‘Faili meçhuller dönemini yeniden yaşıyoruz’

Kardeşini 94’te faili meçhulde kaybeden Kamile Şimşek, evlerinin önünde 3 kişinin infazına tanıklık eden Sultan Azboyi ve Muhlise Kına yaşadıklarını anlattı.

Kimi gözaltına alındığında bir daha geri dönmedi, kimi kalabalığın içinde gündüz vakti sokak ortasında vuruldu. Faili meçhul cinayetler yıllar sonra yargıya taşınsa da birçok dosya zaman aşımına uğradı. Yakınlarını kaybeden ailelerle birlikte adalet mücadelesini veren Tahir Elçi de kalabalık bir sokakta, onlarca kameranın önünde yine arkadan vurularak öldürüldü. Tıpkı diğerleri gibi.

Faili meçhul yöntemin bir devlet geleneği olduğu Türkiye’de artık eski yöntemler kullanılmıyor. İktidarın kendine hasım olarak belirlediği kişi, kişiler, gurup, etnik köken ve “farklı” yaşam tarzına ait insanlar artık topluca öldürülüyor. Ya bir mekan, ya bir miting meydanı ya da bir bodrum katı uygun görülüyor. Üniformalar farklı olsa da katiller hep aynı aileden; devlet.

“Kayıp” ve “faili meçhul cinayetler”in yoğun yaşandığı kent olan Batman’da hala dönemin travmasını atlatılamazken; Cizre, Suruç ve Ankara katliamlarıyla travma daha da derinleşti.

Kardeşini 94’te faili meçhulde kaybeden Kamile Şimşek, evlerinin önünde 3 kişinin infazına tanıklık eden Sultan Azboyi ve Muhlise Kına yaşadıklarını anlattılar.

‘KARDEŞİMİ ÖLDÜRDÜLER’

94 yılında köyleri zorla boşaltılıp, yakıldığı için Batman merkeze göç etmek zorunda kaldıklarını dile getiren Kamile Şimşek, kardeşinin de bu süreçte kaybedildiğini aktararak şunları anlattı: “Bu süreçte kardeşim Ali Uğur Gercüş e göç ettiği sırada kaybedildi. Ali’den 40 gün haber alamadık. 40 gün sonra kardeşimi Midyat’taki Estıl tarafında ki Safo bölgesinde olduğu haberini aldık. Ben ve kardeşlerim, Ali’nin bulunmasını için mahkemeye başvurmuştuk. Biz kardeşimizi sağ veya ölü bulmak istiyorduk artık. Kardeşimizi gündüz öğlen saatlerinde buradan kaçırmışlardı.

Sonra kardeşim kaybolduktan 45 gün sonra bir telefon geldi. Midyat dağlarında öldürülen bir kişinin bizim kardeşimiz olmasından şüphelendiklerini söylediler. Apar topar evden çıktık ve gördük ki kardeşim Ali’ymiş. O dağa götürüp öldürmüşler. Haberlerde ‘terörist’ diye haber geçtiler. Köyümüz yakıldıktan sonra kardeşim Nusaybin’e göç etmişti. Kardeşim 4 sene Nusaybin’de yaşadı. Bu dönemde Hizbullahçılar tarafından Nusaybin’de kız kardeşimin 2 çocuğu katledildi. Sabah gün doğarken evlerine baskın yapan kişilerce evin bahçesinde öldürüldüler.

Kardeşim bunun üzerine artık bu kentlerde yaşayamayız, köylerimize geri döneceğiz, gerekirse köylerimizde ölelim. Kardeşim bunu sözün üzerine bir daha evini toplayıp köyüne geri döndü. Kardeşim Ali, bir gün Batman’dan Gercüş’e diş tedavisine gitmişti. Gercüş otogarında bir taksiyle kaçırıldı. Kardeşimden o günden sonra 45 gün haber alamadık. Ve sonra cenazesine ulaştık. Kardeşimin ölümünden sonra bir daha köyden çıkmak zorunda kalıp Nusaybin’e geri dönmek zorunda kaldı ailesi. Bugün de Nusaybin’de evleri yakılıp yıkılmış durumda. Şimdi de hiç bir şeyleri kalmadığı için İstanbul’un yolunu tutular. Her biri çocuklarını alıp bir yerlere gitti.

