Cerablus'u işgalin sonuçları ve olası gelişmeler

Türk ordusu çetelerle birlikte Cerablus'a sözde DAİŞ ile mücadele etmek için girdi... Gerçek hedefinin Kürtler, Kuzey Suriye halkları olduğunu artık başta Tayyip Erdoğan olmak üzere hiçbir Türk yetkili de gizlemiyor.

Merci Dabık'ın 500. yıldönümünde Türk ordusu "vatan millet Sakarya" havasıyla bir başka ülkenin toprağı olan Cerablus'a girdi. Türk ordusu çetelerle birlikte Cerablus'a sözde DAİŞ ile mücadele etmek için girdi. Ancak pratikte böyle olmadı. Hedefin, amacın ne olduğu Cerablus'a girdikten birkaç saat sonra belli oldu. Gerçek hedefinin Kürtler, Kuzey Suriye halkları olduğunu artık başta Tayyip Erdoğan olmak üzere hiçbir Türk yetkili de gizlemiyor. Sonuçları da bu şekilde ortaya çıktı. Çünkü savaş uçakları ve tanklarıyla vurdukları Cerablus ile Minbic arasındaki köylerde 70'e yakın sivil katledildi. Başta Kürtler olmak üzere birçok yerde Türk ordusunun amaçları ve katliamına büyük tepkiler yağdı. Bu tepkileri gören uluslararası güçlerin başında gelen ABD ciddi bazı uyarılarda bulundu. Uyarılar içinde "DAİŞ'in olmadığı alanlardaki çatışmalar kabul edilemez" vurgusunun olması Türkiye'nin DAİŞ'e destek olduğu mesajı taşıyor.

YENİ BİR CEZAYİR ANLAŞMASI

1975 yılındaki Cezayir Anlaşması ABD'nin öncülüğünde İran ile Irak arasında imzalandı. Bu anlaşma ile Molla Barzani tasfiye edildi. Kürt tarihine bu anlaşma ve yaşanan tasfiye Aş Betal diye geçti. Bu seferki anlaşmanın aktörleri de arabulucuları da değişmiş durumda. Bu seferki anlaşmanın Suriye ile Türkiye arasında hazırlıkları yapıldı. İmzalanıp imzalanmadığı henüz belli değil. Ancak Cerablus işgaliyle görülüyor ki, imzalanmasa bile imzalanmış gibi hareket ediliyor. Bu seferki Cezayir Anlaşmasının arabulucusu ise ABD değil İran. Tamamlayan da Rusya gibi görünüyor.

1975 yılındaki Cezayir anlaşmasından kısa süre önce İran, Molla Mustafa Barzani'yi çağırarak tehdit ediyor. Bu anlaşmanın yapılacağını, kendisinin karşı çıkmamasını istiyor. Karşı çıkması durumunda yok edileceği yönünde tehdit ediliyor. Molla Barzani ses çıkarmamasına, karşı duruş göstermemesine rağmen tasfiye edildi. Zaten o anlaşmadan aldığı darbeden sonra bir daha toparlanamadı. 1979 yılında kimilerinin iddialarına göre o kahırdan öldüğü belirtiliyor. 

İlk Cezayir Anlaşmasının aktörü olan İran yeni yapılmakta olan Cezayir Anlaşmasının ilk arabulucusudur. Bu anlaşmanın ilk adımları atıldığında KDP Genel Başkanı Mesud Barzani anlaşmanın kendisiyle hiçbir ilgisi yokmuş gibi davrandı. Hatta kimi yerde kendi cephesinden bazı destekler sundu. Zira hedefi olan Rojava Devrimi'ne bir biçimde ortak olmak için daha önce verdiği tavizlere bu konuda verilen tavizler de eklendi. Türk Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan'ın oyunlarına inandı. Her ne kadar Erdoğan'ın her fırsatta kendi durumlarını kendi hataları olarak kabul ederek "Kuzey Irak'ta yaptığımız hatayı Kuzey Suriye'de tekrarlamayacağız" demesine rağmen Barzani ona inanmaktan, izlediği politikalara ortak olmaktan vazgeçmedi. 

