ANALİZ

DAİŞ kaybetti, Erdoğan da kaybedecek

Gayri meşru, ırkçı ve faşist DAİŞ nasıl Kobanê’de kaybettiyse, onun bir türevi olan Erdoğan cuntası da bütün Kürdistan’da kaybedecek.

Çok değil, iki yıl önce tam da bugünlerde bütün Kürdistanlılar diken üstündeydi. Farklı ideolojilere, inançlara, cinsiyet ve yaş gruplarına, meslek ve gelir durumlarına bakılmaksızın bütün Kürtlerin, en azından ezici çoğunluğunun gözü, kulağı, yüreği, aklı Kobanê’deydi.

Rojava Kürdistan’ın Kobanê kenti daha önce dünyada değil, Kürtler arasında da çok bilinen, merak edilen bir yer değildi. O da birçok kent gibi kendi halinde bir yerdi. Ta ki, 15 Eylül 2014 günü adına İslam Devleti denilen DAİŞ adlı küresel çete örgütü ikinci kez bu şehri istila için saldırıya geçene kadar.

DAİŞ KENDİSİNDEN O KADAR ÇOK EMİNDİ Kİ…

DAİŞ, Irak’ta Musul ve Suriye’de ise Rakka kentlerini daha önce işgal etmişti. Bu iki büyük şehirde Suriye ve Irak ordusundan hatırı sayılır miktarda ağır silahlar elde etmişti.  Girdiği her yerde insanlık tarihinde yaşanmış bütün vahşetleri aşıyor, onun yeniden destanını yazıyordu. Irak ve Suriye ordularını dize getiriyor, birkaç günde, hatta birkaç saatte şehirleri, kasabaları fethediyor, binlerce askeri saf dışı bırakıyordu. DAİŞ işte bu nedenle Kobanê’ye saldırdığında, arkasında aldığı bölgesel gericilikle birlikte, kendisine güveni tamdı.

DAİŞ doğru bir hesap yaptığını düşünüyordu. Çok hızlı vuracak. Rojava’da savaş ortamında bir ada gibi kalmış, etrafı tümüyle kuşatılmış Kobanê’yi çok kıza bir zaman diliminde işgal edecekti. Bununda göstergesi olarak yaklaşan Ramazan bayramına kadar Kobanê’yi alacağını ve bayram namazını Kobanê’de kılacağını ilan ediyordu.

Kobanê saldırı başladığında ortaya çıkan ilk tablo neredeyse DAİŞ’in ilk öngörüsüne yakın gerçekleşti. Saldırının başlamasıyla birlikte on binlerce sivil, savunmasız insan Türkiye’nin işgali altında bulunan Bakurê Kurdistan’a doğru harekete geçti. Kobanê ile kardeşi Pİrsus’u ayıran Murşitpınar sınır kapısında büyük bir izdiham oluştu. Tarih bir kez daha Kürtlerin tel örgülerle parçalanmış ülkelerinde yaşadıkları drama şahitlik ediyordu. Ajanslar bu dramdan ekzotik fotoğrafları abonelerine geçiyor, hatta bazıları DAİŞ ‘’yeni bir şehri daha işgal etmeyi başardı’’ diye not düşüyordu.  Çünkü neredeyse Kürtler dışında herkes DAİŞ’in zaferin ekesin gözüyle bakıyordu.

ABD başta olmak üzere küresel güçler DAİŞ’in saldırıları karşısında sessizliğe bürünmüşlerdi. ABD, Kobanê’yi stratejik çıkarları açısından önemsiz bir yer olarak görüyordu. Bu nedenle ‘’öncelikli korunması gereken yerler arasında’’ Kobanê yoktu. 

ERDOĞAN’DAN GÜLENCİLERE KADAR HERKES KÜRT DÜŞMANLIĞINDA BİRLEŞTİ

Türk medyası ise DAİŞ vahşetinden topraklarını terk edip kendi ülkelerinde, sınırın diğer tarafındaki akrabalarına ulaşmak isteyen savmasız sivil insanlar için ‘’sınırımıza dayandılar’’ diyecek kadar küçülecek,  attığı manşetlerle ırkçılığın tarihine yeni katkılar yapacaktı.

DAİŞ çeteleri  ağır silahlarla Kobanê kantonunda ilerlerken ‘’ilginç’’ bir gelişme daha yaşandı. 21 Haziran 2014 günü DAİŞ’in alı koyduğu TC’nin Musul Başkonsolosluğundaki 49 kişi  ‘’büyük’’ ve ‘’gizli’’ bir operasyonla serbest bırakıldı. Hem de Musul’dan yüzlerce kilometre uzaklıkta ki Girê Spî’de.  Girê Spî o dönem DAİŞ çetelerinin işgali altındaydı.

