Bağımsız Kürdistan, PDK ve cevap bekleyen sorular...-Cahit Mervan

Şuanda Irak fiili olarak bölünmüş durumda. Doğal olarak Federal Kürdistan da bu bölünmüşlük içinde yeni bir arayış içinde. Yani Federal bir Irak içinde Federal bir Kürdistan olarak mı yoluna devam edecek yoksa bağımsızlık yolunu mu seçecek.

Şöyle bir algı yaratılıyor: Sanki PDK ve lideri Mesut Barzani şiddetli bir şekilde Bağımsız Kürdistan istiyor, bunun için çabalıyor, ancak PKK, YNK, Goran Hareketi ve PYD gibi önemli politik güç ve aktörler buna karşı çıkıyor veya en azından bağımsız Kürdistan konusunda pasif bir tutum alıyorlar.  

Peki, gerçek böyle mi?

Federal Kürdistan esas olarak 2003 yılında Saddam rejiminin çökmesi sonu şekillendi.  Yeni Irak Anayasası’nda yer buldu. Meşruiyet kazandı. Kendi anayasasını oluşturdu. Başkanlık, başkanlık divanı, parlamento, yargı, güvenlik gücü gibi kurumları oluştu. Petrol azımsanmayacak gelir ve ülkenin kalkınması için kaynak oluştu. 1991 yılında Birinci Körfez Savaşı sonrası ‘De Facto’ olarak ortaya çıkan ‘bölge’ giderekten Federal Kürdistan, Bölgesi olarak ‘kurumsallaşmaya’ başladı. Küresel çapta da kabul gördü. Birçok ülke başkent Hewler’de temsilcilik açtı. Irak’ın siyasi sınırları içinde olmasına rağmen ‘bağımsız’ bir devlet görünümü çizdi. Ama Bağdat ile de ilişkilerini koparmadı. Hatta Saddam sonrası yeni Irak’ın ilk cumhurbaşkanı YNK lideri Celal Talabani oldu. PDK kökenli siyasetçiler Irak merkezi hükümetinde dışişleri gibi stratejik bakanlıklar elde etti. Kürtler hem merkezi hükümette aktif olarak yer aldılar, hem de bürokraside. Öyle ki Saddam’ın yargılandığı mahkemeye bir Kürt yargıç başkanlık etti.    

Ancak Federal Kürdistan ile Bağdat merkezi arasındaki ilişkiler bu geçiş döneminden sonra sağlıklı bir şekilde yürümedi. Özellikle de DAİŞ’ın Irak’ta güç kazanması, Şii-Sünni güçler arasındaki savaş hali Federal Kürdistan-Bağdat ilişkilerini çoğu kez krize soktu, zaman zamanda kopma noktasına kadar getirdi.

Şuanda Irak fiili olarak bölünmüş durumda. Doğal olarak Federal Kürdistan da bu bölünmüşlük içinde yeni bir arayış içinde. Yani Federal bir Irak içinde Federal bir Kürdistan olarak mı yoluna devam edecek yoksa bağımsızlık yolunu mu seçecek.

Bu iki ana soruya gerçekçi ve hamasetten uzak cevap vermek gerekiyor. Her şeyden önce Kürtlerin kendi geleceklerini belirleme hakkının bağımsızlığı da içerdiğini söylemek gerekiyor.

Ancak bu hakkın ne zaman, nasıl ve hangi koşullarda gerçekleşeceği ise işin esasını oluşturmakta. Elbette bu durum kendi özgül koşulları itibariyle Kürdistan’ın bütün parçaları için geçerlidir.

Irak’ın fiili parçalanmışlığı, Irak ve Suriye’de devam eden iç savaş, YPG-YPJ güçlerinin Rojava ve Kuzey Suriye’de göz kamaştırıcı askeri-siyasi başarıları ve Kuzey Kürdistan’daki PKK öncülüklü direniş Federal Kürdistan’ın bağımsızlığı açısında uygun bir zemin oluşturduğu söylenebilinir.  Hatta sıkça belirtildiği gibi ‘tarihi bir fırsat’ olarak ta görülebilinir.

Tabi ki mesele sadece ‘olumlu’ iç ve bölgesel koşullarda değil. Aynı zamanda bu sürecin nasıl yönetildiği ile de bire bir alakalıdır. Hatta bu ‘tarihi fırsatın’ hayata geçirilmesi açısından belirleyicidir.