Türkiye tarafından Cerablus'u işgal hazırlıklarının son aşamasında bir anda Barzani'nin İran ziyareti biçiminde haberler çıktı. Gerçekte ise İran'a çağrılmaydı. Tıpkı Cezayir Anlaşması öncesi babası Molla Mustafa Barzani'nin çağrıldığı gibi bir çağrılmaydı bir ziyaret. Barzani İran'a 'ziyaret' hazırlığındayken bir anda Türkiye ziyareti gündeme girdi. Aslında bu da tıpkı İran'a olduğu gibi bir çağrılmaydı. Aynı gün ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden ile İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif de Ankara'da olacaklardı. Bu çağrılma bir anda oldu ve bitti. Ardından ortak basın açıklaması yapıldı. Basın açıklamasında daha önceki ziyaretlerde Kürdistan Bölgesel Yönetimi Bayrağı olmasına rağmen bu kez bayrak asılmadı. Sadece Türkiye bayrağı altında açıklama yapıldı. Açıklamada Barzani oldukça sıkkın görünüyordu. Aslında sadece bu durum Türkiye tarafından Barzani'ye bazı sert direktiflerin verildiği izlenimi doğuruyordu. 

YENİ ANLAŞMA BARZANİ'Yİ DE KAPSIYOR

Ulaştığım bilgiler ise bu çağrıda tıpkı Molla Barzani'nin İran'a çağrılarak tehdit edildiği gibi Barzani de tehdit edilmiş. Barzani'den Musul ve Kerkük'ten peşmerge güçlerini çekmesi istenerek dayatılmış. Çekmemesi durumunda ne yapılacağı konusunda ise fazla bir bilgi yok.

Bu görüşmeden sonra rutin açıklamalar yapıldı. Ancak yapılan açıklamalar da oldukça dikkat çekiciydi. Barzani "DAİŞ ile mücadele konusunda anlaştık, iyi şeyler olacak" dedi. Binali Yıldırım "Barzani ile terörle mücadele konusunda anlaştık" dedi önce. Ardından "Biz bir Kürt devletinin kurulmasına karşıyız" açıklamasını yaptı. Bir gün sonra ABD Dışişleri Bakanı John Kerry de, "Bağımsız bir Kürt devletinin kurulmasına izin vermeyeceklerini" açıkladı. Elbette bu açıklama Rojava'daki Kürtler için değil. İki yıldan fazla bir zamandır bu açıklamaları yaparak halkı uyutmaya çalışan Barzani'dir ve bu açıklamalar da kendisi için yapılmıştır. Bu görüşmeden sonra Barzani'nin "İyi şeyler olacak" açıklaması cevap bekleyen bir soru olarak kaldı. Zira Türkiye, Cerablus'u işgal eder etmez Kürtlere ve Kürtlerle ittifak halindeki halklara, onların ortak savunma güçlerine yöneldi. Türkiye'ye, DAİŞ ile mücadele adıyla Cerablus işgal ettirildi. Ancak yanı başında DAİŞ dururken, Kürtlere yönelmesi akıllara "Barzani'nin iyi şeyleri bu mu" sorusunu getirdi. Yok eğer Rojava'nın yok edilmesi anlaşması yapılmamışsa, açıklanması gerekir bu iyi şeyler...

BARZANİ ANKARA'DAYKEN İŞGAL BAŞLADI

Barzani Ankara görüşmesinden sonra İran'a gitmedi. Yönünü Avrupa'ya verdi. 