Yani bu devletin biz Kürtlere yaptığı zulüm artık yetmedi mi? Bize bu zulmü yapıp köylerden kentlere sürüyorsun. Sonrada o kentleri de yıkıp bizi daha uzak kentlere göç ettiriyorsun. Ne yapacağımızı bilmiyoruz, ne yapacağımızı şaşırdık? Kesinlikle biz ne zaman barış desek onlar savaş çıkarıyor ve dayatıyorlar. Savaş gün be gün büyüyor. Tansu Çiller döneminde ellerinde geleni yaptılar. Koruculuğu dayattılar, köyleri yaktılar, insanlarımızı katledip, kaybettiler. Ne varsa yaptılar. Bakın Tansu Çiler gitti ama bugün Tayip Erdoğan’da, aynı yolun yolcusu.“

‘ESKİLERİ DE AŞTI ARTIK ÖLÜMLER’

58 yaşındaki Sultan Azboyi, köylerinin boşaltılıp, yakılmasıyla Batman’a göç etmek zorunda kaldıklarını ifade etti. Azboyi, damatlarının köydeki evlerinin önünde öldürülmesiyle ilk katliamla tanıştıklarını anlatarak, “Teyzemin damadı evinin önünde öldürüldü. Şuanda köylerimiz halen yakılıp yıkıldığı gibi duruyor. O dönemde akrabalarımız evlerini Diyarbakır Bismil’e taşımak zorunda kaldı. Bu süreçte bize büyük bir vahşet uygulandı. Köylerde yaşarken ekip biçiyorduk.

“O zaman ki vahşet şimdikinden farksız değil. 90’lı yıllarda Batman’da insanlar kaçırılıp, öldürülürdü. Adına da faili meçhul diyorlardı. Bir gün evimizin önünde 3 öğrenci öldürüldü. Onlara gelin Hizbullah’a katılın diye baskı yapıyorlardı. İsmi Şerif olanı kapımızın önünde öldürdüler. Cenazelerin yanına gittiğimizde kim olduklarını anlamadık. Sonra kadınlar isimlerini söyleyerek ağıt yaktılar. Öyle isimlerini öğrenmiş olduk biz de. Kadınlar olarak cenazeleri yerden kaldırdık, sonra bir daha ateş ettiler. Ama biz cenazeleri yerde bırakmadık, onlara rağmen hastaneye kaldırdık.

Eskiden gizli kapaklı yaparlardı bu öldürmeleri. Ama şimdi açık açık onlarca insanı öldürüyorlar ama kimse yargılanmıyor; hesabı bile sorulmuyor. Ne değişti dünden bugüne. Kürtlerin payına hep düşen işkence ve ölüm. Unutmadık o dönemleri ama artık onları da arar olacağız neredeyse” dedi.

‘KÜRTLER İÇİN BİR ŞEY DEĞİŞMİYOR’

Koruculuğu kabul etmedikleri için 25 yıl önce köylerini terk etmek zorunda kaldıklarını ifade eden 54 yaşındaki Muhlise Kına, o günden buyana hiçbir şeyin değişmediğini belirterek şunları aktardı “Ailemde kimse koruculuğu kabul etmedi. Biz de çıkıp Batman’a geldik. Tüm malımızı mülkümüzü orada bırakarak yalın ayak çıktık yola. Buraya yerleştikten sonra da devlet peşimizi bırakmadı hala da bırakmıyor. Sonra anladık ki sorun bizim konuştuğumuz dil. Her gün ölümlere kaçırılmalara şahit olduk. Kaç kişi öldürdüler onu bile bilmiyoruz hala.

Şimdi de aynı dönemleri yaşıyoruz. Dün kim oldukları belli değildi katillerin şimdi ise açıkça sahipleniyorlar ama yine kimse çıkıp da hesap sormuyor. Kürtler için bir şey değişmiyor. Her gelen daha fazla öldürmenin yollarını buluyor.”