ANALİZ

Demokratik Özerklik referandumu

Bir daha vurguluyoruz; bu referandumda Kürtlerin çıkarına olan tek tutum hayır tutumudur. Diğer tüm tutumlar hem mevcut soykırımcı rejimi, hem bu rejimin daha otoriter hale getirilmesini, hem de AKP-MHP iktidarını onaylamak olacaktır.

Referandum Türkiye’nin önemli gündemlerinden biri haline geldi. Hayır mı, evet mi çıkacak tartışmaları yoğunlaşmış durumdadır. Önceleri ağırlıklı olarak evet çıkacağı söylenirken, şimdi hayır çıkma olasılığının da yükseldiği anlaşılmaktadır. Referandumun büyük bir çekişme içinde geçeceği görülmektedir. Bu nedenle hangi toplumsal kesimlerin referandumda nasıl oy kullanacağı önemli hale gelmiştir. Büyük bir oy oranına sahip olduğundan Kürtlerin tutumu da önemli olacaktır. Kürt Özgürlük Hareketi, Kürt kadınları, Kürt demokratik kurumları, yurtsever demokrat Kürt siyasetçilerin de içinde yer aldığı HDP tutumlarını hayır olarak açıkladıkları halde, AKP-MHP iktidarı, yandaş basın ve saray Gladiosuna bağlı MİT, Kürtlerin referandumda boykot yapacağı yönlü haberler yayınlatmakta, yorumlar yaptırmaktadır. Bu yönlü yönlendirmeler ve psikolojik harekat referandum gününe kadar sürdürülecektir. Özellikle referandumda evet çıkmaması olasılığının belirmesi, AKP-MHP iktidarını bu tür çabalar içine sokacaktır.

Kürtlerin tutumunu tabii ki bu referandumun karakteri belirlemiştir. Anayasalar, Kürtlerin ilgisiz kalacağı metinler değildir. Kürtlerin kaderi bu anayasalarla çizilmektedir. 1924 anayasasından bu yana tüm anayasalar ve anayasa değişiklikleri Kürtleri soykırıma uğratma üzerine şekillenmiştir. Bugünkü anayasa ve onun 16 Nisan’da restore edilmesi de tamamen Kürt soykırım amaçlıdır. 12 Eylül anayasası ne ruhuyla, ne lafzıyla değiştiriliyor. Aksine 12 Eylül anayasasının daha otoriter, faşist ve soykırımcı hale getirilmesi amaçlanıyor. Dolayısıyla evet 12 Eylül anayasasına ve bu anayasanın daha otoriter, faşist ve soykırımcı hale getirilmesine evet demektir. Hayır ise böyle bir anayasaya hayır demektir. Zaten AKP-MHP faşist iktidarı adına konuşanlar mevcut değişiklikleri şu andaki soykırımcı sistemi daha etkili yönetmek ve yürütmek için yaptıklarını her gün açık açık dillendirmektedirler. Türkiye’nin beka sorunu var, bu nedenle güçlü yönetim ve güçlü iktidar gereklidir demektedirler. Herkes de biliyor ki Türkiye’nin en temel sorunu Kürt sorunudur. AKP ve MHP iktidarının beka sorunu var dedikleri şey, Kürtleri soykırıma tabii tutan ulus devletin dağılıp Türkiye’nin demokratikleşmesi olasılığıdır. Kürt halkının örgütlü mücadelesi karşısında, Kürtlerin Ortadoğu’da güç olması karşısında soykırımcı zihniyet ve bu zihniyeti politik çizgi haline getiren partiler ve siyasi güçler açısından beka sorunu ortaya çıkmıştır. Mevcut 12 Eylül anayasası, Kürtlerin soykırıma uğratılması konusunda yeterli görülmediğinden, referanduma sunulan değişikliklerle 12 Eylül’ün ruhu ve felsefesine uygun etkin bir soykırımcı yönetim anlayışı yaratılmak istenmektedir. Bu, bugünkü AKP-MHP iktidarının Kürtlere uyguladığı soykırımcı politikanın süreklileştirilip kalıcılaştırılmasını ifade etmektedir. Zaten Tayyip Erdoğan iki yıldır Kürtler üzerinde uyguladığı fiili soykırımcı yönetim sistemini resmileştirip normalleştirmeyi amaçlamaktadır. 

