Cizre’nin sesini tüm dünyaya duyuracağız…-Faysal Sarıyıldız

Cizre’de 79 gün süren ablukada toplam 259 kişi hayatını kaybetti. İçerisinde ağır yaralıların olduğu ve bodrumlara sığınan 177 insanın büyük çoğunluğu Türk Devlet güçleri tarafından yakıldı.

AKP iktidarı tarafından özellikle IŞİD’in Kobanê’yi işgali sırasında Suruç’ta uzun süre halk ile beraber sınırda nöbet tuttuğum ve AKP’nin IŞİD ile olan ilişkilerini deşifre edecek bilgileri kamuoyu ile paylaştığım için hedef haline getirildim. Dikkat çekicidir aracımda silah taşıdığım komplosu da IŞİD’in Kobanê işgalinden kurtarılmasından hemen sonra hazırlandı. Çünkü AKP bütün hesaplarını IŞİD'in Kobanê'yi işgali üzerine kurmuştu. Ancak Rojava halkı ve dostları bu oyunu boşa çıkardı. Bilindiği üzere bu komplodan sonra Saray’a bağlı çamur medyası tarafından manşetlere taşınarak hedef gösterildim, kriminalize edildim. Bu siyasi linç girişimi özellikle Cizre ablukası ile üst seviyeye çıkarıldı. Cizre'de yaşanan insanlık dışı uygulamalara tanıklık ettiğim ve bu tanıklıkları bütün berraklığı ile dünyaya duyurduğum için AKP ve medyası tarafından ölüm tehdidinden tutun hakarete kadar birçok saldırıya maruz kaldım.

Cizre’de insanlık tarihine kara bir leke olarak düşen vahşi bir katliama tanıklık ettim. 79 gün süren ablukada toplam 259 kişi hayatını kaybetti. İçerisinde ağır yaralıların olduğu ve bodrumlara sığınan 177 insanın büyük çoğunluğu Türk Devlet güçleri tarafından yakıldı. Devletin saldırıları nedeni ile bodrumlara sığınan ve aralarında üniversite öğrencisi, gazeteci, legal siyasetin içerisinde çalışma yürüten ve kadın aktivistlerin de olduğu bu insanlar günlerce televizyonlara bağlanarak ve beni telefonla arayarak, mesaj atarak tıbbi yardım talebinde bulundu ve bulundukları bodrumlardan tahliye edilmeyi istedi. Ambulanslar ve sağlık görevlileri aracılığı ile yaralıların taşınması için hükümet yetkilileri tarafından taahhüt verilmesine rağmen güvenlik güçleri bodruma saldırmış ve sonrasında binada bulunanlar en vahşiyane biçimde infaz edildi.

Cizre ile ilgili bu vahşetin tanığı olan, raporlaştıran bütün kişi ve kurumlar hedef haline getirildi. Bu kişilerin birçoğu tutuklandı. Sadece size birkaç örnek vermek istiyorum.

Demokratik Bölgeler Partisi Şırnak İl Yöneticisi Yahya İdin: Cizre ve Silopi'deki yasak sırasında DBP adına cenaze işleri koordinasyonunda yer alıyordu. 200’e yakın parçalanmış cenazeyi bizzat otopsi işlemleri ve cenaze yıkama işleri sırasında bizzat gören biriydi. Cenazelere uygulanan vahşetin birebir tanığıydı. Cizre'de yasak kalktıktan 15-20 gün sonra tutuklandı. Çünkü Yahya, köpekler tarafından başı parçalanan, vücudu kasatura ile kesilen bedenleri, göğsü kesilen kadınları, yanıp küle dönen gençlerin cenazelerini birebir gören biriydi. Cenazelere uygulanan vahşetin hafızasıydı. AKP bu hafızayı tehlikeli bulduğu için Yahya’yı cezaevine attı.

Avukat Ramazan Demir: Cizre'deki yasak sırasında yaşanan vahşeti, yaşam hakkı ihlallerini, hukuksuzluğu Anayasa Mahkemesi ve AİHM'e taşıyan Av. Ramazan Demir de 6 Nisan 2016'da tutuklandı. Uydurma gerekçeler ile tutuklanan Ramazan Demir devletin suçlarını ifşa ettiği için cezaevine atıldı. Ramazan’a Cizre’nin diyeti ödetildi.

Mele Kasım Yiğit MEYADER Cizre Eş Başkanı: Kendisi aynı zamanda fahri imam olan Mele Kasım 150 parçalanmış cenazeyi bizzat elleri ile yıkadı. Mele Kasım gördüğü vahşeti sakınmadan anlattığı ve basına duyurduğu için hedef haline getirildi. Mele Kasım da örgüt propagandası yaptığı gerekçesi ile tutuklandı.