Şuan itibariyle en çok bağımsızlıktan bahseden PDK ve onun lideri Mesut Barzani’nin bu süreci iyi yönettiği söylenemez. Aksine bağımsızlık gibi bütün Kürtlerin ve Kürdistan’da yaşayan diğer farklı etnik ve inanç topluluklarının geleceğini belirleyecek olan bir konu dar-partisel ve ailevi çıkarlar için tüketilmektedir.  

Çünkü bağımsızlık sadece bölgesel koşulların oluşması ve dünyanın sizi desteklemesi ile olmuyor.  Bu aynı zamanda o ülke toprakları üzerinde yaşayan herkesin mümkün olduğunca fikir ve eylem birliği ile sağlanabilinir.  Belki de bu Kürdistan gibi çevresi ‘düşman güçlerce’ kuşatılmış, bölge ve dünya açısından stratejik öneme sahip jeo-politik bir konumu olan ülke için vazgeçilmez tek koşuldur.

Bugün Federal Kürdistan’da ulusal birliğin parçalandığını ve hatta ciddi manada sorun teşkil ettiğini görmekteyiz. Ne yazık ki izlenen partizanca politikalar Federal Kürdistan’ın mevcut kazanımlarını dahi tehlikeye atacak niteliktedir. Siyasi bölünmüşlük, normal rekabet koşullarını çoktan aşmış durumda. Acı da olsa, söylenmesi gereken gerçek şudur ki, siyasi bölünmüşlük çatışmaya yani ’Brakuji’ye davetiye çıkarmaktadır.

Bunun önde gelen sorumlusu ise PDK ve onun lideri Mesut Barzani’nin izlediği politikadır.

Mesut Barzani’nin lideri olduğu PDK yönetimi Federal Kürdistan anayasasını askıya almış durumda. Başkanlık seçimlerini yaptırmamakta.  Parlamento ise kapalı. Parlamento başkanı yaratılan ’fiili durum’ nedeniyle başkent Hewler’e girememekte.

Dahası seçimlere katılmış, Federal Kürdistan’da üçüncü, hatta ikinci politik güç olan Goran Hareketi Hewler mahkemesinin verdiği bir kararla kriminalize edilmekte, lideri Noşirvan Mustafa tutuklanma tehdidi altında bulunmakta. PDK’nin Türkiye ile olan ’sıcak ilişkileri’ sonucu PKK ve Rojava Kürdistanı ile yaşadığı gerilim ise ortada. 

Halbuki bağımsızlık ilanı için ‘tarihi fırsatın kaçırılmaması gerektiğini’ söyleyen gücün bunların tam tersini yapması gerekmez mi? 

Mesele:

İlk önce meşru olan Anayasanızı işlevsiz kılmaz, işletirsiniz. Başkanlık seçimleri dahil, halkın seçme ve seçilme hakkına saygı duyarsınız ve vakit geçirmeden başkanlık seçimlerini yaparsınız. Hem de hiçbir şaibeye yer bırakmadan. Seçilmediğiniz halde fiili durum yaratarak başkanlı koltuğunda oturmazsınız. Demokratik işleyiş ve Kürdistan’ın geleceği açısından ekmek-su kadar ihtiyaç olan parlamentonuza kilit vurmasınız. Onu tamda bu süreçte daha aktif hale getirirsiniz. Goran gibi bir hareketi sürecin dışına atmak ve iç savaşa davetiye çıkaracak tehlikeli adımlar atmazsınız. Rojava’ya karşı düşmanca politika izlemezsiniz. Diğer parçalardaki ve diasporadaki Kürdistanlıların desteğini ve hatta olurunu almak için Ulusal Kongre’nin toplanmasına ön ayak olursunuz. Ortak bir savunma gücü için çaba sarf edersiniz.

Fakat ortada bu saydıklarımızın tam tersi gelişmeler var.  Barzani’nin bağımsızlık referandumu için yaptığı kulağa hoş gelen açıklamalarla pratikte yaşananlar taban tabana zıttır. Hal böyle olunca söz önemini yitirmekte ve mesele aşındırılmaktadır.

Altını bir kez daha çizmekte yarar var: Herkeste biliyor ki Federal Kürdistan’ın politik bölünmüşlüğü giderilmeden ne bir referandum yapılabilinir, nede bağımsızlık ilan edilebilinir.  