Evet demek bu sistemi onaylamak olduğu gibi, boykot da bu sistemi onaylamaktır. Referandumda hayır dışındaki her tutum bu soykırımcı yönetim sistemini onaylamak anlamına gelecektir. Bu açıdan boykot Kürtlerin tutumu olamaz. Boykot, Kürtler üzerinde uygulanan soykırım politikasına destek vermek olur. 

AKP iktidarı halkları ve toplumu kandırmak için tam bir demagoji ve yalan kampanyası yürütmektedir. Bu referandumla demokrasinin güçleneceği, meclisin güçleneceği, yargının bağımsızlaşacağı, vesayetin ortadan kaldırılacağını söylemektedir. Askeri vesayetin kaldırılacağı yalanını en fazla da Fethullahçılar ve bunlarla ilişkili liberaller söylüyordu. Ama tüm bunların yalan olduğu ortaya çıktı. En başta da Erdoğan ve AKP’nin vesayet sistemini ortadan kaldırmak istediğini söyleyenler şimdi bunun bir kandırma olduğunu vurguluyorlar. Kendilerinin de büyük bir yanılgı içine düştüğünü dillendiriyorlar. Şu bir gerçek ki, içeride ve dışarıda savaş politikası sürdüğü müddetçe var olan iktidarlar asker ve polisle hareket etmek zorundadırlar. Zaten daha 7 Haziran seçimleri öncesi asker ve polisin yetkilerini arttırmışlardır. Emasya protokolü denen askerlerin şehirdeki yetkilerini sınırlayan yasaları ilk önce kaldırdılar, sonradan 2015 Şubat ayında güvenlik paketi adı altında bu yetkileri eskisinden daha fazla arttırdılar. Bu nedenle özyönetim direnişleri sırasında şehirler yıkılırken, siviller katliama uğrarken, askerler sivil idareyi, vali ve kaymakamları dinlemiyor deniliyordu. Özcesi içte ve dışta savaş yürütenler bırakalım vesayet kaldırmayı, kendileri vesayet rejimi kurarlar. Nitekim 7 Haziran seçimleri sonrası halk iradesine darbe yaptılar; 20 Temmuz 2016’da Olağanüstü Hal ilan ederek askeri darbelerden daha keskin bir darbe yaptılar. Şimdi tüm bunları meşrulaştıran anayasal değişiklikleri referanduma götürüyorlar. İçeride ve dışarıda savaş halindeyiz, bu mücadeleyi yürütmemiz için bize otoriter bir sistem gerekli diyorlar. Dolayısıyla vesayet kaldırılmıyor, tamamen demokrasi düşmanı, halklar düşmanı, en başta da Kürtler düşmanı bir sistem kuruluyor. Tayyip Erdoğan büyük bir Türk olarak Birinci Dünya Savaşında nasıl ki Ermeniler soykırıma uğratıldıysa, şimdi süren Üçüncü Dünya Savaşı sırasında da Kürtler üzerindeki soykırımı tamamlamayı amaçlıyor. İlk önce zozoları halledenler, şimdi de loloları halledeceklermiş! Ermeniler bir zamanlar biz soykırımcı Türk devleti için sabah yemeği olduysak Kürtler de öğle yemeği olacaklar derlermiş. Soykırımcı güçler şimdi bunu pratikleştiriyorlar. Kürtlerden sonra akşam yemeğinde sıra tüm diğer farklı kimliklerin tümden bitirilmesine gelecektir. İşte böyle soykırımcı savaşçı bir yönetim yaratılacağı için bu referandumda Kürtlerin oyu hayır olacaktır. 