Şebnem Korur Fincancı: Bir adli tıpçı olarak Cizre'de yaşanan vahşeti belgeledi ve raporlaştırdı. Bizzat Erdoğan ve AKP tarafından bu nedenle hedef gösterildi. Gündem ile dayanışma gösterenler arasında Şebnem Hoca olmasaydı belki de tutuklama olmayacaktı. Önemli bir tanık daha susturuldu. Bir de Şebnem Hoca uluslararası alanda oldukça tanınan biri. Sözüne itibar gösterilen bir akademisyen. Cizre vahşeti ile ilgili Uluslararası alanda da AKP'nin başını epey ağrıyabilecek bir isim olduğu için tutuklanarak susturulmak istendi

79 gün süren Cizre ablukasında saniye saniye yaşanan bütün insanlık dışı uygulamaların tanığı olduğum için ben de bu zincirin bir halkası olarak susturulmak isteniyorum.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ve AKP'nin tak dediğini şak diye yapan bir yargıya asla güvenmiyorum. Yüzlerce insanımız yakılmışken asla kendim ile ilgili bireysel kaygılar taşımıyorum. Ancak tanık olduğum bu vahşeti dünyaya duyurmak için uluslararası kurum kuruluş ve partilerle sürekli görüşmeler yapıyorum. Bu faaliyetimin kesintiye uğramaması için bir müddet daha yurt dışında kalacağım.

Avrupa'da Cizre vahşeti sürecinde yaşananları insanlar birinci ağızdan duymak istiyor. Cizre vahşetini dünyaya duyurmak boynumun borcudur. Cizre’de insanlık suçu işleyen sorumluların cezalandırılması için yoğun bir diplomasi çalışması içerisinde olacağım.

Dokunulmazlıklarımızın kaldırılması ile ilgili alınan karar ve bu doğrultuda çıkarılan yasa  tamamen hukuksuz ve keyfiyete dayalı bir zihniyetin ürünüdür. Türkiye’de devletin yapılanması anti-Kürt bir anlayışın üzerine şekillenmiştir. Ve bu anlayış Türkiye Cumhuriyeti Devleti içerisinde yer alan askeri ve sivil bürokrasiyi bir arada tutan bir niteliğe sahiptir. Söz konusu Kürtler olunca, karşımıza dikilen tarihsel bir blok söz konusudur. Şu anda bu blok Kürtleri  ve etrafında birleşen diğer tüm muhalif kesimleri demokratik siyaset alanından tasfiye ederek tamamen illegalize etmeye çalışmaktadır. Bunun için de her türlü yalana başvurmaktan çekinmemektedirler. Kendimle ilgili suçlamaların tamamını reddediyorum. Ben halkın yüzde doksan oyunu alan bir partiden seçilerek parlamentoya geldim. Demokratik siyasetin etkisini ve gücünü bildiğim için siyasetçi olmaya karar verdim. Kürt sorunun masa başında müzakere edilerek çözülmesi gerektiğini savunduğum için milletvekili oldum. Ama buna dahi tahammül edemeyen otoriter ve baskıcı AKP hükümeti asılsız ve yalan iddialarla beni suçlayıp medya eliyle teşhir edip hedef gösterdiler.  Ve bu yönde de fezlekeler hazırladılar. Türkiye’ye dönmem durumunda infaz edilmekten tutun da uzun yıllar cezaevinde kalmaya kadar veren bir sürü risk taşımaktayım. Devletin sicili bu konuda oldukça kabarık zaten. Ama elbet ülkeme döneceğim ve demokratik siyaseti savunmaya ve yapmaya devam edeceğim.

Asla ve asla cezaevinden korkmuyorum. Çünkü ben çok değil daha iki yıl önce cezaevinden çıktım. KCK operasyonları adı altında yapılan siyasi soykırım operasyonunda tutuklanıp 5 yıl cezaevinde kaldım.

Tekrar belirtmek istiyorum. Cizre ablukası sırasında yıllarca beraber çalıştığımız ve daha önce milletvekili olduğum süreçte siyasi operasyonlar nedeni ile cezaevinde olduğum süreçte aynı hücreyi paylaştığım insanların da olduğu çok sayıda arkadaşımı kaybettim. Bu arkadaşların çoğu beraber olduğumuz ya da telefon ile görüştüğümüz andan kısa bir süre sonra katledildi. AKP beni tutuklayarak Cizre'nin vahşet günlerindeki hafızasını da bir anlamda beni susturarak yok etmek istiyor. Erdoğan'ın bu isteği kursağında kalacak. Çünkü ben her koşulda bu vahşeti anlatacağım.

*HDP Şırnak Milletvekili