Biehl: HDP, AKP’nin Meclis’te çoğunluğu ele geçirmesini engelledi

Yazar, sanatçı ve çevirmen Janet Biehl, HDP’nin Türk demokratik solundan da destek alarak çarpıcı bir zafer kazanarak, 18 yılda ilk kez AKP’nin parlamentoda çoğunluğu ele geçirmesine engel olduğunu söyledi.

Yazar, sanatçı ve çevirmen Janet Biehl, AKP’nin bakanları ve anayasa hakimlerinin yanı sıra atama, ihratç etme gibi yetkileri verecek bir başkanlık sistemini oluşturmak, parlamentoyu istediği zaman tasfiye etmek amacı ile yeni bir 7 Haziran seçimlerini iptal ettirerek, 1 Kasım seçimlerini yaptığını belirtti.

HDP’nin Türk demokratik solundan da destek alarak çarpıcı bir zafer kazanarak, 18 yılda ilk kez AKP’nin parlamentoda çoğunluğu ele geçirmesine engel olduğunu vurgulayan Biehl, “Kürt özgürlük hareketinin Türk devletiyle ilişkilerinde temsilci olarak seçtiği Öcalan'ın özgürleştirilmesi gerekiyor. Öcalan'ın liderliği altında Kürt hareketi ve müttefikleri, temelini halktan alan, aşağıdan yukarıya şekillenen ve katılımcı yönetim organlarına dayalı bir demokratik alternatif sunuyorlar” dedi.

Janet Biehl ANF'nin sorularını yanıtladı.

Türk devletinin saldırılarına karşılık, halkın öz yönetimi inşa kararlılığının devam ediyor. Kuzey Kürdistan'daki mevcut durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türk devletinin, sınırları içerisinde yaşayan 20 milyon Kürt vatandaşa yönelik büyük ve uzun süredir var olan bir nefreti söz konusu. Devlet 20 yılı aşkın bir süredir Kürt halkının en temel kültürel, dilsel, siyasi ve insan hakları talebini ortadan kaldırmak için uğraşıyor. PKK'nin Kürt devleti için yürüttüğü mücadeleye karşı devletin açtığı savaş binlerce insanın canına mal oldu. Bu süreç bugün de devam ederken, devlet PKK güçleri ve üslerine yönelik bombardımanlar gerçekleştirmenin yanı sıra, Cizre ve Silvan gibi öz yönetimi destekleyen Kürt il ve ilçelerine uzun süreli ve insanların canına kast eden aralıksız sokağa çıkma yasakları uyguluyor.

AKP hükümetinin Dolmabahçe Anlaşması'nı bir kenara iterek 7 Haziran seçimlerinden sonra Kürdistan’da şiddeti yeniden tırmandırmasının sebebi sizce nedir? AKP'nin planı nedir?

Bakanları ve anayasa hakimlerinin yarısını atama, ihraç etme gibi yetkileri verecek yeni bir başkanlık sistemi oluşturmak; parlamentoyu istediği zaman tasfiye etmek ve parlamentonun rızası olmadan hüküm kararı vermek için AKP hükümeti Kasım 2012'de anayasayı revize etmek istediğini açıklamıştı. Bu sistem kaçınılmaz olarak bir diktatörlük yaratacaktı.

Haziran 2015 seçimlerinde, AKP bu sistemi kurabilmek için parlamentoya yeteri kadar üye alabilmeyi umut ediyordu ancak HDP Türk demokratik solundan da destek alarak çarpıcı bir zafer kazandı. Kürt partileri parlamentonun dışında tutmak için koyulan yüzde 10'luk engeli yüzde 14'lük bir oranla aşarak, AKP'nin 18 yıl içinde ilk kez parlamento çoğunluğunu ele geçirmesine de engel oldu.

Yeniden çoğunluk elde etmek isteyen AKP hükümeti ise Kürtlerle barış sürecini inkar ederek Dolmabahçe Anlaşması'nı bir kenara koydu ve demagojik olarak Kürtlere düşmanlık beslemeye başladı, HDP'yi "terorist" olarak yaftaladı. Sadece HDP aktivistlerini hedef alan Amed, Suruç ve Ankara'daki kanlı bombalı saldırılar DAİŞ'e atfedilirken, onlarca HDP binası polis gözetimi altında yağma edilerek kasten ateşe verildi. AKP hükümeti ABD'ye Türkiye'nin DAİŞ'le savaşa girdiğini söyledi ama bunun yerine Türk ordusunu Irak'taki PKK üslerinin üzerine saldı.