Başından beri danışıklı olan ve her tarafı kir kokan bu operasyonu Türk medyasında yere göğe sığdıramadı. Türk kamuoyuna TC’nin büyük zaferi olarak yutturmaya çalıştı. Öyle ki medya senaryo üstüne senaryo yazıyordu.  Örneğin Sabah ‘’Büyüksün Türkiye’’, Haber Türk ‘’Kod adı ‘Ela’’, Star ‘’Aldık başbakanım’’, Milliyet ‘’ sabır ve zeka’’, Akşam ‘’Kıskandıran operasyon’’, Takvim ‘Oscarlık operasyon’’ , Güneş ‘’Made in MİT’’ ve Yeni Şafak ‘’hayırlı Cuma operasyonu’’ manşetini atıyordu.  Havuz medyası bununla kalmıyor, bir adım daha ileri giderek DAİŞ çetelerinin Türk personele ne kadar insancıl ve merhametli davrandıklarını saya saya bitiremiyordu.

Çok geçmeden Türk medyasında, hükümetinde de, siyasi ve askeri yönetiminde bu DAİŞ hayranlığının alıkonulan personele ‘’iyi davranılmasından’’ kaynaklanmadığı, daha köklü bir düşmanlığın bir yansıması olduğu anlaşıldı. Çünkü siyasi iktidarın Selefi kimliği bir anlamda DAİŞ sevgisini, sempatisini izah edebilirdi.

Anacak tablo bunu çoktan aşmış durumdaydı. Ergenekoncular, ulusalcılar, Erdoğangiller, Gülenciler, MHP ve geri kalan zevat canı gönülden DAİŞ’in Kobanê almasını, Kürtleri ezmesini istiyordu. Gazete manşetlerinden, TV ekranlarına, siyasi parti yöneticilerinden, devlet bürokrasisine, başbakandan, bakanlara, AKP, CHP ve MHP’nin milletvekillerine kadar Türk toplumunun ezici çoğunluğu ‘’Kürtler kazanmasın kim kazanırsa kazansın’’ noktası dahi aşmıştı.

DAİŞ TÜRK IRKÇILIĞININ HANÇERİ OLDU

Çok basit ve ucu bir hesap yapılıyordu: Suriye iç savaşıyla birlikte Şam rejiminin zayıflaması sonucu Türkiye’nin Güney sınırında  ‘’de Facto’’ bir Kürdistan ortaya çıkmış. Ne pahasın olursa olsun, daha sonra Erdoğan’ın itiraf edeceği gibi ‘’Kuzey Irak’ta içine düşülen hata’’ gibi bir hataya düşmemek için bertaraf edilmelidir. DAİŞ bunun için en uygun ve en masrafsız araçtır. Şeriat karşıtı Türk laiklerin dahi çoğunluk olarak DAİŞ’in yanında yer almasının esas nedeni işte bu köklü Kürt düşmanlığıydı.

Bu nedenle DAİŞ, Kobenê’yi haritadan silmek için harekete geçtiğinde bunu sadece Tayyip Erdoğan’ın başında olduğu iktidar değil, ulusalcılar,  Gülen Network’u, MHP ve hatta vicdanını pazara çıkarmış bazı ‘’Kürt örgütleri’’ v e’’tek kişilik liderler’’ destek verdiler.  Aslında bu DAİŞ’in bile düşünemeyeceği kadar bir düşmanlığın desteğe dönüşmesiydi.

Yani DAİŞ, Kobanê’ye saldırdığında bilerek veya bilmeyerek kendi ‘’stratejik hedefi’’ dışında Türk ırkçılığının kılıcı olarak işlev görmeye başladı. Saldırıyla birlikte 49 TC personelinin serbest bırakılması ise bu basit bir diyet ve halkla ilişkiler çalışmasıydı.

Dikkat ederseniz DAİŞ’in saldırmasıyla Türk devletinin Kobanê sınırını insani amaçlı geçişlere dahi kapatması aynı andadır. Bu sadece Erdoğan’ın değil bir bütün olarak devletin ortak kararıdır. Devlet içindeki farklı iktidar odakları,  tıpkı 15 Temmuz akşamı şahit olduğumuz gibi birbirlerini bir kaşık suda boğacak olanlar, Kürt düşmanlığında aynı enlem ve boylamda durmuşlardır. Duruyolar.

Hiç şüpheniz olmasın ki Erdoğan büyük bir sevinçle tamda 7 Ekim 2014 günü Antep’te bir sığınmacı kampında ‘’Kobeni düştü düşüyor’’ dediği zaman sadece AKP’nin değil, Ergenekonculardan, Gülencilere kadar hepsinin anti-Kürt duygu ve düşüncelerini özetlemiştir.

KÜRTLERİN ÖFKESİ TÜRK DEVLETİNİ VE DÜNYAYI SARSTI

Türk devletinin bütün kurum ve kuruluşlarıyla, siyasi liderleri, partileri, cemaatleri ve medyasıyla birlikte DAİŞ’in arkasında saf tutması, DAİŞ’e kol kanat germesi, Kürtlerin kendilerini savunacak her türlü girişim ve desteğe kapıları kapatması, bunun aksine sınırda Kobanê’de dişini-tırnağına takarak direne bir avuç insanla dayanışma için barışçıl gösterilerde buluna, nöbet tutan insanlara karşı terör estirmesi hiçbir Kürdün gözünden kaçmadı. 