Ancak Türkiye'nin işgalci ordusu Merci Dabık Savaşı'nın yıldönümü olan 24 Ağustos'ta Cerablus'u işgal etti. Merci Dabık Arapların iradelerinin kırılması demektir. Zira 24 Ağustos 1516 tarihinde Yavuz Selim, Merci Dabık Savaşı ile Arapların iradesini kırdı. Lübnan, Filistin ve Suriye Osmanlı topraklarına bu savaştan sonra bağlandı.Yavuz Selim de iki gün sonra halifeliğini ilan etti. Türkiye ordusunun Cerablus'u işgal etmesinden iki gün sonra yani Yavuz Selim'in halifeliğini ilan ettiği gün, Erdoğan İstanbul'da bu ismi verdiği üçüncü köprüyü açtı. Aslında bir anlamda halifeliğini ilan etti.  Ancak işgalden sonra nelerin olabileceği çok fazla düşünülmedi. Zira o an için öyle sahte bir zafere ihtiyaç vardı. Erdoğan da bu sahte zafer ve halifelik ilanıyla o günü kurtarmıştı. 

İŞGALE ONAY VEREN GÜÇLER VE TÜRKİYE'NİN HESAPLARI

Cerablus'un Türkiye ordusu ve bağlı çeteleri tarafından işgal edilmesi başta ABD, Rusya olmak üzere uluslararası güçlerin onayı olmadan yapılmazdı. Uluslararası güçler bu işgale uluslararası yasalarda hiçbir hukuki yanı olmadan onay verdi. Zira bu güçlerin hepsinin ilk günden itibaren söyledikleri, Suriye'nin toprak bütünlüğü bu işgale onay vermekle ortadan kalkıyordu. Kaldı ki bu işgal en başta BM, NATO ve diğer uluslararası yapıların yasalarına karşı gelmekti. Bir başka ülkenin topraklarının başka bir ülke tarafından işgal edilmesiydi. Ancak buna rağmen Türkiye'ye bu onay DAİŞ'e karşı mücadele için verildi. Zaten işgalin başladığı gün ABD'li yetkililer iki yıldır Türkiye'yi DAİŞ'e karşı mücadele etmeye çalıştıklarını açıkladı. Rusya ise işgalin ilk gününde yaptığı açıklama ile bu işgalin Şam ile koordine içinde yapılması gerektiğini açıkladı. Ardından aynı açıklama İran'dan da geldi. Bu bir anlamda Şam ile Türkiye arasında bir anlaşmanın olduğunu gösteriyordu. Zira işgalden birkaç gün önce üst düzey bir MİT yetkilisi -ki birçok çevre tarafından bu yetkilinin Hakan Fidan olduğu söyleniyor- Şam'a ziyarette bulunmuştu. 

DAİŞ tek bir mermi atmadan Cerablus'u Türk ordusu ve silahlandırdığı çetelere teslim etti. Cerablus devrim teslim işlemiyle Türk ordusu ve çetelerine bırakılmıştı. Ancak sadece Cerablus alınmıştı. Oysa ABD, Rusya ve diğer uluslararası güçlerle Türkiye arasında varılan anlaşma, Cerablus ile Azaz arasındaki bölge DAİŞ'ten temizlenerek sözüm ona Türkiye sınırının güvenliğinin alınması şeklindeydi. Fakat Türkiye ordusu ve bağlı çeteleri DAİŞ'e değil, Demokratik Suriye ve Cerablus Askeri Meclis güçlerinin olduğu köyler ile alanlara saldırılar başlattı. Saldırıların ilk gününde ağır darbeler yedi. İkinci gününde Türk savaş uçakları yoğun bombardıman başlattı. Bu bombardımanda köyler hedef alındı. Hedef alınan Bir El Kusa ve Serêsat köylerinde içinde kadın ve çocukların da olduğu 70 sivil katledildi. Bu katliamlar başta Kürt kamuoyu olmak üzere uluslararası, bölgesel kamuoyu tarafından büyük bir tepki gördü. Yürüyüş ve mitingler yapıldı.

Bu tepkileri gören ve Türk devleti ile ordusunun gerçek amacının da açığa çıkmasıyla Pentagon birçok kesim tarafından uyarı denilse de gerçekte ise açık DAİŞ mesajı verilen bir açıklama yaptı.