Daha önce de defalarca vurguladık; Kürtler demokrasi karşıtı olan her şeye hayır demelidirler. Kürtler sadece demokratikleşme yönünde olan adımlara evet diyebilirler. Bugün hem Türkiye içinde, hem de dünyada Erdoğan eğiliminin demokrasi karşıtı olduğu söyleniyor. Gerçek olan da budur. Demokrasi karşıtı olan her tutum ve adım da doğrudan Kürt karşıtıdır. Dolayısıyla Kürtler sadece demokratik adımlardan yana olurlar. Kürtler, Türkiye’deki demokrasi mücadelesinde tarafsız kalamazlar. Türkiye’de Kürt sorunu çözülecekse bu sadece ve sadece demokratikleşme mücadelesiyle olur. Demokrasi mücadelesi ve demokratikleşme dışında Türkiye’de kim Kürt sorununun çözüleceğini sanıyorsa o kendini kandırıyordur. Bazıları sözüm ona devlet istiyorlar, federasyon istiyorlar! Bırakalım bu tür amaçlar için mücadele etmelerini, bunların ne kendileri bağımsız ve özgürdürler, ne de Kürt’ü bağımsızlaştıracak ve özgürleştirecek bir karakterleri vardır. Bunlar işbirlikçidirler. Kürtler için bırakalım federasyon ve özerkliği elde etmeyi, kültürel özerklik bile elde edemezler. Demokrasi mücadelesi vermeyen, Türkiye’deki demokrasi mücadelesine kayıtsız kalan birileri Kürtlerin haklarından söz edemezler; Kürtler için hak mücadelesi verdiklerini söyleyemezler. Şimdi sözde federasyon isteyen bazıları “bize ne Türkiye’deki demokrasi mücadelesinden, bize ne bu referandumdan” diyorlarmış. Bunlar demokrasi ve Kürt düşmanı AKP-MHP faşist hükümetinin işbirlikçileridirler. Onlara hizmet edenlerdir. Referandumda Kürtleri ilgisiz hale getirerek AKP-MHP iktidarına yaranıp nemalanmayı düşünüyorlar. 

Dünyanın neresinde olursa olsun ezilen ve sömürge bir halk o ülkedeki demokrasi güçleriyle ortak bir mücadele içinde olur. Çünkü özgür ve demokratik yaşamını ancak demokrasi güçleriyle birlikte mücadele vererek elde edebilir. Demokrasi güçleriyle birlikte demokrasi mücadelesi içinde olmayanlar, soykırımcı sömürgeci iktidara karşı demokrasi mücadelesi yürütmeyenler mevcut iktidarın işbirlikçisi konumunda olurken, mevcut anayasal, yasal, idari ve siyasi sistemi de kabul etmiş olurlar. Referanduma evet demek, şu anda Türkiye’deki soykırımcı sömürgeci sistemi onaylamak ve kabul etmektir. Ötesi, 12 Eylül anayasasının oluşturduğu siyasi sistemin daha faşist karaktere kavuşmasına evet demektir ya da buna seyirci kalmaktır. 

Kürtler, demokrasi güçleriyle mevcut soykırımcı sistemi yürüten MHP-AKP iktidarı arasındaki mücadeleye kayıtsız kalamazlar. Bize ne Türkiye’deki siyasi mücadeleden diyemezler. Kürtlerin tutumu demokrasi güçlerinden yana olmak zorundadır. 7 Haziran’da nasıl ki demokrasi güçleriyle birlikte bu soykırımcı sisteme karşı ortak tutum aldılarsa, şimdi de yapılması gereken budur. Kaldı ki bu anayasa değişiklikleri Türkiye’nin demokrasi güçlerinden önce Kürt halkını ilgilendirmektedir. Bu değişiklikler Kürt halkının mücadelesini bastıracak bir yönetim sistemi yaratmak için yapılıyor. MHP zaten bunun için tam destek veriyor. 

Referandum şu anda Türkiye’de otoriter soykırımcı bir sistem isteyenler ile demokrasi güçleri arasındaki bir mücadele zemini haline gelmiştir. Sistem içi bir mücadele değildir. Kuşkusuz içeriği ve amacından bağımsız olarak iktidar mücadelesi nedeniyle AKP ile karşı karşıya gelenler olsa da Kürtler ve demokrasi güçleri açısından bu değişikliklerin karakteri ve amacı karşı çıkılması gereken bir karakterdedir. Referandum öncesi Kürt halkı ve demokrasi güçleri üzerinde ağır bir baskı kurulması, akademisyenler dahil tüm demokratik kesimlerin susturulması bile referanduma sunulan değişikliklerin karakterini ortaya koymaktadır. İki yıldır Kürtlere karşı yürütülen soykırım savaşı ve 20 Temmuz Olağanüstü Hal ilanından sonra tüm demokrasi güçlerine saldırılması, bu referandumda önerilen değişikliklerin amacını ortaya koymaktadır. Zaten Kürtler ve demokrasi güçlerinin üzerine gidilerek tüm örgütlülükleri dağıtılıp hayır kampanyasının zayıf geçmesi hedeflenmektedir. 

