Bilmez: OHAL ile tüm Türkiye İmralı gibi oldu

Öcalan’ın avukatlarından İbrahim Bilmez, iletişim ve görüş yasaklarının 12 Eylül döneminde dahi bugünkü gibi yaşanmadığını belirtti. Bilmez OHAL ilanı ile tüm Türkiye’nin İmralı’ya çevrildiğini belirtti.

Bugün, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın avukatlarıyla görüştürülmemesinin 5’nci yılına girildi. 27 Temmuz 2011 yılından bu yana müvekkilleriyle görüştürülmeleri engellenen Asrın Hukuk Bürosu avukatları, 15 Temmuz'da yaşanan darbe girişiminin ardından Sayın Öcalan’ın genel durumu konusunda kaygı duyuyor.

ANF’ye konuşan Öcalan’ın avukatlarından İbrahim Bilmez, Öcalan’ın sağlık ve genel durumunun milyonlarca insan tarafından takip edildiğini ve haber alınamadığı zaman endişenin derinleştiğini, toplumdaki tansiyonun yükseldiğini hatırlattı. Bursa İnfaz Hakimliği’nin müvekkili ve diğer mahkumlar hakkında koyduğu ziyaret ve iletişim yasağının keyfi olduğuna işaret eden Bilmez, böyle bir durumun 12 Eylül döneminde bile yaşanmadığını vurguladı. OHAL ilanıyla birlikte İmralı’daki hukuksuzluğun bütün Türkiye’de uygulamaya konulduğuna da dikkat çeken Bilmez, “OHAL ile birlikte tüm Türkiye İmralılaştı” dedi.

Darbe girişiminde askerlerin bir hedefinin de İmralı cezaevi olduğu dillendiriliyor. Sayın Öcalan’ın genel durumuna ilişkin bir haber alabildiniz mi?

Ben darbe girişimine Sabiha Gökçen Havalimanında yakalandım. Ancak sabah saat 04.00 civarında güvenli bir yere ulaşabildim ve sabah saat 08.00’den itibaren Sayın Öcalan’ın genel durumu hakkında bilgi edinmek için İmralı adasını aramaya başladım. Çünkü meclisi bombalayan, şehirleri kuşatan darbecilerin bize göre Sayın Öcalan’ı hesaba katmamış olması mümkün değildi. O nedenle son derece kaygılıydık. Israrlı aramaların ardından cezaevi müdürüne saat 12.00’de ulaşabildik. Müdür bize İmralı’da herhangi bir sorun olmadığını, Sayın Öcalan’ın durumunun iyi olduğunu, zaten bir sorun olsa şu anda bizimle bu şekilde telefonda görüşür olmayacağını söyledi. Tabii bu açıklama bizim kaygılarımızı gidermeye yetmedi, kaldı ki yaşanan kaygı bizimle de sınırlı değil. Biliyorsunuz, Sayın Öcalan’ın sağlık ve genel durumunu milyonlarca insan takip ediyor ve haber alamadıkları zaman endişe derinleşiyor, toplumdaki tansiyon yükseliyor. Özellikle de böyle bir darbe girişiminden sonra insanlar haber alamayınca daha da çok telaşlandılar, daha da çok kaygılandılar ki bu haklı bir kaygıdır.

İNFAZ HAKİMİNİN KARARIYLA TECRİT MEŞRULAŞTIRILMAYA ÇALIŞILIYOR!

Ailesiyle görüşebildiniz mi?

Tabii görüştük. Darbe girişiminin ardından hemen bizi aradılar ve Sayın Öcalan’ın durumu hakkında bilgi almaya çalıştılar. Biz zaten darbe girişiminin ardından her gün hem aile hem de avukat görüşü için Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurularda bulunduk, fakat başvurumuz her seferinde reddedildi. Bu arada Sayın Öcalan’ın durumunu öğrenmek için İmralı Heyeti de Adalet Bakanlığı ile temasa geçiyor ancak onlara da sağlık durumunun iyi olduğuna yönelik açıklamalar yapılmakla yetiniliyor. Biz ne yazık ki bu devlete güvenmek durumunda değiliz, bugün darbeci olarak suçlanan cemaatçiler bir zamanlar devletin yargı erkini kullanıyorlardı, bu devletin hakimleri, savcıları, bürokratlarıydılar ve bize sürekli yalan söylüyorlardı. Dolayısıyla bu haklı kaygıların bir an önce giderilmesi gerekiyor. Öncellikle de biz avukatların ve ailenin yasalardan kaynaklanan en doğal hakkı olan Sayın Öcalan ile görüşmenin yolunun açılması lazım. Bu yapılamasa bile müvekkilimizin telefon hakkını kullanarak ailesiyle görüştürülmesi veya el yazısıyla sağlık durumuna ilişkin açıklama yapmasının sağlanması gerekiyor. İnsanlar gerçekten kaygılı, bizi sürekli arayıp soruyorlar.

