Eylemsizlik herkese ağır sorumluluklar yükler!...Doğan Çetin

Yani eğer olursa… Bir ateşkes veya eylemsizlik herkese ağır sorumluluk yükler.

Uzun bir süredir herkes ateşkese, eylemsizliğe veya müzakerenin yeniden başlama ihtimaline yönelik küçücük bir işaret arıyordu. Öyle ki bu konuda kimileri zorlama yorumlar ve abartılı çıkarsamalar yapıp durdu. Bazen AKP’nin algı operasyonuna su taşıdı bu yorumlar, bazen barışa ne kadar aç olduğumuzu gözler önüne serdi. Nihayetinde şimdi en elle tutulur ipucunu KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat’ın Özgür Gündem’de yayımlanan yazısındaki şu sözlerle işitmiş olduk: “Özgürlük Hareketi, HDP'nin 1 Kasım'daki büyük zaferine daha fazla katkı sunmak için tekrardan tarihi bir tutum takınarak AKP'nin tüm  iğrenç planlarını bir kez daha boşa çıkaracak ve gereken hesabı soracaktır.”

Uzun bir süredir ilgiyle beklenen bu gelişmeye dair sorularımı Medya savunma alanlarında KCK, PKK ve HPG’nin yetkilileriyle sohbetlerimde sormuş aynı ipuçlarını aramaya çalışmıştım. Ama oldukça temkinli ve sorumlu cevaplarla karşılaştım. Yani ateşkese veya eylemsizliğe dair çağırıların anlamlı ve değerli bulunduğu tespitlerinden öte “ateşkes yakında!” diyebileceğim bir ibareye rastlayamadım.

Diyelim ki gerçekten bu sözlerin ardından bir eylemsizlik (ben olursa eğer eylemsizlik kararı olacağı kanısındayım…) gündeme geldi. Ne olur?

Aslında KCK yetkililerinin ateşkes veya eylemsizlik tartışmalarına dair bu kadar temkinli ve sorumlu davranması şimdi daha anlaşılır hale geliyor. İlk kez eylemsizlik tartışmalarında bölgede önemli direnişçi gruplar olarak öne çıkan gençlik grupları ve halkın ilan ettiği öz yönetim kararları bu tartışmalara temel teşkil eden denkleme dâhil olmuş oluyor. Bu anlaşılır bir durum. Bir askeri gücün kendine yönelik saldırılara dair eylemsizlik kararı vermesinde belirleyici durum yine kendisidir. Bu kararı kendisinin karşılaşacağı sonuçları hesap ederek gönül rahatlığı ile alabiliyor. Ancak Kürdistan’da öz yönetim ilanları sonrası AKP’nin başlattığı saldırı esas itibariyle toplumu içine alan faşizan bir saldırı düzeyine ulaştı. Bunun karşısında gençlik gruplarının geliştirdiği öz savunma direnişi neredeyse Polis - Kürt gençliği başta olmak üzere halk savaşına dönüştü. Halk açık ve yoğun bir saldırının hedefi haline geldi. Bunun karşısında kendini savunmanın yol ve yöntemleri ile araçlarını geliştirdi. Yanı sıra öz yönetim ilanlarının yapıldığı bölgelerde halk kendi meclislerini, karar organlarını, yürütme komisyonlarını kurdu. Yani savaşan cepheler arttı yeni dinamikler ortaya çıktı. Dolayısıyla eylemsizlik kararında gözetilecek temel gelişmeler çoğaldı. Kürdistan’da tabi ki PKK’nin mücadele zeminine dayanan politik siyasal ama daha çok da toplumsal bir dinamizm ve güç doğdu. Şimdi bu saldırılar sürdüğü müddetçe, toplumun öz yönetimleri tanınmadığı ve saldırı altında olduğu müddetçe asker-polis ve gerilla arasındaki eylemsizliğin bir diğer ucundaki toplumun öz savunma güçlerinin nasıl bir tavır takınacağı nelerle karşılaşacağı belirleyici hale geldi.  

DEMOKRASİ GÜÇLERİ KÜRTLERE YÖNELİK SALDIRILARA KARŞI KALKAN OLMALI

Yalnızca bu değil elbet, AKP’nin seçim sürecini ve sonrasını Kürtlere karşı savaş politikasıyla sürdüreceği net gibi görünüyor. Buna rağmen bir eylemsizliğin bu politikayı değiştirebilme gücü olacak mı orası tartışmalı. Nitekim geçmişteki durumda benzer özellikler taşırken AKP eylemsizlik durumuna rağmen saldırılarını başlattı. Bu gün eğer bir eylemsizlik gündeme gelirse bu eylemsizlik “saldırılara rağmen bir eylemsizlik” olacak gibi görünüyor. PKK tüm bunların sorumluluklarını kaldırma gücü ve kudreti olan bir hareket olsa da sonuçlarına sonuna kadar tahammül gösterir mi? Hem de bu sonuçlar eskisinden daha sarsıcı ve yıkıcı hale gelmişken…

Eğer şimdi olursa bir eylemsizlik, süresi ve biçimi ne olursa olsun PKK’nin çok büyük fedakârlığı sonucu olacak. Unutmayalım fedakârlık da takdir edilmeli suistimal değil!  