Bu kadar demokrasi düşmanlığı ve zulüm ortadayken Kürtler bundan bize ne diyebilirler mi? Türkiye’nin demokratikleşmesi ya da daha fazla otoriterleşmesi bizleri ilgilendirmez diyebilirler mi? Şu andaki durumda boykot olsun, sandığa gidilmesin demek, otoriter rejim isteyenleri güçlendirmektir. Kürtler için boykot ya da sandığa gitmeme kendini soykırım bıçağı altına yatırmaktır. Zaten bu değişiklikler olursa terör bitecek demeleri, referandum sonrası Kürt halkının özgürlük mücadelesine azgınca saldıracaklarının itirafıdır. Bu açıdan Kürtlere düşen görev, demokrasi güçleriyle birlikte 16 Nisan’da referandumda hayır diyerek AKP-MHP iktidarının bu amacının önüne geçmek olmalıdır. 

Sandığa gitmemek, soykırım yönetiminin oluşmasına sessiz kalmaktır. Kuşkusuz şu andaki de soykırım yönetimidir. Ancak Tayyip Erdoğan ve Bahçeli bunu yeterli görmüyorlar. Soykırım politikası önündeki tüm engellerin kaldırılacağı, daha hızlı ve daha yoğun saldırıların yapılacağı bir yönetim yaratmayı amaçlıyorlar. Zaten biz rejim değiştirmiyoruz, sadece bu rejimi daha etkili kılacak yönetim sistemi yaratıyoruz diyorlar. Bu konuda doğru söylüyorlar. Yapılan rejim değişikliği değildir; soykırım rejimini daha etkili hale getirme hamlesidir. 

Bu devlet çakıl taşı dahi vermem diyen ve her gün tek tek tek diye ünleyen bir rejimdir. Bu rejime karşı etkili demokrasi mücadelesi verilmezse, bunun için demokrasi güçleriyle ortaklaşılmazsa, bugün mücadele karşısında zorlandıkları için zaman zaman Kürt kardeşlerimiz söylemine sarılmaları bile son bulacaktır. Sözde federasyon isteyenler de sandıkta bizim ne işimiz var diyorlarmış! Bunlar federasyonu demokrasi mücadelesi vermeden, demokrasi güçleriyle ortaklaşmadan nasıl elde edeceklermiş? Herhalde bir dış güç gelip onlara federasyon verecek! Demokrasi güçleriyle birleşerek hak elde etme mücadelesi vermeyenler için ancak bunlar söylenebilir. 

Hiçbir Kürt mevcut iktidarlarla bir çözüm olacağını sanmasın. Ne AKP, ne CHP ne de başka bir iktidarla pazarlık yapılarak sorun çözülebilir. Türkiye’deki zihniyet ve siyasi gerçeklik ortamında sorunları çözmenin iki yolu vardır; birincisi, Kürtlerin öz yönetimlerle yerel demokrasiyi sağlayıp demokratik özerk bir yaşam kurmalarıdır. Diğeri de demokrasi güçleriyle ortak mücadele ederek bu amaca ulaşmalarıdır. Daha doğrusu bu iki mücadele birlikte iç içe yürütülmeden ne Kürtler özgür ve demokratik yaşama kavuşurlar, ne de Türkiye demokratikleşir. Bu nedenle Kürtlerin özgürleşmesinin tek yolu bu iki mücadelenin bütünlüklü sürdürülmesidir. 