İlk başta çoğu insan Türk devletinin bu sınır tanımaz Kürt düşmanlığına bir anlam veremiyordu. İzah etmekte güçlük çekiyordu. Kaldı ki ortada PKK ile başlatılan bir çözüm süreci vardı. Silahlar susmuş, barışçıl bir çözüm için umutlar çoğalmıştı.  Ancak Türk tarafı barış ve çözüm sürecine ihanet ederek Kobanê boğmak, Kürtleri nefesiz bırakmak istiyordu. Hatta Erdoğan ‘’sınırları aç’’ çağrıları karşısında ‘’orada teröristler bir birlerini öldürüyor’’ diyecek kadar vicdan ve ahlaktan yoksun bir hale gelmişti.  Sınır DAİŞ çetelerine açık, ama Kürtlere kapatılmıştı.  

Türk devletinin Kobanê ve Rojava şahsında izlediği düşmanca politika 2014 yılının Eylül ayının ortasından itibaren her gün, her saat, her dakika, her saniye Kürtlerde öfke biriktirdi.  Erdoğan’ın ‘’Kobani düştü düşecek’’ sözü birikmiş bu öfkeyi patlattı. Bakurê Kurdistanı’nın birçok şehir ve kasabasında Türk devleti bazı yerlerde birkaç günlüğüne yönetimi kaybetti. Bazı ilçe ve kasabalar Kürt direnişçilerinin eline geçti. Milyonlarca Kürt sadece Bakur’da değil bütün Kürdistan parçalarında, dünyanın dört bir yanında Serhildan’a kalktı. Büyük Kürt Serhildan’ı dünyayı sarstı.   Kobanê’ye yönelik DAİŞ ve Türk devletinin ablukasını parçaladı. Kobanê’yi bizzat orada direnen YPG-YPJ savaşçılarının akıl almaz kahramanlıkları sayesinde dünya insanlığının vicdanı ve onuru haline getirdi.

DAİŞ KAYBETTİ, ERDOĞAN DA KAYBEDECEK

Kaybeden DAİŞ ve Türk devleti, kazanan ise kendi topraklarını savunan Kürdistanlılar oldu. Türk devletinin, Erdoğan cuntasının özellikle 24 Temmuz 2015’ten itibaren başlattığı ‘’çökertme planı’’ esas olarak bu yenilgi üzerine geldi. Bu Büyük Kürt Serhıldanı’nın sarsıntısı devleti topyekun yeni bir imha konsepti devreye koymasına kadar götürdü.  Erdoğan son bir buçuk yıldır özü Kürtlere karşı ‘’düşman hukuku’’ olan bu konsepti uyguluyor. 

Erdoğan tıpkı 15 Eylül 2014’te Kobanê’yi istila için saldıran DAİŞ gibi başaracağından emin. Onun için ‘’ya baş verecekler, ya da baş eğecekler’’ diyerek çıtayı çok yüksekten tuttu. Yaptıklarıyla DAİŞ ve çetelerinin vahşetini unutturdu. Onu aştı. Ama aynı zamanda Kürdistan toplumunda  6-7-8 Ekim Büyük Kürt İsyanı’na yol açan öfkeyi kat be kat katlayacak yeni öfke volkanları yarattı.

Türk devleti ve Erdoğan şundan emin olmalı. Şehirlerin yerle bir edilmesi, insanların diri yakılması, belediyelere el konulması, televizyon, radyo ve gazetelerin kapatılması, Naziler gibi ırkçı bir politika ile binlerce Kürdün işten atılması, binlerce Kürdün tutuklanması, Kürtlerin her kesimine ve her şeyine karşı izlenen düşman hukuku, Rojava’yı işgal girişimi ve benzeri sömürgeci politikaların uygulayıcılarına da bir bedeli vardır ve olacaktır.

Hiç kimse şuan kitlelerin göreceli ‘’suskunluğuna ve geri çekilmiş olmasına’’ aldanmasın.  Dipten öyle bir dalga geliyor ki, bu kez 6-7-8 Ekim’i geçici değil, kalıcı kılacak bir dalga geliyor. Erdoğan cuntasının zulmü sadece dalgaların hızını, yüksekliğini ve şiddetini artırmaktan başka bir şeye yaramıyor.  

Ve sıradaki isyan kendisinde önceki hiçbir isyanın olmadığı kadar yelkenlerini öfke doldurmuş, özgürlüğe kilitlenmiş olarak geliyor.     

Bu nedenle kesin olan şudur: Gayri meşru, ırkçı ve faşist DAİŞ nasıl Kobanê’de kaybettiyse, onun bir türevi olan Erdoğan cuntası da bütün Kürdistan’da kaybedecek.