GÖRÜNTÜLÜ

‘Gazetecilik yapmaktan vazgeçmeyeceğiz’

Türkiye’de basın özgürlüğünün ayaklar altına alındığını belirten basın emekçileri, basına yönelik baskı ve sindirme politikalarına tepki göstererek, bedeli ne olursa olsun gerçekleri yazmaktan vazgeçmeyeceklerini vurguladı.

Türkiye’de basın özgürlüğünün ayaklar altına alındığını belirten basın emekçileri, basına yönelik baskı ve sindirme politikalarına tepki göstererek, bedeli ne olursa olsun gerçekleri yazmaktan vazgeçmeyeceklerini vurguladı.

AKP hükümeti, yürürlüğe koyduğu çökertme planı kapsamında kirli politikalarını örtbas etmek için başta özgür basın olmak üzere muhalif yayın politikasına sahip basın kurum ve kuruluşlarını hedef tahtasına oturtarak; sansür, ekran karartma, internet erişimini engelleme, para cezası ve kapatmaya varan saldırılarda bulundu.

İşte AKP iktidarının son 3 aylık süreçte basın özgürlüğünü ayaklar altına alan basın karnesi şöyle: “Katledilen gazeteci sayısı 4, gözaltına alınan gazeteci sayısı 76, tutuklanan gazeteci sayısı 14, işkence ve kötü muameleye maruz kalan gazeteci sayısı 3, tehdit edilen gazeteci sayısı 9, keyfi engelleme ve haber takibi engeline maruz kalan gazeteci sayısı 12, baskıya uğrayan basın organı sayısı 2, saldırıya uğrayan basın organı sayısı 8, basın kurum ve çalışanlarına açılan soruşturma sayısı 136, kapatılan gazete sayısı 8, kapatılan haber sitesi sayısı 10, kapatılan TV-radyo sayısı 5, yayın yasağı getirilen olay sayısı 4, işten çıkartılan gazeteci sayısı 7."

KAPATILAN VE ENGELLENEN BASIN ORGANLARI

26 Şubat 2016 tarihinde, Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Ramazan Dinç, TÜRK-SAT Genel Müdürlüğü'ne 'örgüt propagandası yaptığı' gerekçesiyle gönderdiği yazıda, İMC TV yayınlarının durdurulmasını istedi. TÜRK-SAT tarafından, İMC TV'nin uydu yayına son verilerek, ekranları karartıldı. Yapılan açıklamada, "Pazarlama bölümünden gelen talimatla yayını kestik" denildi.

4 Mart 2016 tarihinde, İstanbul 6. Sulh Ceza Hakimliği, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın talebi üzerine Zaman Gazetesi'ne kayyum atanmasına karar verdi. Zaman gazetesinin de içinde bulunduğu Feza Gazetecilik A.Ş.'ye Sezai Şengönül, Avukat Tahsin Kaplan ve Avukat Metin İlhan kayyum olarak atandı.

4 Mart 2016 tarihinde, Feza Gazetecilik Grubu'na ait Cihan Haber Ajansı'nın internet sitesine erişim engellendi.

7 Mart 2016 tarihinde, Cihan Haber Ajansı ve Reklamcılık A.Ş'ye (CHA), İstanbul 1. Sulh Ceza Hakimliği tarafından kayyum atandı.

11 Mart 2016 tarihinde, RTÜK, Gün TV'nin 5 Ocak'ta yayınladığı ana haber bülteninde "devletin bölünmez bütünlüğüne aykırı" ve "halkı kin ve düşmanlığa sevk edici" yayın yaptığı gerekçesiyle, 6112 sayılı yasanın 8'inci maddesinin 1'inci fıkrasında yer alan a ve b maddeleri uyarınca iki ayrı ceza verdi.

17 Mart 2016 tarihinde, Özgür Gündem Gazetesine ait (ozgur-gundem.org) haber sitesine, TİB tarafından erişime engeli getirildi. 14 Mart 2016 tarihinde, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Özgür Gündem Gazetesi'nin 14 Mart 2016 tarihli sayısının sürmanşetinde bulunan "Newroz'un ayak sesleri" başlıklı haberini gerekçe göstererek, gazete hakkında "örgüt propagandası" iddiasıyla soruşturma başlattı. Soruşturmanın ardından 15 Mart 2016 tarihinde, Özgür Gündem gazetesinin "Sarı Basın" sahibi çalışanlarının kartları iptal edildi.

Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 9 Nisan 2016 tarihinde; Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB), Yüksekova Haber internet sitesine 4'üncü kez erişim engelli getirdi.

15 Nisan 2016 tarihinde; Rus haber ajansı Sputnik'in Türkçe yayın yapan 'tr.sputniknews.com' adresi de dahil olmak üzere ajansın 31 dilde yayın yapan internet adreslerine, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) tarafından erişim engeli getirildi.

15 Nisan 2016 tarihinde; Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB), Kürtçe yayın yapan Azadiya Welat Gazetesi'ne 6'ncı, Jin Haber Ajansı (JINHA) internet sitesine ise 5'inci kez erişim engeli getirdi.

3 Mayıs 2016 tarihinde; DİHA, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) tarafından 36'ıncı kez erişim engeli getirdi.

YAYIN YASAĞI GETİRİLEN OLAYLAR

17 Şubat 2016'da Ankara'da 28 kişi yaşamını yitirip 61 kişi yaralandığı bombalı eyleme RTÜK tarafından yayın yasağı getirildi. 13 Mart 2016'da Ankara, Güven Park'ta 34 kişi yaşamını yitirip 19'u ağır 125 kişi yaralandığı bombalı eyleme 1. Sulh Ceza Hakimliği tarafından yayın yasağı getirildi. 19 Mart 2016'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde, bulunan İstiklal Caddesi'nde 4 kişinin yaşamını yitirip, 37 kişinin yaralandığı bombalı saldırıya RTÜK tarafından, yayın yasağı getirildi.

AKP iktidarının basına yönelik baskı, şiddet ve sindirme politikalarına ilişkin ANF'ye değerlendirmede bulunan basın emekçileri şunları söyledi:

Dicle Haber Ajansı Editörü (DİHA) Editörü Ömer Çelik: 24 Temmuz'dan 2015'ten bu yana ajansımıza internet erişimi engellenmişti. Bu erişim engelleri 3 Mayıs 'Dünya Basın Özgürlüğü Günü'nde 36'yı buldu. Peki, ajansımız üzerindeki baskılar bununla sınırlı kaldı mı? Tabi ki kalmadı! Yine aynı günde 2 gazeteci arkadaşımız gazetecilik faaliyetleri gerekçe gösterilerek gözaltına alındı. Bu 2 arkadaşımız yanı sıra 9 muhabirimiz de 'gazetecilik' yaptığı için şu an tutuklu bulunmakta. Peki bu tür uygulamalarla karşılaşan tek kurum DİHA mı? Maalesef ki değil. Yaşananlar da çok net gösteriyor ki; siyasi iktidara muhalif olan tüm basın yayın organları bu uygulamalarla karşı karşıya kalıyor. Bu çerçevede bazı kurumlara sadece para cezası verilirken bazı kurumlara ise kapatılama cezası verildi.

Bildiğiniz gibi siyasi iktidarlar her dönemde gizlemeye çalıştıkları gerçekleri ortaya çıkaran basın kurumlarına karşı bir baskı politikası uygulamaya koymuşlardır. Bugünkü konjonktürde başta AKP denetimindeki yargı ve TİB olmak üzere birçok kurum hala aynı politikayı yürütüyor. Evet, belki geçmişte de baskı ve şiddet politikaları söz konusuydu ancak bugün durum AKP hükümetinin başlattığı savaş süreci ile daha belirgin bir hal aldı. İktidar bir yandan muhalif basına saldırırken diğer yandan da 'Yandaş' ya da 'Havuz' medyaya yönelik en ufak saldırıyı dahi deşifre edilip haftalarca gündemde tutabiliyor. İşte iktidarın bu ikiyüzlü tutumu sürdükçe başta Kürdistan olmak üzere muhalif basının bulunduğu her alanda baskı ve şiddet politikaları katlanarak artmaya devam edecektir!