En son Barzani yaptığı açıklamada “tüm taraflara özel gündemle toplanma çağrısında bulunuyorum. Atılacak adımlar konusunda karar verilmesi için Kürdistan Bölgesi Başkanlık Divanı, tüm taraflarla irtibata geçecektir” dedi.

Bu çağrıyı bir iyi niyet göstergesi kabul etsek dahi peşi sıra onlarca can alıcı soru gündeme gelmekte.

Mesela:

Barzani’nin kast ettiği ‘taraflar’ arasında Goran Hareketi, PKK, YNK, PYD var mıdır? Neden YNK-Goran Hareketi’nin-ki bu iki örgütün seçimlerdeki oy aranı yüzde 55 üstündedir-son yayılmadıkları ortak bildirgede bağımsızlık için parlamentoyu işaret etmeleri, PDK ve Barzani tarafından hiçbir inandırıcı gerekçe ileri sürülmeden ret edilmiştir? Türkiye ile var olan ama şeffaf olmayan sıkı ilişkiler bağımsızlık sürecini, nasıl etkileyecek? PDK, Rojava karşıtı politikadan vazgeçecek mi? Ulusal bir kongrenin toplanması için sözün ötesinde bir şey yapacak mı? İlanı düşünülen bağımsız Kürdistan nasıl olacak? Kürtlerin başının belası tıpkı Türkiye, İran, eski Irak ve çöken Suriye’de olduğu gibi uniter, ulus-devlet modelini mi esas alacak, yoksa birçok ülkede var olduğu gibi, Güney Kürdistan’ın sosyolojisine uygun federal bir devlet mi olacak?  Eyalet veya federal meclislerin konumu nasıl olacak? Kerkük ve Musul sorunu nasıl çözülecek? Türkiye, İran ve Arap şovenizminin saldırılarına karşı bağımsızlık nasıl korunacak, ortak bir savunma gücü, yani ulusal ordu inşa edilecek mi?

Daha doğrusu ortada bağımsızlık referandumu ve daha sonra Bağımsız Kürdistan’ın ilanı için bir yol haritası var mı?

Bu hayatı soruları çoğalta biliriz. Ancak PDK yönetiminin sıkça bağımsızlıktan bahsetmesine rağmen bu hayatı sorunların çözümü için attığı tek bir adım dahi yoktur. Yapılanlar tam bunun tersini işaret etmektedir. O nedenle Kürdistan kamuoyunda PDK’nin ve lideri Barzani’nin inandırıcılığı hızla irtifa kaydetmektedir. Çünkü kamuoyunda PDK ve lideri Barzani’nin bağısızlık meselesini iç sorunlarını gizlemek, fiili olarak el koyduğu iktidarını sürdürmek için kullanıldığı görüşü ağırlık kazanmaktadır.

Ön yargısızı bakan herkes bu durumu böyle tespit edebilir.

Kürdistan kamuoyunun PDK ve Barzani’den beklentisi çok açıktır: Federal Kürdistan anayasayı işletin. Parlamentoyu açın.  Rojava Kürdistanı’na karşı izlediğiniz, neredeyse düşmanlık düzeyine gelmiş politikanızı değiştirin,  PKK ve Goran Hareketi başta olmak üzere önemli aktörleri kriminalize etmekten vazgeçin,  2013 yılında başlayan ve kesintiye uğrayan Ulusal Kongre çalışmalarını tekrardan başlatın, Türk devletiyle olan ilişkilerinizi şeffaf hale getirin. Ortak bir savunma gücünün kurulması için adım atın. Ve bütün bunların bir özeti olabilecek yol haritanızı açıklayın.

Bunlar yapılmadan bağımsızlık için söylenecek sözler, yapılan açıklamalar hamasetten öteye geçemez. İnandırıcı da olmaz. Zaman yayıldıkça umut kırıcı bir hal alır.

İş ciddidir. Söz konusu olan bağımsızlık meselesinin günlük parti ve grup çıkarlarına kurban edilmeyecek kadar hassas olduğunu artık PDK ve lideri Mesut Barzani anlamalıdır. Hiç kimsenin sıkça söylendiği gibi Kürdistanlıların 200 yıllık rüyası ile oynamaya, onu kendi iktidar çıkarlarının sıradan bir malzemesi haline dönüştürmeye hakkı yoktur.  Bunun vebalı büyüktür.