'Faşizme karşı Gezi’nin birlik ve direniş ruhuna ihtiyaç var'

PKK YK üyesi Duran Kalkan, Gezi direnişinin, Kürdistan’da yürütülen devrimci direnişin Türkiye’ye yansıması olduğunu söyledi.

 PKK YK üyesi Duran Kalkan, Gezi direnişinin, Kürdistan’da yürütülen devrimci direnişin Türkiye’ye yansıması olduğunu söyledi. Gezi direnişinin AKP’nin korkulu rüyası olduğunu belirten Kalkan, “Özyönetim direnişleri, Türkiye toplumundan Gezi’deki gibi bir demokratik devrimci direnişe kalkmasını istemektedir. Birleşik Devrim Hareketi’ne yürümesini istemektedir. Şimdi her zamankinden fazla Gezi birlik ve direniş ruhuna ihtiyacımız var” dedi.

PKK Yürütme Komitesi üyesi Duran Kalkan 3. yıldönümünde Gezi direnişini değerlendirdi. Gezi direnişi şehitlerini saygı ve minnetle andıklarını söyleyen Kalkan, “Onlar bugün Birleşik Devrim Hareketi’nin zafer yolunu gösteriyorlar. Kürdistan ve Türkiye birleşik devriminin öncüleri, harcı ve çekim merkezi oldular” dedi.

Gezi direnişinin Kürt Özgürlük Hareketi’nin 4. Stratejik Dönem çerçevesinde geliştirdiği 1 Haziran hamlesinin 3. yılında gerçekleştiğine dikkat çeken Kalkan, “Gezi, bu stratejik hamleyle bağlantılıydı. Fakat zamanında yeterince anlayamadık. Gezi direniş ruhu gerçeğini yeterli örgüte ve süreklilik arz eden bir eyleme dönüştüremedik. Bunun özeleştirisini o zaman da verdik. Direnişi Tayyip Erdoğan ve AKP yönetimi daha iyi anladı ve baştan tepki gösterdi. Gezi direnişi korkulu rüyaları oldu. Gezi direnişinde faşizmin ölümünü gördüler. Faşist diktatörlüğün tümden aşılacağını gördüler. Faşizme vurulmuş önemli bir darbe olan Gezi direnişini Tayyip Erdoğan ve AKP’nin kanla ve katliamlarla bastırdı. Şimdi Cizre ve Sur direnişleri temelinde ortaya çıkan demokratik özyönetim hamlesi de Gezi gibi büyük bir özgürlük hamlesidir. Faşizm o direnişi de sadece kanla-katliamla değil kentleri yerle bir ederek, kendi deyimleriyle ‘yerle yeksan ederek’ yok etmeye çalışmaktadır” diye konuştu.

‘GEZİ KÜRDİSTAN’DAKİ DİRENŞİN TÜRKİYE’YE YANSIMASIDIR’

Gezi direnişinin Türkiye ve Kürdistan birleşik devriminde çok önemli bir yeri tuttuğunu dile getiren Kalkan, şöyle devam etti: “Gezi, Kürdistan’da yürütülen devrimci direnişin Türkiye’ye yansımasını ifade etti. Kürdistan’daki askeri direniş Türkiye’ye demokratik kitle direnişi olarak, gerçek anlamda serhildan olarak yansıdı. Bu direnişin 2013 Newrozu’nda ilan edilen ateşkesle kopmaz bağı vardır. O ateşkesin hedefi demokratik siyasi yöntemlerle mücadeleyle başta Kürt sorunu olmak üzere Türkiye’nin temel sorunlarını çözmek, Türkiye’yi özgür ve demokratik bir ülke haline getirmekti. Bu demokratik çözümün çeşitli yöntemleri vardı; diyalog ve görüşmelerle çözülecek boyutları vardı ama halkın da örgütlenmesi ve eylemi de bir boyutuydu.”

