Cumartesi Anneleri: OHAL değil demokrasi istiyoruz

Cumartesi Anneleri, kayıpları için adalet arayışını sürdürdü. Süleyman Durgut'un akıbetinin sorulduğu eylemde, AKP hükümeti de protesto edildi ve OHAL'e karşı demokrasi çağrısı yapıldı.

Cumartesi Anneleri, gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini sormak ve faillerin yargılanması için sürdürdükleri adalet arayışlarına devam etti. 592'nci haftada bir kez daha Galatasaray Meydanı'nda bir araya gelen aileler, Şırnak'ta gözaltına alındıktan sonra 65 gündür kendisinden haber alınamayan DBP İl Yöneticisi Hurşit Külter'in fotoğraflarını taşındı. Eyleme, CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ve Berkin Elvan'ın ailesi de katıldı.
Eylemde ilk olarak 21 Mart 1995 tarihinde gözaltına alınan ve 5 gün sonra cenazesi bulunan Hasan Ocak'ın ağabeyi Ali Ocak konuştu. Ocak, darbecilerin ve OHAL'i yaratanların ülkeyi zindana çevirdiğini söyleyerek, "OHAL ve darbeler kardeştir. Darbecilerin suçlarını örtmek için iktidardalar. Siz darbecilerin suç ortağısınız. Darbe değil barış istiyoruz" dedi.


Gözaltında 19 Ekim 1995 tarihinde kaybedilen Fehmi Tosun'un eşi Hanım Tosun ise "Hurşit Külter'den 65 gündür haber alınamıyor. Demokrasi ve özgürlük olsaydı Hurşit Külter kaybolmazdı" dedi. 
Haftanın basın metnini ise Cumartesi insanlarından Zehra Şen Oğuz okudu. Darbe girişimi ardından hayata geçirilen düzenlemelerin "olağanlaştırma" çabası ile normal hale getirildiğine dikkati çeken Oğuz, "12 Eylül darbesinden biliyoruz. Hukuka aykırı yapılan tutuklamalar, yargılamalar telafisi mümkün olmayan yaralara neden oluyor. İktidar bu lanetli darbe girişimini kendisi için 'dikenli gül bahçesi yaratma' fırsatına çevirme yerine demokrasiye, hukuk devletine ve barışa yönelme fırsatına çevirmelidir" diye konuştu.

'TEHDİT EDİLDİ, GÖZALTINA ALINDI, TOROS'A BİNDİRİLDİ...'

OHAL uygulamaları sonucu 14 Temmuz 1994 tarihinde gözaltına alındıktan sonra katledilen Süleyman Durgut dosyasındaki cezasızlığa vurgu yapan Oğuz, Durgut'un Cizre'de yaşayan bir esnaf olduğunu ve JİTEM mensuplarınca muhbirlik yapması için baskı görerek, tehdit edildiğini söyledi. Oğuz, JİTEM mensupları tarafından gözaltına alınarak ağır işkenceye maruz kalan Durgut'un, 14 Temmuz 1994 tarihinde sabaha karşı yataktan alınıp plakasız beyaz bir Toros'a bindirilerek götürüldüğünü kaydetti.
Oğuz, Durgut'un İdil ilçesi Herbak köyü civarında boş bir arazide kurşuna dizilmiş halde bulduğunu belirterek, "10 kurşun isabet eden vücudunun çevresinde 30 boş kovan vardı. Üzerinde kimliğini belirten belgeler vardı ama İdil Cumhuriyet Başsavcılığı teşhis için gerekli soruşturmayı yapmadan defin ruhsatı çıkardı ve aynı gün Süleyman Durgut meçhul kişi olarak defnedildi" dedi.

OHAL'E KARŞI DEMOKRASİ ÇAĞRISI

Oğuz, Durgut'u gözaltına alanların bilinmesine rağmen 19 Aralık 1994 tarihinde İdil Cumhuriyet Başsavcısı suçun faillerinin bulunamadığı gerekçesiyle dosyayı sürüncemede bıraktığını ve daimi arama kararı ile yetindiğini dile getirdi. Oğuz, şöyle konuştu: "Süleyman Durgut hukukun askıya alındığı OHAL koşullarında zorla kaybedildi ve failleri cezasızlık zırhı ile korundu. Yaşadık biliyoruz; OHAL, işkencenin normalleşmesi, gözaltında kaybetme ve katletmelerin yaşanması, hukuk güvenliğinin devre dışı bırakılması, suç işleyen kamu görevlilerine cezasızlık demek. Süleyman Durgut için adalet talebimizin gerçekleşmesi için, Hurşit Külter nerede? sorumuzun gerçekliğiyle cevaplanması için, OHAL değil, acil demokrasi istiyoruz."