Referandumda hayır deme çalışması yürütmek işte böyle bir demokrasi mücadelesinin bugünkü tarzı ve yöntemidir. Kürtler referandumda yüksek düzeyde hayır diyerek hem Kürdistan’da kendi kendilerini yönetme iradesi ortaya koymuş olacaklardır, hem de Türkiye’nin demokratikleşmesi mücadelesi içinde etkin yer alacaklardır. Bu referandum hem demokratik tutum ortaya koymak için bir fırsattır, hem de Kürtlerin iradesinin ne yönde olduğunun ortaya konulması için bir fırsattır. Bu yönüyle bu referandum Kürtler için bir demokratik özerklik referandumudur. Bu açıdan sandığa gidip en yüksek düzeyde hayır denilmesi tarihsel önemdedir. 

Yakın tarihimiz içinde Dolmabahçe Mutabakatı ve 7 Haziran seçimlerini yok sayıp Kürt halkına ve demokrasi güçlerine karşı savaş açarak yüzlerce sivili katleden, şehirleri tankla, topla yerle bir eden, tüm eşbaşkanlarını tutuklayıp belediyeleri gasp eden, milletvekillerini tutuklayan, her gün yüzlerce siyasetçiyi ve yurtseveri tutuklayarak on binden fazla Kürt siyasetçiyi zindana atan, karakollarda Kürt gençlerine tecavüz eden, Rojava Devrimine düşmanlık yapan, Girê Sipî, Mınbiç ve Kobanê Kürt değil deyip buraları işgal etmeyi hedefleyen bir iktidara karşı tabii ki Kürtlerin bir tutumu olacaktır. Sandığa gitmeme bir tutum olamaz. Ancak hayır denilirse bu zulme karşı Kürt’ün tutumu ortaya konulmuş olur. Kürt’ün bu zulme karşı tutumunu ortaya koymak da çok önemlidir. Boykot ve sandığa gitmemek Kürt’ün tutumu olarak görülmeyecektir. Kürt’ün özgür ve demokratik yaşam isteği olarak görülmeyecektir. Hatta AKP ve MHP iktidarı ve özel savaş güçleri tarafından halk HDP’nin ve PKK’nin ortaya koyduğu talepleri desteklemiyor, hükümetin politikalarını doğru buluyor, sandığa gidip hayır demeyerek bu tutumunu ortaya koymuştur denilecektir. Zaten şimdiden halk PKK’den özgürleştirildi, devletin yanında tavır koyuyor propagandasını daha da yoğun yapacaklardır. 

Hayır Türk devletinin Önder Apo’ya ve tüm tutuklara uyguladığı baskılara da tutum koymak olacaktır. Önderlik İmralı’da HDP heyetiyle yaptığı diyaloglarda defalarca AKP iktidarının hegemonya kurma, otoriter bir sistem kurma çabalarına ilk önce biz karşı çıkarız demiştir. Nitekim AKP iktidarının hegemonik otoriter bir sistem kurma yolunda çaba içinde olduğunu görerek demokrasi güçlerini bir araya getirmeyi öncelikli görev bilmiştir. Aslında reddedilmeyecek makul Dolmabahçe Mutabakatını da AKP’nin bu otoriter hegemonik sistem kurma çabasının önüne geçmek için sağlatmıştır. Ancak Tayyip Erdoğan Önder Apo’nun kendi düşündüğü amaçların önüne geçmek için böyle bir mutabakat sağlattığını anlayarak reddetmiştir. Referanduma hayır demek, aynı zamanda Dolmabahçe Mutabakatı ve 7 Haziran seçimlerini yok sayıp siyasi darbe yaparak savaş politikalarına yönelen bu zihniyet ve politikaya hayır demek olacaktır. 

Bir daha vurguluyoruz; bu referandumda Kürtlerin çıkarına olan tek tutum hayır tutumudur. Diğer tüm tutumlar hem mevcut soykırımcı rejimi, hem bu rejimin daha otoriter hale getirilmesini, hem de AKP-MHP iktidarını onaylamak olacaktır. Bu referandum en somut olarak da AKP-MHP iktidarının onaylanıp onaylanmadığının referandumu olacağından Kürtlerin hayır tutumu ortaya koyması ve sandıktan hayır çıkmasının önemli siyasi sonuçları olacaktır. 

KAYNAK: YENİ ÖZGÜR POLİTİKA