‘HAK VERİLMEZ, ALINIR’

Demokrasinin, demokratik hakların üstten birileri tarafından verilmeyeceğine işaret eden Kalkan, “Birilerinin verdiği demokrasi olmaz, demokratik kazanım da olmaz. Verilen geri de alınabilir ve bir üst yapı her zaman ‘ben verdim!’ der. Kendine hak verilen, hak elde ettiğini ve hakkının ne olduğunu bilmezse nasıl kullanacak, nasıl uygulayacak? Bu yüzden ‘hak verilmez, alınır’ diye bir deyim vardır. Dolayısıyla Türkiye’nin demokratik değişimi yaşaması için demokrasi isteyen, özgürlüğe ihtiyaç duyan tüm toplumsal kesimlerin kendi demokratik haklarını özgürce kullanabilecekleri bir bilinç ve örgütlemeye ulaşmaları ve bunu eyleme dökmeleri gerekir. İşte buna demokratik siyasi mücadele diyoruz. Demokrasiyi var eden, demokratik dönüşümleri gerçekleştiren, bir de demokratik hakları kullanılır-yaşanılır kılan bu bilinç, örgütlülük ve eylemdir” diye konuştu.

2013 Newrozu’nda ilan edilen demokratik çözüm temelli ateşkesin önemli bir boyutunun da demokratik siyasi mücadelenin öne çıkması olduğunu hatırlatan Kalkan, Gezi direnişinin bu gerçekliğe erkenden cevap verdiğini ifade ederek sözlerini şöyle sürdürdü: “2013 Newrozu’ndan iki ay sonra Türkiye’ye bu sonuçlar yansıdı. Bu da Türkiye’deki demokratik devrim potansiyelinin büyüklüğünü gösterdi. Türkiye toplumu Kürdistan’daki direnişin kendisinden ne istediğini, özgür ve demokratik yaşayabilmeleri için neler yapmaları gerektiğini gördüler. Planlı ve örgütlü olmamasına rağmen, bir kıvılcım bir bozkırı tutuşturdu. Küçük bir etken birçok çevreyi harekete geçirdi. Hiç bir örgüt yokken örgütler örgütlenildi. Birlik yokken en geniş çevreler bir araya geldi. Ortaya Türkiye’nin demokratikleşmesini isteyen bir ruh, bilinç, irade ve eylem çıktı. Gezi de bunu temsil etmektedir.”

Kürdistan Özgürlük Haraketi’nin başlangıçta Gezi direnişine yeterince katılamadığını söyleyen Kalkan, “Bunu, bizim stratejik ve taktik olarak gelişmeleri kavramadaki zayıflığımız olarak değerlendirebilirim. O zaman da ‘eksik kaldık’ diye özeleştiri verdik. Çünkü kendi yürüttüğümüz mücadeleye yeterince katılamamak eksiklikti” dedi. Bu durumu hızla fark ettiklerini ve eksikliği gidererek etkili bir katılım göstermek istediklerine dikkat çeken Kalkan, şöyle konuştu: “Genel kitle hareketi vardı ama belirttiğim durum öncülüğün zayıf kalmasına yol açtı. Zayıf öncülük de kitleleri etkili hareket ettiremedi. Gezi direnişini yayamadı. Direnişi stratejik olarak nasıl yürüteceğini ve ona nasıl hedefler belirleyeceğini göremedi.

Tayyip Erdoğan için önemli bir dönüm noktasıydı. Erdoğan’ın böyle bir faşist ruh, tutum ve siyaset edinmesinde önemli duraklar vardır. Örneğin 2009’da öyleydi. 2009’un Ekiminde Kandil ve Maxmur’dan Barış ve Demokratik Çözüm Grubu ülkeye döndüğünde büyük bir heyecan oluşmuştu. Çözüm ve demokratikleşme umudu oluşmuştu. Erdoğan demokratikleşmeden korkarak ‘sil baştan yapıyoruz’ dedi ve o zaman DTP’nin bürolarına, yürüyüşlerine saldırdı. Arkasından da Aralık ayında DTP’yi kapattı.