Yalnızca KCK için değil elbet herkes için eylemsizliğin sorumlulukları ağır. Bir kere bu eylemsizlik eğer AKP’nin saldırılarına rağmen bir eylemsizlik haline gelirse bunun iyi sonuçlanmayacağı çok açık. Eylemsizliğin yanı başında Kürtlere karşı savaş haberleri eksik olmazsa bu her zamanki gibi daha şiddetli çatışmalara ebelik görevi görür. Bu yüzden ‘eylemsizlik oldu izleyelim!’ demek olmuyor. Eğer olursa eylemsizlik artık tüm Türkiye toplumunun ve demokratik güçlerin gözetimi, desteği ve savunması altında olmak zorunda. Yoksa yaşanacakların sorumluluğu ateşkes ve eylemsizlik çağırıcılarının omuzlarında kalır. Aman kopmasın diye tedirginliğimizi belirttiğimiz o kopuş daha büyük bir kırılma yaşar. Bu yüzden bir eylemsizlik durumunda demokrasi güçlerine Kürdistan’a, Kürde ve demokratik iradesine yönelecek bir saldırı karşısında kalkan olma görevi düşer. Bu da kabul edelim ya da etmeyelim demokrasi güçlerinin bir taraf olması zorunluluğunu ortaya çıkarır. Demokrasinin ve barışın tarafı olarak Kürtlerin safı bu demokrasi güçlerinin açık tarafı haline gelir. Bu demokrasi ve barış adına sarf edilen sözlerin gereğidir.  

HDP’YE DÜŞEN SORUMLULUK!

Bir başka önemli sorumluluk da HDP’nin olacaktır. Eğer bir eylemsizlik olursa bu HDP’nin sadece seçimin sorumluluğunu değil Kürt halkının savunulması ve öz yönetim ilanları biçiminde ortaya koyduğu iradenin taşınması yükünü de omuzlaması gerekir. Seçim tek başına tüm bunları ifade etmez. Öz yönetim ilanlarının hiçe sayıldığı, saldırılar karşısında toplumun savunmasız kaldığı bir seçim havası bu sorumluluğun kaldırıldığı anlamına da gelmez. Doğru olan bunları içine alan ve kapsayan bir demokratik seçim serhıldanıdır. HDP, ‘eğer ateşkes veya eylemsizlik olursa…’ diyerek bundan sonrasının sorumluluklarını taşıyacaklarına dair açıklamalarda bulundu. Böylelikle kendini savunan, direnen ve öz yönetim ilan eden toplumun bütün taleplerinin sorumluğunu aldı, onlar adına bu eylemsizliğe rıza göstermiş oldu. Bu, böyleyse eğer, o zaman bu eylemsizlik çok büyük fedakarlıklar göze alınarak HDP’ye verilmiş büyük bir destek anlamına gelir. Bunun sorumluluğunu taşıyamayan ama seçim kazanan bir HDP de gerçekte kazanmış sayılmaz.      

Eğer olursa bir eylemsizlik, uluslararası çevreler açısından da bir sınav başlamış olur. Bölgede yeni oluşan konjonktürün okumasını yapan Kürtler için bu tarihi süreç stratejik dost ve düşmanın ortaya çıktığı bir süreç. Ortadoğu’da gittikçe statü kazanan Kürtler Türkiye’deki Kürt sorununun demokratik temelde çözümüyle birlikte yeni demokratik Ortadoğunun temel bir parçası haline gelecekse eğer işte bu eylemsizlik bunu isteyen ve destekleyen güçler için önemli bir fırsat olmuş olur. Uluslararası güçler ya bu eylemsizlik temelinde Türkiye’yi demokratik Ortadoğu için Kürt sorununun demokratik temelde çözümüne zorlar ya da Kürtler bu eylemsizlik sonrası yine iyi niyetleri suistimal edilmiş bir biçimde ama öfkeyle yeniden dost ve düşman tanımına gider. Bu her dört parçada da böyle olur. Ve kaybedilen bu güven bir daha da kolay kolay kazanılamaz.

Yani eğer olursa… Bir ateşkes veya eylemsizlik herkese ağır sorumluluk yükler.