Siz avukatlar olarak İnfaz Hakimliği’ne de başvurdunuz, oradan ne sonuç çıktı?

OHAL kararnamesi çıkmadan bir gün önce İnfaz Hakimliği’ne başvurduk, ancak Bursa Cumhuriyet İnfaz Hakimliği hem müvekkilimiz Sayın Öcalan hem de yanında hükümlü bulunan diğer kişiler için jet hızıyla ziyaretçi kabulü ve iletişimi yasaklama kararı verdi.

Bu hakları zaten keyfi bir biçimde engellenmiyor muydu?

Evet engelleniyordu. Yani fiilen mevcut olan bu yasakları şimdi de kanuna uydurarak meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Fakat bu yasağı koyarken dayandıkları maddeler de kesinlikle yanlış. Şöyle ki, dayandıkları Ceza Kanunu’nun 114. ve 115. maddeleri devam eden soruşturmalar ve kovuşturmaların selameti için tutukluların ziyaretleri ve iletişimi kısıtlanabilir diyor. Oysa bizim müvekkilimiz ve yanındaki diğer tutsaklar zaten hükümlü, devam eden bir soruşturmaları, kovuşturmaları yok. Dolayısıyla Bursa İnfaz Hakimliği’nin verdiği bu karar çok tuhaf. Biz bu karara Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dün itibarıyla itiraz ettik, onun cevabını bekliyoruz şimdi. Eğer o cevap da olumsuz gelirse Anayasa Mahkemesi’ne kadar gideceğiz. 20 Temmuz 2016 tarihinde zaten müvekkilimizle görüşemiyoruz diye tedbir kararı talebiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurduk.

CPT’NİN RAPORU PAYLAŞMASI HÜKÜMETİN ONAYINA BAĞLI!

-CPT üç ay önce İmralı ‘da incelemelerde bulundu, ancak hala hazırlanan rapor açıklanmış değil. Siz bu tutumu neye bağlıyorsunuz?

Biz eskiden beri Sayın Öcalan’ın durumunu CPT’ye aktarıyoruz. Arada bir rapor gönderiyoruz, zaman zaman da görüşüyoruz. Bu görüşmelerin sonucunda üç ay önce CPT İmralı’yı ziyaret etti, ancak o ziyarete ilişkin raporlarını hala yayınlamadılar. CPT nedir önce onu kamuoyuna açıklamak gerekir. CPT bir sivil toplum örgütü değildir, Avrupa Konseyi’nin bir organıdır. Tabii bu durumun hem avantajı hem de dezavantajı var. Avantajı, Türkiye’deki herhangi bir cezaevini önceden haber vermeden ve izin almadan ziyaret edebiliyorlar ki İmralı’ya bu şekilde 6 kere gittiler. Dezavantajı ise, CPT’de her devletin bir temsilcisi var. Yani Türkiye’nin de temsilcisi var, Fransa’nın da temsilcisi var, Rusya’nın da var. Bu anlamda CPT siyasi refleksleri olan bir kurumdur diyebiliriz. CPT’nin bir çalışma usulü var ve ziyarete ilişkin raporu açıklamaları için tespit ettikleri durumu önce Türk hükümetine bildiriyor ve cevap için süre veriyorlar. Daha sonra ancak hükümet onay verirse bu raporu paylaşabiliyorlar. Daha önceki 5 ziyaretin tümünde hükümet onay verdiği için raporlar paylaşıldı.

Siz darbe girişimi sonrası CPT’ye başvurdunuz mu?

Evet, 20 Temmuz 2016 tarihinde CPT’ye tekrar başvurduk ve yaşadığımız süreci anlattık. Türkiye’de bir darbe teşebbüsü yaşandığını, kaos olduğunu ve müvekkilimiz Sayın Öcalan’ın can güvenliği hakkında endişe duyduğumuzu ilettik. Olağanüstü bir durum yaşadığımızı ve Türkiye’deki tüm cezaevlerinden işkence iddialarının yükseldiğini belirterek, İmralı’da tekrar incelemelerde bulunmalarını talep ettik.