Etkili bir demokrasi olmayınca Tayyip Erdoğan bir demokrat gibi konuşuyor. Ama gerçekten etkili ve sonuç alıcı bir demokrasi mücadelesi ortaya çıkarsa, büyük bir korku ve telaşa düşüyor. Faşist ruhu ve bilinci derhal harekete geçiyor. Maske düşüyor, gerçek faşist diktatörlük cismi ortaya çıkıyor. Bunu Gezi’de de, 7 Haziran seçimlerinde de gördük. Şimdi Cizre ve Sur’da Kürt halkının kahramanca direnişi arkasında da görüyoruz. Her şeyini veren ama özgür yaşamdan asla vazgeçmeyen Kürt halk duruşunun Türkiye’yi demokratikleştirmesinden korkuyor ve ona karşı saldırıyor. Gezi bütün böyle bir sürecin içerisinde önemli bir duraktır.

‘ÖZ YÖNETİM DİRENİŞLERİ TÜRKİYE’DEN YENİ GEZİ DİRENİŞLERİ İSTEMEKTEDİR’

7 Haziran 2015 seçimi HDK-HDP’nin oluşturduğu demokrasi bloğu temelinde oldu. Yani Kürdistan ve Türkiye’nin birleşik devrimci demokratik mücadele içesinde oldu. Metropollerden başlamak üzere Türkiye’deki bütün halkların birleşik devrim direnişinin başlangıcı oldu. 12 Mart 1971 faşist darbesine karşı yürütülen devrimci direnişin kitleler düzeyinde özgürlük ve demokrasi direnişi oldu.

Bu 45 yıllık bir mücadele ama Gezi, demokratik siyaset çerçevesinde kitlelerin katılımı bakımından önemli bir başlangıcı ifade etti. Şimdi de gereken odur. Özyönetim direnişlerinde varını yoğunu ortaya koyup bu kadar yakılıp yıkılmayı göze alarak özgürlükte sonuna kadar ısrar eden direnişi de Türkiye toplumundan Gezi ruhunu istemektedir. Gezi’deki gibi bir demokratik devrimci direnişe kalkmasını istemektedir. Birleşik Devrim Hareketi’ne yürümesini istemektedir. Bu noktada her zamankinden fazla Gezi direniş ruhuna ihtiyacımız var. Gezi’nin birlik ruhuna ihtiyacımız var.”

‘GEZİ’DEKİ ÖNCÜLÜK EKSİKLİĞİ HBDH İLE GİDERİLEMEMİŞTİR’

Gezi’den çıkarılan dersle bu direniş birliğini örgütlü hale getirmek istediklerine işaret eden PKK YK üyesi Duran Kalkan, şunlara dikkat çekti: “Öncülük edecek güçlerin örgütlenip birleşerek bir stratejiye, taktiğe bağlayamamaları direnişi sürdürülmesini zayıflattı. AKP saldırıları karşısında direnişi sürdüremedi. Eksiklik öncülükteydi. Şimdi Halkların Birleşik Devrim Hareketi bu eksikliği gidermektedir. Direniş için öncünün ihtiyaç duyduğu birliği oluşturmaktadır. HBDH’yi oluşturan bütün örgüt ve partilerin sürecin gerekliliğini değerlendirdi ve böyle bir süreci Gezi gibi birleşik devrim süreci olarak gördüler. Böyle bir sürecin en temel ihtiyacı da direniş öncülüğünü birlik halinde örgütlü olarak geliştirmekti. HBDH de bu temelde doğmuştur. Özgürlük isteyen tüm ezilen kesimler görmeli ki, şimdi mücadeledeki en büyük eksiklik giderilmiştir. O halde şimdi direnişe geçilirse zafer kazanma şansını ve fırsatını her zamankinden fazla oluşmuştur. Bundan dolayı Tayyip Erdoğan’ın yaratmaya çalıştığı tek adam diktatörlüğüne karşı Türkiye’yi özgür ve demokratik kılacak bir mücadeleyi çok yönlü, örgütlü ve etkili bir biçimde geliştirmeye çağırıyorum. Gezi ruhunu yaşatmak, Gezi direniş gerçeğini yaşatmak da ancak böyle olur diyorum.”