ANALİZ

Faşizme ve komploya hayır

16 Nisan referandumu her ne kadar demokratik teamüller açısından meşru değilse de, Türkiye toplumunun geleceği açısından işte bu kadar önemlidir.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 15 Şubat 1999 tarihinde Kenya’dan kaçırılıp İmralı’ya götürülmesinin on sekizinci yılı tamamlanıyor ve on dokuzuncu yılına giriliyor. Önder Abdullah Öcalan tam on sekiz yıldır İmralı baskı ve tecrit sistemi altında tutuluyor. On sekiz yıldır Kürt halkı ve demokratik güçler 12 Eylül faşist rejiminin tezgahladığı 15 Şubat uluslararası komplosuna karşı özgürlük ve demokrasi mücadelesi veriyor. On sekizinci yıldönümünde Kürt halkının “Kara gün” dediği 15 Şubat komplosunu ve “Kürt soykırım gününü” protesto eylemleri Kürdistan’da, Avrupa’da ve dünyanın dört bir yanında çok daha güçlü ve yaygın bir biçimde yükseliyor. Başta Avrupa’daki 11 Şubat büyük yürüyüşü olmak üzere bu özgürlük eylemlerinin hepsini selamlıyor ve komploya karşı on dokuzuncu yıl mücadelesinde herkese üstün başarılar diliyoruz.

AKP-MHP faşizminin hazırladığı anayasa değişikliği paketi Tayyip Erdoğan tarafından imzalanmış ve Türkiye resmen yeni bir referandum sürecine girmiş bulunuyor. Referandum günü olarak 16 Nisan tarihi belirtiliyor. Besbelli ki Tayyip Erdoğan ile Devlet Bahçeli’nin geleceği 16 Nisan günü oylanacak. Eğer referandumda söz konusu değişiklik onaylanırsa, o zaman AKP-MHP faşizmi 12 Eylül faşist rejimini restore edip daha da pekiştirerek savaşçı ve soykırımcı bir tek kişi diktatörlüğüne dönüştürecek. Yok eğer 16 Nisan referandumunda toplumun çoğunluğu hayır derse, o zaman da AKP-MHP faşizmi ve onun şahsında 12 Eylül faşist rejimi yıkılacak ve Kürt özgürlüğüne dayalı bir Demokratik Türkiye inşa edilecek.

16 Nisan referandumu her ne kadar demokratik teamüller açısından meşru değilse de, Türkiye toplumunun geleceği açısından işte bu kadar önemlidir. Aynı zamanda Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli ikilisinin kaderi açısından da büyük öneme sahiptir. Bu nedenledir ki, söz konusu ikili büyük bir iştahla ve devletin tüm imkanlarını kullanarak evet kampanyasını başlatmıştır. Daha ilk günden Tayyip Erdoğan’ın kampanya süresince baskı ve demagojiyi iç içe kullanacağı açığa çıkmıştır. OHAL faşizmine dayanarak karşıtları üzerinde her türlü baskıya ve teröre başvuracaktır. Bu açıdan demokratik bir kampanya yürütülüp adil bir referandum yapılamayacağı açıktır. Yine “Vatan-millet-Sakarya edebiyatıyla” ve tam bir Kürt düşmanlığı yaparak Türkiye toplumunu aldatmaya çalışacağı ortadadır.

Her ne kadar geçen süreçte AKP yönetiminin taşıdığı tehlike Türkiye toplumu açısından tam görülememiş olsa da, özellikle Devlet Bahçeli’nin faşist-milliyetçi MHP’si ile geliştirdiği faşist ittifak sürecinde Türkiye toplumu AKP tehlikesini önemli ölçüde görmüş ve bu temelde 16 Nisan referandumunun içerdiği büyük önemi fark etmiştir. Bu çerçevede de daha referandum süreci başlar başlamaz toplumun çok farklı kesimlerinden “AKP-MHP faşizmine hayır” açıklamaları yükselmeye başlamıştır. Giderek Tayyip Erdoğan ile Devlet Bahçeli’nin uykusunu kaçıran ve ödünü patlatan bir “Hayır kampanyası” ortaya çıkmıştır.

Daha referandum sürecinin başındayken bile ortaya çıkan hayır kampanyası çok güçlü ve hayır bloğu çok renklidir. Tayyip Erdoğan ile Devlet Bahçeli arasındaki ittifaka karşı olan herkes, 16 Nisan referandumunu bir fırsat bilerek söz konusu hayır kampanyası içinde yer almaktadır. Türkiye’nin devrimci-demokratik güçleri 16 Nisan referandumunu faşist diktatörlüğe karşı demokratik devrim mücadelesinin bir parçası haline getirerek “Faşizme hayır” demektedir. Başta HDP ve ÖDP olmak üzere bütün demokratik siyasal güçler adeta örgütlü bir blok halinde hayır kampanyasına öncülük etmektedir. Kadın örgütleri erkek egemenliğine dayanan faşist diktatörlüğün herkesten çok kadın üzerinde baskı ve katliam uygulayacağını gördüğü için, herkesten önce “Kadınlar hayır diyor” kampanyasını başlatmıştır. Gençlik örgütleri faşizme hayır kampanyasının daha şimdiden öncü ve aktif gücü haline gelmiştir. Başta sendikalar olmak üzere bütün demokratik kitle örgütleri, CHP, Kürtler, Aleviler ve tüm ezilenler hayır kampanyasında birleşmiştir. Öyle ki, MHP’nin bir bölümü ile AKP’nin bir bölümünün de, yine Saadet Partisi ve BBP gibi güçlerin de Tayyip Erdoğan ile Devlet Bahçeli ittifakına hayır diyeceği açığa çıkmıştır.