KAMUOYUNA DUYARLILIK ÇAĞRISI

Rutin başvurular dışında tedbir yöntemi olarak tecridi kırmak için planladığınız başka hususlar var mı?

Bu dava Türkiye hukuk sistemine göre başladı, yargılamalar yapıldı ama Avrupa mahkemesi bile müvekkilimizin adil yargılanmadığını söyledi. Sayın Öcalan’ın Türkiye’ye teslim edilip, yargılanıp, önce idama mahkum edilmesi, sonra bu idam cezasının ağırlaştırılmış müebbete çevrilmesi Kürt meselesinden bağımsız değil. Bu siyasi bir davadır, dolayısıyla bu davanın çözümü de Kürt meselesinin çözümüyle bire bir bağlantılıdır. Daha önce de söyledim, Kürt halkı bu konuda çok duyarlı ve bu darbe süreci geliştikten sonra çok kaygılı. Biz buradan kamuoyunun daha duyarlı olmasını beklediğimizi ifade ediyoruz açıkçası.

BUNU ANCAK DARBECİLER YAPAR!

Darbe püskürtüldü, demokrasi kazandı dediler, ancak OHAL ilan ettiler. Bu bir çelişki değil mi?

Evet, bir askeri darbe bastırılmış gözüküyor ancak öte yandan gelinen noktada AKP’nin darbe yapmış gibi bir hava estirdiğini söyleyebiliriz. Çünkü hükümet şu anda düşman olarak gördüğü tüm kesimleri tasfiye ediyor, on binlerce insanı hem işlerinden aldılar hem de tutukladılar. OHAL’i darbe yapan darbeciler ilan ederdi ama burada tam tersi oldu. O anlamda darbe bastırıldı ama OHAL ilan edildi. Bu OHAL kapsamında kararname ile gözaltı süreçleri 30 güne çıkartıldı. Bunu ancak darbeciler yapardı bu ülkede. Gözaltı sürecinin 30 güne uzatılması, işkencenin önünün açılması anlamına gelir. Yoksa bir insanın ifadesini almak en fazla 3-4 günlük bir iştir.

İMRALI’DAKİ HUKUKSUZLUK TÜM TÜRKİYE’YE YAYILDI

Bugün itibariyle müvekkiliniz Sayın Öcalan ile tam 5 yıldır görüştürülmüyorsunuz. Bu konuda ne diyeceksiniz?

OHAL ilan edilmesiyle birlikte, paralelci olarak tutukladıkları insanları 12 gündür avukatlarıyla görüştürmüyorlar ve bu süreç uzadıkça hukukçular buna şaşırıyor ve iki haftadır avukatlarıyla nasıl görüştürmezsiniz diye itiraz etmeye başlıyorlar. İşte biz bunu tam 5 yıldır yaşıyoruz. Böyle bir durum 12 Eylül’de bile yaşanmadı. İşin kötüsü çözüm süreci yürürken de biz avukatları Sayın Öcalan ile görüştürmüyorlardı. Biz bir an önce Sayın Öcalan’a normal bir hukukun uygulanmasını, avukat görüşlerinin önünün açılmasını istiyoruz. Sayın Öcalan çözüm süreci devam ederken de hem devlet hem de heyetle yaptığı görüşmelerde çözüm süreci başarısızlıkla sonuçlanırsa, darbe dinamiğinin devreye gireceğini defalarca söyledi ve yine haklı çıktı. O nedenle buzdolabına kaldırılan çözüm sürecinin yeniden başlatılması gerekiyor. Bu darbeyi aslında Türkiye bir şansa çevirebilir. Şu anda İmralı’daki hukuksuzluk bütün Türkiye’de uygulamaya konuldu. Bütün Türkiye İmralılaştı. 2005’te yasalar Sayın Öcalan için değiştirildi, avukat-müvekkil ilişkisi İmralı’da kaydedilmeye başlandı, ilk defa Sayın Öcalan’ın avukatları meslekten yasaklandı ve ilk defa Sayın Öcalan’ın avukatları tutuklandı. Fakat bugün OHAL ile birlikte 2016 yılında bu keyfi uygulamaların tüm Türkiye’ye yayıldığını görüyoruz. 

...