Açıklama, "DAİŞ'in olmadığı alanda Türkiye ordusu ve muhalif grupların QSD güçlerine saldırması  kabul edilemez ve bizim koordinemizle olmamıştır" şeklindeydi. Aslında bu açıklama ile Erdoğan ve ordusu ile çetelerine "DAİŞ ile mücadele için gittiniz. Ancak şimdi müttefiklerimize yöneldiniz" denildi.

Çünkü Cerablus'tan Azaz'a kadar sınır boyunca onlarca köy hâlâ DAİŞ'in elindeydi. Ve DAİŞ'e yönelik tek bir adım atılmamıştı. Cerablus'tan Azaz'a kadarki alanda bulunan Helvaniyê, Zuğur, Tel Eğber, Ereb êzê, Bab Leymun, Tel Mêzap, Rai kasabası, Qentera, Dudyan, Hercelê, Şımarıx, Tel Ar, Çeke, Yaxmur, Selamê gibi köyler başta olmak üzere daha onlarca küçük köy ve mezrada DAİŞ olmasına rağmen QSD güçleri ile Cerablus Askeri Meclisine saldırılar başlatılması Türkiye devletinin gerçek amacını açığa çıkarmıştı. Bu durum Türkiye'yi özellikle de Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı uluslararası mahkemelere çıkarmaya yetecek bir kanıttır. ABD'nin açıklamasından sonra varılmış bir anlaşma varmış gibi olsa da Suriye rejimi ise Rusya'nın sesi gibi Türkiye'yi BM'ye topraklarına girme ve çetelere silah verme konusunda şikayet etti. Bu gelişmeler Türkiye'yi paniğe soktu. Bunun için Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş Almanya'nın Sesi radyosuna işgalci, Cerablus'ta kalıcı olmadıklarını, savaşa girmediklerini, girme gibi bir durumlarının olmadığı açıklamasını yaptı. Bu açıklamalar artık Türkiye için çok geçti. Çünkü resmen bir başka ülkenin topraklarına bir terörist grupla mücadele etmek için girmişti. Yani başında o terörist grup birçok köy hâlâ işgalinde olmasına rağmen ona yönelmeyip de kurulduğu günden beri onunla mücadele eden bir başka gruba saldırması bu terörist grubu koruma, ona nefes aldırmaktan başka bir anlam ifade etmez. Kaldı ki uluslararası alanda en ciddi basın yayın kuruluşları tarafından Türkiye böyle görüldü ve böyle işlendi. Bu basın yayın kuruluşlarının çoğu aynı zamanda ülkelerinin yarı resmi yayın organlarıdır. Bu da aslında Erdoğan ve AKP ile Türkiye devletini önümüzdeki günlerde çok ciddi sorunları beklediği anlamına gelir. 

Bu da Erdoğan için atası Şah Süleyman gibi tüm Arap yarım adasını denetimine geçirmek için yola çıkmıştı. Ancak Fırat'ın kıyısında boğulup kaldı. Hedefini gerçekleştirmeden. Bu sefer geri kaçıp Söğüt'e kadar gitmelerine neden oldu. Ataları için Söğüt vardı. Peki, Recep Tayyip Erdoğan nereye kadar gider diye merak edilmiyor değil. Bu durum aslında bir anlamda Erdoğan için Saddam'ın sonuna benzer bir son beklediğini ve bunun da ilk aşaması olduğunu söylemek yanlış olmaz.  Çünkü DAİŞ ile mücadele için Cerablus işgaline uluslararası tüm yasalar ayak altına alınarak onay verilmişti. Ama bu işgal onun DAİŞ ile işbirliğinin kanıtlanması sonucunu çıkardı. Buna rağmen hâlâ "YPG ve PYD'nin kökü kazınana kadar devam" tehditlerine bulunuyor. 

Önümüzdeki günlerde Erdoğan ve Türkiye'nin Cerablus'u işgal etmesi daha fazla tartışma konusu olacak. Ve giderek bu kez bu  işgal ile işlenen suçlar tek tek açığa çıkarılacak. ABD ve Rusya bu suçları ya Türkiye'den daha fazla teslim almak için kullanacak, ya da Türkiye yöneticileri için yargılama yolunu açacaklar.