Türk devleti, seçimlerden sonra saldırılarını yoğunlaştırırken, aynı zamanda Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik tecrit de ağırlaştırıldı. Öcalan’a uygulanan tecritle ilgili ne düşünüyorsunuz?

Kürt özgürlük hareketinin Türk devletiyle ilişkilerinde temsilci olarak seçtiği Öcalan'ın özgürleştirilmesi gerekiyor. Öcalan'ın liderliği altında Kürt hareketi ve müttefikleri, temelini halktan alan, aşağıdan yukarıya şekillenen ve katılımcı yönetim organlarına dayalı bir demokratik alternatif sunuyorlar. Bu sistem sivil özgürlükleri savunarak, kadın özgürlüğünü pratiğe dökmektedir. Öcalan'ın sunduğu konsept, gelecekte oluşabilecek siyasi bir hegemonyaya engel olarak, bunun yerine çok etnikli, çok dinli ve çok kültürlü bir toplum oluşturmayı gözetmektedir.

Bilindiği üzere, PKK hala uluslararası terör örgütleri listesinde yer alıyor. Kürtlerin yanı sıra Ortadoğu'daki bütün azınlıkları ve tüm insanlığı hedef alan DAİŞ'e karşı verdiği savaşla ilgili olarak, Kürt özgürlük hareketinin dünyadan hak ettiği önemi gördüğüne inanıyor musunuz?

PKK'nin 1997'de ABD, 2002'de de AB tarafından terör örgütü olarak tanımlanmasındaki gerekçe, PKK'nin "NATO'nun Ortadoğu'daki çıkarlarını sekteye uğratıyor" olmasıydı. Ancak bugün NATO'nun Ortadoğu'daki çıkarlarını ve DAİŞ'le mücadelesini sekteye uğratan ve Suudi Vahabizm'in bir parçası olan taraf Türkiye'nin kendisidir. DAİŞ'le mücadele eden güçleri sekteye uğratmak için çaba sarf eden AKP hükümeti, Türkiye'den Suriye'ye açtığı ikmal hattı olan Cihat Yolu üzerinden DAİŞ'in kendisine yardımcı olmaktadır.

“Cihatçı” gruplara eleman alma ve yetiştirme konularında destek olan Türkiye, bu militanlara ulaşım, lojistik destek ve hatta askeri malzeme ve tıbbı yardım sağlıyor. Bunun yanında DAİŞ'in petrolünü alarak onları finansal açıdan da destekleyen Türkiye'nin bu yardımının nedeni ise Kürtlerin yenilmesini sağlamak istemesi.

Bu arada PKK "NATO'nun Ortadoğu'daki çıkarlarını sekteye uğratıyor" olmaktan çok daha öte, DAİŞ'le mücadele ederek tam da NATO'yla uyumlu bir şekilde hareket ediyor. Sivilleri terörize etmekten son derece uzak bir noktada, sivillere özellikle zarar vermemek gibi sıkı bir politika edinmiş durumda.

2014'te katliam tehdidiyle karşı karşıya kalan Êzîdîler gibi toplulukları “cihatçı” gruplara karşı koruyan ve kurtaran PKK'nin toplu demokrasi ve cinsiyet eşitliğinin sahiplenmesi DAİŞ ideolojisi ve pratiğinin her yönüne karşı koymaktadır.

Bunun yanında, Türk hükümeti ile barış görüşmeleri yürütme isteği içerisinde birkaç kez tek taraflı ateşkes ilan ederek, Mart 2013'te iki yıl süren bir barış süreci de başlatan PKK, artık teknik olarak bölücü bir pozisyonda değil. Demokratik konfederalizm ve cinsiyet eşitliği idealleriyle donanmış olan PKK, uzun zamandır Ortadoğu'da kargaşa yaratan sömürgeci devlet sisteminin ötesine geçme çabası veriyor.

PKK ve Suriye unsurları olan YPG/YPJ; Kobanê, Şengal, Tel Abyad ve başka yerlerde DAİŞ'e karşı olağanüstü bir askeri etkinliğe sahip olduklarını kanıtlamış durumdalar. Bu güçler sadece Kasım ayında 200 köy kurtardı. Bunun yanı sıra, DAİŞ'le mücadelede ABD öncülüğündeki koalisyon ile işbirliği içerisinde hareket ediyor.

ABD, 2014 Ekim'inde PYD ile direkt temas kurduğundan beri, YPG'ye silah yardımı yapıyor ve bu durum Türkiye tarafından şaşkınlıkla karşılanıyor. 8 Kasım 2015'te Amerika Dışişleri Bakanlığı Türkiye'nin Suriye içinde YPG'ye yönelik bir saldırı düzenlemesine izin vermeyeceklerini açıkladı. Yine de, bu süreç içerisinde benzer saldırılar yapıldı.

