecrididir. Hukuki boyutuyla da elbette avukat, aile ve vasi görüşmeleri temel bir haktır, hiçbir şekilde kısıtlanamaz, biz bunun mücadelesini de vereceğiz.

Konuşurken, devlet içinde çözüm isteyenlerin hakim olduğu ya da çözüm istemeyenlerin hakim olmadığı dönem gibi kavramlar kullandınız. Çözüm süreci diye işleyen süreç bir devlet politikası olarak gelişmedi mi?

Devlet politikasını engelleyen güçler var. Kapitalist hegemonyanın ayakları, çeşitli devletlerle ilişkileri var. Tüm devletlerin özgür, bağımsız ve iradi devlet olduğunu düşünebilir miyiz? Düşünemeyiz. Bağımsız devlet diye bir şey yoktur. Dünya sisteminin ABD ve İngiltere gibi hegemonik güçleri, politikaları belirleyip, devletlere dayatıyor.

TECRİT AYNI ZAMANDA BİR TESTTİR

Siyasi gelişmelere baktığınızda, tecridin son bulacağına dair -avukat ya da heyet görüşmesi gibi- bir veriye ulaşıyor musunuz?

İmralı'nın tarihine bakmak gerek. Gelgitlerin nasıl yaşandığını biliyoruz. Çözüm sürecinin ardından aniden bastırma süreci, operasyonlar vs. Böyle bir diyalektiğin yaşandığını biliyoruz. Bu da mücadele olayıdır. Diyalektiğin iki kutbundan birinin baskın çıkması diğer kutbun mücadelesine bağlı. Ama biz oturup sessiz kalırsak, tecrit sürer. Bu tecridin demokrasinin, özgürlüğün, çözümün tecridi olduğu bilinciyle hareket edip mücadelemizi yürütürsek bu sefer çözüm iradesi başat hale gelip, kaldığı yerden devam eder. Şunu unutmamak lazım; gidişat mutlaka çözüme doğru. Demokrasi mücadelesi geliştikçe tecrit kırılacak ve çözüm iradesi başat hale gelecek. Bu test etme olayıdır aslında. Kapitalist hegemon güçler demokrasi güçlerini test ediyor. Acaba tepkileri ne kadar olacak? Acaba kanıksayacaklar mı? Umduğunu bulursa daha da ağır yönelimlere girişecektir. Geçmiş deneyimlerden bunu öngörmek zor değil.

Bahsettiğiniz sınav geçildi mi?

Herkesin kendini gözden geçirmesi gerekiyor. Ortada bir tasfiye konsepti var ve biz neredeyiz? Parlamento elbetteki önemli. Ancak meseleye sadece parlamento mantığıyla bakmaktan biraz da işin özüne bakmakta yarar var. Çünkü mevcut tasfiye politikası parlamentoyu da işlevsiz kılıyor. Parlamentonun birinci görevi; antidemokratik yasaları ayıklamak, demokratik bir anayasayı çıkarmak. 7 Haziran'da seçimin ortaya çıkardığı toplum iradesi tam da bu yönde.

Hükümet, koalisyon tartışmaları var. AKP-MHP ya da AKP-CHP koalisyonundan hangisi sizce çözüm süreci için yararlı olur?

Başta Kürt sorunu olmak üzere diğer bir dizi toplumsal sorunun çözümü bekleniyor. Bu sorunlara çözüm endeksli bir duyarlılıkla yaklaşan kesimlerin yapacağı bir koalisyonla bu sorun aşılır. Ama toplumsal sorunların çözümüne endeksli değil de daha fazla oy almaya endeksli politika yürütülürse, olmaz. Partiler erken seçime göre politika yürütüyor şu anda. Toplumsal kesimlerin eğilimi; Kürt sorunu ve diğer toplumsal sorunları çözmek kaydıyla CHP-AKP koalisyonu ve HDP'nin de bu demokratikleşme ve çözüme katkı koyan hükümete dışarıdan destek vermesi yönünde. Bu şekilde olursa sorunlar alışır. Sayın Öcalan'ın HDP projesinden beklediği alternatif demokratik bir hükümet modelidir. İktidarda olmasan da alternatif demokratik bir hükümet gibi çalışmaktır bu model. Toplumun sorunlarına ben adayım, çözeceğim demektir. Bunun örgütlülüğünü yaratmaktır, iktidar değil toplum endeksli çalışmalarını hızlandırmasıdır. Son olarak tecridin özgürlüğün, demokrasinin, sosyalizmin tecridi olduğunu bilerek, bu duyarlılıkla demokrasi, özgürlük ve çözüm iradesine sahip çıkmak gerekiyor. Hepimizin birinci görevi, demokratik çözüm iradesinin yeniden başat hale gelmesi için mücadeleyi yükseltmektir.