Kürtler ve dostları 15 Şubat uluslararası komplosunu lanetler ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünü isteyen eylemler yaparken, aynı zamanda 16 Nisan referandumu temelinde AKP-MHP faşizmine karşı da hayır kampanyası yükselmektedir. Kürtlerin komploya karşı eylemleriyle hayır kampanyası iç içe geçmektedir. Komploya karşı on dokuzuncu yıl mücadelesinin ilk aylarını Kürtler referandum temelinde “AKP-MHP faşizmine hayır” kampanyası ile geçireceklerdir. Yani komploya da faşizme de hayır diyeceklerdir. Çünkü uluslararası komployu günümüzde bağnaz bir Kürt düşmanlığı temelinde en çok AKP-MHP faşizmi sürdürmeye çalışmaktadır. Dolayısıyla uluslararası komploya karşı mücadele en başta AKP-MHP faşizmine karşı mücadele olmaktadır. 

Geçen hafta yazmıştık, ancak konunun önemi nedeniyle üzerinde daha çok durmak gerekiyor. Birincisi, AKP-MHP faşizmine karşı 16 Nisan referandumunda hayır bloğunun bu kadar geniş olması bir zayıflık değil, tersine güçlülük durumudur. Dolayısıyla hayır bloğunda yer alan hiçbir güç bundan rahatsızlık duymamalı, tersine memnuniyet duyup moral almalıdır. Yine herkesin kendi argümanları temelinde hayır kampanyası yürütmesinin önünü açmalı ve birbirine destek vermelidir. Hiçbir hayırcı güç kendi argümanını ortama dayatmaya çalışmamalıdır. Çünkü böyle bir çaba sonuçta hayır kampanyasını zayıflatır ve AKP-MHP’ye hizmet eder. Ayrıca her gücün farklı biçimde hayır demesi de doğaldır. Çünkü herkesin AKP-MHP faşizmiyle çelişkisi ve onlara karşı mücadeledeki amacı farklıdır. Referandumda AKP-MHP faşizminin yıkılabilmesi için bu temelde davranmak ve dikkatli olmak şarttır.

İkincisi, AKP-MHP yöneticileri sürekli hayır bloğunu bölmeye ve birbiriyle kavga eder hale getirmeye çalışacaklardır. Bunun için her türlü yalan, hile ve demagojiye başvuracaklardır. Tüm hayırcı güçlerin bu durumu da baştan bilmesi ve buna göre dikkatli bir tutum ve davranış içinde olması gerekir.

Üçüncüsü, devrimci-demokratik güçler kendi aralarındaki birlik ve dayanışmayı geliştirerek referandumda hayır kampanyasının öncülüğünü mutlaka yapabilmelidir. Referandumda hayır kampanyasının başarılı olabilmesi ancak böyle bir öncülükle mümkündür. Çünkü ancak devrimci-demokratik güçlerin öncülüğü hayır kampanyasını doğru demokratik amaçlara bağlar ve hayırcı güçleri birleştirip bir arada tutabilir.

Dördüncüsü, referandumdaki hayır kampanyasını sadece oy vermeyle sınırlandırmamak, söz konusu referandumu faşizme karşı mücadelenin önemli bir parçası olarak ele alıp her türlü antifaşist mücadele yöntemini kullanarak referandumun başarısını AKP-MHP faşizminin yıkılması haline getirmek gerekir. Çünkü ancak böyle bir yaklaşım başarılı kampanya yürütmeye ve başarı elde etmeye muktedirdir. Yine ancak çok yönlü mücadele ile AKP-MHP faşizminin saldırıları kırılabilir ve halkın siyasi eylem geliştirmesi ve rahat oy vererek oylarını koruyabilmesi mümkün olur. 

Son olarak, faşist diktatörlüğe karşı ve Demokratik Türkiye’den yana olan ve 16 Nisan referandumunda hayır diyen herkes, her şeyden önce 16 Nisan referandumunda Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli diktatörlüğünün yenileceğine ve yıkılacağına inanmalıdır. Gerçekten de Türkiye halkları, tüm ezilenler ve demokratik güçler açısından 16 Nisan referandumu faşizmi yıkmak ve demokratik devrimi başarıya götürmek için tarihi bir şans ve fırsattır. Söz konusu bu şansı değerlendirmeyi ve fırsatı kullanmayı bilmek, AKP-MHP faşizmini 16 Nisan günü sandığa ve tarihe gömmeyi başarmak gerekir.

Kaynak: Yeni Özgür Politika