ABD bu şekilde Kürt güçlerinin DAİŞ'e karşı askeri başarılarını kabul ederken, Türkiye'nin PKK'ye saldırmasına izin vererek, bu kararına da riayet ediyor.

Açık bir şekilde, bir yandan PKK ile bağlantılı güçlerle çalışıp, diğer yandan da PKK'yi terörist olarak tanımlamak ABD için şizofrenik bir durum. Bu çelişki daha fazla varlığını sürdüremez. ABD'nin, PKK'yi Dışişleri Bakanlığı'ndaki terör örgütleri listesinden çıkarması gerekiyor.

DAİŞ’e karşı mücadele edip başarı kazanmanın yanı sıra, Kürtler Kobanê'den sonra şimdi de son süreçte özgürleştirilen Şengal'i inşa etmek gibi bir görevle karşı karşıyalar. Dünyanın bu bağlamda Kürtlere ne tür bir destek sunması gerekiyor? Mevcut yardımı yeterli buluyor musunuz?

Biraz insanlık anlayışı olan bütün hükümetlerin hem Kobanê ve Şengal'e insani yardım sağlaması, hem de DAİŞ'e karşı mücadele eden Kürt güçlerine ağır silahlar vermesi gerekiyor.

Rojava Devrimi'ne yakından tanıklık etmiş birisi olarak, Öcalan'ın ortaya koyduğu demokratik özerklik modelinin Suriye ve Ortadoğu'nun geleceği için nasıl bir önemi olduğunu düşünüyorsunuz? Bu model bütün bölgede özgürlükçü bir sistemin kurulması için bir örnek teşkil edebilir mi?

Suriye'de artık yeniden üniter bir sistem kurulamaz. Ülkenin demokratik ulus çerçevesi demokratik konfederalizm modeli esasında adem-i merkeziyetçi bir hale dönüştürülmesi gerekiyor.

Bu bağlamda, Ortadoğu'daki kadınların uyuyan bir dev posizyonunda olduğunu düşünüyorum. Herhangi bir etnik ayrım olmaksızın bütün kadınlar ataerkillikle benzer sorunlar yaşıyorlar ve bu sorunu birlikte çözebilirler. Rojava'daki etnik kapsayıcılığın başarılı olmasındaki bir nedenin de, farklı etnik kökenlerden kadınların ortak sorunlarını açık bir şekilde tartışması ve bunlara çözüm için çaba sarf etmesi olduğunu düşünüyorum.

Kadınlara köle muamelesi yapan DAİŞ'e karşı Kürt kadın savaşçılarının verdiği mücadeleyle ilgili olarak, Kürt kadınlarının bu mücadelesinin dünya kadınları üzerinde de bir etkisi olduğunu düşünüyor musunuz?

Geçen yıl Kobanê savunması, başta kadınlar olmak üzere bütün Kürt toplumunun seferberlik gücünü herkese gösterdi. Geleneksel rollerine karşı çıkmaları, özerklikleri için savaşmaları ve cihatçılara karşı yürütülen savaşta bilinmeyen bir geleceği bilinçli olarak göğüslemeleri açısından, YPJ savaşçıları bütün dünya tarafından takdir ediliyor.

Ekoloji demokrasinin bir parçası mıdır? Demokratik öz yönetim modeli bağlamında Öcalan'ın sunduğu "ekolojik toplum" kavramı ile ilgili düşünceleriniz nelerdir?

Ekoloji dünya üzerinde insan hayatının devamı için bir esastır, ve demokrasi de ekolojik bir toplum yaratmak için bir gerekliliktir. Kararların öncü güçler ve kurumlardan ziyade, gezegenlerinin nefessiz bırakılıp kirletilmesine ve birkaç gücün ekonomik kazançları için öldürülmesine izin vermeyecek insanların kontrolü altında verilmesi ancak halk demokrasisi ile sağlanabilir.

JANET BIEHL KİMDİR?

İngiltere’de yaşayan Janet Biehl bağımsız bir yazar, sanatçı ve tercüman. 2014 Aralık ayında aralarında akademisyen, araştırmacı ve gazetecilerin de olduğu uluslararası bir heyet ile birlikte Rojava'da incelemelerde bulunan Biehl sosyal ekoloji, komünalizm ve ekofeminist siyaset üzerinde çalışyor. Biehl özgürlükçü solun sosyal teorisyeni ve politik filozofu olan Murray Bookchin ile uzun yıllar birlikte çalıştı.