Hayat TV Muhabiri Meltem Akyol: Özellikle 7 Haziran seçimlerinden bu yana Türkiye'de basın üzerindeki baskının arttığını söyleyebiliriz. Dünyanın her yerinde devlet suç işleyip delilleri karartmak istediğinde gerçekleri ortaya çıkarmak isteyen gazete ve televizyon kanallarını baskı altına almaya çalışır. Türkiye'de de uzun zamandır 'Ana akım' medya diye tanımladığımız gazete ve televizyonlar kanalları ciddi bir baskı altına alınıp, belli bir pozisyona bürünerek iktidarın yanında yer aldılar. Bizim gibi sayılı televizyon kanalı ve gazete ise yalnızca gerçekleri açığa çıkarmak için gazetecilik yaptılar.

Bildiğiniz gibi Türkiye'de aralarında bizim de bulunduğumuz televizyon kanalları ve gazeteler komik gerekçelerle karartma, para cezası, erişim engeli gibi cezalara çarptırıldı. Mesela bizim kanal, Newroz yayını yaptığı gerekçesi ile yaklaşık 20 günlük bir karartma cezası aldı. Yine 'Gezi direnişi' sırasında kanalımız karartma cezası ile karşı karşıya kaldı ancak oluşan kamuoyu nedeni ile geri adım atıldı. Aslını sorarsanız bu yeni karşılaştığımız bir durum değil ancak savaş süreci ile birlikte dozu artan bir durum. Özellikle son süreçte halka gerçeği aktarmaya çalışan gazeteciler; öldürüldü, yaralandı, darp edildi, gözaltına alındı ve tutuklandı. Hala 30 aşkın gazeteci tutuklu bulunmakta. Öyle bir süreçten geçiyoruz ki iktidar şunu yapamaz bunu yapamaz diyemiyoruz fakat bizim gerçekleri anlatmak gibi bir derdimiz var ve ne olursa olsun bunun bir yolunu bulacağız. Onlar Cizre, Sur, Silopi, Şırnak, Nusaybin ve Yüksekova duyulsun, görülsün ve bilinsin istemiyorlar. Vicdanı, insanlığı ve diğer birçok erdemi bir kenara bırakıp mesleki bir kaygıyla yaklaşsak dahi yaşananların küçümsenmeyecek bir 'haber değeri' söz konusudur. Oralarda bir insanlık suçu işlendi ve işlenmeye devam ediyor bizlerin bunları açığa çıkarma gibi bir kaygısı var. İşte bu yüzden iktidar tarafından baskı altında tutulmaya çalışılıyoruz.

İktidar kendi borazanlığını yapan 600'ün üzerinde irili ufaklı gazete ve televizyon kanalı ile yetinmeyip geriye kalan birkaç basın kurumunu da korkutup bastırarak yanına çekmeye çalışıyor. Buna karşılık biz ne olursa olsun görevimizi yani gazeteciliği yapmaya devam edeceğiz.

IMC Amed Temsilcisi Faruk Balıkçı: Türkiye dünya Basın özgürlüğü sıralamasında dünyada 151. sırada yer almaktadır. Bu istatistik Türkiye'de basının ne kadar özgür olduğunun kanıtıdır. Bildiğiniz gibi bir ülkedeki ifade özgürlüğünün kıstası basın özgürlüğüdür. Bir ülkede basın kurumları ne kadar özgür ise diğer kurumlar da o kadar özgürdür. Bildiğiniz gibi son süreçte Türkiye'de muhalif basın ciddi saldırılarla karşı karşıya. Aslında bu durumu sadece muhalif basına yönelik bir uygulamaymış gibi ele almak da biraz yüzeysel bir yaklaşım olur çünkü muhaliflik bir yana sadece objektif bir habercilik yapsanız dahi yine iktidar tarafından hedef haline geliyorsunuz. İşte bu nedenle dünyanın her yerinde, her döneminde olduğu gibi Türkiye’de de halkın gözü, kulağı ve dili olan basın iktidar tarafından erişim engelleri, ekran karartmaları, uydudan çıkarma ve tüm bunlar yetmezmiş gibi tamamen kapatma gibi yöntemlerle susturulmaya çalışılıyor.